ANKARA - NATO’nun genişlemesi için Kürt meselesini şart koşan AKP'nin tutumuna dair HDP’li Hişyar Özsoy, “Dünya, Türkiye'nin Kürt politikasının iflas ettiğini, savaşı NATO konsepti içerisine daha güçlü koymak istediğini konuşuyor” dedi.
Türkiye’nin, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıların yanı sıra Suriye’ye de yeni bir operasyon yapacağı tartışmaları devam ediyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sinyalini verdiği ve geçtiğimiz hafta içerisinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) açıklamasında da belirtilen Suriye’ye yönelik operasyon, seçim öncesi bir hamle olarak değerlendiriliyor. Bu sürecin, Erdoğan'ın NATO'ya katılmak isteyen İsveç ve Finlandiya için Kürt meselesini şart koyması ardından gelişmesi ise tesadüf görünmüyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dış İlişkiler Eşsözcüsü Hişyar Özsoy, AKP ve MHP iktidarının Suriye’ye yönelik operasyonları meşrulaştırmak için asker kayıplarını açıklamaya başladığını söyledi. Özsoy, iktidarın 2023 seçimleri öncesi içerde yükseltmek istediği militarizmi, NATO ilişkilerini ve Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşı kaos aralığından neler planladığını değerlendirdi.
Asker kayıplarıyla iç ve dış kamuoyunun, yeni bir saldırıya hazırlandığını söyleyen Özsoy, “Asker kayıpları bu çerçevede görünür olmaya başladı. Yoksa normalde yürüttükleri savaşın psikolojik yanı için bu asker cenazelerinin üstünü örtme, kapatma, topluma göstermeme gibi genel bir kararları vardı. Hatta uzman çavuş olarak alınan ya da sözleşmeli olanların başlarına bir şey gelirse deklare edilmemesine dair belgelerin imzalatıldığına iddialar vardı” dedi.
‘SALDIRILARI MEŞRULAŞTIRMAK İSTİYOR’
“Asker cenazeleri Irak’tan geliyor, neden Suriye” diye soran Özsoy, Suriye operasyonu için de kamuoyunda bazı spekülatif hamleler yapıldığına işaret etti. Özsoy, “Yakın zamanda oradan Türkiye’ye birtakım saldırılar olduğu, havan mermisinin düştüğü söylendi. Karşı taraf bunun kendileri ile alakalı olmadığını söyledi. MİT Müsteşarı daha önce ‘Oradan buraya birkaç bomba attırırız, sorun olmaz’ demişti. Zaten orada ne olduğunu bilmiyoruz. Her türlü grup var. Yapacakları yeni bir saldırının meşruiyetini sağlamaya çalışıyorlar. Herkes bunun böyle olmadığını farkında, fakat Rojava’ya saldırı sürekliliği olan bir konsepti. Bunu bir noktaya kadar getirdiler, Efrîn daha sonra Serekâniye, Girê Spi’ye kadar gittiler. Qamışlo ve Kobanê’yi de düşürerek, Erdoğan bir taşla üç-beş kuş vurmak istiyor” diye konuştu.
‘KÜRDE KÜRT DİYEMEYEN BİR MUHALEFET VAR’
İktidarın Kürt meselesinde kendi iktidarını pekiştirmek için yürüttüğü çatışmacı politikalara dair muhalefetin sessizliğini de eleştiren Özsoy, “İYİ Parti’nin Kürt meselesinde iktidardan bir farkı yok. Statükonun kendisidir. Hatta iktidardan daha fazla iktidarcı, daha saldırgandır. Plan ve Bütçe tartışmalarında muhalefet milletvekilleri AKP’nin neden durduğunu söylüyorlardı. Rojava’ya yönelik operasyonun neden yarım kaldığını sorguluyorlardı. Dolayısıyla mesele Kürt olunca bu gruplar ve yapılar arasında hiçbir fark kalmıyor. 80 ve 100 yıldır yaşanan bir sorun karşısında çözüm iradeleri ortada Kürt meselesinde. Kürde Kürt diyemeyen hala doğu diyen bir mantıktan bahsediyoruz. Erdoğan bunu da biliyor. O yüzden milliyetçi iktidarlar, sınır çizerler, muhalefet, o sınırlar içerisinde sürekli kaldığı için bir alternatif olamıyor. Erdoğan’ın 20 yıldır iktidarda olmasının temel sebeplerinden bir tanesi budur. O sınırları çizer, muhalefette o sınırlar içerisinde hareket etmeye çalışır” ifadelerini kullandı.
‘PARA VEREMİYORSA SAHTE ZAFERLER VERECEK’
Her zaman için savaş, militarizmin Türkiye’de kadar destek bulduğunu ve Erdoğan’ın bunun üzerinden güçlü lider imajı yaratmaya çalıştığını kaydeden Özsoy, ekledi: “İnsanlara para veremiyorsa, sahte zaferler verecek. Seçimlerden önce bu saldırı üzerinden hem muhalefeti hem de toplumu tekrar dizayn etmeye çalışıyor. Erdoğan bütün seçimler öncesi bir yere saldırdı. En büyük seçime doğru giderken; muhtemelen risk alıp, en büyük saldırısını bu seçimde gerçekleştirecek. Çünkü artık ya her şeyi kaybedecek ya da bir şekilde dar boğazdan çıkacak. Onun için her şeye hazırlıklı olmak lazım” diye ekledi.
İktidarın Suriye’ye yönelik operasyonun temel amacının Rojava’yı bir bütünen tasfiye etmek olduğuna dikkat çeken Özsoy, “Uluslararası ve bölgesel konjonktürü olgunlaştırabilirse yani büyük güçlerden destur alırsa bunu yapacaktır. İkincisi Kürtsüzleştirdikten sonra bu bölgelere Türkiye’ye gelen Arap toplulukları zorla götürecektir” dedi.
‘AVRUPA PARASIYLA YAPMAK İSTİYOR’
Bu götürülmenin iktidarın söylediği şekliyle gönüllü olmayacağının da altını çizen Özsoy, şöyle devam etti: “Bu insanlar İstanbul’u bırakıp, oraya niye gitsin? Orada iş, güç yok. ‘Briket evler yapıyoruz, onları göndereceğiz’ diyor. Türkiye’de seçimden önce mülteci meselesi konuşuluyor, tartışılıyor. Seçimin önemli gündemlerinden bir tanesi hatta bir partinin tek gündemi neredeyse mülteci karşıtlığıdır. Hal böyle iken Türkiye toplumuna bir taraftan ‘Kürtlerin kazanımlarına ortadan kaldırıyorum, Türkiye’nin mülteci meselesini de bu şekilde çözmeye çalışıyorum. Mülteciler gidecek’ üzerinden destek toplamaya çalışıyor. Üçüncüsü muhalefette çok güçlü bir şekilde mülteci karşıtlığına savrulmuş durumda. Bu Suriyeli karşıtlığı üzerinden Erdoğan, batıya yeşil ışık yakıyor; ‘Muhalefet gelirse, mülteci sorunu kapınıza gelir, beni iktidarda tutarsanız, ben bu mültecileri burada tutmaya, devam edeceğim. Hatta daha uzağa, Suriye’nin içine kadar götüreceğim’ mesajı veriyor. Bütün uluslararası hukuku ihlal edecek etnik kırımı, nüfus mühendisliğini, insanlık suçunu Avrupa’nın parasıyla finanse etmek istiyor.”
‘RUSYA’YA DA GÖZ KIRPIYOR’
İktidarın, Rusya-Ukrayna savaşı ardından NATO’nun genişleme tartışmaları, Finlandiya ve İsveç’in girme taleplerini fırsata çevirerek, Rojava’ya saldırmak istediğini dile getiren Özsoy, iktidarın olası bir saldırı girişiminde Avrupa’dan destek alamasa da en azından mülteci meselesi üzerinden sessizliğini almayı hedeflediğini belirtti. Suriye meselesinde asıl önemli olanın ABD ve Rusya olduğuna da işaret eden Özsoy, ABD’nin "Suriye’ye operasyon olmaması" yönünden pozisyon aldığını, ancak NATO üyesi olan Türkiye’nin olası bir girişiminde ise nasıl bir pozisyon alacağının belirsiz olduğunu söyledi.
Rusya’nın Suriye’den vazgeçmediğini söyleyen Özsoy, “Rusya iyice Ukrayna’ya boğulmuş durumda. Türkiye, NATO içerisinde Truva atını oynayarak da Rusya’ya göz kırpıyor. Diyor ki; ‘Finlandiya ve İsveç’in oraya üye olmaması için kendimi ne kadar riske ediyorum, dolayısıyla bunun karşılığında Suriye’de benim bazı yaptıklarıma göz yumun’ diye dolaylı talepleri söz konusu. Belki direk de talep etmişlerdir, bilmiyoruz. Böyle karmaşık, çok faktörlü bir plan var. O yeşil ışığı görürse ya da kendisine çok ciddi bir tepki gelmediğini hissederse, tereddüt etmeyecektir” diye konuştu.
‘FARKLI DÜŞÜNENLER VAR’
NATO gücü olan Türkiye’nin, 7 yıldır elindeki bütün imkanları kullanarak, Suriye’deki Kürtleri kriminalize ederek, “terörist” ilan edilmesi için mücadele yürüttüğünü belirten Özsoy, AKP-MHP’nin tüm bu çabalarının da an itibariyle dahi boşa çıktığını belirtti. Kürt meselesinin Türkiye ve Kürtler arasında çözülecek bir meseleden iktidar eliyle küresel bir sorun haline geldiğini de sözlerine ekleyen Özsoy, “Kürt meselesi şu an küresel hale geldi. NATO gibi bir yapının yeniden organize edilmesi için bütün ülkelerin gündeminde Kürtler var. Bütün dünya Türkiye’nin Kürtlerle meselesini çözemediğini, Kürt politikasının iflas ettiğini, Kürtlerle yürütemediği savaşı NATO konsepti içerisine daha güçlü koymak istediğini konuşuyor. Gerçi eskiden beri NATO savaşı ama artık NATO güçleri içerisinde Kürtlere dair farklı düşünenlerde var. Şu an Erdoğan son bir koz olarak, 6-7 yıldır yapmaya çalıştığını sürdürüyor. YPG’nin ‘terörist’ ilan edilmesi için uğraşıyor ama bu ihtimal uzak” ifadelerini kullandı.
‘ERDOĞAN’IN ASIL TALEPLERİ ABD’DEN’
Erdoğan’ın asıl talebinin ABD’den olduğu değerlendirmesinde bulunan Özsoy, şunları söyledi: “Erdoğan’ın F-35’ler, F-16’lar, askeri ambargoların kaldırılması, yaptırımların kaldırılması, varolan CATSA yaptırımlarının kaldırılması, Halkbank Davası gibi bir sürü talebi var. YPG’yi ‘yasaklı örgüt’ listesine alın diyor. ‘Biz öyle görmüyoruz’ dedikleri noktada; ‘belki şunu yapabilirsiniz, bunu yapabilirsiniz’ şeklinde talepleri var. Bu konuda ben İsveç’in Ragıp Zarokolu’yu teslim edeceğini düşünmüyorum. Yaparsa bütün oluşturduğu demokratik kurumları alaşağı etmiş olacak. Yargısını bitirmiş olacak. Erdoğan herkesi kendine benzetmeye çalışıyor ama ben ülkelerin direneceğini düşünüyorum. Zaten Erdoğan Finlandiya ve İsveç’ten çok fazla bir şey istemiyor. Asıl istediği yakaladığı fırsat ile NATO liderlerinden bir şeyler koparmaktır. Şahsi olarak, siyasi parti olarak, devlet konsepti olarak Kürtlere karşı saldırganlığının yeni bir zeminini bulma derdindedir. Destek veremiyorlarsa dahi en azından, ‘Ben Kürtlere biraz daha zulüm yaparken sussunlar’ diyor. Çok aşamalı, çok aktörlü, yürütüyor diplomasisini…Bir yandan Finlandiya ve İsveç’e ‘Gelmesinler’ diyor, diğer yandan İbrahim Kalın, Çavuşoğlu ‘ne koparabiliriz’ diye çalışıyor. Ucuz bir pazarlık silsilesi, bir at pazarlığına girmişler.”
‘SİYASİ CESARETİ VARSA ANKARA’DA ÇÖZSÜN’
Kürt meselesinin küreselleştiğini bir kez daha vurgulayan Özsoy, şunlara dikkat çekti: “Kürt meselesi önce lokaldi, bölgeselleşti, şimdi küreselleşmiş bir meseledir. Bu paradoksal bir şeydir. Bunu da kendisi yaptı. Kürt meselesini Diyarbakır’da, Ankara’da buralarda konuşup, çözmek varken, bütün dış politika araçlarını, enerjisini, kaynağını, ilişkilerini sırf Rojava deneyimlerini boğmak için kullanıyor. Herkes ile ilişkilerini darmadağın etmiş durumda. Halbuki çok basit, kökü de buralarda oluşmuş bir meseledir. Bunu gidip, Helsinki’de Stockholm’de, Washington’da bastırmaya gerek yok, varsa siyasi cesaretiniz siyaseten el atarsınız. Bu en büyük siyasi korkaklıktır. Bu soruna kimse siyaseten yaklaşamıyor bile. Biraz daha saldırmaya çalışacak” dedi.
‘KÜRTLER MÜCADELELERİNE DEVAM EDER’
Kürtlerin Halepçe’yi, Enfal’i, Efrîn’i, Kobanê’yi yaşadıklarını, gördüklerini hatırlatan Özsoy, sözlerini şöyle noktaladı: “Ama bütün bu saldırılardan sonra her defasında bir şekilde toparlanıp, kayıplarıyla birlikte siyaseten daha güçlü bir noktaya geliyorlar. Böyle bir akışı söz konusu. Umarız, Türkiye ne içerde ne dışarıda yeni kayıplar oluşturacak, Kürt meselesini daha fazla küreselleştirip, içinden çıkılmaz bir hale sokabilecek bu durumdan vazgeçer. Vazgeçmezlerse de Kürtler mücadelelerine devam eder.”
MA / Berivan Altan