DBP Eş Genel Başkanı Arslan: Öcalan'ın çağrısı iktidar ve Türkiye halkları için şanstır 2019-05-30 09:01:24 DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısının Türkiye halkları ve iktidarları açısından bir şans olduğunu vurgulayan DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, bu şansın heba edilmemesi gerektiğini vurguladı. Arslan, "Kürt siyasetinin önceliği Sayın Öcalan'ın özgürlüğü olmalıdır" dedi.  İmralı tecridinin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevi ve ölüm orucu eylemi, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla geçen 26 Mayıs günü sona erdi. 8 yılın ardından ilk kez 2 Mayıs'ta Öcalan ile görüşen avukatları, ikinci görüşmeyi de 22 Mayıs'ta gerçekleştirdi. Öcalan, avukatları aracılığıyla açıkladığı 7 maddelik deklarasyonda, Kürt sorunun çözümü konusunda  toplumsal uzlaşı, demokratik müzakere, onurlu bir barışa dikkat çekti. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Öcalan üzerindeki tecridi, açlık grevi ve ölüm oruçları ve Öcalan avukatları aracılığıyla yaptığı görüşmeleri değerlendirdi.    Tecridin açlık grevi, ölüm orucu ve tecridi protesto etmek amacıyla yaşamına son verenlerin direnişiyle kırıldığını belirten Arslan, "Bir ülkede hukukun yerine getirilmesi için aslında canların feda edilmesine gerek yok. Geldiğimiz nokta, yasaların uygulanmasıdır. Ne yazık ki Türkiye'de yasalar uygulansın diye Kürt gençleri canlarını feda etti. Bu bizler açısından çok acı bir durumdur" dedi. Tecridin kırılmasının bir zafer olduğunu; ancak bu zaferin de ucuz olmadığını vurgulayan Arslan, "Bu tecridin kaldırılması çok değerlidir. Çok büyük bedeller vermek zorunda kaldık" dedi.    'SAYIN ÖCALAN'IN ETKİN BİR ROLÜ VAR'   2015 yılından avukatların Öcalan ile görüştüğü 2 Mayıs'a kadar Türkiye'de ve bölgede çok karamsar bir havanın olduğuna işaret eden Arslan, "Bu süreçte insanlar nefes alamıyordu. Çünkü, Sayın Öcalan Türkiye ve Ortadoğu siyasetinde çok etkin bir rolü var. Bunun üzerinden yaratılan gerilim de sadece Kürtler ile sınırlı kalmadı. Ülkenin toplumsal durumunu da geriyor" değerlendirmesinde bulundu.     'KAOSUN REÇETESİDİR'   AKP'nin 2015 yılından beri Öcalan üzerinden topluma bir kaos ortamını dayattığına dikkat çeken Arslan, bu kaosun bilinçli yapıldığına dikkat çekti. Arslan, "Yaratılan o baskı ve kaos ortamı Kürtler ile sınırlı kalmadı, AKP'yi de siyaset yapamaz hale getirdi. 31 Mart seçimleri bunun en büyük örneğidir. AKP'nin bu politikasını toplum, seçimlerde reddetti. AKP'nin tecrit politikası, AKP politikalarını iflas ettirdi" diye konuştu. Açlık grevi ve ölüm oruçları "direnişinin" İmralı kapısını açtığını vurgulayan Arslan, avukatların 2 Mayıs'ta Öcalan ile yaptığı görüşmeye dikkat çekerek, "Tüm baskı ve dayatmalara rağmen Sayın Öcalan'ın altını çizmiş olduğu demokratik çözüm, onurlu barış, toplumsal uzlaşı gerçekten Türkiye'nin son bir kaç yılda yaşadığı travmalara cevap olabilecek bir reçete hali olabileceğini ifade ediyordu. Türkiye'de yaşanan toplumsal krize ve kaosa çare olabilecek bir reçeteyi tarif ediyordu" diye konuştu.    'TECRİDİN KIRILMASI KAZANDIRDI'   Türkiye'de toplumsal, ekonomik ve siyasal krizin başını alıp gittiğini kaydeden Arslan, bu durumun AKP'yi siyaset yapamaz hale getirdiğini vurgulayarak, şunları söyledi: "Sayın Öcalan demokratik çözüm, toplumsal uzlaşı ve onurlu barışı dile getirdi. Türkiye'de artık sadece Kürtler değil tüm toplum, bir uzlaşından, hukukun uygulanmasından bahsediyor. Sayın Öcalan, gerçekten Türkiye'deki bu gerilimli ortamını sonlandırabilmesi için toplumu ve siyaseti rahatlatan 7 maddelik görüş bildiriyor. Bu görüş ile birlikte Türkiye kamuoyuna baktığımızda demokrasiden, Kürt sorunu çözümünden, demokrasiden, kanunların uygulanması ile ilgili tartışmalar yürütülmeye başlandı. Bu tartışmaları yürütenler, Sayın Öcalan'ı çok sevdiklerinden değil Sayın Öcalan'ın dikkat çektiği noktalar Türkiye'nin temel kriz noktaları olduğunu gördükleri içindir. Türkiye'de, buna öncülük edecek kimse de yok. Barışı, demokrasiyi ve uzlaşı kültürünü Türkiye'de Sayın Öcalan'ın dışında sağlayabilecek hiç bir siyasetçi ve güç yoktur. Sayın Öcalan bu öncülük rolünü tekrardan ortaya koydu bu görüşmede. Sayın Öcalan çağrısıyla açlık grevi ve ölüm oruçları sonlandı. Bununla Sayın Öcalan, Türkiye'ye bir şans tanıdığını düşünüyorum. Tecridin kalkmasıyla sadece Kürtler değil Türkiye, demokrasi ve özgürlükler kazandı."   'ÖCALAN GÜCÜNÜ HALKTAN ALIYOR'   Öcalan'ın Kürt sorununun çözümü için on yıllardır mücadele eden bir lider olduğunu vurgulayan Arslan, "Sayın Öcalan, sadece Kürt Sorunu değil Türkiye ve bölgedeki tüm sorunlara çözüm gücü ve bakış açısıyla hem sevenleri hem de düşmanlığını yapanlar tarafından izlenilen bir liderdir. Sayın Öcalan'ın gücü, yaşadığı toplumu ve bölgeyi çok tanıyor olması ve yürütmüş olduğu mücadeleyi halkla geliştiriyor. Onun için hiç bir devletin ve iktidarın etkisinde kalmıyor. Doğrudan kendini halkıyla muhatap kılıyor. Sorunları çözerken halk ile muhatap oluyor. Halkla buluşan ve gücünü de halktan alan bir Öcalan gerçekliğinden kaynaklı, kendisi de yaklaşımlarından samimi olduğundan kaynaklı, her hangi bir partinin ve iktidarın sözüne bakmıyor" şeklinde konuştu.    'ÖCALAN TÜRKİYE TOPLUMU TARAFINDAN ÖNEMSENİYOR'   Öcalan'ın 1993'ten bugüne kadar Kürt sorunun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için çok yoğun bir çaba harcadığının altını çizen Arslan, "Kendisi, iktidarlar gibi politik çıkar için yaklaşmıyor. Sorunu gayet yalın ve net bir şekilde ifade ediyor. Bu sorunun çözümü için de makul yöntemlerini ortaya koyuyor. Bunun siyasetini yapıyor. Bu duruş, Türkiye'de kabul görmüştür. Sayın Öcalan'ın yapıcı pozisyonu, barış çabası Türkiye kamuoyu tarafından önemseniyor" diye belirtti. Çözüm süreci adı altında yaşanan sürece değinen Arslan, "Bülent Arınç'tan tutalım Yalçın Akdoğan'a kadar birçok kişi ve çevre, o dönem Sayın Öcalan'ın yapıcı özelliklerinden, bölgedeki siyaseti iyi okuduğundan, makul çözüm önerilerden dem vuruyordu. Bugün politik çıkarları ters düştüğünden ses etmiyorlar ama Sayın Öcalan'ın böylesi bir özelliği ve gücünün olduğunu biliyorlar" ifade etti.    'ÖCALAN OLMASAYDI...'   Açlık grevi ve ölüm oruçlarının sonlandırılması için birçok kesimden çağrılar geldiğini hatırlatan Arslan, "Ama kimse bu eylemin önüne geçemedi. Sayın Öcalan'ın çağrısı olmasaydı, açlık grevcileri eylemlerini yine sonlandırmayacaktı. Kürt siyaseti ve halkı Sayın Öcalan ile bütünleşmiştir. Ve Sayın Öcalan'ın bu çağrısına gerekli olumlu cevap verilmiştir. Çağrı, bir talimat olarak kabul edilmiştir. Gereğini açlık grevcileri yapmıştır" ifadeleri kullandı.   'SARSILMAZ BİR GÜÇTÜR'   Öcalan'ın toplum üzerindeki güvenirliğinin ve bağının çok güçlü olduğunu vurgulayan Arslan, Öcalan'ın bundan kaynaklı da çok rahat siyaset yaptığını aktararak, "Ama diğer siyasi parti liderleri öyle değil. Çıkar doğrultusunda bakıyorlar. Sayın Öcalan, halktan gizli bir şey yapmıyor. Bu tarz da Sayın Öcalan'ı devlet karşısında güçlü kılıyor. Sayın Öcalan, halkın çıkarlarına uygun, toplumun acılarını dindirmeye yönelik kararlar almaya çalışıyor. Sayın Öcalan'ın Türkiye'deki sorunların çözümü ve barışın gelişebilmesi için sarsılmaz bir gücünün olduğunu düşünüyorum. Açlık grevlerini sonlandırmasıyla da bunu tescillemiştir. Devlet, Sayın Öcalan'ın demokratik uzlaşı ve çözüm, onurlu barışın sağlanabilmesi için ifade ettiği şeylerin doğru değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum " dedi.    'BU ŞANS HEBA EDİLMEMELİDİR'   Öcalan'ın çağrısının Türkiye halkları ve iktidarları açısından bir şans olduğunu vurgulayan Arslan, şunları söyledi: "Bu şans heba edilmemelidir. 2013 ve 2015 yılları arasında bir görüşme süreci oldu. Tüm eksikliklerine rağmen toplumda gerçekten bir rahatlama sağlandı. İnsanların birbirlerine ön yargıyla bakmadığı bir süreçti. Bu süreç iktidarın kabul etmemesinden kaynaklı akamete uğradı ve bozuldu. 2015'ten bugüne kadar 4 yıllık zaman zarfında öyle acılar yaşandı ki. Kürtler öldürülüyor, katlediliyor, hapse atılıyor ama Kürdistan'da ve Kürtler üzerinde geliştirilen bu hukuksuzluklar ve insanlık dışı uygulamalar sadece Kürtlere acı yaşatmıyor. Türkiye'de gerçekten insani duyguların öldüğü, insanlığın ayaklar altına alındığı, hukukun ve demokrasinin işlemez olduğunu, yasaların rafa kaldırıldığı, adeta çetecilik ve mafyacılığın Türkiye'ye hakim olduğu bir süreç geldi. Devlet, şiddetle baskıyı meşru göremez. Devlet, yasalara göre hareket etmelidir. Ama bu 4 yıllık süreçte sırf Kürtlere diz çöktürmek için bütün yasalar ayaklar altına alındı. Türkiye'de çete ve mafya kültürü gerçekleşti."   'ÖCALAN'IN ROLÜ ANLAŞILMALIDIR'   Çözüm sürecinde devlet ile görüşen Kürt siyasetçilerinin yüzde 90'nın tutuklandığını hatırlatan Arslan, bu süreçte yaşanan ölüm ve tutuklamalara dikkat çekerek, "Bu kadar acıdan sonra tekrardan Sayın Öcalan ile görüşmelerin önü açıldı. Şu netleşti, Sayın Öcalan tecrit edildiği zaman savaş gerçekleşiyor. Sayın Öcalan'ın konuştuğu zaman demokrasi, uzlaşı ve barış kültüründen bahsediliyor. Kamuoyuna ve iktidara çağrımız, Sayın Öcalan'ın bu rolü anlaşılmalıdır ve iyi niyeti kullanılmamalıdır. Sayın Öcalan Türkiye demokrasinin ve sorunlarının çözümü için üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu her zaman söylüyor. Ama dönemsel çıkarlar içerisinde gelişmemelidir. Türkiye'de nihai bir barışın, demokrasinin ve özgürlüklerin gelişebilmesi için değerlendirilmelidir. Kamuoyuna kuşkusuz çok büyük görevler düşüyor. Sayın Öcalan'ın düşünceleri, bu toplumda doğru anlatıldığı zaman Sayın Öcalan'ı öcü gibi gören kitleler, yarın Sayın Öcalan'ın destekçisi olacaktır. İktidar bundan korkuyor. Çünkü, Sayın Öcalan'ın halkçı özelliğini biliyor. Sayın Öcalan sesinin kesilmesi sadece İmralı'da bir tecrit olarak kalmıyor, Türkiye'nin demokrasi ve barışına tecrit geliyor ve binlerce acının yaşanmasına neden oluyor" ifadelerini kullandı.    'SAYIN ÖCALAN ÖZGÜR OLMALIDIR'   Öcalan'ın bundan sonra Türkiye'nin barışına katkı sağlayabilmesi için özgür olması gerektiğini vurgulayan Arslan, "Fiziki anlamda rahat çalışabileceği, toplumla, kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler ile görüşebileceği ve sorunları dinleyebileceği bir ortam oluşturulmalıdır. Sayın Öcalan özgür olmalıdır. Sayın Öcalan serbest hareket edebilme kabiliyetine ulaştığı zaman Türkiye'nin barışına ve demokrasisine daha fazla katkı sağlar" dedi. Türkiye'deki ulusalcılara seslenen Arslan, Türkiye'nin kendi hukukuna uyması için yapılan açlık grevi ve ölüm oruçlarını hatırlatarak, "Türkiye'de hukuk ayaklar altına alındığında sizin o milli onurunuz hiç rencide olmuyor mu? Hiç utanmıyor musunuz? Bu devletin yüceliğini yere ve göğe sığdıramayanlardan bahsediyorum. Bu ülkede yasalar kişiden kişiye düşünmüyor. Türkiye'ye karşı sorumluyum diyen herkesin Türkiye'nin kaderini belirleyecek bu konularda sessiz kalmaması gerekir. Kürtlerin sorunlarına sessiz kalmakla Türkiye özgürleşmez" diye konuştu.    'MOTOR GÜÇ SİYASET ALANIDIR'   Kürt siyasetinin zamanında tecridi gündemleştiremediğinden kaynaklı açlık grevlerinin olduğunu ifade eden Arslan, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Kürt siyasetinin hangi yönde ilerleyebileceğinin ön şartı Sayın Öcalan'ın pozisyonun netleşmesidir. Öncelikli bunu hedeflemelidir. Kürtler, Sayın Öcalan'ı özgürleştirmeden ve doğrudan bir ilişki kurma biçimi elde etmeden çok etkin bir siyaset yürütemiyor ve yürütemiyoruz. Bundan kaynaklı bundan sonraki süreçte Kürt siyasetine düşen, Türkiye hassasiyetlerini gözeterek doğru bir politik perspektifi hayata geçirme olmalıdır. Çünkü, biz devleti ve iktidarı sürekli eleştiriyoruz. Biz de Sayın Öcalan'ın rolü ve pozisyonu ile ilgili gerçekten doğru bir temelde politika belirleyip ve bunu mücadelesini vermezsek, aynı sorun ve sıkıntı Kürt siyaseti açısından da geçerlidir. Şundan kaynaklı söylüyorum. Madem bu kadar Sayın Öcalan'ın değerli görüşleri ve düşünceleri var, tüm kamuoyu da bunu ifade ediyor. Kürt siyaseti de her zaman bunun altını çiziyor. Eğer bu kadar doğru bir politik perspektif varsa bunu uygulayacak motor güç de siyaset alanıdır. Kürt siyasetinin, bugün geliştirdiği ittifak politikalarından tutalım tüm toplumun sorunlarına yönelik geliştirilen bir çözüm perspektifinin Sayın Öcalan'ın düşünceleri olduğunu herkes biliyor.    ÇAĞRILAR HAYATA GEÇİRİLMELİDİR   O zaman bu proje ve perspektifin hayata geçirilmesi hususunda Kürt siyaseti, bunu doğru bir şekilde hayata geçirmelidir. Öncelik Sayın Öcalan'ın özgürlüğü olmalıdır. Çünkü, Kürt sorununun tıkanmasının temelinde Sayın Öcalan'a yaklaşımdan kaynaklandığını düşünüyorum. O zaman biz Sayın Öcalan'ın pozisyonun rahatlaması için daha doğrudan toplumla ilişkilenebilmesi için bir yöntemimizin olması gerekir. Ortamın yumuşaması açısından tecridin kırılması olumluydu ve öncelikliydi, ama tecridi kaldırmak yetmiyor. Sayın Öcalan'a bir suçlu muamelesi yapmak Türkiye'ye barışı ve demokrasiyi getirmiyor. Bu noktada Kürt siyaseti, siyasetçileri ve halkı, Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü tartışmalıdır. Eğer Sayın Öcalan üzerinden bu olumsuzluklar topluma dayatılıyorsa o zaman sürekli biz Sayın Öcalan'ı topluma karşı tecrit ile kullanılma yaklaşımına karşı çıkmamız gerekiyor. Önümüzdeki sürecin temel perspektifi, Sayın Öcalan'ın altını çizdiği demokratik çözüm, uzlaşı ve onurlu bir barışın sağlanması için güçlü bir politika belirlenmelidir. Ve Sayın Öcalan'ın çağrılarının altını doldurup hayata geçirilmelidir. Bu hem iktidara hem kamuoyuna görev yüklüyor. Öncelikle de Sayın Öcalan'ın rolünden bahseden Kürt siyasetine bu görevi yüklüyor. Türkiye'de gerçekten sorunların çözümüne katkı sunabilmesi için Sayın Öcalan'ın önünün açılması gerekir. Ve ben bunun Kürt siyasetinin öncelikli görevlerinin arasında olması gerektiğini düşünüyorum."   MA / Mehmet Şah Oruç - Özgür Paksoy