Uluslararası Kadın Konferansı: Jineoloji damga vurdu

  • kadın
  • 09:02 17 Kasım 2022
  • |
img
İSTANBUL - Uluslararası Kadın Konferansı’na Türkiye’den katılan Kadınlar Birlikte Güçlü’den İrem Gerkuş, konferansta sömürgeciliğe, ırkçılığa ve emek sömürüsüne karşı kadınların ortak mücadele alanları yaratma ve dayanışmayı kalıcı hale getirme sözünü verdiğini söyledi.   
 
Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı’nın “Devrimimiz: Hayatı Özgürleştirmek” şiarıyla düzenlediği 2’nci Uluslararası Kadın Konferansı, Almanya'nın Berlin kentinde 5-6 Kasım tarihlerinde düzenlendi. İki gün süren konferansa, Kürt kadın hareketi başta olmak üzere 41 ülkeden 800 kadın katıldı.
 
Konferansın sonuç bildirgesinde, “Kadınlar olarak ‘xwebûn’ yani ‘kendimiz’ oluyor kapitalizmin, sömürgeciliğin, atarerkinin bize ve topraklarımıza verdiği isimleri reddediyor, kendimize yeni isimler alıyoruz. Artık kadın zamanındayız” ifadeleri yer alırken, “Mevcut sömürü sisteminin dışında farklı bir yaşam özlemi duyan tüm kadınları ağımıza katılmaya ve ‘Kadın Devrimi’ temelinde ortak mücadeleye katılma” çağrısı yapıldı.
 
Konferansa Türkiye’den katılan Kadınlar Birlikte Güçlü üyesi İrem Gerkuş, izlenimlerini anlattı. 
 
ULUSLARI AŞAN BİR KONFERANS
 
İki gün süren ve 5 oturumdan oluşan konferansta, ulus devlet, savaşlar, işgaller, ekoloji, ataerkil zihniyeti oluşturan sınıf, milliyetçilik, Özgürlük Sosyolojisi ve Jineolojî gibi birçok konunun masaya yatırıldığını belirten Gerkuş, açığa çıkanın ulusları aşan bir birliktelik olduğunu söyledi. Konferansa yaklaşık 800 kadının katıldığını ve sekiz dilde çeviri yapıldığını aktaran Gerkuş, konferansa büyük bir coşkunun hakim olduğunu dile getirdi. Gerkuş, “Özellikle Latin Amerika olarak adlandırdığımız ve Amerika sömürgesi altında olan yerli halkların katılımı çok yüksekti. Yine İspanya, Fransa,  Filipinler Yemen’den,  Ortadoğu'dan ve Avrupa'dan katılımlar vardı. Bu açıdan bayağı kapsamlı ve ulusları aşan büyük bir konferanstı diyebilirim” ifadesini kullandı.
 
EKOLOJİ VE KADIN MÜCADELESİ
 
Konferansta dünyada yaşanan kaos ve çatışma halinin üçüncü dünya savaşı olarak tanımlanıp, tanımlanmamasına dair tartışmaların da yapıldığını belirten Gerkuş, “Yakın zamanda İran, Afganistan, Suriye ve Ukrayna'da yaşanan savaşa ve krize ilişkin tartışmalar da yaşandı. Onun dışında, devlet şiddeti üzerinden sömürgecilik üzerinden oturumlar oldu. Birçok ülkeden kadınlar, kendi deneyimlerinden bunu ele alarak tartıştı. Bu tartışmaların önemli ayaklarından biri bizim pek söz kurmadığımız ekoloji tarafıydı. Yine yerli halklardan gelen kadınlar vardı.  Onlar için aslında kadın mücadelesinin toprak mücadelesi olduğu görülüyordu. O yüzden onlar için ekolojiyi, toprağı savunmak çok önemli ve bunu sadece devletle sürdürdükleri bir savaş olarak da görmüyorlar. Bunu çok uluslu şirketlerle de sürdürdükleri bir savaş olarak gördüklerini belirttiler. Yerli halktan katılan kadınların bu değerlendirmesi çok değerliydi çok farklıydı” diye belirtti.
 
‘MUCİZE DEĞİL, DEVRİMİ KONUŞTUK’   
 
Mücadelenin odağında olan kadının emek sömürüsüne ilişkin de derinlikli tartışmalar yürütüldüğüne işaret eden Gerkuş, şunları söyledi: “Kadının görünmeyen, ücretsiz emeği, ekonomik kriz konuları konuşuldu. İkinci günün sonunda bir takım atölyeler oldu. Bu atölyelerden bir tanesi kadınların göçe zorlanması, toprağından edilmesi ve buna ilişkin yaşanan sorunlardı. Bu sorunlara ilişkin kadınların özgürlük mücadelesinde stratejik olarak hangi yolları izlemeleri gerektiği üzerinde duruldu. Yine dil ve kültürü savunmak, kadın mücadelesinde anti-faşist bir blok örmenin yol ve yöntemleri nasıl olmalı diye konuşuldu. Kısacası mucizeleri değil, devrimi konuştuk. Farklı ülkelerde yaşayan kadınlar olarak bu mücadeleyi nasıl ortaklaştırabileceğimiz ve özellikle sömürgeciliğe karşı örgütlenme biçimlerini tartıştık.”
 
ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ TARTIŞILDI
 
Özgürlük Sosyolojisi’nin kadınlar tarafından ilgiyle karşılandığını dile getiren Gerkuş, konferansa damga vuran konuların bazılarının Özgürlük Sosyolojisi ve Jineoloji olduğunu söyledi. Gerkuş, “Kürt Kadın Hareketi, bu tartışma ekseninde Jineolojiyi açmış oldu. Özgür bir yaşam nasıl kurulmalı, bunu nasıl öğrenebiliriz üzerine tartışmalar oldu. Bize öğretilen bilimin ataerkil olması ve kadına yansımaları anlatıldı. Kadınlar teorik olarak bu çerçeveyi kurduklarını, örgütlediklerini uzun sürede bunun üzerine çalıştıklarından bahsettiler. Jineoloji dışında eşbaşkanlık sistemi ve kadınların siyasete katılımı üzerine sunumlar oldu” dedi.
 
KÜRT KADIN HAREKETİNİN ETKİLERİ
 
Bu kadar büyük bir dayanışma ağının örülmesinde Kürt Kadın Hareketi’nin büyük katkıları olduğunu vurgulayan Gerkuş, “Bu dayanışma ağının kurulmasında Kürt kadın hareketinin Avrupa’daki ayağının  büyük rolü var. Orada devam eden örgütlenme ağı ve beraber politika yapma biçimi çok etkileyiciydi. Onun dışında çok farklı ülkelerden gelen kadınların kendi ülke sınırları içerisinde verdiği toprak mücadelesini ve feminist mücadele deneyimlerini birinci ağızdan dinlemek çok etkileyiciydi” diye belirtti.
 
SÖMÜRGECİLİK VE IRKÇILIĞA KARŞI
 
Konferansın diğer önemli atölyelerinden birinin de sömürgecilik ve ırkçılık tartışmaları olduğuna dikkat çeken Gerkuş, “Kadınların en fazla maruz kaldığı konuların başında sömürgecilik ve ırkçılık geliyor. Herkesin kendi kültürünü yaşayarak ve kendi özgünlüğünde bir başka hakim kültürün etkise altında kalmadan yaşamanın imkanları konuşuldu. Bunun oluşması için ırkçılık, sömürgecilik karşıtı, ekoloji, eğitim, sağlık, dil ve kültürü de temelini alan ve bunu sömürgecilik karşıtı adımlar üzerinden nasıl inşa edileceği ve buna karşı mücadele adımlarının atılacağı sözü verildi. Bunun nasıl olacağı neler yapabileceğimizi önümüzdeki süreçte göreceğiz” ifadelerini kullandı.
 
‘KONFERANSTAN GÜÇLENEREK ÇIKTIM’
 
Kadınların güçlenerek konferanstan ayrıldığını aktaran Gerkuş, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu konferanstan sonra da online yada kıta kıta küçük görüşmeler olabilir ama o tam netleşmedi. İletişimimiz hala sürüyor. Konferansta yaptığımız tartışmalar koordinasyon tarafından süzülecek, bileşeni olan herkese dağıtılması hedefleniyor. Yaptığımız tartışmaları, kıta kıta, bölge bölge yürütmek ve ondan sonra tekrar bir araya gelmek gibi planlar olabilir. Ben çok güçlenerek çıktım o konferanstan. Türkiye’de sürekli bir saldırı altındayız. O yüzden kendimi bazen sıkışmış hissediyorum. Türkiye kadın hareketinin, feminist kadın hareketinin, dünya kadın hareketinin bir parçası olmasının bir yolu olacağını düşünüyorum. Bu dayanışmayı daha sıkı kurabileceğimizi umut ediyorum.”
 
MA / Esra Solin Dal