'Kadınlar özgürlüğü savunarak tecride karşı mücadele veriyor'

  • kadın
  • 09:03 12 Mayıs 2021
  • |
img

ANKARA - Öcalan üzerinde yürütülen tecrit politikasının en çok Kürtleri ve kadınları etkilediğini ama faturasının tüm topluma kesildiğini belirten HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, “Kadınlar barışı, özgürlüğü, halkların bir arada yaşam perspektifini savunarak tecride karşı büyük bir mücadele veriyor” dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden tecrit politikaları toplumun her alanına sirayet etmiş durumda. Türkiye’de, kadına yönelik yasakçı uygulamalar, kadın kazanımlarının hedef alınması, şiddetin her geçen gün artmasının yanı sıra, kadınların ekonomide, siyasette, yönetimde ve toplumun tüm alanlarındaki düşük katılımı ve temsili de tecridin boyutunu gözler önüne seriyor.
 
ÇALIŞMA HAYATI
 
Kadınların yaşamı üzerindeki tecridin en çok hissedildiği alanlardan biri ekonomi ve çalışma hayatı. Dünya Ekonomik Forumu’nun kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkanlarından yararlanma ve siyasi katılım oranlarını dikkate alarak oluşturduğu 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda Türkiye 153 ülkeden 130. sırada yer aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)  "İstatistiklerle Kadın 2020" raporuna göre Türkiye nüfusunun yüzde 49,9'unu kadınlar, yüzde 50,1'ini erkekler oluştururken, 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı kadınlarda yüzde 28,7, erkeklerde yüzde 63,1 oldu. TÜİK’e göre çalışma hayatında kalma süresi kadınlarda 19 yıl iken erkeklerde 39 yıl.
 
4 KADINDAN 1’İ ÇALIŞIYOR
 
Türkiye’de pandemi gibi dönemlerde de yine iş hayatından ilk tecrit edilen kadınlar oldu.  Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi'nin (DİSK-AR) 7 Mart’ta hazırladığı “Kovid-19'un Kadın İşgücü Üzerindeki Büyük Tahribatı” raporuna göre kadın işgücü, son bir yılda yüzde 8,2 azaldı. Her 4 kadından sadece biri çalışıyor. 
 
584 MİLLETVEKİLİNDEN 101’İ KADIN
 
Siyaset alanında da kadının tecrit edildiği görülüyor. Meclis’te bulunan 584 milletvekili içerisinde kadın milletvekili sayısı 101, erkek milletvekili sayısı ise 483. Yine yerel yönetimlerde de 2020 itibariyle kadın oranı yüzde 2.66 oldu. Benzer şekilde, Türkiye’de kamu kurumlarında, yargı organlarında, üniversitelerde ve farklı mesleklerde çalışanların sadece yüzde 20-25’i kadınlardan oluştu. Siyasi partilerin yönetim organlarında, ulusal ve yerel meclislerde kadınların katılımı ve siyasal temsili ise yüzde 10’un çok altında. Öte yandan Cumhurbaşkanı Kabinesi’nde sadece 1 kadın bakan yer aldı.
 
KAZANIMLARI HEDEFTE
 
Kadın özgürlük mücadelesiyle elde edilen kazanımlar da saldırı altında. Kadınlar için en önemli kazanımlardan biri olan İstanbul Sözleşmesi uzun süredir tartışmaya açılmış ve 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gece yarısı çekilme kararı açıklanmıştı. Öte yandan bölge illerindeki kadın kurumlarının çoğu belediyelere atanan kayyımlar tarafın kapatıldı. 
 
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, tecridin kadınlar üzerindeki etkisini Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
 
POLİTİK SÜREÇLERDE KADININ VARLIĞI
 
Öcalan’a uygulanan tecridin Türkiye siyasetinde yakından hissedildiğini belirten Başaran, “2013-2015 yıllarından AKP iktidarının da yürüttüğü çözüm süreci döneminde, İmralı’ya gidiş gelişlerin topluma nasıl bir etkisi olduğunu gördük, deneyimledik. Çözüm sürecinde Kürt sorununun çözümünde uzun zamandır yürütülen güvenlikçi politikalar dışında başka bir yöntem denendi. Kamuoyunun gözünün önünde yürütülen bir süreçti. Bu iki yıllık süreçte Türkiye demokrasisi açısından büyük adımlar atıldı. Eksikleri yanlışlarına ilişkin tartışmasını bir tarafa bırakıyorum ama demokrasinin daha ileriye taşınması için yapılan girişimler, ortamın yavaş yavaş daha olağan bir yöne evirilmesiyle beraber kadınların politik süreçlerde varlığının artması, yaşamın içine daha fazla katılımlarına şahitlik ettik” dedi.
 
SAVAŞ VE KADIN BEDENİ 
 
Tecridin neden olduğu savaş ve krizlerden en fazla etkilenen kesimin kadınlar olduğuna dikkati çeken Başaran, kadınların bir taraftan da savaşı bedenleri üzerinde yürütülen taraf haline getirildiğini belirtti. Başaran, “Militarizmin örgütlenmesinin temel sac ayaklarından biri toplumdaki cinsiyetçiliği örgütlemek. Militarizmi beslemek adına örgütlendirilen bu cinsiyetçiliğin kadınlara büyük bir yansıması var. Özellikle savaşın tırmandığı, nefretin, cinsiyetçiliğin örgütlendiği süreçlerde kadına yönelik şiddetin daha fazla arttığını görüyoruz. 2015’te alınan savaş kararında Varto’da Ekin Van teşhir edildi ve bir kadının bedeni üzerinden savaş başlatıldı. Uzman çavuşların bölgedeki kadınlara yönelik taciz ve tecavüzü, yine Gülistan Doku’nun kaybedilmesi de bunlardan bağımsız değil” ifadelerini kullandı.
 
TECRİDİ DERİNDEN HİSSEDİYORLAR
 
Kadınların tecridi yaşamlarının üzerinde çok derinden hissettiğini dile getiren Başaran, nedenlerini şöyle sıraladı:  “Çünkü savaşı ve krizi hissediyoruz. Çünkü örgütlendirilen nefret siyasetinin bir tarafı haline getiriliyoruz. Çünkü bu savaştan en fazla etkilenen biziz. Çözüm sürecinin yürütüldüğü dönemlerde, demokratikleşmenin olması gerektiğine dair ifadeler adımlar atılıyordu. O dönem Erdoğan Berfo Ana ile bir araya gelmişti ve yıllardır kayıp olan oğlunun bulunması için girişimde bulunacaklarını ifade etmişti ama süreç düşünce tekrar savaş kararı alınınca o dosya da kapatıldı. Yani bir annenin acısına son verecek politikalardansa daha fazla acı verecek politikaların geliştirildiği bir süreci yaşıyoruz. Her gün insanlar ölüyor. Binlercesi topraklarını terk etmek zorunda kalıyor. Kadınların artık nefes alamayacağı süreçlerden geçiyoruz.”
 
YOKSULUN DA YOKSULU
 
Tecrit ve savaşın en büyük faturasının kadınlara çıkarıldığını aktaran Başaran, “Sadece son 10 yılda savunma bütçesinde yüzde 86’lık bir artış söz konusu. Ama bugün pandemiyi konuşuyoruz, toplumun ne kadar yoksullaştığını konuşuyoruz. Her gün insanların nasıl açlıktan, yoksulluktan intihar ettiğini ifade ediyoruz. Bunları konuştuğumuz bu ortamda biliyoruz ki kadın yoksulun da yoksulu. Kadınlar hep emeği yok sayılan, görülmeyen ya da emeğinin karşılığını almayan kesim. Kriz dönemlerinde kadınların çalıştıkları güvencesiz alanlar bile kapatıldı. Tecridi nerden tutarsanız tutun gelip kadının kendisini vuran ya da ona etki eden bir süreç” şeklinde konuştu.
 
ASIL HEDEF KADINLAR 
 
Demokrasiden yana tavır geliştirilmeyen rejimlerde, kadınların yer almadığını belirten Başaran, “Kadınlar faşist rejimlerin inşasının destekçisi, tuğla taşıyıcısı olmaz. Bu nedenle kadınlar, iktidarın en esaslı hedefleri haline geldi. 2015 Nisan ayından bu yana yaşananlar, tecridin yaşamlarımızı nasıl etkilediğini ve kadınları nasıl nefessiz bıraktığının bir göstergesi” ifadelerini kullandı. 
 
Kadınların tecridi iyi bildiğini kaydeden Başaran, “Çünkü kadınlar, bin yıllardır bu süreci yaşıyor. Yıllar boyunca dört duvar arasında tecrit edilmiş haldeydiler. Sadece fiziken tecritten söz etmiyoruz. Bin yıllar önce kadınların tüm kazanımları gasp edildi. Dört duvar arasında aile tanımlamasının içerisinde nesne haline getirdiler, iradeleri ellerinde alındı” diye aktardı.
 
KADINLAR DAHA DUYARLI 
 
Tecridin Türkiye’de artık sadece İmralı’da uygulanan bir sitem olmadığına değinen Başaran, adım adım bir yönetim biçimi haline geldiğine işaret etti. Başaran, “Cezaevlerinde daha görünür olan ama topluma da yansımaları olan bir süreç. Dört duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan kadınlar, özgürlüğe giden adımlarda elde ettikleri kazanımlarına da barikat örmeye çalışıyorlar. Bu nedenle aslında kadınlar tecride karşı daha duyarlı. Yaptıkları tüm çalışmalarla bu tecridi kırmaya çalışıyorlar, barışı, özgürlükleri, halkların bir arada yaşam perspektifini savunarak tecride karşı büyük bir mücadele veriyorlar” dedi.
 
ÇÖZÜM ÖRGÜTLÜLÜK 
 
Parti olarak tecride karşı bazı plan ve programlar yürüttüklerini belirten Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü:  “Bütün toplumun tecridi kırmak için neler yapabileceği konusunda düşünüp, önümüze bir yol haritası çıkarmamız lazım. Cezaevlerinde binlerce kişi sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması talebiyle şu anda açlık grevindeler. Ancak tecrit hepimizi etkiliyor. Bunun için sadece Kürt halkı değil Türkiye’de yaşayan tüm halkların ortak refleks göstermesi gerekiyor. Çünkü yürütülen tecrit siyaseti en yakıcı olarak Kürtleri ve kadınları etkiliyor ama faturası tüm Türkiye toplumuna çıkıyor. Bunu görerek daha fazla mücadele etmek, iktidara daha fazla uyarıda bulunmak ve iktidara çözümü hep beraber dayatmak gerekiyor. Bunun mücadelesini verirsek başarılı olabiliriz. Mücadeleyi büyüterek ortaklaştırarak bu tecridi kırabiliriz. Örgütlenerek rejime karşı bu tecridi kırabiliriz.”
 
MA / Zemo Ağgöz