Gazeteci Bayramoğlu: Muhalefet sandıkta birleşirse bütün siyasi dengeler değişir

img

DİYARBAKIR - Gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu, parçalı olduğu tespitinde bulunduğu muhalefetin yerel seçimlerde birleşik ve organize bir hale kavuşmasının bütün siyasi dengeleri değiştirebileceğini söyledi. Bayramoğlu, bölge için de “Kürtlerin geri dönüşü yaşanacak” dedi. 

Tek başına iktidar olduğu dönemde Dünya, Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan olay ve gelişmelerle paralel biçimde “tek adamlık” olarak tanımlanan bir yönetim sistemi inşa eden AKP, referandum ve son genel seçimlerde MHP’nin desteğiyle bu amacına kavuştu. AKP’nin, yaklaşım ve politikalarında birleşip “Cumhur İttifakı” kurduğu MHP, verdiği destekle iktidarın küçük ortağı haline geldi. Ancak kurulan bu ittifak, 31 Mart yerel seçimleri öncesi, görünürde “Af” ve “Öğrenci Andı” gibi konularda yaşanan anlaşmazlık sonucu çatırdamaya başladı. 
 
MHP liderinin iktidardan dönük beklentilerinin karşılanmaması neticesinde ittifakın “ruhunu” korumakla birlikte yerel seçimlere kendi adaylarıyla gireceklerini açıklaması, siyaset cephesinde tüm politik aktörler açısından farklı durumlar açığa çıkardı. AKP ve MHP’nin bu zamana kadar benimsedikleri siyaset tarzı, kurdukları ittifakın niteliği ve pratiği ile bu yeni durumun olası sonuçlarını deneyimli gazeteci ve yazar Ali Bayramoğlu ile konuştuk.
 
AKP ve MHP ittifakının yürüttüğü politikaların, son birkaç yıldır Türkiye siyaseti ve toplumsal alandaki yansımalarını nasıl tanımlıyorsunuz?
 
AK Parti ve MHP arasında bir ittifaktan öte bir şey olduğu kanaatindeyim. Siyasete karşıtı, toplumsal siyasi alanı bir tehdit ve tehlike merkezi olarak gören, oraya asayiş gözlükleri ile bakan, otoriter bir politika izleyen bir ittifak. Bunun pek çok nedeni var. Kürt meselesinde yaşadıkları, Ortadoğu’yu algılamaları, tehdit algıları, genel siyasi pozisyonları bunun bir nedeni. Darbe girişimi sonrası yaşanan kaos, bir diğer nedeni. Yani bir tür daha sağ dediğimiz, geleneksel siyaset karşıtı ve anti-Kürt, yani Kürt meselesindeki asayişçi tutumu bir yapıştırıcı olarak kullanan bir koalisyon. Son derece olumsuz tabi Türkiye’ye getirdikleri. Sorunların konuşularak çözülmesi gibi çok basit tanımların bile önünü tıkamış durumda.
 
Daha çok tehdit algısı üzerinden ortaklaşan bir siyaset ve buna uygun bir politika mı yürütüldü demek diyorsunuz? 
 
Kendi ifadeleriyle de öyle, ama tehdit ve tehlike fikri üstüne oturan agresif bir siyaset. 
 
 Peki, bu ittifakta yerel seçimler öncesi af tartışması, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ve “Öğrenci Andı” üzerinden gelişen bir çatlak söz konusu. Bu çatlağı doğuran etkenler bunlar mı, yoksa perde arkasında daha derin nedenler mi var?
 
 Ha şimdi burada ıspanaktan yağ çıkar mı? Bu ikisi arasında kavga çıkar da, bunlar birbirinden uzaklaşırsa, MHP’siz bir AK Parti acaba yeniden bir diyalog siyasetinin kapısını açar mı? Bu soru çok soruluyor bu aralar. Fakat bu sorulara yanıt vermek için henüz çok erken.
 
Perde arkasını çok bilmiyorum ama gözlemlerin şu istikamette. Bir kere bu esnek bir ittifak, bu bir koalisyon değil. Yani birlikte bir hükümet kurmuş değiller, iktidarı paylaşmıyorlar. Bahçeli, ‘İktidardan biraz daha fazla pay istiyorum’, öteki de ‘Vermiyorum’ demiyor. Dolayısıyla buradaki ortaklık bir söylem ve tutum ortaklığıdır. Bunun yanında kendi aralarında kamuoyuna, seçmene dönük yönlendirmeye kim hakim olacak çatışmalarının olması, o ittifakın yok olması, çatırdaması anlamına gelmiyor. Seçimlerden bu yana baktığımızda Türkiye’deki tüm belirleyici tartışmaların MHP-AK Parti arasında olduğunu görülüyoruz. Zaten HDP’yi iyice sindirdiler. Pek çok milletvekili hala hapiste. Basın, basın olmaktan çıktığı için yansımıyor haliyle. CHP de kendi içindeki tartışmalardan bir türlü kafasını kaldıramıyor. Dolayısıyla MHP ile AK Parti arasındaki kim yönlendirecek bu otoriter politikaları, kim daha öne geçecek tartışmasına endeksli bir dizi ayrışma yaşanıyor. Ben bunu popülist bir yarış olarak adlandırıyorum ya da daha otoriter bir siyasetin mimarı, yönlendiricisi kim olacak kavgası… 
 
Ayrıştıkları noktalar var tabi. Biri daha milliyetçi, diğeri daha dindar noktalardan bakıyor. İşte en son ayrıştıkları ‘Andımız’ tartışmasında bu ortaya çıktı. Peki, bu tartışmalar nerede ortaya çıktı? Rahip Brunson meselesinde ortaya çıktı. Emeklilik meselesi pek sayılmaz… Yine Kürt meselesi, yani Kürtlere yönelik anti tavırda ortaya çıktı. Ondan önce af tartışması oldu. Bunların hepsi AK Parti ve MHP arasında çatlak demeyelim de, farklılıkları ifade ediyor. 
 
Ha şimdi burada ıspanaktan yağ çıkar mı? Bu ikisi arasında kavga çıkar da, bunlar birbirinden uzaklaşırsa, MHP’siz bir AK Parti acaba yeniden bir diyalog siyasetinin kapısını açar mı? Bu soru çok soruluyor bu aralar. Fakat bu sorulara yanıt vermek için henüz çok erken. 
 
Her iki parti arasındaki karşıtlığı “çatlak” olarak tanımlamıyorsunuz anlaşılan.
 
Çatlak, ama belirleyici olmadığı için kırılma değil. Koalisyon yok ortada, esnek bir ittifak var. Bu bir söylem ittifakı, bu bir siyasi iklim. Burada yeni bir siyasi alan var. Bu siyasi alan içerisinde ittifaklar oluşuyor. Unutma ki bu ittifak sadece bu iki parti arasında oluşmuyor.
 
Tam da gelmek istediğim nokta burası. Bu ikili ittifak içerisinde özelikle Danıştay’ın “Öğrenci Andı” kararında ulusalcı kesimin bir çelmesi söz konusu mu? 
 
Evet. Ama yeni bir siyasi alan var. Bu siyasi alan, kendi aralarında farklılıkları ve çatışmaları devam eden, ama ortaklıkları konjonktürel olarak ön plana çıkan aktörlerin oluşturduğu bir alandır. Pierre Bourdieu’nun “alan” tanımını kullanacak olursak. Türkiye, seçimlerden beridir değil, aslında çözüm sürecinin bitmesinden beri ilk ipuçları o zaman ortaya çıkan, yani devletin Kürt politikasının sertleşmesiyle ortaya çıkan, Temmuz’daki darbe girişimiyle devam eden bir yeni bir siyasal alanın oluşumuna tanıklık ediyor. Bu alan oluşumunun içerisinde AK Parti var, MHP var, İYİ Parti var. Devletle teması olan formel ve enformel aktörler var. Enformel derken, derin devletten bahsetmiyorum. Yani kişiler var. Eskiden devlet için çalışmış, şimdi isimlerini zikredersem polemik çıkar ama Tayyip Erdoğan ve Beştepe için varlığını sunan adamlar var. Devlet geleneğini taşıyan kurumlar var. Ve ulusalcılar var. Yani bunların oluşturduğu bu alan içerisindeki kavgalar ve çatışmalar, bu alanı sadece tanımlamıyor. Bunların ortaklıklarını da tanımlıyor. Dolayısıyla bu ikisini bir arada izliyoruz. Bu yeni bir hegemon durum. Sağ aktörlerin, devletçi aktörlerin kurmuş olduğu bir alan bu. Bu alanda sadece Bahçeli ve Erdoğan’ın iradesi yok. Bu alanda korkular var, endişeler var, uluslararası aktörler var, uluslararası gelişmeler var. Bunların hepsine Türkiye’deki sağ zihniyetin verdiği yanıt, endişe ve korku üzerinden yürüyen bir siyaset. Dolayısıyla bu çabuk esnemez, çabuk kırılmaz. Bunun kırılması için bazı meseleler, örneğin Kürt meselesine dair Ortadoğu’da bir şey olursa, o zaman MHP ile AK Parti arasındaki ilişkinin çatlaması bir anlam taşır. 
 
 Yerel seçimlere gelirsek. Bahçeli’nin “yerel seçimlerin yeni rejimin bekası için önemli bir yerde durduğu” yönünde bir söylemi var. MHP ve AKP’nin kendi adaylarıyla gireceği yeni durumda, seçimlerde özellikle büyükşehirlerin kaybedilmesiyle mevcut rejim nasıl bir darbe alır? 
 
Bahçeli’nin oradaki kastı, aslında Güneydoğu’daki Kürtler meselesini nasıl halledeceğiz şeklinde. Büyükşehirlerin kaybedilmesiyle bu ittifak açısından çok fazla bir şey değişmez. Mart seçimleri Türkiye’deki iktidar dengelerini değiştirmez. 
 
Büyükşehirlerde kayıp söz konusu olmaz mı diyorsunuz?
 
Bölgede Kürt adaylar siyasete geri dönecekler. Kürtlerin geri dönüşü yaşanacak. Zaten Meclis’te bir miktar yaşandı. Yerel yönetimlerle birlikte daha çok yaşanacak bu bir. İkincisi, diğer yerlerde CHP’nin bir başarı gösterebileceğini sanmıyorum.
 
İstanbul, Ankara’yı AK Parti kaybederse tabi çok ciddi bir durum olur. Bunun sonuçları ne olur onu hep birlikte bekleyip, göreceğiz. Ama ben bunların olacağını sanmıyorum. Ankara’dır riskli olan. Diğer şehirlerde muhalefet sıkıntısı var. Kuvvetli adaylar yok. MHP’nin oyları bölüp, AK Parti’yi engelleme ihtimali Ankara’da var. Yani diğer bölgelerde AK Parti yüzde 40-41 civarı oy alır. Ya da bunun biraz daha altında oy alabileceğini düşünüyorum. Bu onlar açısından kriz yaratmaz. Yerel seçimlerden sonrasına dair bir beklentim yok, maalesef yok. Keşke olsa. 
 
 Muhalefet partileri arasında demokratik bir cephe ve seçim ittifakının kurulması mümkün mü?
 
Yani Haziran’da olmayan Mart’ta olur mu? Bana çok muhtemel gelmiyor, çünkü çok dağınık o cephe. Olacak olan şudur. Bölgede Kürt adaylar siyasete geri dönecekler. Kürtlerin geri dönüşü yaşanacak. Zaten Meclis’te bir miktar yaşandı. Yerel yönetimlerle birlikte daha çok yaşanacak bu bir. İkincisi, diğer yerlerde CHP’nin bir başarı gösterebileceğini sanmıyorum. 
 
Yine yarış AKP, MHP, hatta İYİ Parti arasında olacaktır. Önemi nedir? Bir kere İYİ Parti kalıcı olarak oyuna girebilecek mi? Tepkisel oyların ötesinde bir anlam ifade edebilecek mi? İki, MHP çok ezilirse, yani Osmaniye dışında bir belediye başkanlığını kazanamazsa, bunun sembolik anlamını düşünürseniz bu nasıl yansır ilişkilere bunu da göreceğiz. Ama ben bunların hiçbirisinin olacağını sanmıyorum. Dengeli çıkacaktır sonuçlar. MHP, Orta Anadolu’da bazı yerleri alacaktır, bazı yerlerde AK Parti’yi bölecektir ama yine ana tartışma o bloğun içerisinde olacak gibi görünüyor. 
 
 Fakat HDP’den CHP ve diğer muhalefet partilerine dönük “demokrasi cephesi” kurma çağrıları var. Özellikle de CHP’nin bu yönde adım atması ve ittifakın kurulması halinde bu tablo değişir mi?
 
Tabi değişebilir. Yani benim biraz önce tarif ettiğim yeni hegemon alanın karşısına başka bir alanı çıkarır. Muhalefeti çıkarır. Muhalefet Türkiye’de var ama parçalı. Parçalı olduğu için de küçük küçük belki ama onun birleşik ve organize bir hali Türkiye’deki bütün siyasi dengeleri değiştirir. 
 
MA / Ömer Çelik – Mehmet Şah Oruç