Kadın gazeteciler anlattı: Her koşulda gerçekleri yazacağız 2020-01-10 10:00:51 İSTANBUL - Gazetecilere yönelik tutuklama, sansür ve işten atmalarla karşılanan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde, özellikle kadın gazetecilerin yaşadığı sorunlar saymakla bitmez durumda. Kadın gazeteciler, bütün zorluklara rağmen haberleri en gerçekçi şekilde vermeye devam edeceklerini anlattı.  Özgür Gazeteciler İnisiyatifi'nin 2020 öncesine ait rakamlarına göre, şu an en az 130 gazeteci ve basın emekçisi tutuklu bulunuyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası'na (TGS) göre ise, tutuklu gazeteci sayısı 91. Basın emekçileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü bu kara tabloyla karşılıyor.    Sadece tutuklamalar değil, Türkiye’de her dönem oluşan politik kaosun faturası her defasında gazetecilere kesildi. Geçen son 5 yıl içerisinde darbe girişimini, ekonomik krizi, savaşı gerçek bir şekilde yansıtmaya çalışan gazeteciler ya tutuklandı ya meslekten atıldı.    2016-2018 yıllarında 6 haber ajansı, 18 televizyon, 22 radyo, 50 gazete ve 20 dergi Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kapatıldı. Buralarda çalışan gazetecilerin birçoğu işsiz kaldı. Gazeteciler içerisinde kadınlar daha dezavantajlı pozisyonda. Hem haber takibi sırasında hem de meslektaşları arasında zaman zaman ayrımcılığa maruz kalsalar da haber üretiminin her aşamasında yer alarak bu engelleri aşmaya çalışan kadın basın emekçileri, 10 Ocak’a ilişkin ajansımıza konuştu.    ‘KADINLAR BASIN ALANINDA BİRÇOK ŞEYİ BAŞARDI’   Kadın prodüksiyon ekibinde çalışan Durket Süren, kadın gazetecilerin mesleklerini yaparken yaşadığı zorlu süreçlerden bahsetti.    Süren, kadınların basın alanında birçok şeyi başardığını, ancak çalışma koşulları içerisinde hep görünmeyen bir emek ve görünmeyen bir cins olarak varlığını sürdürme çabası harcadığını belirtti. Süren, “Basın alanında kadın gazeteciler az olarak bilinebilir ama bunun yanında çok sayıda kadın gazeteci olduğunu düşünüyorum. Sorun aslında o kadın gazetecileri görmeyen, her alana sahip olmak isteyen bir eril zihniyetin varlığıdır. Basın alanı buna çok müsait bir alan olarak karşımıza çıkıyor” diye belirtti.    ‘HEM KİMLİKSEL HEM SİSTEMSEL MÜCADELE’   Kendi çalışma koşullarından örnek veren Süren, şunları dile getirdi: “Kadın gazeteciler bir taraftan çalıştıkları alanda kimliksel olarak mücadele veriyor. Onun yanında bir de sisteme karşı bir mücadele veriyor. Ege’den Karadeniz’e, İstanbul’dan Kürdistan’a bir çok yerde uzun süre gazetecilik yaptım ama çok farklı bir şey göremedim. Oralarda da baskılar yaşadım. Elinde kamerayla haber yapmaya çıktığında bir kere en başta etraftakiler şaşırmış bir şekilde bakıyor. Bir de etrafını bir anda polis sarabiliyor.”    DEVLET BASKISI YILDIRMADI   Devletin gazetecileri kendisi için tehlike olarak gördüğünü ifade eden Süren, böyle bir ortamda basın özgürlüğünden bahsedilemeyeceğinin altını çizdi.   Süren, “Bugün hükümet kendine yakın yayın organı kuruyor ki kendisi için bir algı oluşturabilsin. Baskılar bunun yanında bir de oto-sansürü beraberinde getiriyor. Gazeteci kendi kendini sansürlüyor. Toplumun sesini ve gerçeği yazan gazeteciler tabi ki var, hep oldular ve olacaklar da. Bütün engellenmelere rağmen gazeteciliklerini sürdürdüler. Uzun yıllardır bu alanda çalışmış ama halen iktidarın, gücün yanında olmaya çalışan gazeteciler var ama bunun yanında 90’lı yılların ateşten gömlek dediği o gömleği hala giyen, mücadelesini sürdüren, bütün hukuksuzluklara rağmen gazetecilik yapan gazeteciler de var. Gerçeği yazan gazetecilere ‘terörist’ diyen bir zihniyetle de karşı karşıyayız bugün ne yazık ki” dedi.   ‘DÜN KATLEDİLDİ, BUGÜN TUTUKLANDI’   Kendisi de bir dönem habercilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu kalan Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri İsminaz Temel ise, muhalif gazeteciler ile havuz medyanın koşullarının çok farklı olduğu üzerinde durdu.   Muhalif gazeteciler olarak baskı altında olduklarını, gözaltı, tutuklama, sahada çalışamama, haber kaynaklarına ulaşamama gibi pek çok sorun yaşadıklarını söyleyen Temel, “Dün gazeteciler katlediliyordu, bugün ise daha çok tutuklanıyorlar, gözaltına alınıyorlar. Daha doğrusu çalıştırılmıyorlar” dedi.    ‘İKTİDARIN PROPAGANDA ARACI DEĞİLİZ’   Oluşan baskıyla medyanın taraflılık noktasında ayrıldığını söyleyen Temel, kendilerinin halktan ve gerçekten taraf olduğunu ifade etti. Temel, “Şimdi bu ekonomik krizin neden kaynaklandığını biz gidip halkın kendisiyle röportaj yaparak ortaya koyuyoruz. Ama diğer taraftan baktığınızda ‘ekonomik kriz yok’ diye haberler yapıldı. Bu sistemin yönetim şekli insanları bir şekilde gerçekten uzaklaştırıyor ve bunu ana akım medyanın eliyle yapıyor. Çünkü medya propaganda aracı ama biz iktidarın propaganda aracı değiliz. Gerçeklerin propaganda aracıyız, halkın propaganda aracıyız, sözünü söyleyemeyenlerin, işçinin emekçinin propaganda aracıyız” diye belirtti.   ‘KADINLAR SEKTÖRÜN YARISINI OLUŞTURUYOR’   Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Akademi’de yer alan Gülfem Karataş da, Basın İlan Kurumu verilerine göre medya sektöründe çalışanların yüzde 50’sinin kadın olduğuna dikkat çekti.   Sektör içerisinde oldukça güçlü olduklarını söyleyen Karataş, diğer yandan gazetecilerin ülkedeki savaş, ekonomik kriz ve darbe gibi konuları haberleştirdikleri için tutuklanabildiklerini dile getirdi. Karataş, gazetecilik tanımının iyi yapılması gerektiğini belirterek, “İlk olarak gazeteci kime diyoruz bu çok önemli. Kamu yararına çalışan hatta tüm gerçekleri yazmaya çalışan gazetecidir. Mesela, A Haber sunucusu Erkan Tan yaptığı haberden dolayı kamuoyuna karşı komik bir duruma düştü ve kendini itibarsızlaştırdı. Yurttaş gazeteciliği de bu yüzden ortaya çıktı. Gazeteciler büyük çoğunlukla devlet yanlısı haberler yaptığı için artık insanlar gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.