‘Ağrı’daki kadın ölümlerinden hepimiz sorumluyuz’

  • kadın
  • 09:04 19 Eylül 2020
  • |
img
AĞRI - Ağrı’da artan şüpheli kadın ölümlerine karşı tepkinin cılız kaldığının altını çizen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği (UCİM) İl Sorumlusu Sümeyye Göksu, kentteki şüpheli kadın ölümlerinden tüm toplumun sorumlu olduğunu ifade etti.
 
Kadına yönelik şiddet ve cinayet davaları, cezasızlık ve iyi hal indirimiyle sonuçlanıyor. AKP-MHP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı tarihten bugüne sadece Ağrı’da 7 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Şüpheli kadın ölüm ve intiharlarının artmasının nedenlerini değerlendiren Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği (UCİM) İl Sorumlusu Avukat Sümeyye Göksu, “Ölen kadınlar için ‘İntihar etti’ denilse de aslında birileri tarafından öldürülmektedir. Bunlar çok büyük çabalar gerektirmiyor. Gerçekleşen kadın intiharlarının perde arkasında ise toplum vardır. Toplum kadınları intihara sürüklüyor” dedi. 
 
AĞRI’DA ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMLERİ
 
Ağrı’da şüpheli kadın ölümlerine değinen Göksu, “Durum, sadece kadınların ‘Sorunlar yaşadım, intihar edeyim’ durumu değil. Kadınlar çoğunlukla intihara sürükleniyor. Hatta hepsi için aynı şeyi söyleyebiliriz. Üzerindeki erkek, aile ve sürekli ikinci plana atılma baskısı ve yetersiz hissetme durumu da bunu etkiliyor. Bir süre sonra kadın kendi yaşamını çok ucuz bulmaya başlar. Bunların tamamı bir araya geldiğinde, kadının zihninde intihar bir kaçış yolu olarak gözükür. Ağrı gibi bir yerde, kadının gittiği devlet kurumlarındaki kişiler ve mücadele vermesini istediği kişiler yine erkeklerdir. Hatta bazen kadınlarla karşılaştığında onlar bile kadına erkeklerin arkasında olması gerektiği şeklinde söylemlerde bulunurlar. Durum böyle olunca kadının gidebileceği bir yer yoktur. Gitmesi gerektiği tek yerin ise varlığının sonu olduğu yerdir” diye belirtti.  
 
‘HEPİMİZ SUÇLUYUZ’
 
Ağrı’da tepkilerin de yetersizliğinin kadın cinayetlerinin üzerinin örtülmesine neden olduğunu belirten Göksu, şöyle konuştu: “Ağrı’daki kadın cinayetleri maalesef medyada da çok ses getiren cinayetler olmuyor. Bu cinayetlere karşı çıkan cılız sesler onları sahiplendiğimiz anlamına da gelmiyor. Tek başımıza sahiplenemiyoruz. Hepimiz suçluyuz. Aileler, kadın cinayetleri ile ilgili çalışmalar yürüten kişilere, gazetecilere karşı ön yargılı oluyor” ifadelerini kullandı.  
 
“Kadına yönelik baskılar bir günde ortaya çıkan baskılar değildir. Kadın doğduğu andan intihar edeceğine karar verdiği ana kadar baskı altındadır” diyen Göksu, şöyle devam etti: “Toplumda ikincil bir konumda olan kadın, sorununu bırakın etrafındakilere anlatmayı annesine dahi anlatamaz. Çünkü kadının toplumla arasında ciddi duvarlar varken, annesi ve kendisi arasında da ciddi duvarların var olmasına neden oluyor. Maalesef kadın için intihar bir kaçış yolu oluyor. Bu durum ‘Kadın kendisini kurtardı’ algısı olarak algılanmamalıdır. Ölen kadınlar, ‘İntihar etti’ denilse de aslında birileri tarafından öldürülmektedir. Gerçekleşen kadın intiharlarının perde arkasında ise toplum vardır. Toplum kadınları intihara sürüklüyor.” 
 
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANMALI’
 
Ağrı’daki çocuk yaşta evliliklere de tepki gösteren Göksu, yasaların uygulanmamasının böyle bir sonucu doğurmaya devam ettiğini kaydetti. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmadığı için kadınların korumasız kaldığına dikkat çeken Göksu, “İstanbul Sözleşmesi kadınları ve çocukları korumaya yönelikken, siz uygulamadıktan sonra istediğiniz kadar uluslararası sözleşme imzalayın. Savcı, dosya önüne geldiği zaman ‘İstanbul Sözleşmesi’ni bu kadını korumak için uygulamalıyım’ şeklinde düşünmezse, bu sözleşme işlevsiz kalır. İstanbul Sözleşmesi’ni destekliyorum. Uygulanması durumunda kadınları muhakkak korur” diye konuştu.  
 
MA / Özlem Yayan