'Jin jiyan azadî' dünyaya yayıldı

img

DİYARBAKIR - Kurumsallaşmış erkek-devlet aklına karşı özsavunmalarıyla çözüm gücü olan Kürt kadınların “Jin jiyan azadî” sloganının bugün tüm dünyaya umut olduğunu belirten HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, kadının özne olmadığı hiçbir mücadelenin toplumsallaşamayacağını söyledi. 

Coğrafyalar farklı olsa da aynı eril akılla şekillenen sistemlerde kadınlar, hak ve özgürlükleri için ayakta, yaşanılır bir dünya için ciddi bir rol oynuyor. “Kazanılacak bir geleceğe yürüyen” kadınlar, büyük bir isyan ruhuyla dalga dalga kadın renginde bir değişime öncülük ediyor, özellikle savaşın yoğun olduğu Ortadoğu coğrafyasında militarist güçlerin eliyle tırmandırılan şiddete karşı özsavunmalarıyla “başka bir dünyayı mümkün” kılıyor. Geliştirilen savaş, şiddet, yoksulluk ve köleliğe karşı dikkat çeken mücadelelerin başında ise Kürt Kadın Hareketi geliyor. 
 
JİN JÎYAN AZADÎ
 
Bugün kadın düşmanı politikalara karşı Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de ortak mücadele ve birliklerini güçlendiren Kürt kadınlar, “Jin jiyan azadî” (Kadın yaşam özgürlük) sloganlarıyla 21'inci yüzyıla damga vurdu. Kürt coğrafyasında geliştirilen işgal saldırılarında ilk hedef alınan kadınlar, şiddet ve katliamların yanı sıra devrede olan özel savaş politikalarıyla da bir hesaplaşma yaşamakta. İran’da Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (KJAR) çatısı altında mücadele veren Kürt kadınlar, Irak’ın Federe Kürdistan Bölgesi’nde Kürdistan Özgür Kadın Hareketi (RJAK), Şengal’de Êzidî Özgür Kadın Hareketi (TAJÊ), Türkiye’de Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA), Kuzey ve Doğu Suriye’de Kongreya Star ile örgütlülüklerini güçlendirerek, çözüm gücü oluyor.  
 
“Çöktürme Planı” ile derinleştirilen özel savaş politikalarına karşı verilen mücadeleyi Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy değerlendirdi. 
 
ULUS DEVLETLERİN BASKISI
 
Kadınların 21’inci yüzyılda gerek ekonomik gerekse siyasal olmak üzere birçok şiddet türüyle karşı karşıya kaldığını belirten Atasoy, “Kapitalizm, yaşadığı yapısal krizi aşmak için can kurtarıcısı olan ulus devletlerin ortaklığında en çok yoksul halkları ve kadınları sömürüyor. Özellikle dünyada sağ muhafazakâr ve popülist siyasetlerin iktidarda olması kadınlar üzerinde ciddi olumsuzluklar ve çok farklı derinlikli biçimler yarattı. Var olan sömürü biçimlerini derinleştirdi. Son iki yıllık pandemi sürecine baktığımızda özellikle ulus devletlerin baskılarını, daha çok kadınlar üzerinde otoriterleşerek arttırdığını gördük. Ancak ataerkil kapitalist sistemin ne yaparsa yapsın bütün bu çelişkiler üzerinden kendini var etmeye çalışsa da hızlı çöküşe gittiğini gördük” diye belirtti. 
 
KURUMSALLAŞTIRILAN FAŞİZM 
 
Türkiye’de 2015 yılından bu yana otoriterliğin siyasal rejim değişikliği olarak kendini gösterdiğini belirten Atasoy, ulus devletin AKP-MHP iktidar bloğuyla yeniden yapılandığını söyledi. Faşizmin kurumsallaştırılmak istendiğini ifade eden Atasoy, “Faşizm koşullarında kadınların mücadele ettiği bütün alanlar sürekli baskılanmak istendi. Dünyada ataerkil ve kapitalist sistemin yarattığı ekonomik şiddet ve buna bağlı olarak gelişen çok farklı şiddet türleri kadınlar üzerinde etkiliyken özellikle Kuzey Kürdistan’daki kadınlar üzerinde müthiş bir erkek-devlet şiddeti kendini resmetti. Türkiye’nin Kürt sorununa ve Kürtlere yaklaşımı kendini sadece Kürtlerle değil dört parça Kürdistan’da yaşayan tüm Kürtler üzerinde etkisini gösterdi. Savaş siyasetini içte ve dışta sürekli kutuplaştıran, halkı birbirine karşı karşıya getiren bu şoven siyaset, 4 parçada yaşayan tüm Kürt kadınları bütünen etkiledi” dedi.
 
Kürtlerin yaşadığı bölgelere yönelik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) gerçekleştirdiği hava saldırına dikkat çeken Atasoy, şöyle dedi: “Askeri operasyonlar yapılarak Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Mahmur Mülteci Kampı’na saldırılar oldu ve orada siviller katledildi. Yine Şengal’de yıllardır pek çok katliama maruz kalan Êzidî halkına saldırılar oldu. Yine savaşın içerisinde yeni bir yaşamı inşa eden Rojavalı Kürtlere yönelik saldırılar oldu. Aslında bunun bir bütünen 4 parçadaki Kürtler üzerinde yürütülen kutuplaştıran, düşmanlaştıran siyasetin, gün geçtikçe daha da yükseldiği bir süreci gösteriyor.” 
 
YOZLAŞTIRMA SİYASETİ 
 
Yürütülen savaş siyasetinin bölge özelinde özel savaş politikalarıyla kendini hissettirdiğini belirten Atasoy, özellikle kadınların siyaset başta olmak üzere yaşamın her alanından dışlanmak, engellenmek istendiğini vurguladı. Ekonomik koşulların gün geçtikçe kötüleştiği bir süreçte kadınların daha da yoksullaştırılarak, sisteme bağımlı kılınmaya çalışıldığını söyleyen Atasoy, “Bu bağımlılığı farklı biçimlerde ama genelde toplumu yozlaştırma üzerine kuran, daha çok genç ve kadınlara yönelik bir biçim alabiliyor. Fuhuşun hemen hemen her sokağa yayılmak istendiği bir yönelim karşımıza çıkıyor. Kadınların politik yaşamdan koparıldığı, mekanizmalardan dışlandığı, toplumsal alandan kamusallıktan çıkartılarak, evlere kapatılmaya çalışıldığı, politikleşmesinin önüne geçmek için her türlü yol yöntemin kullanıldığı bir süreci yaşıyoruz” diye belirtti.
 
Atasoy, Kürt kentlerinde yürütülen özel savaş politikalarından kimi örnekleri şöyle aktardı: “Örneğin Gülistan Doku’nun kaybettirilme hikayesi. Dersim’e baktığınızda devlet destekli fuhuş çetelerinin nasıl yıllardır oraya çöktüğünü görebiliyoruz. Yine İpek Er davasına baktığımızda kolluk üzerinden genç kadınların nasıl kandırılmaya çalışıldığını, nasıl ölüme sürüklendiğini ve bunun cezasızlık zırhıyla nasıl meşrulaştırıldığını görebiliyoruz. Aynı şekilde cezaevlerine baktığımızda bunun çok farklı bir boyutunu yaşıyoruz. Aysel Tuğluk ve Kürt siyasetinde önemli özne olan diğer Kürt kadınların orada yaşadığı hukuksuzlukları bütün bu özel savaş yöntemlerinden çok farklı tutmuyoruz. Dolayısıyla kısaca özetleyerek Kürdistan cephesinden bu fotoğrafa baktığımızda; erkek-devlet şiddetinin her gün biraz daha kadınlar üzerinden Kürt toplumunu hedeflediği, toplumunu çözümsüz bırakmak üzerinden kurulu bir kirli siyaset ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.” 
 
TECRİTLE HEDEFLENEN TOPLUM  
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde derinleştirilen tecridin tüm toplumu ama özellikle de kadınları etkilediğini söyleyen Atasoy, “Tecridi, bugün sadece cezaevlerinde kurulu bir infaz sistemi olarak düşünemeyiz. Zamanında aşılamaması, karşı bir mücadelenin ortaklaştırılamaması ve yürütülememesi sonucunda bugün tüm topluma yayılan bir politika olarak önümüze geldi. Sadece İmralı, Kürt kadınları ve halkını değil artık Türkiye’deki tüm halklara uygulanan bir abluka sistemine dönüştü. Toplumdan koparılıp, evlere, erkeğe ve devlete bağımlı makul kadın sınırlarına hapsedilmiş bir profil oluşturulmak isteniyor. Faşizmin bütünüyle kurumsallaştırılmak istendiği bir yapıda, tecrit artık bütün halk ve toplum üzerinde biraz daha etkisini gösterecektir. Ancak burada özne olan ve bunu belirleyecek olan toplumdaki halkların bir araya gelerek, oluşturacağı mücadelenin kendisi olacaktır” ifadelerini kullandı.
 
KÜRT KADINLAR UMUT OLDU
 
Devletin tüm yönelim ve saldırılarına rağmen mücadelenin öncülüğünü yapan Kürt kadınların, bugün tüm dünya kadınlarına umut olduğunu dile getiren Atasoy, “Kürt kadınların bu çoklu ezilme durumlarından kaynaklı yürüttükleri mücadelenin oluşturduğu birikim ve deneyim, değişim dinamizmi yarattı. Kürt kadınları, bugün sadece Türkiyeli kadınlar üzerinde değil tüm dünyada örnek oluşturacak düzeye geldi. Çünkü kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları eşitsizlik ve ayrımcılığı hiçbir zaman ulusal mücadelenin çok gerisine bırakmadılar. Bunun birlikte aşılabileceği iddiasıyla mücadele ettiler. Yani hiçbir zaman Kürt sorunu çözüldükten sonra kadın meselesi çözülür gibi anlayış oluşturmadılar. Aksine bütün bu eşitsizliklerin kaynağını kadın-erkek çelişkisi, evlerde yaşanan tahakküm ilişkisi, oluşturulan hiyerarşi ve eşitsizlik üzerinden geliştiği yaklaşımı üzerinden mücadeleye koyuldular” diye belirtti. 
 
DÜNYA BENİMSEDİ
 
Umut vaat eden bir güç haline gelen Kürt kadınların “Jin jiyan azadî” sloganının bugün tüm dünyada benimsendiğini dile getiren Atasoy, “Bu slogan bugün tüm dünyada bilinen bir slogan. Bu mücadele, kadınların özne olmadığı hiçbir mücadelenin özgürlükle sonuçlanmayacağını söylüyor. Kadınları yaşamdan koparan hiçbir mücadelenin toplumsallaşamayacağını öngören bir birikim var. Bu birikim, hakikaten dünya kadın hareketine, feminist harekete ve tüm halk hareketlerine ‘Jin jiyan azadî’ sloganını benimsetti. Bu mücadele birikimi her ne olursa olsun her türlü devlet ve erkek baskısına karşı içeride, dışarıda, sürgünde ve her alanda itiraz etti, çözüm gücü oldu. Dolayısıyla Kürt kadınların hem etnik hem de kimliklerinden dolayı yaşadıkları o çoklu baskılara karşı yürüttükleri çoklu büyük bir mücadele var” dedi.
 
YENİ ALANLAR YARATILDI
 
Kürt kadın hareketiyle birlikte 40 yıllık mücadelenin tüm kesimlere kazandırdığını ve yeni alanlar yarattığını söyleyen Atasoy, kazanımlardan eşbaşkanlık sistemini örnek göstererek, “Eşbaşkanlıkla o güçlü feodal yapıyı kırıp, kadınların sokağa çıkabilmesini sağlamak, bugün topluma yön veren bütün mekanizmalarda özne olabilen, karar verici güçte olabilen bir kadın kurumsallaşması yaratmak çok önemli bir aşama. Hem niteliksel hem niceliksel çok ciddi bir sıçrama, bir aydınlanma yaşandı bu topraklarda. Tabi ki bunun karşılığında çok ciddi bir devlet yönelimi de oldu. Bugün kayyum atamalarıyla yerellerde kadınların oluşturduğu toplumsal yapıyı dağıtmak üzerinden kendini örgütleyen erkek devlet zihniyeti, boşu boşuna oluşmadı. Var olan bu kadın iradesini ve toplumsallaşmayı, özellikle iradeyi yıkmak üzerinden kendini örgütledi. Bugün Kürt kadın siyasetçilere düşman hukuku uygulanarak, onlara çok yüklü mahkumiyetler vererek cezaevlerinde ısrarla tutma yaklaşımları kendiliğinden oluşmuş bir müdahale değildir. Bu kadın mücadelesinin devlete büyük kaybettirmesinden kaynaklı bir müdahaledir çünkü Kürt kadın siyaseti hakikaten eril siyaset anlayışını yıkan müthiş bir düzey yakaladı” değerlendirmesinde bulundu. 
 
ÜÇÜNCÜ YOL VE KADINLAR 
 
Türkiye siyasetinin yeniden değişmesi kapsamında ciddi tartışmaların yaşandığı bir süreçten geçildiğine işaret eden Atasoy, Demokrasi İttifakı’nın kadın boyutuna şöyle değindi: “Çok farklı aktörlerin bir arada konuşulduğu ama kilidin yani belirleyici olanın Kürt siyaseti olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Kadınlar da burada kilit rolü oynayan çok önemli bir öznedir. Bunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Kürt kadın siyasetinin ve hareketinin geldiği aşama itibariyle var olan verili sistemin dışında başka bir yol üretebilecek ve bir yol açacak potansiyele sahip olduğunu bilmek gerekiyor. Kadınlar bize sunulan o verili tercihlerin dışında üçüncü bir yolun gerçekleşebileceğini ve bunun da demokrasi temelinde bir kadın ittifakıyla nasıl oluşabileceğini göstermek için hazırlar. 
 
8 MART’IN RENGİ VE ETKİSİ 
 
Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü siyasetten gelinen aşama itibariyle çok önemli bir eşiktir. Kürt kadınlar, bu yılki 8 Mart’a hazırlanırken alanlarda çok daha kitlesel olabilecek bir güçte bugün. Çünkü erkek-devlet aklı, faşizan iktidar, her gün biraz daha çöküşe gidiyor. Kendilerini çelişkiler üzerinden var ettikleri, kadın ve halklar karşısında konumlandıkları için çöküşe gidiyor. Kadınlar bir yanıyla kimlikleri üzerinden kurulan baskıya diğer yanıyla da ekonomik yoksulluğu en yoğun yaşayan kesim oldukları için 8 Mart’a giderken çok daha fazla ses getirecek, kitlesel olarak renkleriyle, talepleriyle alanda olacak ve belki son yılların en güçlü alan etkinliklerini gerçekleştirecek. Bu katılım Kürt kadın hareketinin her türlü baskıya rağmen yenilmediğini aksine örgütlendiğini, büyüdüğünü, kitleselleştiğini göstermek içinde önemli bir fırsat olacaktır. Bizde tüm kadınların taleplerini haykırması ve alanlarda buluşabilmesi için çalışmalar yürüteceğiz.”
 
MA / Eylem Akdağ