Mor Dayanışma Derneği: İstanbul Sözleşmesi uygulansın 2020-02-04 14:54:00 İZMİR- İzmir Mor Dayanışma Derneği üyesi Deniz Uslu, yılın ilk ayında 27 kadını öldürülmesine tepki göstererek, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı yasa başta olmak üzere tüm koruma tedbirlerinin bir an evvel alınması gerektiğini söyledi.    Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2020 Ocak ayı raporuna göre, erkekler 27 kadın öldürdü, 7 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. İzmir Mor Dayanışma Derneği üyesi Deniz Uslu, devam eden kadın cinayetlerine tepki göstererek, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa başta olmak üzere tüm koruma tedbirlerinin bir an evvel alınmasını istedi. Uslu, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun Uygulanması konulu genelgenin, yeni bir şey getirmediğini belirtirken, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanıldığı takdirde kadın cinayetlerinin önlenebileceğini söyledi.    ‘BAKANLIK YOKMUŞ GİBİ YAKLAŞIYOR’   Kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair belirli kanunların hali hazırda var olduğunu hatırlatan Uslu, Adalet Bakanlığı’nın çıkardığı genelgenin yeni bir şey söylemediğini ifade etti.  “Bizim ülkemizde zaten kadınların mücadelesiyle kazanılan 6284 Sayılı Kanunun kadına yönelik şiddettin önlenmesine dair uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi var hali hazırda. Fakat bu yokmuş gibi yaklaşılıyor” diyen Uslu, ayrıca bir yandan şiddet artarken, kadınlar öldürülmeye devam ederken, 6284 sözleşmesi için “yuva yıkan yasa” denirken bu genelgenin yayımlanmasını da ironik bulduğunu belirtti.    ‘KADINLAR ANTİ HUKUK MEKANİZMALARLA KARILAŞIYOR’   “Bizim zaten kazandığımız haklar, ceza politikaları var bu hukuka yedirilmiş bir durumda. Problem bunların uygulanmamasında” diyen Uslu, bir kadının şiddetten korunmak için başvurduğu karakol ve savcılık aşamalarında anti hukuki bir mekanizmayla karşı karşıya kaldığını belirtti. “Bu ülkedeki hakimler ‘bıçak derine girmedi seni öldürmek isteseydi bıçak derine girerdi’, ‘ben de kadınım bana neden tecavüz etmiyorlar’ gibi enteresan söylemlerin içerisine giriyorlar. Aslında cinsiyetçi bakış açısının bir ürünü bunlar” diyen Uslu, karakollarda ve adliyelerde işleyen tüm bu süreçlerde cinsiyetçi bakış açısından uzak bir mekanizmanın yaratılması gerektiğini dile getirdi. 6284 Sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesinin maddeleri bu sorunlara dair somut adımlar içerdiğini ancak bunların uygulanması sırasında problem yaşandığını aktaran Uslu, şöyle devam etti: “Şiddet Önlemi İzleme Merkezi (ŞÖİM) müdürünün, bir kadını taciz ettiği, Sığınma Evinde kadınların atıldığı ya da Sığınma Evlerinin adreslerinin bilindiği şiddet faillerinin orayı bastığı gibi pek çok durum yaşandı bu mekanizmalarda. Bu yüzden bizim var olan mekanizmalarımızı geliştirmek üzerine politika yürütülmesini gerektiğini düşünüyorum.”   ‘GENELGE TALEPLERİMİZİ KARŞILAMIYOR’   Bakanlık genelgesinin kadın hareketinin bir kazanımı olarak görmenin doğru olmadığını vurgulayan Uslu, şunları söyledi: “Çünkü biz yeni bir genelge çıksın diye mücadele etmiyoruz. 6284 uygulansın, İstanbul Sözleşmesi uygulansın, yerel yönetmelerde Kadın Hizmetleri Bölümü açılsın, Sığınma evlerinin sayısı arttırılsın, kadınları hayatlarını kolaylaştıracak şekilde kreşler açılsın, Kadın Dayanışma Merkezleri açılsın gibi taleplerimiz vardı. Bunları karşılayan bir genelge değil ne yazık ki o yüzden bir lütuf ya da kazanım olduğunu düşünmüyorum.” Genelgenin içerisinde çok fazla aile vurgusunun olmasını, kadını bir birey olarak almanın yerine, kutsal aile yalanlarını besleyebilecek bir yerde tuttuğu şeklinde değerlendiren Uslu, şöyle dedi: “Biz kadını özne olması gerektiğini düşünüyoruz. Şiddeti ifşa etmek önemli ama bu kadar aile vurgusunun yapılması yine kadını birey olmanın ötesine taşımayan, daha geri plana atan yerde durduğunu düşünüyorum.” Uslu, Genelgede sıklıkla vurgu yapılan sosyal araştırma raporlarının hazırlanması ve şiddet uygulayana yönelik detaylı bir rapor hazırlanması maddelerinin de hali hazırda ağır aksak ilerleyen süreci daha da uzatabilecek nitelikte olduğunu düşündüğünü söyledi. Genelgede yer alan Kadının rızası alınmadan doğrudan sığınma evine yönlendirilmesinin, kadının var olan koşullarını gözetmeden yapılan bir adım olarak gördüğünü ifade eden Uslu, şunları dile getirdi: “Yani bu kadın nerede kalıyor, nasıl yaşıyor, sığınma evine girerse çıktığında ne olacak, çocuğundan ayrılabilecek mi? gibi temel sorular ortada duruyor. Kadın sığınma evine gittiğinde 12 yaşından büyük çocuğunu yanına alamıyor, o çocuk babayla mı kalacak? Buralarda boşluklar var. Bu boşlukta kalan hususların gerçekçi işleyiş sağlanarak oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Belirsizliklerin çözülmesi için daha etkin politikalar yürütülmeli.”    ‘ETKİSİ GERİLETİLMEK İSTENİYOR’   Genelgenin içerisinde geçen maddelerden bir tanesi de soruşturmanın gizliliği gerekçe gösterilerek hazırlanan, kişilere ait ses kayıtlarını görüntü kayıtlarının sosyal medyada paylaşılmaması yönündeki madde. Bu maddeyi Bakanlığın bir taktiği olarak gördüğünü belirten Uslu, şunları ifade etti: “Kanunların uygulanmamasından kaynaklı toplum adalete güvenmiyor bu ülkede. Kendisini tehdit altında görenler ölmemek için sosyal medyadan ifşa yolunu deniyorlar. Bu tür durumlarda kadınlar ve kadın hareketi aynı zamanda ifşa yoluna gidiyor. Bir kadın adalet sisteminden gerekli dönüşleri alamadığında, bunu paylaşarak aslında adalet mekanizmalarına kamuoyundan doğru bir baskı sunuluyor. Bu bence bizim açımızdan bir kazanım çünkü artık kadınlar uğradıkları taciz ya da şiddeti saklamak yerine açığa çıkartıyor. Kadınların sosyal medyayı örgütlü bir şekilde kullanması polisi, savcıyı, hakimi de harekete geçirebiliyor. Genelgede gizlilik olması gerektiğine yönelik bu maddelerin sosyal medya aracılığıyla yaratılan örgütlü durumu geriletmeyi amaçladığını düşünüyorum.”