‘Mahmut Baksi yeni nesil için bir umuttu’

img
DİYARBAKIR- Yaşamının 25 yılını sürgünde geçiren Kürt yazar ve gazeteci Mahmut Baksi'nin ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. Yazar Fırat Cewerî, Baksi’nin Kürt edebiyatındaki rolüne dikkati çekerek, “O yeni nesil için bir örnek, bir umuttu" dedi. 
 
Modern Kürt edebiyatının önemli isimlerinden yazar ve gazeteci Mahmut Baksi, 1944 yılında Batman’ın Kozluk (Hezo) ilçesine bağlı Suphi köyünde dünyaya geldi. 1967 yılında Batman Gazetesi'nde gazeteciliğe başlayan Baksi’nin, 1969 yılında "Mezra Botan" adlı ilk romanı çıktı. 1968 yılında Türkiye İşçi Partisi (TİP) Batman ilçe başkanı olan Baksi, aynı sene Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nda (DİSK) aktif olarak sendikacılık yapmaya başladı. Siyasi çalışmalarından dolayı 15 yıl hapis cezası alan Baksi, bu cezadan dolayı İsveç’e iltica etmek zorunda kaldı. İsveç’in saygın gazetelerinden "Aftonbladet"nin yanında birçok gazete ve dergide 22 yıl boyunca aralıksız gazetecilik ve köşe yazarlığı yapan Baksi, İsveç televizyonlarına da çocuk programları hazırladı. 
 
İLK KÜRTÇE ÇİZGİ FİLM
 
Baksi’nin Kuzey Kürtleri içinde Kürtçe ve Latin alfabesiyle 1978 yılında yayınlanan ilk çocuk kitabı “Zarokên Îhsan” İsveç okullarında Kürtçe eğitim kapsamında okutulmaya başlandı. “Keça Kurd Zozan” adlı romanıysa Kürt yayıncılık tarihindeki ilk çizgi film olarak tarihe geçti. 1984 yılında kaleme aldığı “Hêlîn” adlı Kürtçe romanı uluslararası ödüllere layık görüldü. Birçok Avrupalı eleştirmen bu romanı ilk “Modern Kürt Romanı” olarak adlandırdı. 56 yıllık yaşamında 22 kitap kaleme alan Baksi’nin kitapları 10 dile çevrildi. 
 
Baksi, böbrek yetmezliğinden dolayı 19 Aralık 2000 yılında Stockholm’de yaşamını yitirdi. Vasiyeti gereği Diyarbakır’da toprağa verilen Baksi, bütün arşivini Stockholm Kürt Enstitüsü’ne bağışladı.
 
Kürt yazar, çevirmen ve gazeteci Fırat Cewerî, Baksi’nin ölüm yıl dönümünde Baksi'yle olan anılarını ve Kürt edebiyatındaki önemini anlattı.
 
12 Eylül darbesinden kısa bir süre önce Kürtçe yazma sevdası nedeniyle Türkiye’yi terk edip İsveç’e yerleşen Cewerî, ilk olarak İsveç’in üniversite kenti olan Uppsala’ya gittiğini ve evine misafir olduğu Hesen Mizgîn’nin bahsetmesiyle Baksi’yi tanıdığını söyledi.  
 
‘SAMİMİ VE NÜKTEDANDI’
 
Cewerî, Baksi’yle tanışma anını şöyle anlattı: “Beni görmek için Uppsala’ya geldi ve hemen dost olduk. Çok cana yakın, samimi ve nüktedandı. Herkesi güldürme kabiliyetine sahipti. O kısa görüşmeden sonra onun ölümüne dek arkadaşlığımız devam etti. Stockholm’de en sık görüştüğüm kişilerin başında gelirdi Baksi. Tabii bir de Mehmed Uzun. Ben, Baksi ve Uzun iyi bir üçlü olmuştuk. Bazen Stokcholm’un restoran ve barlarında bir araya geliyorduk. Bazen de birbirimizin evlerinde masamızı kuruyor; siyasetten, edebiyattan konuşuyor, Kürtlerin geleceği hakkında derin sohbetlere dalıyorduk. Baksi, yatalak olmasına rağmen ironi ve nüktedanlığından hiçbir şey kaybetmemişti. Bazen gülmekten yerlere yıkılıyorduk. Önce Uzun, onun hemen ardında da Baksi zamansız şekilde gitti. Hayatımda büyük bir boşluk oluştu. Onların ölümünden yıllar sonra bile Stockholm’un çarşı ve sokaklarında her an önüme çıkacaklar hissine kapılıyordum.”
 
‘HALKININ ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELEDEYDİ’
 
Baksi’nin çok yönlü olduğunu ifade eden Cewerî, “Sanatçılar sofrasında bulunduğunda sanatçıydı, dengbêjdi. Edebiyatçılar arasında edebiyatçı, siyasetçiler arasında siyasetçiydi. Bazen de bir diplomat rolüne bürünürdü. Bazen ben, Baksi ve Şivan Perwer bir araya geldiğimizde, Şivan’ın parçalarını söylerdi. Öyle bir söylerdi ki hayretler içinde kalırdım. Ona, ‘Baksi, sen niye sanatçı olmadın da yazar oldun?’ dediğimde, o da ‘Ez bibûma hunermend nan ji Şivan re nedima (Ben sanatçı olsaydım Şivan’a ekmek kalmazdı)’ derdi ve kahkahayla gülerdik. Siyasette de öyleydi. Siyasi havaya girdiği zaman onun edebiyatçı olduğu unutuluyordu. Baksi’nin tanımadığı, dost olmadığı hiçbir siyasi Kürt lideri yoktu. Kürt halkının bir an önce hak ve özgürlüklerine kavuşması için hep mücadele içerisindeydi. İsveç basını yoluyla Kürtleri, Kürtlerin haklı mücadelesini İsveç toplumuna tanıtan ender Kürtlerdendi” dedi. 
 
‘YENİ NESİL İÇİN UMUTTU’
 
Baksi’nin Kürt edebiyatındaki rolünün çok büyük olduğunu kaydeden Cewerî, “Kürtçe yazmaya başladığında, Kürtçe yazanların sayısı yok denebilecek kadar azdı. Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 yılına kadar sadece birkaç Kürtçe eser yayımlanmıştı. Zaten öteden beri Kürt edebiyatıyla iç içe olan Baksi, bu işe daha da yoğunlaştı. Özellikle, hala Kürt edebiyatında cılız olan, çocuk edebiyatına yönelmişti. Aslında Baksi üç dilliydi; Kürtçe, İsveççe ve Türkçe. Her üç dilde de kitapları yayımlanıyordu ama Kürtçesi öndeydi. O, yeni nesil için bir örnek, bir umuttu” diyerek Baksi’nin Kürt edebiyatındaki öncülüğünden söz etti.
 
‘SÜRGÜNDE KIVILCIMLANAN EDEBİYAT’
 
Kürtlerin yaşadığı baskıyla birlikte yaşamak zorunda oldukları zorunlu sürgünlerin, çok eski zamanlara dayandığını aktaran Cewerî, modern Kürt edebiyatının ve Kürtçe gazeteciliğin temellerinin sürgün hayatı yaşayan kişiler tarafından atıldığını kaydetti. Özellikle 12 Eylül askeri darbesinden sonra Kürt yazar ve aydınlarının İsveç’e gitmesiyle İsveç’in, Kürt edebiyatının ana merkezlerinden biri olduğuna değinen Cewerî, şunları söyledi: “1980’den günümüze modern Kürt öykü ve romanının temelleri İsveç’te atıldı. 1990’lı yılların sonu ve özellikle 2000’li yıllardan sonra, Türkiye’de yayınevleri kuruldu, basılan eserlerin sayısı arttı. Sürgünde kıvılcımlanan edebiyatımız, şimdi kendi vatanında alevlenmeye başladı. Modern edebiyatımızın temeli olan sürgündeki kıvılcım da maalesef sönmeye doğru gidiyor. Ama diğer yandan Kürt edebiyatı, artık uluslararası düzeyde değer görüyor. Bu değeri görmek beni son derece mutlu ediyor.” 
 
MA / Eylem Akdağ