Fırat Havzası tehlike altında: Ekoloji mücadelesi yaşam hakkı mücadelesidir

DERSİM - Fırat Havzası’nda yer alan Dersim ve Bingöl’deki ekosistemi yok edecek maden projelerine dikkati çeken avukat Barış Yıldırım, “Temiz su kaynakları tükeniyor. Ekoloji mücadelesi, yaşam hakkı mücadelesidir. Bir bölge mücadelesi olarak algılanmamalıdır” dedi. 
 
Yaban hayatı ve bitki türü bakımından en zengin bölgelerin başında gelen Dersim coğrafyası, ekolojik yıkımla karşı karşıya. 2019 yılında 43 bin 500 hektarlık alanda maden ruhsatı verilen kentte, ekolojistlerin mücadelesi sonucunda bazıları iptal edilse de tehdit halen devam ediyor. Yıllardır baraj ve Hidroelektrik Santrallere (HES) karşı açtığı davalarla hukuk mücadelesi veren Avukat Barış Yıldırım, Munzur Havzası’nda 43 bin 080,87 hektarlık bir sahada altın, bakır ve gümüş projeleri yürütüldüğünü belirtti. 
 
ZENGİN EKOSİSTEME SAHİP
 
Ekolojik açıdan Dersim’in önemli bir alan olduğunun altını çizen Yıldırım, Dersim’in başta Munzur Havzası olmak üzere pek çok ekosistemi barındırdığını kaydetti. Kentte yapılan çalışmalara göre, 2 bine yakın bitki türü olduğunu belirten Yıldırım, bunların yüzde 20’sinin endemik olduğunu söyledi. Kentte, Hollanda’dan daha fazla bitki türü olduğuna işaret eden Yıldırım, “Dersim Havzası, İngiltere ile eşdeğer bir sayıda. Yine Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi ile koruma altında olan bir çok fauna türü var. 
 
Yaban keçisi, çengel boynuzlu dağ keçisi, boz ayı, kurt, vaşak yine dünyada nesli tükenmek üzere olan Anadolu parsının da bölgede yaşadığına dair işaretler var. Munzur ekosisteminde endemik bir alabalık türü var” dedi. 
 
145 MADEN PROJESİ 
 
Önemli bir ekolojik sahanın yıkımla karşı karşıya olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Bu kadar önemli bir ekolojik saha orman, akarsu, mera, kaya, bozkır gibi ekosistemleri içeren bu bölge, Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alması gerekirken, maalesef sahada 145 maden projesi söz konusu. Özellikle maden kanunu çerçevesinde projelendirilmiş 145 proje var” diye belirtti.
 
Projelerin hukuksal süreçlerini takip ettiklerini kaydeden Yıldırım, şöyle dedi: “Erzincan, Elazığ, Bingöl, Adıyaman, Malatya ilerinde de birçok proje var. Maalesef Munzur ekosistemin de içerisinde bulunduğu Fırat ekosistemi, ağır şekilde zarar görüyor. En son Erzincan’ın İliç ilçesinde siyanür ve sülfürik asit kullanılarak altın üretimi yapılan tesiste 20 ton siyanür solüsyonu toprağa karıştı. Bunun neticesinde ciddi olumsuzluklar meydana geldi. Bu bölge Fırat ekosisteminin temel kaynak değerlerini barındırıyor. Fırat, Türkiye’nin en büyük su toplama havzasına sahip nehir. Fırat’ın temel kaynakları ya Dersim’den doğar ya da burada birleşir. Dolayısıyla bu havzanın korunmaması Fırat ekosisteminin yok olmasına, dünya ölçeğinde bir sahanın yok olmasına sebebiyet verir. Fırat’ın ne kadarlık bir sahayı beslediği biliniyor.” 
 
SU KAYNAKLARI TÜKENİYOR
 
 Dünyada temiz su kaynaklarının yok olmayla yüz yüze olduğunu belirten Yıldırım, söz konusu durumun Türkiye için de geçerli olduğunun altını çizdi. Yıldırım, “Türkiye’de temiz akan akarsular maalesef neredeyse yok olmuş durumda. Korunması gereken saha işte bizim Dersim, Bingöl, Erzincan dağları maalesef maden projeleri ile yok edilmek isteniyor. Bu akıl, bilim ve vicdanla bağdaşan bir durum değil. Su hayatın temeli, bu ekosistemin temeli, insan yaşamın temeli, doğadaki bütün döngünün temelidir. Siz suyu madenlerle zehirlerseniz bütün bir yaşamı yok edersiniz. Bu nedenle bu projelere karşı çok daha güçlü bir karşı duruş sergilenmelidir. Tüm duyarlı insanların, duyalı bir tutum sergilemeliler” ifadelerini kullandı.  
 
BİNGÖL’ÜN PERİ VADİSİ 
 
Bingöl’ün Peri Vadisi'nde yapılması planlanan Kurşun-Çinko-Gümüş Kompleks Cevher Maden Ocağı projesi için verilen ÇED olumlu raporuna değinen Yıldırım, “Peri Havzası’nda zaten 6 baraj, 9 HES projesi var. Bu maden projelerinin yapılması halinde bu havanın tamamıyla yok olacağını belirtik. Buradan tekrar şunu vurgulamak itiyoruz; dünya ölçeğinde bir ekosistem olan Fırat, Munzur ve Peri ekosisteminde bu şekilde devam edilirse bütün bir canlı yaşamı yok olacaktır. Madencilik projeleri için alınması gereken çeşitli idari kararlar var ve bunlardan bir tanesi de 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 10’uncu kararı gereğince ÇED kararıdır. ÇED kararı olmadan madencilik projeleri yürütülemez. Bu projelerin aşmalarını takip ediyoruz. Kararlar çıktıkça idari yargıya götürüp, davalar açıyoruz” dedi.
 
‘PROJELER SOYKIRIMIN DEVAMI’
 
Gerçekleştirilmek istenen projelerle Dersim’in kültürel ve doğal mirasının hedeflendiğine dikkat çeken Yıldırım,  “Bu bilinçle bu projelere karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz.  Bunu da açık ve net bir şekilde belirtelim. Dersim insanlık tarihinde özgün bir saha, egemenlere karşı sürekli olarak dik durmuş, kendi kültürünü korumuştur. Tarihte örnekleri de var; Pir Sultan Abdal, Seyit Rıza gibi değerlere sahip burası. Bu projelerin temelinde bölgeye yönelik geçmişten beri süren kırım, kültürel ve eko soykırımın bir devamı yaklaşımı var” ifadelerini kullandı. 
 
Dersim halkının değerlerini sonuna kadar koruyacağının altını çizen Yıldırım,  “İnsanlık tarihine yaslanmış kültürel bir gelenek, inanç var. Yani bizim akarsularımız kutsal, yüksek dağ zirvelerimiz kutsal, ağaçlarımız, tabiatımızda ki bütün canlılarımız kutsal. Bu kadar özgün kültürel miras alanına yönelik her türlü projeye Dersim halkı sonuna kadar direnir, mücadele eder ki etti de. Özellikle şunu vurgulamak isterim; Dersim gibi özgün alanlar son derece az. Hem kültürel hem de ekolojik miras olarak değerlendirilebilecek alanlar oldukça az. Burası yarınlarda insanlara ilham verecek bir alan” diye belirtti.
 
ÇOK GEÇ OLMADAN…
 
Ekoloji mücadelesinin bir bölge mücadelesi olarak algılanmaması gerektiğini belirten Yıldırım, şöyle devam etti: “Ekoloji mücadelesi, yaşam hakkı mücadelesidir. Şimdi temiz su kaynaklarının yok olduğunu düşünün. Sizin yaşamınızı doğrudan etkileyen bir mesele.  Su yoksa hayatta olmaz. Bir bütün olarak bakarsanız yediğiniz, içtiğiniz her şey doğa olguları üzerinden şekilleniyor. Bunları korumazsanız sadece tabiattaki fauna yapısı değil, bütün bir geleceğinizi, insan neslinin geleceğini yok etmiş olursunuz. Bedeninize dönük bir saldırı olduğunda nasıl bir tepki veriyorsanız, refleks gösterip meşru savunma yapıyorsanız, akarsulara, toprağa, ağaçlara, havaya, canlılara, taşlara her saldırıyı kendinize yapılmış gibi değerlendirip, yekvücut şekilde kendinizi belli etmeniz lazım. Tüm duyarlı kesimlerin yan yana gelip doğasını savunması lazım. Çok geç olmadan bunun yapılması lazım.  Türkiye’de neredeyse temiz akan su kalmadı. Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakır Çay, Nilüfer Çayı, Ergene Çayı’na bakın hepsi kirli akıyor. Dolayısıyla geriye enerji olarak kalan bu bölge ve bölgedeki akarsuları korumamız lazım. Maden projeleri buraya geldiğinde bu, bütün bir insanlık tarihine yönelik değerlendirilmelidir.”
 
MA / Eylem Akdağ