Beritan Sarya: Özerk Yönetim olmadan Suriye demokratikleşemez

RIHA - Özerk Yönetim'in içerisinde yer almadığı bir Suriye'nin demokratikleşemeyeceğini vurgulayan gazeteci Beritan Sarya, "Özerk Yönetim'i tasfiye etmek için ellerinden geleni yapacaklar. Burada belirleyici olacak olan halkların direnişidir" dedi.  

Suriye'de 2011'de dış müdahaleyle patlak veren iç savaş, Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) 26 Kasım'da başlattığı saldırıyla rejimin devrilmesiyle sonuçlandı. 13 yıl süren savaşta, Kürtler, “Üçüncü Yol” stratejisini izledi. Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşayan halklarla birlikte özerklik ilan etti. Kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik paradigma ezilen tüm halklara umut olurken, Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi, başından bir Türkiye ve desteklediği gurubun hedefi oldu. Türkiye'nin desteklediği DAİŞ, Özerk Yönetim karşısında başarısız olunca, Türkiye doğrudan devreye girerek, Cerablus, Bab, Ezaz, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî kentlerini işgal etti. HTŞ'nin rejimi devirmeye yönünde 26 Kasım'da Helep'e dönük saldırısıyla eş zamanlı olarak Türkiye ve desteklediği SMO, Özerk Yönetim bölgelerine saldırılar başlattı. Türkiye ve desteklediği SMO, DAİŞ için sonun başlangıcı olan Kobanê'ye saldırı tehdidinde bulunuyor. 
 
 
Kuzey ve Doğu Suriye'de 2016 yılından bu yana sahada gazetecilik yapan Beritan Sarya, Suriye'de şu an yaşanan gelişmelerin nasıl ortaya çıktığı, Kürtlerin Suriye'yi demokratikleştirme çabaları, Türkiye'nin Özerk Yönetim'e saldırıları ile ilgili sorularımızı yanıtladı. 
 
Suriye'de 8 Aralık'ta 61 yıllık Baas rejiminin yıkılması ile yeni bir süreç başladı. Bu günlere nasıl gelindi? Kürtlerin bu süreçteki yeri nedir? 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 2 Temmuz 1979'da Suriye sahasına geçti. Buraya geçtikten sonra halkları örgütlemeye başladı. 1998 Uluslararası Komplo'ya kadar çalışmalarını Suriye ve Lübnan'da sürdürdü. Buradaki Kürt halkın da bilinçlenmesini sağladı. İnsanlar çocuklarını gerillaya gönderdiler. 2011'e gelmeden önce Rojava'da devrimin zemini önemli bir ölçüde oluşturulmuştu. Önder Öcalan sadece Kürtleri değil, binlerce insanı eğitti, halklar ile ilişkiler geliştirdi. Hareketini tanıyan birçok inanç ve etnikten insanları oluştu. Rojava devrimi başladığında zaten bir dinamik vardı. 2011'de Arap Baharı başladığında PYD buna hazırdı. Kürtler başta olmak üzere halklar serhildana başladı. BAAS rejiminin serhildanlara karşı silah kullanması, ayaklanan kişilerin de silahlanması ve uluslararası güçlerin bölgeye müdahalelerini beraberinde getirdi. ABD, İngiltere, Türkiye ve Arap ülkeleri birçok müdahalede bulundu. Kısa bir sürede birçok örgüt ortaya çıttı. Suriye uluslararası güçlerin vekâlet savaşlarının verildiği bir sahaya dönüştürüldü. Bu ortamda Kürtler üçüncü yolu seçerek özerklik ilan etti. Öz savunmalarını ilan eden halklar, 2012'de rejimi hemen hemen her yerden çıkardı. Baas ve diğer Arap milliyetçiliğini savunan cihadist yapılanmalara karşı Kürtler üçüncü yolda ısrar etti. Özerk Yönetim 2014'te ilan edildi. Çeteler ve dönemin rejiminin birçok saldırıları oldu. Esad rejimine karşı çetin mücadeleler verildi. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma çerçevesinde bugünlere gelindi. 
 
 'Şam hükümeti yıkıldı, her şey bitti' demek doğru mu? 
 
 
MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam'a gitmesi ve Colani'nin ona şoförlük yapmasındaki mesaj belli. HTŞ'nin Baas rejimi gibi Özerk Yönetim'e karşı siyaset yürüteceği gözüküyor.
 
Baas rejimi önünde iki yol vardı: Ya demokratikleşecekti ya da batacaktı. Özerk Yönetim demokratikleşmesi için Esad'a birçok kez çağrıda bulundu, ancak karşılık gelmedi ve Şam hükümeti yıkıldı. Bugün yerine gelen HTŞ'nin geçmişini herkes biliyor. HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani kimdir? El-Kaide, El Nusra ve HTŞ'ye evirilen bir süreç söz konusu. HTŞ uluslararası bir plan çerçevesinde çatışmasız ilerledi. Türkiye bu planın bizzat yürütücüsü oldu, arkasında ABD, İsrail ve İngiltere vardı. Şam'a kadar gittiler. Her ne kadar yeni bazı söylemler kursalar da geçmişleri ve ilişkide oldukları kesimler biliniyor. MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam'a gitmesi ve Colani'nin ona şoförlük yapmasındaki mesaj belli. HTŞ'nin Baas rejimi gibi Özerk Yönetim'e karşı siyaset yürüteceği gözüküyor. 'Şam hükümeti yıkıldı, her şey bitti' demek doğru değil. Özerk Yönetim'le bir yandan diyalog gerçekleştirecekler, bir yandan da kendi çizgilerini dayatmaya çalışacaklar. 
 
HTŞ'nin Halep'e 26 Kasım'da saldırı başlatmasıyla Türkiye ve desteklediği SMO Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanlarına saldırı başlattı. Saldırılarla SMO, Til Rifat, Şahba ve Minbic'i işgal etti. Birçok insan hakkı ihlali yaşandı, siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
HTŞ'nin Halep saldırısıyla Türkiye'nin Özerk Yönetim'e saldırması aynı plan dahilindedir. HTŞ'nin Halep'e saldıracağı uzun zamandır bilinen bir şey. Gazze'de İsrail-Hamas savaşı bunu hızlandırdı. Son iki-üç aydır bu yönlü bir plan olduğu biliniyordu. Ekim ayında Türkiye Kara Kuvvetler Komutanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu Halep'in kuzeyine gitmişti. Hem SMO'nun çete başları hem de HTŞ'liler ile görüşmüştü. Bu plan HTŞ tarafından mı hazırlandı, Türkiye dahil oldu ya da tam tersi mi olduğu çok önemli değil. Bu ortak bir plan ve uluslararası icazeti de var. HTŞ Şam'a ilerlerken SMO'nun Özerk Yönetim'e saldırması planları öngörüle biliniyordu. Ancak her ne kadar zayıflatılmış olurlarsa olsun Rusya, İran gibi güçlerin hiç direnmeden çekilecekleri beklenmiyordu. Fırat'ın batısı oldukça parçalı. Efrîn işgal edildi, Şehba ve Til Rifat'ın Halep ile arasında yer alan yerleri büyük oranla rejim ve Rus güçleri tarafından tutuluyordu. Bir anda bırakıp çekildiler ve büyük bir boşluk oluştu. Şehba ve Til Rifat’ın öz savunma güçleri halk katliam ile yüz yüze kalmasın diye çekildiler. Minbic'de de benzer bir şey oldu. Minbic'de ihanet oldu. Anlaşmalara rağmen saldırı hazırlıkları yapılıyor. Ateşkes askıya alındı, görüşmelerin devam ettiğini düşünüyoruz. Kobanê Erdoğan'a bir yara olmuş. İşgal etmek istiyor. Kürtleri soykırımdan geçirmek istiyorlar. İşgal edilen her yerde büyük katliamlar yapılıyor. 
 
* Yakın zamanda işgal edilen Minbic'de neler yaşanıyor? 
 
İşkenceler devam ediyor. Çeteler Minbic'in içinde. Halk bu çetelerden çok rahatsız. Bize telefonlar geliyor. Dün kent genelinde esnaflar kepenk açmadı. İnsanlar kaçırılıyor, katlediliyor. Minbic'in büyük çoğunluğu Arap. Şu anda büyük bir rahatsızlık oluşmuş duruda. Halka topyekûn bir saldırı söz konusu. Katliamlar sadece Minbic'de değil HTŞ'nin denetiminde bulunan özellikle Alevi yerleşim yerlerinde de gerçekleşiyor. 
 
Saldırı ve katliamlara karşı uluslararası bir sessizlik var. Bu nasıl kırılır? 2014'te DAİŞ Kobanê'ye saldırdığından her yerde halklar Kobanê için kenetlendi. Şu anda bu ruhtan bahsediliyor, bu neden bir kez daha ortaya çıkarılmalı?
 
Kobanê Kürtlerin kırmızı çizgisidir. Halkın kendini savunma iradesine karşı Türkiye halkların umudu olan demokratik ulus projesine saldırıyor. Buna karşı halklar silahlanarak kendi kentlerini koruyor. 
 
Uluslararası kamuoyunun bu katliamlara karşı artık sessizliğini bozması gerekiyor. Baas rejimi demokratik bir yönetim değildi. Anti demokratik, cinsiyetçi bir yönetimdi. Her ne kadar kendini laik olarak lanse etse de dinci yanları da vardı. SMO tamamen cihadist, talancı bir örgüt ve Türkiye onların Kürtleri soykırıma uğratmakta kullanmak istiyor. Bu güçler kadın kırımını gerçekleştirmek isteyen güçler. HTŞ de cinsiyetçi, selefi inancına sahip. Yaptıkları katliam ve saldırıların önünün alınmaması bir uluslararası icazet olduğunu gösteriyor. Rojava devrimi ile birlikte kadınlar özgürlük arayışı içine girdi. Kadınlar her alanda yerlerini aldılar. Sadece Kürt kadınlar değil, özellikle Arap kadınlarına Rojava devrimi büyük bir umut oldu. Üçüncü Dünya Savaşı'nda HTŞ'nin önünün açılması, SMO'nun Özerk Yönetim'e saldırmasına sessiz kalınması düşündürücü. Kobanê, Kürtler için bir simge. 2014'te DAİŞ saldırılarına karşı başta Kürtler olmak üzere kadınlar ve gençlerin kanı aktı Kobanê'de. Kobanê'de özgür bir yaşamı savunmak Kürdistan'ı savunmak anlamına geliyordu. Devrimciler ve sosyalistlerin Kobanê'de geleceklerini savunmaları için ortak bir süreç gelişti. Bugünde buna ihtiyaç var. Her an eylemsellik içinde olmak gerekiyor. Kobanê Kürtlerin kırmızıçizgisidir. Halkın kendini savunma iradesine karşı Türkiye halkların umudu olan demokratik ulus projesine saldırıyor. Buna karşı halklar silahlanarak kendi kentlerini koruyor. Halklar devrimci halk savaşına hazırlanıyor. Buna karşı çağın en vahşi güçleri de var. Uluslararası icazetleri var. Herkesin buna karşı Rojava etrafından kenetlenmesi lazım. 'Rojava gelecektir' diye bilmek lazım.  
 
Kuzey ve Doğu Suriye'de Özerk Yönetim'e bağlı tüm meclis, kurum ve yönetim binalarına Suriye bayrağının asılması kararını aldı. Yapılan açıklamalarda Demokratik Suriye vurgusu öne çıkıyor. Demokratik bir Suriye nasıl mümkün?
 
Şu an yoğun bir uluslararası diplomasi trafiği var. QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi de Türkiye ve HTŞ ile ABD arabuluculuğunda ateşkes görüşmeleri yapıldığını söyledi. Bu görüşmeler, Suriye'de halkların güvenliği, demokratik bir Suriye için yapılıyor. Özerk Yönetim'in Esad yönetiminde bulunan Şam yönetimi ile ilişki şekli hem diyalog hem çatışmaydı. Bu HTŞ içinde geçerli. Suriye'nin demokratikleşmesi için diyalog kurulur, ama her türlü saldırıya karşı da alanlar savunulur. Mücadele edilir. Özerk Yönetim kendi çizgisini koruyarak bir ilişki geliştirmeye çalışıyor. Bu çizgi en makul çizgidir. Suriye'nin demokratikleşmesine katkı sağlayacak, yaşamsallaşmış proje Özerk Yönetim projesidir. Burada bir Türkiye faktörü var. Türkiye bu süreci neo-Osmanlıcı, yayılmacı politikaları için kullanmak istiyor. Özerk Yönetim'i tasfiye etmek ve devrimi boğmak için ellerinden geleni yapacaklar. Buna karşı güçlü direnmek gerekiyor. Şu an ki geçici hükümet sadece HTŞ'den oluşan bir hükümet. Bu hükümet devam edemez. Suriye'de birçok renk var. Özerk Yönetim Suriye'de bir hakikat ve bu 13 yıldır varlığını sürdürüyor. Özerk Yönetim, hükümette yer almaz ise Suriye demokratikleşemez. Bu mümkün değil. Sadece Özerk Yönetim değil, herkes bu yönetimde yerini almalı. Bu çerçevede toplantılar yapılıyor. Ürdün'de yapılan toplantının sonuç bildirgesi olumlu, ama Türkiye'nin saldırganlığı tanımlanmamıştı. Saldırıların son bulması, çözümün olması için güçlü bir irade gerekir. Mevcut uluslararası güçlerin kendi planları var. Suriye halklarını ve istikrarı düşündükleri yok. Burada belirleyici olacak olan halkların direnişidir. 
 
MA / Emrullah Acar