‘Madem Kürtçeye baskı yok peki yaşananları nereye koyacağız?'

img

İSTANBUL - Türk kimliğinin, Kürt kimliği ve kültürünün yok edilmesi üzerine inşa edildiğini ifade eden Avesta Yayınları sahibi Abdullah Keskin, “Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, baskıların geçmişte kaldığını söylüyor. Madem bunlar geçmişte kaldı peki bu olanları nereye koyacağız?” diye sordu.

 
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 4 Ocak’ta CNN Türk’te katıldığı bir programda gündeme dair yaptığı açıklamalarda mahkemelerde Kürtçe savunmaya dair getirilen engellemelere ilişkin dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştu. Bakan Gül, konuşmasında “Mahkemelere gidip Diyarbakırlı bir anne Kürtçe konuşuyor. Kürtçe konuşuyor ama ‘bilinmeyen bir dil’. Ya sen bin yıldır konuşulan bir dile nasıl bilinmeyen dil dersin?” çıkışı yapmıştı. Kürtçe önemli eserlerin basımını yapan Avesta Yayınları’nın sahibi Abdullah Keskin, Bakan Gül’ün açıklamalarını, Kürt dili ve yayınları üzerindeki baskıları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. 
Bu konuşmayı sıradan birinin değil, 18 yıldır ülkede iktidar olan partinin Adalet Bakanı tarafından yapıldığının altını çizen Keskin, ancak son üç yılda doksanlı yılları gölgede bırakan bir takım uygulamalara, saldırılara ve yasaklara şahit olduklarını söyledi. “Adalet Bakanlığı bu hususta ne yaptı?” diye soran Keskin, “Şu an Türkiye’de en milliyetçisinden en muhafazakârına, liberaline, muhalifine vs. kime giderseniz gidin Kürtçe yasağından söz ettiğinizde olumlu şeyler söylüyor. Ama 5 ay önce genç bir çocuk Sakarya’da sırf telefonda Kürtçe konuştuğu için saldırıya maruz kaldı. Uzun bir süre komada kaldı ve hayatını kaybetti. Gene 3 ay önce yaşlı bir adam Çanakkale’de hastanede sırf eşiyle Kürtçe konuşuyor diye saldırıya uğradı ve kafasında soda şişesi kırıldı. Mesela Adalet Bakanlığı bu davaları hiç problem yaptı mı, hiç takip etti mi? Türkiye’de hangi vatandaş bu durumdan rahatsız olup suç duyurusunda bulundu? Bu tür şeylerin söylem düzeyinde savunulması olumlu ama tek başına yeterli değil. Bunların pratiğe geçmesi lazım” dedi.
 
‘BİRBİRİYLE UYUŞMAYAN BİR DURUM’
 
1991’de Kürtçe konuşma yasağının kaldırıldığını hatırlatan Keskin, Kürtçe yayınların ise 2002 yılında serbestlik kazandığını söyledi. Kürtçe yayının 2002’den sonra TRT’de yarım saat yayınla başladığını dile getiren Keskin, “Bir süre sonra Kürtçe kanallar açıldı. Ama 2015-2016’dan sonra bunların çoğundan geri adım atıldı. Yani Kürdoloji bölümlerinin isimleri bile içi boşaltıldı, çok zayıflatıldı. Kürtçe seçmeli dersler kondu ama insanlar bu dersleri tercih etmesin diye özel bir çaba gösterildi. Bu iki durum birbiriyle uyuşmuyor” ifadelerini kullandı.
 
‘OLANLARI NEREYE KOYACAKSINIZ?’
 
Son 1 buçuk yılda yayınevlerinden çıkan 14 kitaplarının yasaklandığını dile getiren Keskin, şöyle devam etti: “14 kitabın hepsi de Türkçe. Ama bizim henüz duymadığımız soruşturmaya konu olan veya bir evde birisinin üzerinde bulunup gözaltına alınan bir sürü olay duyuyoruz. Bunu saymakla bitmez. Yine kitaplarımızın cezaevlerine girmesine izin verilmiyor. Kürtçe kitaplarda mahkemeler çok fazla yasaklama yoluna başvurmuyor. Çünkü siz dava açtığınızda bu dili meşrulaştırmış da oluyorsunuz. Türkiye’deki yayın piyasasında yine gündelik hayatta Kürtçenin hiçbir yeri yok. 21’inci yüzyılda herhangi bir ülkenin adının kitap yasaklarıyla, internet yasaklarıyla, Wikipedia yasaklarıyla ve benzer şeylerle anılmasını utanç verici buluyorum. Bu utanç daha çok bu yasakları başımıza bela eden kesimlerin, en başında siyasi kişilerin iktidar erkinin utancıdır. Kürt dili, kültürü, edebiyatı on yıllarca çok uzun bir dönem baskı ile karşı karşıya kalmış, çok rencide edilmiş bir dildir. Bu baskı bizzat devlet tarafından yapılmıştır. Madem bunlar geçmişte kaldı peki bu olanları nereye koyacağız?”
 
‘DUA KİTAPLARINI YASAKLAMAK AYRI BİR YETENEK’
 
Kitaplarının genelde Terörle Mücadele Kanunu’na göre yasaklandığını dile getiren Keskin, “Ama bu kitapların bir kısmı hatta belki yarısından fazlası Türkiye’ye ilişkin değil. Yani Cumhuriyet dönemi ve Osmanlı’ya ilişkin araştırmalardır. Mesela Çaldıran Savaşı’na ilişkin üstelik Türk-Kürt birlikteliğine olumlu bakan bir kitabı, bir çalışmayı terörle mücadele kapsamına alıp yasaklıyorlar. Veya Êzidî kutsal metinlerini Kürtçe-Türkçe karşılıklı çevirileriyle vermişiz. Bunu yasaklıyorlar. Duaları, ilahileri terörle mücadelenin kapsamına alıp yasaklamak ayrı bir yetenek gerektiriyor. Yine Avrupa’daki Kürt gençliği ile ilgili bir alan çalışması, bir doktora tezi dünyanın belli başlı üniversitelerinde hazırlanmış çalışmalar terörle mücadele kapsamına alınıyor. Bu son derece keyfi, hiçbir meşruiyeti ve hukuki tarafı yok” ifadelerini kullandı.  
 
‘KÜRTÇE DE DİĞER DİLLER GİBİ DESTEKLENMELİ’
 
Sadece Türkiye’deki Kürtlerin nüfusunun BM’ye üye birçok devletin nüfusundan fazla olduğunun altını çizen Keskin, ancak Kürtlerin hala temel haklarından dahi yararlanamadığını kaydetti. Kürtçe eğitimin artık bu ülkenin tartışma konusu olmaktan çıkması gerektiğini dile getiren Keskin, “Yani bir dile bir taraftan asimilasyon yok diyeceksiniz, ama bir taraftan da milyonlarca insanın konuştuğu, yıllarca yasaklanmış bir dilin eğitim dili olmasına izin vermeyeceksiniz. Bu kabul edilemez. Türkçe veya başka dillerde eğitim nasıl yapılıyorsa Kürtçe eğitim de devlet imkanlarıyla sağlanması gerekiyor. Kürtçe eğitimi kabul etmeyen bir devlet aklı asimilasyonla özdeştir. Bunun başka açıklaması yok” dedi. 
 
‘UTANÇ VERİCİ BİR DURUM’
 
Türk kimliğinin Kürt kimliğinin ve kültürünün yokluğu üzerine inşa edildiğinin altını çizen Keskin, “Sözünü ettiğimiz bakan ve o anlayıştan gelen insanlar bu tek tip siyasete son vereceklerini vaat ettiler. Bir takım olumlu adımlar da attılar. Ama bir süre sonra, siyasi gelgitlere göre bundan vazgeçtiler. Türkiye’de yaşayan bir Kürt olarak anadilimle ilgili haklarım niye siyasi gelgitlere bağlı olsun? 20 yıl önce Almanya’ya, İsviçre’ye yada herhangi bir Avrupa ülkesine giden insanlar şuan kendi dillerini çok iyi konuşuyorlar. Orada okullarda en azından kendi dillerini öğrenme hakları var. Buralarda yüzlerce Kürtçe öğretmeni var.  İsviçre gibi bir ülkede küçücük bir Kürt nüfusunun Kürtçe öğretmen sayısı Türkiye’nin 20-30 katıdır. Bu utanç verici bir durumdur” ifadesinde bulundu.  
 
MA / Ferhat Çelik