Ankara’da ekoloji paneli: Ekolojik yıkım savaş aracı olarak kullanılıyor

img
ANKARA - İHD Ankara Şubesi’nin düzenlediği ekoloji panelinde konuşan Av. Hülya Yıldırım “Sûr’un yıkımı, savaşın sonucudur ama Sûr’un dönüştürülmesi de savaşın bir aracıdır” dedi.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nin 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında düzenlediği etkinlikler Afet ve Ekoloji Komisyonu tarafından hazırlanan “Gecekondu Politikası Kentsel Dönüşüm ve Ekolojik Haklar” paneli ile devam etti.
 
İki oturumdan oluşan panelin ilk oturumunda İHD Afet ve Ekoloji Komisyonu Ankara üyesi ve kent araştırmacısı Yavuz İşcan “Ankara’da Gecekondu ve Mahallelerin Oluşumu ve Kentsel Dönüşüm” başlığıyla, Kent Gönüllüsü Sevil Sevilir ise “Ulus Tarihi Kent Merkezi Kentsel Dönüşüm Projeleri” başlığıyla, ikinci oturumda ise Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ekoloji Komisyonu Üyesi Av. Hülya Yıldırım “Ekolojik Haklar ve Hukuki Mücadele Alanı” başlığıyla değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘MARSHALL POLİTİKALARI GÖÇLERE NEDEN OLDU’
 
İşcan, gecekonduların varlığının ilk kez 1934 yılında mecliste konuşulduğunu ve 1950’ye kadar ise devlet tarafından sorun olarak görülmediğini belirterek, “1950 yılında Marshall planı kapsamında Türkiye’ye ekonomik yardım yapılıyor. Bu yardımın bir amacı Soğuk Savaş Dönemi Sovyet Blok’una karşı Türkiye üzerinden cephe oluşturmak bir amacı da Türkiye’de tarımı arttırmak. Çünkü savaştan yeni çıkmış ABD ve Avrupa’nın tarım ihtiyacını Türkiye üzerinden çözmek istiyor” dedi. 1950’de Marshall Yardımı sonrası kırdan kente göçün bir yüksek bir artışa geçtiğini söyleyen İşcan, bu süreçten sonra Ankara’ya yoğun göçün başladığını aktardı. İşcan, Ankara’da gecekondu nüfusunun yüzde yetmiş oranına çıktığını, devletin sadece sermayenin isteği yönünde değişik yasalar çıkartarak sorunu çözmeye çalıştığını ancak pratikte hiçbir karşılığının olmadığını söyledi. 
 
‘SAVAŞ ARACI OLARAK EKOLOJİK YIKIM’
 
Kürdistan ve Türkiye’deki ekolojik tahribatlara değinen Hülya Yıldırım da “Bizler Türkiye'de ve Kürdistan'da yaşanan ekolojik yıkımlara baktığımız zaman bunları sadece ekolojik tahribat veya yıkım olarak anlatmanın yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir savaşın aracı olarak kullanılan ekolojik yıkımlar ve savaşın sonucu olarak kullanılan bir ekolojik yıkım söz konusu” dedi. Savaşın ekolojik tahribata nasıl yol açtığını aktaran Hülya Yıldırım, “Cûdî, Lice ve Dêrsim'deki orman yangınları bizim her yaz karşılaştığımız orman yangınları aslında. Yani Kürdistan bölgesindeki bu orman yangınları her yaz oluyor ve her yaz güvenlik sebebiyle müdahale edilmediği söyleniyor. Bu orman yangınlarının neden çıktığına dair ise herhangi bir veri veya bilgi paylaşılmıyor, bunların özel savaş politikasının bir parçası olduğunu değerlendiriyoruz aslında. Hem devletin yangına müdahale etmemesi hem halkın yangını söndürmek için müdahalesine izin verilmemesi ve aynı zamanda bu yangınların aslında bu bölgelerin insansızlaştırılmasının bir aracı olarak kullanılması bir politikanın sonucudur. Bu yüzden de bir savaş aracı olarak nitelendiriyoruz. Yani savaş aracı olarak kullanılan bir ekolojik yıkım olarak nitelendiriyoruz” şeklinde aktardı.
 
Savaşın ekolojik yıkıma nasıl yol açtığını Amed’in Sûr ilçesini örnek göstererek anlatan Hülya Yıldırım, “Sûr’un yıkımı, savaşın sonucudur ama Sûr’un dönüştürülmesi de savaşın bir aracıdır” dedi.
 
‘ORTAK MÜCADELE BAŞARI GETİRİR’
 
Başarının ortak mücadele ile geleceğine işaret eden Hülya Yıldırım devamla şunları kaydetti: “Termik santral mücadelesi sadece temiz hava mücadelesi değil aynı zamanda temiz gıda erişimimizle alakalı da bir mücadeledir. Şimdi bu mücadelenin farklı özneleri var. Bu mücadeleleri ortak yerde birleştirebilsek, ortak bir dilde birleştirebilsek, biz hukuki arayış olarak da aslında çok daha başarılı olacağız.”