Cezaevinden çifte firarın hikayesi

img
AMED - Bingöl Cezaevi’nden firar ettikten sonra yakalanan ve daha sonra sevk edildikleri Diyarbakır D Tipi’nden de firar eden Diyar Kaydu ve Devrim Kavak, eylemlerini “Dağlara ve Deryalara-Bir çifte firarın hikayesi” kitabında anlattı.
 
Bingöl M Tipi Cezaevi’nden 25 Eylül 2013’te firar eden, ardından yakalandıktan sonra götürüldükleri Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden firar eden Diyar Kaydu ve Devrim Kavak, gerçekleştirdikleri eylemi kitaplaştırdı. “Dağlara ve Deryalara-Bir çifte firarın hikayesi” adlı kitap, Şubat ayında Memyan Yayınları’ndan çıktı. 
 
Kitap okurlarından Cafer Yıldız, tutuklu gazetecilerle dayanışmak amacıyla başlatılan “Bir Haber De Senden” kampanyası kapsamında “Dağlara ve Deryalara-Bir çifte firarın hikayesi” kitabını Mezopotamya Ajansı (MA) için yazdı. 
 
HAPİSTEN KAÇIŞ ÖYKÜSÜ
 
Yıldız'ın kitaba dair kaleme aldığı yazı şöyle: "Dünyada sayısız ‘firar’ öyküsü var ve birçoğu akıllara durgunluk türden. Hepsinin özünde ‘kapatılma’ mantığına ve kapatılma içinde bir sistemin övündüğü zorbalıklara karşı duruş var. Firar teması bir inat ve başkaldırıyı içerdiği için de başta sinema ve edebiyat olmak üzere birçok sanat dalı sıkça demir atıyor. Karşılık bulduğundan, ya da insanoğlununum gıpta ile baktığı bir süreç olsa gerek, bu alandaki filmler ve kitapların sayısız ödülü var. Öyle ki sinema tarihinin hala gelmiş geçmiş en iyi iki filmden biri kabul edilen ‘Esaretin Bedeli’ (1994) hapisten kaçış öyküsü ve yan öykücüklere odaklanır. 
 
HAYALE GELMEYECEK KAÇMA 
 
Aynı şekilde Henri Charriere tarafından 1968 yılında yayımlanan ve yazarının başından geçenleri anlatan otobiyografik roman ‘Kelebek’ (Papillon) romanı da firar konusunda en etkileyici ve bilinen eser olabilir. Charriere bu kitapta kürek cehenneminde yaşadıklarını, akla hayale gelmeyecek kaçma girişimlerini anlatır. Ağır cezaevi ve hücre şartları karşısında pes etmeyip, her seferinde sadece özgür olduğu anları düşünerek hayallerini en olmadık yol-yöntemlerle gerçekleştirmenin anlatısıdır bu roman.
 
 
FİRAR BİR HAKTIR!
 
Gün geçtikçe cezaevi sistemi değişen ve tüm toplumu hapseden bir hale gelen Türkiye tarihinde de sayısız firar girişimi ve kısmen de olsa çeşitli başarılar var. Firar bir haktır! Hapse giren kişi özgürlüğünü, yönetim ise bunun zaptını düşünür. Çünkü bir mahpus ile gardiyanın bir kapıya bakış açısı zıttır. Biri çıkışını yani özgürlüğünü diğeri maaşını görür orada. Bu karşı karşıya geliş yaman bir süreçtir. Çünkü cezaevlerinin amacı kişinin enerjisini rehabilite etmek, onu katılaştırmaktır. Kişinin enerjisi emildikçe teslim olma süreci de o kadar hızlı olur. Buradaki esas savaş bunun üzerinden yürür.
 
FİRAR HİKAYESİ ARTIK KİTAP
 
Ünlü yönetmen Tarkovski ‘Birisi Piramitleri yapacağımızı haykırmalı. Yapamamamızın bir önemi yok! O isteği beslemeliyiz’ diyor. Evet, gerçekten de mesele piramitleri yapmak değil, yapılmadığı süreçte birinin bunun yapılabileceğini söylemesidir mesele. 2016 Diyarbakır D Tipi cezaevindeki 6 PKK’li tutsağın firarı da tam da bir isteğin, 'yapılamaz, olmaz' denilen bir gerçeğin hayat bulmasıdır. Bu bakımından artık yapılmış olmasından çok, birilerinin 'yapılabilir' demiş olmasıdır esas olay. Bu firar hikayesi artık bir kitap. Devrîm, Dilêr, Rojhat, Ulaş, Diyar ve Egîd’in hikayesi, imkansızın hikayesi ve özgürlük fikrine kapı aralamasıyla herkesin heybesinde taşıması gereken bir olaydır.
 
FİKRİN DOĞUŞU VE KARARLAŞMA
 
Kitabı yazan Diyar Kaydu ve Devrim Kavak, eylemin de sahipleri. İlk baskısını Şubat 2023’te yapan ve Memyan yayınlarından çıkan kitabın adı: ‘Dağlara ve Deryalara - Bir çifte firarın hikayesi’ Çifte firarlardan ilki 2013 Bingöl ve ikincisi de 2016 Amed D Tipi. Bingöl’den 18 kişi yaklaşık iki yıl kazılan tünelden sonra çıkmayı başarmış ama teknik sorunlar yüzünden 17 kişi tekrar yakalanmıştı. Kitabın birinci bölümü Bingöl kısmına odaklanıyor. Fikrin doğuşu, kararlaşma ve çalışma süresi ile başlarına gelenleri detaylıca anlatıyor. İdarenin verdiği ve ucu kesilen meyve bıçağı ile başlıyor her şey ve yaklaşık iki yıl boyunca onlarca kaza, yüzlerce aksilik, defalarca yanlış tarafa gidiş ile onlarca metrelik tünel bitiyor. Onlarca anekdot ve gerçek, ilk defa bu haliyle de kamuyla paylaşılmış oluyor. 
 
YARATICILIK HAD SAFHADA
 
Kitapta artık cezaevinden çıkacakları son gün öncesi bir gardiyanın yemek dağıtırken Doktor Orhan’a, ‘Doktor, dün gece rüyamda cezaevinden kaçtığını ama yine yakalandığını gördüm’ deyişi ilginç. Gerçekten de ertesi gün kaçıyorlar ve sonraki gün de yakalanıyorlar. Cezaevleri şartlarından ötürü, elbette de her şeyin eksik ya da olmayışından ötürü yaratıcılık had safhada olmak zorundadır. Cezaevinde kalmış herkes bilir, bu kendini dayatan bir şeydir. Aksi halde ayakta kalmak zordur. Bu durumun bir de firar halini düşündüğümüzde, olmayan imkanlarla nasıl ve nelerin ortaya çıktığını görmek, tanık olmak çok büyük bir moral. Çünkü devrimci ya da devrimci kişilik, bulunduğu şartları en iyi şekilde değerlendirebilen kişidir. Bu kitap bu tanımı da canlı bir şekilde güncelliyor. Hakikatin düş kırıklığında nasıl yaratıcı bir evreye eriştiğini ve olmazı oldurduğunu en iyi politik tutsaklara bilir. Bu açıdan Bingöl’deki firar bunun örnekleriyle dolu. 
 
UÇARAK GİTME EYLEMİ 
 
Kitabın ikinci kısmı Amed Zindanından Kaçış başlığını taşıyor. Amed D Tipi yüksek güvenlikli bir yer. Toprak altında yapılan ilk haliyle meşhur oldu fakat uluslararası sözleşmeler gereği o yeraltı hücreleri açılmadı, üst taraf kullanıldı. Yoğun kamera ve duvarlar, garip ve beyin yakan mimarisi ile gerçekten zor bir mekan. Denilebilir ki Amed şehrinin Alcatraz’ı…2016 Mart’ın ilk haftasında gerçekleşen bu özgürlük eylemi, her açıdan çok önemliydi. Cezaevi yönetiminin tüm başarısını ‘kontrol ve teknik’ üzerine kurduğu bir mekânda, insan aklı ve iradesinin onu tuzla buz etmesi ağır bir yenilgidir. Çünkü bu eylem sonrası Türkiye’deki cezaevleri yönetmeliği hepten değişti. Çekpas sapları bile 75 santime çekildi. Odalarda bulundurulacak eşyalardan tutalım diğer güvenlik önlemlerine kadar her yer F Tipi’ni aştı. Çünkü 6 ağırlaştırılmış müebbet cezalının gitmesi, devletin yüreğini çatırdattı. Böyle bir durumun olabileceğini onlar bile tahayyül etmemiş çünkü tünel kazılacak bir cezaevi değil D Tipi. ‘Uçarak gitme’ eylemi ise bu tarz firar eylemlerinde şimdiden özgün bir konuma sahip. 
 
İLK PLAN YİNE TÜNEL
 
Kitaptaki detaylardan öğreniyoruz ki Amed için de ilk çalışma ve plan yine tünel. Fakat akıllarındaki soruların cevapları netleştiğinde tünelin olabilecek en anlamsız durum olduğu netleşiyor. Duvarı tırmanma, alarmları, ara duvarları, Alman dikenli telleri, devriye gezen bekçi köpekleri ve jandarmaları aşma ise B planı oluyor. İşte bu riskin göze alışı ile başlayan sürecin getirdiği muazzam detaylar kitap akışı içinde yer alıyor. Öyle ki kaçış planı ve olan bitenler o kadar heyecanlı akıyor ki, sayfaların nasıl bittiğini fark etmek çok zor. Sürekli bölünen planlar, her adımda çıkan yeni sorunlar, kırılan ayaklar, cezaevi yönetimi ile savaş hali ve tüm bunların ortasında dışarı ile sürekli iletişim. Evet, zor süreç. 
 
TARİHE NOT DÜŞMEK
 
Yer yer şansları yer yer de zekâları bu planın başarısını getiriyor ve sonuç bir ilke dönüşüyor. Bu firardan 3 kişi, Devrim, Diyar ve Egîd, Bingöl’den firar ettikleri için Amed D Tipi’ne sürgün olurlar. Buradan da şimdi gitmiş olmaları, yoğunlaşma denilen gerçeğin nelere ve ne şekilde tekabül ettiğinin de göstergesi. Umudun zaferden değerli olduğunu ispatlıyor bu iki firar öyküsü. O anlamda herkesin çokça merak ettiği ve firarın nasıl gerçekleştiğini birinci ağızdan okuma, bu özgürlük tutkusuna tanık olma; tarihe not düşmek açısından büyük şans. Kitap bitişi ile başlayan iç muhasebe de ‘özgürlük sadece zindana düşmüş birinin sorunu mu?’ eleştirisi yankılanıyor kulaklarda. Oysa gerçek sorun ‘dışardakinin.’ 
 
HERKES İÇİN KAYIT
 
Kitap roman-anlatı dilinde yazılmış. Dağlarda, savaş koşullarında yazılmış olmasını da hesaba kattığımızda ve içeriğine bir hafıza, direniş arşivi olarak baktığımızda; kitapla kurulacak bağın da yerine oturacağını düşünüyorum. ‘Dağlara ve Deryalara’ herkes için, hepimiz için bir kayıttır. En zor şartlarda varlığı yaratmanın, şartların her zaman olduğunun, insanın en önemli teknik olduğunun da kaydı. Korkunç mekanlardan, kendine ve özgürlüğüne ‘kaçışın’ büyük serüvenine herkes sahip çıkmalı ve geleceğe taşımalı."
 
* Cafer Yıldız