İstanbul Sözleşmesi ne zaman ve nasıl yürürlükten kaldırılır? 2021-03-28 09:14:36   İZMİR - İstanbul Sözleşmesi’nin 3 ay daha yürürlükte olacağını belirten İzmir Barosu Kadın Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Perihan Çağrışım Kayadelen, kararın geri çekilmesi için sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladı.    AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik tepkiler sürerken, birçok ilin barosu sözleşmeden çekilmenin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmenin iptali için Danıştay’a başvurdu. İzmir Barosu da, sözleşmenin imzalandığı 2011 yılından bu yana kendilerine yapılan başvuruların verilerini derleyerek, kararın geri çekilmesi için başvuranlardan. Baro Adli Yardım Servisi’ne 9 yılda 32 bin 870 kadının başvururken, başvurular kapsamında 5 bin 230 kadın için ise 6284 Sayılı yasa kapsamında koruma kararı alındı.    İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Perihan Çağrışım Kayadelen ile İstanbul Sözleşmesi geri çekilme kararı, Danıştay başvurularıyla hukuki sürecin nasıl işleyeceği ve kadınların direnişini konuştuk.   VERİLERLE SÖZLEŞMENİN ÖNEMİ   Kayadelen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yetki gaspı yaparak, hukuksuz bir kararnameyle İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğini belirtti. Danıştay’a hukuka aykırı gerekçesiyle başvurduklarını aktaran Kayadelen, verilerle birlikte başvurmalarının nedenini ise şöyle açıkladı: “Dava açan tarafların bir menfaati olması gerekiyor. Bu yüzden verilerle başvuru yaptık. Baroya yapılan başvuru sayıları kadınların sözleşmenin imzalanmasıyla haklarını aramak için daha fazla bir çaba gösterdiğini, bilinçlendiği, hukuki mekanizmalara ulaştığının göstergesidir. 6284 sayılı yasayla 5 binin üzerinde kadının koruma talebi başvurusu yaptığını bununla da kadınların daha fazla adalet mekanizmalarına ulaşabilmek için adli makam ve barolara başvurduğunu gördük. Bu verileri özelikle koyduk. Sözleşmenin ne kadar önemli ve hayati olduğunu gösterdik” dedi.      ZEHİRLİ DİL KATLEDİYOR   Kayadelen, hazırladıkları verilerde kadına yönelik şiddetin sözleşmenin imzalandığı 2011 yılında azaldığını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Sonraki yıllarda artma başlıyor. İktidar bilinçli bir şekilde sözleşmeyi uygulamama noktasında bir irade gösterdi. Türkiye’de yaşanan demokrasi iklimi her geçen gün otokratik bir sisteme dönüşmeye başladığında kadına yönelik şiddet daha fazla arttı. Örneğin daha önce 8 Mart ve 25 Kasım tarihlerinde tutulan istatistiklerde o aylarda kadına yönelik şiddet ve cinayetler düşüşe geçmiş. Çünkü devlet yetkilileri bu tarihlerde dillerini biraz daha hassas kullanmaya ve düzgün cümleler kullanmaya özen göstermiş. Ancak bu tarihler dışında kadın bedeni üzerinde siyaset yaptıkları için veriler artışa geçiyor. Son 2 yıldır 8 Mart ve 25 Kasım’da kadın cinayetleri azalmıyor. Çünkü iktidarın dili artık tamamen zehirli bir dil haline geldi. Kadının var olduğu tüm alanlara müdahale eden sürekli annelik bakımı, aile hayatının içerisine hapsetme kadına yönelik şiddeti arttırıyor.  Failler cesareti siyasi iktidardan alıyor. Arkalarındaki devlete güveniyorlar.”   ARTIK FAİL İKTİDAR   Sözleşmenin feshedilmesinin hemen ertesi gününde 6 kadının bir günde katledildiğini anımsatan Kayadelen, “Sözleşmeden el çekmek demek açıkça kadınları değil, failleri koruyorum demektir. Bu saatten sonra öldürülen her kadının faili iktidardır. Bunun başka bir açıklaması yoktur. İktidar kadına yönelik şiddetle mücadele etmeyeceğiz mesajını verdi. Bu kararın bir gün sonrasında 6 kadın öldürüldü. Türkiye’de kadınlar artık vahşice ve yakılarak öldürülüyor. İktidarın verdiği güç failleri daha da vahşileştiriyor, cesaretlendiriyor” ifadelerinde bulundu.    KANUNLA KALDIRILIR   Sözleşmenin Anayasa ile eş değer olduğunu dile getiren Kayadelen, “Uluslararası sözleşmeler kanunların üzerinde olan bir hükümdür. Yerel kanunlar ile uluslararası sözleşme çatışırsa Anayasa uluslararası sözleşmeyi öncelik kılar. Uluslararası Sözleşme kanunla kabul edildiği gibi, kanunla kaldırılır. Ancak KHK ile Cumhurbaşkanı’na yetki verilerek, kaldırılabileceği gösterilmeye çalışılıyor. Hayır, Cumhurbaşkanı bu yetkiyi kullanamaz. Çünkü temel hak ve özgürlüklere getirilecek kısıtlamalar ancak ve ancak kanunlarla düzenlenir. Bu yürütmenin durdurulmasına bırakılacak, bir iş değildir. Kadınların yaşamı bir kişinin vereceği bir karar değil” diye belirtti.    ERDOĞAN’DAN SAVUNMA ALINACAK   Danıştay’a yapılan başvuru ardından işleyecek sürece ilişkin de Kayadelen, şunları söyledi: “Danıştay bu başvurular sonucunda Cumhurbaşkanında önce savunma alacak. Daha sonra dava açan kurumlara cevap verecek. Sonrasında da karar verecek. Bu karara göre süreç işleyecek. Danıştay kararı olumsuz olursa tekrardan itirazlar yapılabilinecek. Bu süre için 3 aylık bir zaman dilimi var. Cumhurbaşkanı 30 gün içerisinde savunmasını vermek zorunda. Aynı zamanda dava açan kurumlara da 30 gün içerisinde cevap verilmesi gerekiyor. Bu süreci uzata da bilirler. Çünkü Avrupa Konseyine geri çekilmesi için bildiri yapıldı. Buda 3 aylık bir zaman dilimi istiyor. Yani 3 ay boyunca sözleşmeyi yürürlükten kaldıramayacaklar. Ama süreci uzatabilirler. Onu da nasıl yapacaklar açıkçası ön göremiyoruz. Taraflar iddia ve savunmalarını sunduktan sonra mahkemenin bir karar vermesi gerekecek. Danıştay buna ne kadar sürede karar verir bilemeyiz.”    YAŞAM HAKKI İÇİN SAVAŞIYORUZ   Bütün bunlar kadınlar için daha fazla mücadele etmeyi gerektirdiğini ifade eden Kayadelen, “Kadınların direngenliği hiçbir zaman bu ülkede bitmedi. Kadınlar uzun yıllardır yaşam hakları için mücadele ediyor. AKP birçok demokratik haktan kolay vazgeçiyorken, İstanbul Sözleşmesi’nden uzun zamandır istediği halde çıkamıyor. Nedeni kadınların dirençli olmasıdır. Kadınların öfkesinden duyulan korkudur. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Kadın mücadelesi geri adım atmaz. Tek bir kadının katledilmediği günleri sağlayıncaya kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Daha fazla kaybedecek bir şeyimiz yok. Yaşam hakkımız için savaşıyoruz” dedi.    MA / Semra Turan