Mikail Aslan: Şaşma yola devam et!

img

İZMİR - Kirmançkî müziğinin güçlü sesi Mikail Aslan, sürprizle dolu yeni albümün hazırlığını yaparken, “Önünü görmeye devam et. Çizginden taviz verme. Şaşma, yola devam et. Mücadeleye devam et. Uçmaya devam et” temalar üzerinden kafalardaki bulanıklığı gidermeyi amaçladığını söyledi. 

Kirmançkî müziğinin güçlü sesi Mikail Aslan, bir yandan yeni albüm çalışmasını sürdürürken, bir yandan da daha önce hiç gitmediği bölgelerde konser hazırlıkları yapıyor. Kirmançkî müziğin dil üzerindeki gelişimi ve Kürt müziğinin Türkçeleştirilmesine ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
 
 Hazırlığını sürdürdüğünüz albüme ilişkin biraz bilgi verir misiniz, hangi aşamada? 
 
6 aydan beridir çalışıyoruz. Aralık ayının sonlarına doğru biteceğini düşünüyorum. 
 
Seslendireceğiniz parçalara ilişkin dinleyicilerinizin merakını giderelim. Albümde hangi lehçeler ve ne tür eserler olacak?
 
Zazaca (Kirmançkî), Kurmancî şarkılar seslendireceğim. Eski bestelerimiz ve yeni ozanlarımızdan birkaç kilamlarımız olacak. Ama çoğunlukla yeni yaptığımız ve bize ait olan eserler var. 
 
Muhtemelen albümün adı merak ediliyordur...
 
O biraz sürpriz olsun. Ama ipucu verebilirim. İçeriği, üzerimizde bir duman var. Bazı entelektüel insanların da kafası dumanlı. Hem Dersim’de ormanlarımızın yanmasından kaynaklı bir duman var. İkincisi de politik bir bulanıklık var. Bu politik bulanıklık içerisinde ‘Önünü görmeye devam et. Nettir çizginden taviz verme. Şaşma yola devam et. Mücadeleye devam et. Uçmaya devam et’ gibi temaları içeren bir albüm olacak. 
 
Yeni sezon için turne, konser planlamanız var mı? 
 
Aralık ayında bir planlamamız var. Daha tam olarak netleştirmedik ama. Aralık ayının ikinci haftasından sonra Mersin, Adana, Diyarbakır üzerinden Van’a ve Batman’a doğru bir yolculuğa çıkacağız. Türkiye ve Kürdistan’da konser çalışmalarımız var. Daha çok Kürdistan’da yapmayı düşünüyoruz. Çünkü uzun bir süreden sonra gitmediğimiz yerler var. Mesela Bingöl 10 yıldır gitmemişiz. Hem bu şartlardan dolayı hem de doğru organizasyonlar oluşmadı o vesile ile gidemedik. Özellikle Kürdistan’ın ve savaşın yaşandığı bölgelerde çalmak istiyoruz. Bazen salon bulmakta zorlanıyoruz. Çok lüks bir salon olmak zorunda değil. En son Diyarbakır’da konser vermek istedik. Kayyumlardan dolayı hiçbir salon bulamadık. Bazı salonlar kayyumların elinde.  Onlarla çalmak bizim içimizden gelmiyor. 
 
Kirmançkî UNESCO’nun kaybolmaya yüz tutmuş dilleri arasında gösteriliyor. Bu lehçeden müzik yapmak önemli... 
 
Birincisi kendi ana dilim. Duygularımı o dilde ifade ediyorum. Zazaca şarkı söylemenin ülkemizde çok yaygın olduğunu söyleyemeyiz. Hem de devletin bu dillere yaklaşımından dolayı. İkincisi de azınlık içerisinde azınlık olmak zor bir şeydir. Gittiğimiz yerlerde Türkiye coğrafyasından gelen insanlar var ise itiraz ediyorlar işte ‘neden Türkçe söylemiyorsunuz.’ Kurmanci konuşanların çok olduğu yerlerde ‘Kurmanci söyleyin’ diyen oluyor. Değişik bir duygu yani. Gördüğüm kadarıyla fazla bir katkı sunduğumu düşünmüyorum.
 
Kendi dilimde şarkı söylemek hoşuma gidiyor. Ben bunu kendim için yapıyorum.  Neden çok şey değiştirmediğini düşünüyorum? Bir dil sadece müzik yapmak ile sadece sanat yapmak ile kurtarılamaz. Tabii ki tamamen bir etkisi olmaz demiyorum. Fakat bir dilin yaşayıp yaşamadığı o dilin kendi çocuklarıyla üretip üretmemesi ile alakalı bir şeydir. Bugün eğer Dimilkî konuşanlar kendi çocuklarına bu dili öğretmiyorsa bu dil artık yok olur. Bu bir reel gerçekliktir. Mesela ben sadece kendi çocuklarıma kendi ana dilimi konuşuyorum. Ama bu bizim Dersim Hozat ilçesinin mesela diyelim nüfusu 5 bin ise bu 5 bin kişiden 2 kişi var. 
 
Bizzat siyasal mücadele veren insanların kendi içerisinde asimilasyonu durdurmalı. Dışarıda çok politik, siyasiyiz. Ama evimizin içerisinde bunu yapamıyoruz.
 
Bu sonucun sebepleri var... 
 
Tabii ki bunun iki sebebi var. Birincisi sistemin yok etme çabaları. Anadilde eğitimin önündeki engeller. İkincisi de siyasal hareketlerin erteleme çabasıdır. Bizzat siyasal mücadele veren insanların kendi içerisinde asimilasyonu durduramamasıdır. Dışarıda çok politik, siyasiyiz. Ama evimizin içerisinde bunu yapamıyoruz. Kürt devrimi ancak kendi içerisinde bu asimilasyona karşı her alanda kendi dilini öğretmesi ile alakalıdır. Bunu ‘Devrimciyim’ diyen insan yapmayacaksa kim yapacak? Önemli olan kendi evimizin içerisinde bunu gerçekleştirebilmek. Ama olmuyor. Bu kadar büyük sorunlar var. Ozanlık geleneğini, halk ozanı geleneğini zincirlerini devamı etmesi açısından çok büyük bir olay. Fakat bu dediğim gibi insanlar bunu duymuyor. Çok nostaljik kalıyor. Ondan duygulandığım bir gerçektir aslında. 
 
Bir de bazı yerlerde ‘anlamıyoruz’ gibi serzenişler oluyor. Bu yanlıştır. Neden yanlıştır? Çünkü; Zazaların yüzde 99,9 Türkçe müzik yapıyor. Özellikle Dersim bölgesinde olan insanlar. Düşünün ki Dersimlilerin yüzde 95’i Türkçe yapıyor. Yüzde 5 Zazaca müzik yapıyor. Kendi anadilinde yapıyor. Düşünün Zazacanın o kadar güçlü olduğu ortam da onun yaptığını görmek çok yanlış bir şeydir. Tam tersine bu memlekete Kürtçe, Lazca ve Ermenice söyleyen insanları sizde dilinizi değiştirin demeleri yerine işte o insanların ana dillerine söylemeleri teşvik etmeleri gerekiyor. Zaten yok olmak ile yüz yüze olan dillerdir. Bu nokta da tabii çok zorluklar var. Bazı gecelere gittiğimizde dilini değiştir diyenler oluyor. Bir sanatkârın dilinden kilamina karışmak çok yanlış bir şeydir. 
 
Son albümünüzde Vengê  Royi’de biraz Dersim’den çıkarak Siverek, Bingöl’de konuşulan Kirmançkî’ye yöneldiniz. Tepkiler nasıldı? 
 
Bizim toplumumuzda herkes kendi şivesinin doğru olduğunu düşünür. Diğer yörelerin yanlış konuştuğunu düşünür. Özellikle Erzincan bölgesinde diğer bölgelerde bu bizim dilimiz değil şivemiz değil diyerek ötekileştirilir. Fakat Siverek ve diğer bölgeler de çok büyük bir sevgi ve coşku ile karşılandı. Albüm yerini buldu. Ben sadece şimdi değil müzik hayatıma başladığımdan beri Zazacanın sadece Dersimlilere, Erzincanlı Koçgirilerce konuşulmadığı bilincinde olarak ilk albümlerinde bile Dicle Piran, Bingöl’ün Zazacası ile kilamlar söylemeye çalıştım. Çünkü gerçekten Dimilkî coğrafyası bildiğimizden daha geniştir. Tabii ki insanların kendi toprağı olabilir ama biz zaman içerisinde bütün konuşanların çevremizde konuşanların daha ileriki zamanda Mezopotamya’nın bu dillerini bu ruh hallerini anlamak için bu dilleri bilmek gerekiyor. Aslında siz orada çalışmak ile bir şey kaybetmiyorsunuz. Tam tersi hem kendinize bir şey katıyorsunuz hem de diğer insanlara bir şeyler katıyorsunuz. Oralarda Erzincan gibi yerlerde mesela mağdur edilmiş tüketilmiş. Yıllardan beri kilamlar susmuş ve Zazaca kilamlar söylenmemiş. Şu an insanlara onları yeniden dinletmek onları yeniden gündemleştirmek popüler kültüre karşı onları yeniden dillendirip güçlendirmek çok önemlidir. 
 
 Kürtçe eserlerin Türkçeleştirilmesi yeniden gündeme geldi. Mustafa Yıldızdoğan’ın söylediği “Ölürüm Türkiyem” parçasının Kürtçe’den çalındığı ortaya çıktı. Neler söylersiniz? 
 
Bugün bir toplumun mirasına saldırmanın ötesinde o toplumun mirasını değiştirmek, o toplumdan kaldırmak, onu kökünden uzaklaştırmak asimilasyon politikalarının bir devamıdır. Bu noktada geçmişe dair değiştirilen kilamlar yeniden gündemleşmesi yeniden kendi ana dillerinde gelişmesi bu çok önemlidir. Benimde mesela kafam da bir melodi dinlediğimde bunun mesela bir Kürt melodisi olduğunu farkında olduğunu farkına varıyorum. Onların köken olarak Türkçe olmadığının farkındayım. Bunu kesin Kürtçe ya da Ermenice de bir karşılığı vardır diyorum. Bunun açığa çıkması çok önemli bir şeydir. 
 
Dimilkî için de aynı şey geçerli. Örneğin diyelim 'Maden Dağı Duman'dır. 'Bitlis’te 5 Minare' gidişatı başka. Türkçesi çok şey, tuhaf kalıyor. İnsan dinlediğinde bunu fark ediyor. Bu Lazca müzik gibi. Lazca bir şey der ama onu kırık bir Türkçe ile söyler ki millet zanneder bu Lazcadır. Ama öyle değildir. O kırık bir Türkçe şivesidir. Onun kendi anadili vardır. Onu açığa çıkarmak gerekiyor.
 
MA / Ruken Demir – Ahmet Kanbal