DAD’dan Hasret Gültekin’in heykel yeri açıklaması 2020-07-31 11:13:54   İSTANBUL - DAD, Nazımiye’de yerinden kaldırılan Hasret Gültekin heykelinin yerinin yeniden belirlenmesi için yapılan görüşmelerde çıkan ortak karara uymayan bazı Alevi kurumlarını eleştirerek, kendilerine yönelik ithamlara ilişkin açıklama yaptı.   Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), Dersim’in Nazımiye ilçesinde dikildikten bir hafta sonra yerinden kaldırılan Sivas Madımak Oteli’nde katledilen 33 kişiden biri olan Hasret Gültekin heykelinin yerinin yeniden belirlenmesi amacıyla Alevi kurum ve kuruluşlarıyla yaptıkları tartışmalara ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, yapılan görüşmelerde çıkan ortak karara uymayan bazı kurumlara yönelik eleştiriler sıralandı.   Gültekin’in heykelinin Düzgün Baba Cemevi önünde dikilmesiyle ilgili yaklaşık 10 gündür Alevi örgütleri, ocaklar ve taliplerin tartışma yürüttüğü belirtilen DAD açıklamasında, “DAD olarak bu tartışmalarda tüm yönetici ve üyelerimizle Yol diline, edep-erkana, kemalete uygun yaklaşım içerisinde olmaya gayret ettik. Yol taşını yol kuşuna atmamayı edepten ve kemaletten saydık. Sosyal medyada karalayan, linç eden, feodal, gerici, İŞİD kafalı, Yol düşkünü, çağ dışı, Hasret canın katilleri gibi hiçbir izana, merhamete, edep ve erkana, kemalete sığmayacak karşıtlık üreten yaklaşımlarla muhatap olduk. Ama yol edebinden ödün vermedik ve vermeyeceğiz. Aldığımız her nefes ile beraber ağzımızda çiğ söz çıkmayacağına kurum olarak bütün üyelerimizle Düzgün Bawa'nın manevî huzurunda ikrarlaştık. Bizler biliyoruz ki sözün ağırlığını bilmeyen Yolu tesbih diye çeker, binlerce yıllık birikimin ve mücadelenin, serden geçmenin sonucunda var edilen değerleri de pul eder” ifadelerine yer verildi   ORTAK KARARIN BOZULMASINA TEPKİ   25 Temmuz’da konuyla ilgili Ocak Pirlerinin de katılımıyla Gulbanklarla bir hak meydanının kurulduğu aktarılan açıklamada, “Bu meydanda çıkacak karara bütün katılımcıların rıza göstereceği konusunda ikrarlaşıldı. Muhabbetten sonra çıkan mutabakatta; ‘heykelin Düzgün Baba da olamayacağı, kararın başından yanlış olduğu, Dersim ya da Nazimiye merkeze dikilmesinin doğru olacağı’ önerisi açığa çıktı. Ortaya çıkan bu kararın katılımcılarla kamuoyuna duyurulması için bir deklerasyon yazılması kararı alındı. Pir Sultan Dernekleri adına meydanda bulunan canlar rızalık isteyerek ‘özel bir görüşme yapmaları gerekli olduğunu’ söyleyerek ayrıldılar. 3-5 dakika sonra gelip ‘Heykel ya buraya dikilecek, yada Düzgün Bawa Cem Evinin bir salonunda kalacaktır’ dediler. Bu söylemden sonra Hak meydanında rızalaşılan karara uymadıkları için meydandaki canlar tarafından edep- erkana çağrıldılar, kendileri: ‘ortak karara uymak zorunda olmadıklarını’ söyleyerek meydanı terk ettiler” denildi.   Açıklamanın devamı şöyle: “25 Temmuz hemen sonrasında Pir Sultan Genel Merkezi bir açıklama yayınladı. Bugüne kadar Alevi kurum ve temsiliyetleri düzeyi bu kadar düşürmemişlerdi. Dersim tertelesi öncesi hazırlanan raporlardaki dille, İttihat Terakki ve Baha Sait çizgisinin kullandığı dille adeta aynıydı. ‘Feodal, gerici, çağdaş olmayan, yöre milliyetçilisi, kullanılan dil anlaşılmayan bir dildir’ gibi resmi ideolojinin kavramları kullanılarak yazılmıştı. İttihat Terakki ve sonrasında Dersim'e yönelik hazırlanan raporlarda da aynı mantık, söylem ve ithamlarda bulunmuşlar, Dersimi ve Reya Heq Alevileri hedef göstermişlerdir. ‘İslamcı ve Şiacı’ kavramlarını da kullanırken ‘mulhid ve zındık’ demek istemişler. İmparatorluklar döneminde Alevilerin katli vaciplenirken ‘mülhit ve zındık" kavramları ile gerekçelendirilmişti.   HACI BEKTAŞ DERGAYI SÖZLERİNE AÇIKLIK GETİRİLDİ   Birde Hacı Bektaş Dergahı ile ilgili söylediklerimizi anlayamamışlar. Bize de bir daha tekrar etme zorunluluğu doğmuştur. Yaklaşımımızı rıza makamı Hacı Bektaş Veli’nin şahsına indirgemişler. Biz bu yaklaşımlarını asla kabul etmiyoruz, bizim değerlere yaklaşımımızı bilen canlar ne demek istediğimizi gayet net bilmektedir.     Osmanlılar döneminde yıllarca Alevilerin rıza göstermediği atamalar usulüyle kutsalımız olan Hacı Bektaş Dergahı denetime alındı. Cumhuriyetle beraber devrim yasası olarak adlandırılan ‘Tekke ve Zaviyeler Yasası ile’ Dergah kapatıldı. Ve hala dergâh gerçek sahiplerinde değildir. Biz bunu anlatmaya çalıştık. Alevi camiası birlik ve beraberlik içinde olmazsa, zamanın ve mekanın ruhuna uygun düşünmezse, bir çok değerini kaybeder duruma gelir, kültürel ve fiziki soykırımlardan kendini kurtaramaz demeye çalıştık.   TERTELE DİLİ BİZE KARŞI KULLANILDI   Bizler şunu net söylüyoruz; bize 1938 tertelesi öncesi raporlarda ‘aşiretçi, feodal, çağdaşlaşması gereken, hurafe toplumu’ diyerek Dersim’i çıbanbaşı ilan etmiş ve bu çıbanı kökünden temizlemek gerek diyerek, katliam yapmışlardır. Her Ocağımız şu hakikati görmelidir; Tekke ve Zaviyeler Kanunu Ocaklarımıza, Pirlerimize üfürükçü, yobaz, çağ dışı oluşumlar diyerek aşağılamış ve en büyük saldırıyı yapmıştır. Günümüzde ‘Müsahip kurum’ olarak kabul ettiğimiz bir kurumumuz bize karşı aynı dili kullanmaktadır.   Dilimize anlaşılmaz ve güzelleme demişler. Dilimiz Xızır'ın dilidir. Dil kavramı kültür kavramı ile sıkıca bağlantılı olup, kültür alanının başat unsurudur. Bizim dilimiz Harde Dewreş’in dilidir. Kendi dilinizi unuttuğunuz için anlamıyorsunuz. Dil bir toplumun kazandığı zihniyet, estetik, ahlak, duygu ve düşüncelerin toplumsal birikimidir. Bu yönüyle dil bir toplumun kimliğidir. Rêya Heq Alevi kimliğine bir saldırı yapıldığını düşünüyoruz.   ALEVİ KAMUOYU ALDATILMAYA ÇALIŞILIYOR   Alevi kurumları ya bilinçli ya bilinçsizce Hasret Gültekin canın üzerinde mağduriyet devşirerek ‘Buradan bize bir şey çıkar mı’ amaçlı softaca açıklamalar yapmaktadır. ‘Kim, hangi kesimler Hasret Gültekin canın acılarını deşmiş ve kullanmaya başladı’ sorusuna cevap vermekten çok, ‘sanki değerleri sahipleniyormuş gibi’ yaparak, kendilerince ‘şehitlere sahip’ çıkıyoruz’ diyerek, Alevi kamuoyu aldatılmaya çalışılmaktadır.   Yol taşını yol kuşuna atarak, ne Hz. Hüseyin’in ne Pir Sultan'ın ne de 33 canın davası savunulmaz ve sahiplenilmez de. Konformizme teşne olmuş kişi ve bireyler, kaba materyalist ve pozitivist bir akılla çıkıp ‘biz 33 canı sahipleniyoruz’ adı altında diğer kurumları hedef göstermek, kriminalize etmek kimin aklının savunuculuğudur? Biz ve emek, barış, demokrasi, insan hakları mücadelesi verenler bu aklı iyi tanıyorlar. Bu akla karşı mücadele edenler, her dönem nahak zihniyet tarafında zulme uğramış ama asla zulme ortak olmamışlardır.   DİRENİŞ VE BEDELLER NEDEN VERİLİYOR?   Hele kadim Dersim'e yapılan katliamlar hakkında cumhuriyet modernitesine bir kelime söylemeyenler, Hasret Gültekin canın arkasına saklanarak ‘değerleri sahipleniyoruz’ yalanına bir son vermeleri gerekmiyor mu? Sivas katliamını hala laik-anti laik, ilerici-gerici dualizmine indirgeyen zihniyet Hasret canın davasının savunuculuğunu yapabilir mi? Hasret ve diğer 33 can o toprağın vicdanıdırlar. Bir davayı bir inancı savunmak her şeyden önce samimi olmayı gerektirir. Mezopotamya ve Anadolu coğrafyası tarihin her döneminde şehit ve direniş kanlarıyla sulandı. Hakikati ve değerleri sahiplenmek isteyenler gözlerini ve yüreklerini sorgulamalıdırlar. Bu coğrafyada direniş, bedeller neden veriliyor? Neden Nesimi'in derisi yüzüldü? Neden Mansur’e Hallaç yakıldı, Pir Sultan asıldı? Kimler hak ve hakikat uğrunda direniyor? Bu kutsal mekanlar için kimler serinden geçiyor? Direnen inanç gerçekliği kimler tarafında günümüze devriye ediliyor? Bunları bilmeden metropollerden ‘Değer savunucusu’ kesilerek ‘değerleri sahipleniyoruz, Sivas şehitleri adına konuşuyoruz, hepsinden rızalık almışız’ söylemleri ile kendi kendilerini avutuyorlar. Pir Sultanların, Seyit Rızaların, Hüseyinlerin, Baba İshakların ve kadim pirlerin torunları, talipleri ve dervişleri bugün bu davanın gerçek sahipleridir!   İTHAMLAR YANIT   Pir Sultan Dernekleri neden Hak meydanında, Düzgün Bawa' nın manevi huzurunda muhabbet ederken rızalaşılan konularla ilgili hakikate dayanmayan bir dille, ithamla, basın açıklamasına ihtiyaç duyduğunu bilmeyebiliriz. Buna şahitlik edenler mutlaka bilirler. Bu konuda Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) cevap hakkından ziyade, hakikati görünür kılmak, topluma karşı sorumluluk bilincinden dolayı bu açıklamayı yapmayı tarihi bir sorumluluk olarak düşünmüştür. Böylece yola ikrar veren canlar hakikati daha iyi öğrenecekler. DAD’ı hedeflediklerine göre, DAD’ın buna vereceği cevabı da vardır elbette. Ciddi bir inanç, yol ve ikrar temsiliyeti olan DAD’ı suçlayıp ‘ilişkilerimizi keseriz, bir araya gelmeyiz, kurumlarımıza almayız’ diyerek te hakikatten kaçamazlar. Er ya da geç hakikat görünür olacaktır. O kurumlara nahak zihniyetin temsilcisi olan çok kişinin uğradığını cümle alem biliyor.   Aslolan doğru zamanda ve mekanda meydan kurup söz söylemektir. İnancımıza göre doğru söz Hak kelamıdır ve ibadetten sayılır. Meydan kurulmadan zamansız ve mekansız söylenen her söz çiğ sözdür. Yaşanan süreçle ilgili söz söyleyenler, basına demeç veren kurum yöneticileri, Ocak evlatları, inanç kurullarında görev yapanlar; Hak kelamını söylemek için meydan çağrısı yapmak, zamanın ve mekanın ruhuna uygun söz söylemektense, söylemleriyle karşıtlık oluşturmada, çiğ söz söylemede geri durmadılar. Bizler diyoruz ki; gelin kutsalların darına durun, pir divanı pir u pak olma mekanıdır. Bir an önce pirinizin huzurunda özünüzü dara çekin. Hak meydanı, pir divanı dertlere derman hastalara şifadır.   Söz söylemenin, meydan kurmanın, verilen söze ikrar vermenin, haklı haksız belirlemenin bir edep erkanı vardır. Yolun hakikati binlerce yıldır bu edep erkan ile sorun çözmüştür.   TÜM ALEVİ KURUMLARINA ÇAĞRI   Demokratik Alevi Dernekleri olarak çağrımızdır; çağrımız, Avrupa'da ve Türkiye'de mevcut bütün Alevi kurumlarına, Ocak evlatlarına, yola talip olan cümle canlara, konu ile ilgili bilir bilmez cümle kuranlara, çiğ söz söyleyenleredir. Gelin Hak meydanında, Düzgün Bawa'nın manevî huzurunda Dara duralım.   Hak meydanında keramet vardır. Mekan rızasız, zaman sahipsiz, mazlum çaresiz değildir.”