‘Asker, Hacı Mehmet’ diye çağırdı: O ses hala kulağımda 2020-10-02 09:04:02 MARDİN - Midyat’ta 1994-1996 yılları arasında gözaltında 4 akrabası kaybedilen ve “PKK’ye katılmış olabilir” denilerek yetkisizlikle sonlandırılan soruşturmaya ilişkin konuşan Fatma Atuğ, askerin "Hacı Mehmet" diye seslendiğini, korucuların ise "Kamyonla leşlerinizi götürmeye geldik" dediğini kaydetti.    Mardin’in Midyat ilçesinde 1994 ile 1996 yılları arasında gözaltında kaybedilen 9 kişi ile ilgili 30 Ocak 2012’de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan ancak 2014 yılında “yetkisizlik” kararı ile Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen soruşturmada bir kez daha “yetkisizlik” kararı verildi. Dönemin Karakol Komutanı Hilmi Kahraman, Astsubaylar Mehmet Ziya Odabaş, Metin Çetin, Murat Sevim ve Adem Kılıç hakkında 9 ismin kaybedilmesine ilişkin başlatılan soruşturma Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülecek. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosyaya ilişkin fezleke hazırlayan savcı, Şehmus Eroğlu, Hüsni Çankaya, Nihat Aydoğan, Abdüllatif Şahin ve Tevfik Ay ile birlikte Mehmet Emin Atuğ, Şükrü Demir, Hizni Bilmen ve Abdülkadir Demir için “şahısların terör örgütünün dağ kadrosuna katılmış olabileceği ya da terör örgütü tarafından öldürülmüş olabileceğinin değerlendirildiği” ifadelerini kullandı.   Savcılığın iddiasına karşı 14 Mayıs 1995 yılında Midyat’a bağlı Kerşafê (Budaklı) köyünden çağrıldıkları Midyat Jandarma Karakolu’na gittikten sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan Mehmet Emin Atuğ, Hizni Bilmen, Abdulkadir ve Şükrü Demir’in yakınları ise, karakola götürüldükten sonra bir daha haber alamadıklarını yineledi.    'BİZİM GÖRDÜĞÜMÜZÜ...'   85 yaşındaki Fatma Atuğ, Kerşafê’de kaybedilen kayıp 4 kişiden Hizni Bilmen’in kuzeni, Mehmet Emin Atuğ’un eşi, Şükrü ve Abdulkadir Demir’in ise kız kardeşi. Dört yakınını aynı anda kaybeden Atuğ, kızının PKK’ye katılmasının ardından eşi, kardeşleri ve kuzeninin karakola çağrıldığını kaydetti. Eşiyle beraber kaybedilen 3 kişi ve köy muhtarının da aralarında olduğu 8 kişinin o dönemde karakola gittiğini anlatan Fatma Atuğ, “Dördüne ne sordularsa sonra sağa sola bakmadan evinize gidin demişler. Muhtar ve azaları karakolda kalmış. Daha sonra onları da bıraktılar. Yanlarında bir tanesi akrabamızdı. O bize telefon etti. O zaman cep telefonu yoktu. Eve geldiler mi diye sordular. Gelmediklerini söyledik. Ondan sonra askerler geldi köye. Evimiz o zaman cadde üzerindeydi. Bizim gördüğümüzü yaşadığımızı kimse yaşamasın. Silah sesleri gelmeye başladı. Evimize ateş etmeye başladılar. Perdeler, bardaklar, tepsiler hepsi yırtıldı, kırıldı. Hepimiz banyoya saklandık. Sabaha kadar orada kaldık. İmam ezan okuyana kadar” diye belirtti.   ‘HALEN KULAĞIMDA O SES’   Sonrasında kapılarının çalmaya başladığını, askerler ve korucuların birlikte geldiğini belirten Fatma Atuğ, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Korucular ‘biz kamyonla leşinizi götürmeye geldik. Kimse ölmemiş mi’ dediler. O sırada kızım ‘hani babam’ diyerek onlara saldırdı. Dediler ‘baban gelecek.’ Ha gelecek ha gelecek. Askeri taktılar peşlerine ve dördünü de götürdüler. Ne yaptılar, kimse bilmiyor. Onları karakoldan istedik. Bize ‘PKK’ye gittiler’ dediler. Götürdüler hepsini. O zamanlar kimse yardımcı da olmadı. Ölene kadar unutmayacağım. Dağa çıktılar diyorlar. Dağa falan gitmediler. Askerler aldı. Gelip ‘Hacı Mehmet’ diye çağırdıkları o ses halen kulağımda. Taburda topladılar, kimse ne yaptıklarını bilmiyor. Aramadığımız yer kalmadı. Kemiklerini de bulamadık. Bari kemiklerini bulabilseydik.”   ‘BABAMI VE DAYILARIMI KARAKOL GÖTÜRDÜ’   Mehmet Emin Atuğ’un kızı Zekiye Atuğ da kendisinin olayların yaşandığı sırada Midyat kent merkezinde olduğunu, yaşananları duyar duymaz köye geldiğini belirterek, olaylar sırasında 22 kişinin babasının evinde olduğunu söyledi. Köye geldiğinde korucular ve askerlerin evlerinde olduğunu ve etrafın kurşun ve top mermileriyle dolu olduğunu ifade eden Zekiye Atuğ, evlerindeki tüm eşyaların dağıtıldığını söyledi. Kendisinin babasının nerede olduğunu sorduğunda korucuların “gelecekler” şeklinde cevap verildiğini hatırlatan Zekiye Atuğ, “Biliyorlardı ne olduğunu. Bizimle dalgalarını geçiyorlardı” dedi. Annesinin kafasına da vurulduğunu ve kırıldığını anlatan Zekiye Atuğ, köyde bulunan tüm erkeklerin okul bahçesine toplandığını ve işkenceden geçirildiğini belirtti. Zekiye Atuğ, köylülerin evlerine dönmelerine izin verilmediğini her daim tehditle karşı karşıya kaldıklarını dile getirerek, savcılığın iddiasına şöyle cevap verdi: “Kardeşim dağa çıktı, geri gelmedi. Yaşıyor mu yaşamıyor mu bilmiyorum. Ama biliyorum ki babamı, dayılarımı karakol götürdü. Başçavuş istedi, muhtar ve azalarla birlikte gittiler, geri gelmediler. Karakol yaptı ne yaptı ise. Askerdir, korucudur, hangisidir bilmiyorum ama karakol yaptı. Her defasında gelip, kardeşimi alıp götürüyorlar. Ne yapmışız. Kuyulara attılar, işkence yaptılar. Daha ne istiyorlar. Sağ olduğumuz sürece davacıyız. Kemiklerimizi verseler bile davacıyız.”   ‘YALAN SÖYLÜYORLAR’   Kerşafê’de kaybedilen Şükrü Demir’in eşi Sultani Demir de kendilerine muhtar ve diğer isimlerin bırakıldıktan sonra saatin geç olması nedeniyle Midyat merkeze geçtiklerini ve kendilerini arayarak gelip gelmediklerini sorduklarını söyledi. Ancak o günden bu yana yakınlarından haber alamadıklarını dile getiren Sultani Demir, şöyle devam etti: “Gittiler gidiş o gidiş. Oraya baktık, buraya baktık, Midyat’a, Ömerli’ye kadar baktık. Çevremizdeki köylere baktık bulamadık. Öyle gittiler. Dağa gitmediler. Yalan söylüyorlar. İhtiyarlar. Hizni (Bilmen) biraz iyiydi o da fakirdi. Hacı Şükrü hepsinden büyüktü. İhtiyardı. Davamızın arkasındayız. Bize sadece kemiklerini versinler.”    ‘HİLMİ KAHRAMAN BAŞ FAİL’   Dönemin muhtarı Hasan Duru ise, kendisinin kaybedilen 4 isimle birlikte karakola gittiğini vurgulayarak, akşama kadar karakolda kaldıklarını söyledi. Karakol Komutanı Hilmi Kahraman’ın kendisine 4’ünü de bırakacaklarını söylediğini ifade eden Duru, tanıklıklarını şöyle dile getirdi: “Önce 3 kızın babasını bırakacaklarını söyledi. Sonra döndü Hacı Şükrü’ye ‘zaten senin kızın 6 seneden beridir bizle mücadele ediyor’ dedi. Ona da çıkmasını söyledi. Sonra onlar çıkıp gitti. Ama yolda bunları arabaya bindirip, geri getirmişler. Bizi de bodruma indirdiler. Ben namaz kılarken, baktım silah başıma dayanmış. Birden kalkıp, sağa sola bakmadan gitmemizi söylediler. Hilmi Kahraman o sırada bize onların köye varıp, varmadığını sordu. Ben de eğer sorun çıkmadı ise yolda varmış olacaklarını söyledim. Ama varamamışlar. Köyün etrafını askerler, korucular sarmış, evleri ateşe vermeye başlamışlardı. Öyle onları kaybettiler. PKK’ye falan katılmadılar. Onlar öldürdü. Hilmi Kahraman, Metin ve Ziya baş faillerdir. Bilerek organize eden korucular ve bu isimlerdi. Bunlar kaybetti. Zaten yaşlıydılar. 70 yaşındaydılar. Nasıl PKK’ye gidecekler. Hepsi de bunu biliyor. Nerede olduklarını da biliyorlar. Savcı da biliyor. Ben defalarca savcıya da anlattım bunları.”   MA / Ahmet Kanbal