Tarım şehri Urfa tohum desteğinden mahrum

img

URFA - Urfa'nın "Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi" programı dışında bırakılmasını değerlendiren HDP’li vekil Ayşe Sürücü, “Pamuğun yüzde 47’sinin üretildiği kent neden dışarıda bırakıldı? Halka varlık içinde yokluk yaşatılıyor" dedi. 

Tarım ve Orman Bakanlığı, koronavirüs (Kovid-19) salgının tarım sektörü üzerindeki etkilerinin azaltılması amacıyla geçtiğimiz günlerde "Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi" programının startının verildiğini açıkladı. Bakan Bekir Pakdemirli, 21 ilin proje kapsamına alındığını belirterek, "Uygulama ile bu alanlarda tohum bedelinin yüzde 75'i hibe, yüzde 25'i ise çiftçi katkısı ile karşılanacak" açıklamasında bulundu. Ancak Türkiye'nin 3'üncü büyük tarım şehri olan Urfa ile Diyarbakır ve Mardin gibi tarım kentlerinin proje kapsamında bırakılması tepki çekti. 
 
Meclis Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu üyesi Halkların Demokratik Partisi (HDP) Urfa Milletvekili Ayşe Sürücü, "ayrımcı" olarak nitelendirdiği projeye ilişkin konuştu. 
 
HAYVANCILIKTAN SONRA TARIM
 
Türkiye’de her geçen gün tarımsal üretimin düştüğünü belirten Sürücü, tarımda ihracatın yerini ithalata bıraktığını söyledi. Sürücü, Türkiye'de pamuk, mercimek, arpa, buğday gibi birçok tarım ürünün yetiştirildiğini ancak gelinen aşamada ithalat politikalarıyla tarımın bitme noktasına getirildiğini vurguladı. “Bu topraklarda yetişen ürün varsa dışarıdan satın almanın ne anlamı var” diye soran Sürücü, tarım alanlarının daraltılmasının ise yanlış politikalardan kaynaklandığını dile getirdi. 
 
2002 yılından 2017 yılına kadar pamuk üretiminde yüzde 30'luk azalma olduğunu kaydeden Sürücü, eskiden dışarıya ihraç edilen pamuğun şimdi ise ithal edildiğini söyledi. Canlı hayvan ihtiyacının da ithalat politikalarıyla giderilmeye çalışıldığına dikkati çeken Sürücü, geçtiğimiz günlerde Brezilya’dan 10 bin büyükbaş hayvanın İskenderun Limanı’na getirildiğini ve bu hayvanların ne kadar sağlıklı olup olmadığına dair herhangi bir çalışmanın yapılmadığına değindi. Sürücü, “Burada hayvancılığı bitirip dışarıdan hayvan ithal ediyorlar. Halkın elinde çiftçilik kaldı, şimdi onu bitirmeye çalışıyorlar” dedi. 
 
VARLIK İÇİNDE YOKLUK
 
Urfa’nın Suruç, Bozova, Viranşehir, Harran ve Ceylanpınar gibi verimli ovalara sahip olduğunu belirten Sürücü, buralarda yetişen pamuk, mısır, arpa, buğday, nohut ve mercimek gibi tarımsal ürünlerin tüm bölgenin ihtiyacını karşılayabileceğine işaret etti. Kent sakinlerinin, verimli topraklara rağmen yoksul bırakıldığını dile getiren Sürücü, "Bu durumun bir etkeni verimli toprakların sayılı aile ve toprak sahiplerinin elinden olması. Diğer bir etken ise devlet politikalarıdır. Örneğin devletin Ceylanpınar’da 1 milyon 634 bin dekar arazisi var. Bu arazi dünyanın en büyük tek parça tarım arazisidir. Ama TİGEM adı altında devlete bağlı. Sadece bu topraklar halkın hizmetinde olsaydı neden her yıl sayıları 10 binleri bulan insanlar metropollere mevsimlik işçi olarak gitsin ki? Bu verimli topraklar halkın hizmetinde olsaydı bu halk bu kadar yoksul kalmazdı. Buradaki halka varlık içinde yokluk yaşatılıyor. Halk bunların umurunda değil” değerlendirmesinde bulundu. 
 
PROGRAMDA KÜRT ŞEHİRLERİ YOK
 
“Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi” programı kapsamına Urfa'nın alınmamasına tepki gösteren Sürücü, “Pamuğun yüzde 47’sinin üretildiği Urfa neden dışarıda bırakıldı" diye sordu. Bunun bilinçli yapıldığını söyleyen Sürücü, "Nedeni ise burası bir Kürt şehri ve bu şehrin ilerlemesini istemiyorlar. Buradaki halkın kendi ayakları üzerinde durmasını istemiyorlar. Yine Diyarbakır ve Mardin gibi tarım alanlarına sahip diğer Kürt şehirleri de bu paket dışında bırakılmış. Neden, Kürt şehirleri olduğu için. Bu şehirlerde tarım arazileri daralıyor. Çiftçilik bitme noktasında” diye konuştu. 
 
DEDAŞ'IN KESİNTİLERİ  
 
Bölgede çiftçilere verilen desteklemelerin de elektrik kesintileriyle tepki toplayan Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) tarafından kesildiğini ifade eden Sürücü, “DEDAŞ bu bölgede bir beylik gibi hareket ediyor. Yüksek faturalar ile kendini burada yaşatıyor. Halkı borçlandırıyor. Çiftçiye verilen desteklemeye direk el koyuyor. Bu yıl insanların ürettikleri ürünler depolarda çürüdü. Binlerce ton pamuk ambarlarda çürüdü. Çiftçiler kendi masraflarını çıkaramadılar. Bunun üzerine bir de DEDAŞ’ın uygulamalarına maruz kalıyorlar. Çiftçiler neden DEDAŞ’ın insafına bırakılıyor? Bölgede birçok yerde elektrikler kesiliyor, günlük 6 saati bulan elektrik kesintileri yaşanıyor. İnsanların canına tak etmiş artık. Yine, burada Türkiye’nin en büyük barajı var. Türkiye’nin yüzde 20 enerjisi bu barajdan sağlanıyor. Lakin buna rağmen bölgedeki halk susuzluk ve elektriksizlikle karşı karşıya. Bu da bir devlet politikasıdır” ifadelerini kullandı. 
 
MEVSİMLİK İŞÇİLERE: ÖLÜN
 
Sürücü, son olarak sayıları 60 bini bulan mevsimlik işçilerin durumuna değindi. Kentten giden işçilerin güvencesiz ve sağlıksız şartlarda çalıştırıldıklarını belirten Sürücü, "Buradaki tarım şartları düzeltilirse neden bu kadar insan göç etmek zorunda kalsın? Bu insanlar gittikleri yerlerde sırf Kürt oldukları için saldırılara maruz kalıyorlar. Köylere bile girmelerine izin verilmiyor. Dışlanıyorlar ve kimi zamanda katlediliyorlar. Hastanelerde Kürtçe konuştukları için ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bu yılda koronavirüs salgını var. Mevsimlik işçiler için özel kararlar çıkarıyorlar sırf dışarıya gidebilsinler diye. Sözde 20 yaş altı çocukların dışarı çıkması yasakken, kararlar alarak bu insanların bu salgında dahi dışarıya gitmelerini sağlıyorlar. Devletin umurunda değil. Hiçbir sağlıklı ortam olmadığı halde izin veriliyor bu insanlara. Devlet bu insanlara 'gidip ölüyorlarsa da ölsünler' diyor. Biz bunu görüyoruz” diye konuştu.