Kaygısız: Statü verilmeyen göçmenler sermayedarlar için 'nimet' oluyor 2020-10-23 09:02:16 İSTANBUL - Göçmenlere statü verilmemesinin sermayedarlar için “bir nimet” olduğunu belirten sendika uzmanı İrfan Kaygısız, çalışma şartları değişen Türkiyeli işçilerin de öfkesinin patronlara değil göçmen işçilere yönelttiğini söyledi.  Uzun yıllardır güvencesiz bir şekilde çalıştırılan göçmenlerin sorunları 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonrası yaşanan göçle birlikte daha da görünmeye başlandı. Afganistan, Pakistan, İran, Ermenistan, Afrika ve Orta Asya’nın bir çok bölgesinden Türkiye’ye gelen göçmenlere 5 milyonu aşkın Suriyelinin eklenmesi ile birlikte merdiven altı atölyeler başta olmak üzere fabrikalarda sömürü daha da arttı. Sermayedarların işine gelen bu durum, ülkedeki çalışma standartlarını her geçen gün daha da aşağıya çekti. Özellikle mevsimlik tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde yoğun olarak çalışan göçmenler, yerli halkın tabiriyle “ücretleri aşağıya çekti.” Bu durum Türkiye’de ırkçılığın artmasına neden olurken, birçok ilde başta Suriyeliler olmak üzere göçmenlere yönelik saldırılar yaşandı.  Bu saldırıların sonucunda birçok göçmen hayatını kaybetti.    Göçmen işçilerin yaşadıkları sıkıntıları, uğradığı ırkçı saldırıları ve bunun nedenlerini bu konuda araştırma yapan Birleşik Metal İşçileri Sendikası Toplu Sözleşme Uzmanı İrfan Kaygısız değerlendirdi.    ‘YASAL OLARAK ÇALIŞTIRMANIN ŞARTLARI AĞIR’   İktidarın göçmenlere “gidecek” gözüyle baktığı için geçici statü verdiğini aktaran Kaygısız, Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesine çekince koyduğu için sadece Avrupa ülkelerinden gelenlere vatandaşlık verdiğini söyledi. Avrupa’dan gelenlerin çalışma izni alabildiğini belirten Kaygısız, “Suriyeliler ise zaten mülteci değiller. Hukuki statü açısından geçici bir statüdeler ve çalışma hakları ile ilgili yönetmelik çok geç çıktı. Türkiye’de yaşayan herhangi bir ulustan, herhangi bir vatandaştan ve bunların çalışma koşullarından daha ağır bir prosedür söz konusu. Dolayısıyla bu prosedürün yerine getirilmesi oldukça güç. Kayıtlı olarak çalışan Suriyeli de oldukça az. Çok sayıda Suriyeli ise kayıtsız olarak çalıştırılıyor” dedi.    ‘SERMAYE HER TÜRLÜ KARŞI ÇIKIYOR’    Göçmenlerin genellikle pis, tehlikeli ve vasıf gerektirmeyecek işlerde çalıştığına dikkat çeken Kaygısız, Suriyeli işçi çalıştırmanın sermaye açısından nimet olduğunu vurguladı. Gelen işçilerin ucuza çalıştırılmasının tek mesele olmadığını dile getiren Kaygısız, “Mesele aynı zamanda buranın yerli halkıyla da bir rekabet içine giriyor olmaları. Rekabet içine girilince yerli işçinin de ucuza çalıştırılması sorunu doğuyor. Sadece ucuza çalıştırılan Suriyeli değil, Suriyeliyi gösterip ‘Bak Suriyeli şu kadar ücrete çalışıyor’ diyerek diğerinin ücretini aşağıya düşürülüyor. Bu bakımdan da sermaye iki türlü karlı çıkıyor” ifadelerini kullandı.    ‘ÖFKE PATRONA DEĞİL GÖÇMENE YÖNELİYOR’   Türkiyeli işçilerin, yaşanan kurul değişikliğinde göçmenlerin payı olduğunu düşündüklerini belirten Kaygısız, aynı sorunun Suriyelilerden daha fazla kira almak için zam yapan ev sahiplerinde de yaşandığını aktardı. Vatandaşların meseleye “ev sahibi kirayı arttırdı diye değil de Suriyeli nedeniyle kirayı arttırdı” gözüyle baktığının altını çizen Kaygısız, “İş meselesi açısından da bakıldığında Suriyeli daha düşük bir ücrete çalışıyor ve “elimizdeki işi aldı” diye bakıyor. Öfkesi patrona yönelmiyor ya da sermayeye yönelmiyor da tekil işçiye yöneliyor. Bu rekabet duygusu her alanda yaşanan bir şey. Bu da ırkçılığı ve milliyetçiliği arttırıyor. Koşullar kötüleştikçe ırkçılık ve milliyetçilik daha fazla artıyor. Faturası da göçmene kesiliyor.”   ‘SENDİKALAR IRKÇILIĞI ORTADAN KALDIRABİLİR’   Rekabetin kaldırılmasının yolunun sendikalaşmadan geçtiğini belirten Kaygısız, Suriyeli işçilerin sendikalı olması ile Türkiyeli işçilerin koşullarının da düzeleceğinin altını çizdi. Sendikaların temel görevlerinden birinin işçiler arasındaki rekabeti kaldırmak olduğunu söyleyen Kaygısız, bunun için de rekabet içerisinde bulunan toplumsal kesimlerin aynı çatı altında örgütlenmesi gerektiğini ifade etti. Sendikal hareketin bugün yaşadığı zayıflığın duyarsızlığa ve görmezden gelmeye yol açtığını aktaran Kaygısız, “Sendikalar maalesef sadece kendi üyesinin çıkarlarını savunuyor. Kendi üyesinin çıkarlarını savunan, sadece kendisini onunla sınırlı gören bir sendikal politika diğerlerine olan düşmanlığı da üretiyor. Sendikanın göçmenlere olan ilgisi artsa, Suriyeli de bu sendikaya üye olsa, bu sendikada var olan işçiye bunlarda senin kardeşindir diyebilir. İşçiler yan yana durduğu zaman ırkçılık ve milliyetçilik kırılacak ve insani olarak birbirlerini anlayacak hale gelecekler” dedi.   ‘BAŞKA BİR SENDİKAL ANLAYIŞ GEREK’   Mevcut sendikaların göçmenlerin sigortalı olmadıkları bahanesini öne sürdüğünü dile getiren Kaygısız, bunun formel sendikacılık anlayışı olduğunu vurguladı. Göçmenlerin sendika üyesi yapılabilmesi için Türkiye yurttaşına davranıldığı gibi davranılamayacağını söyleyen Kaygısız, şöyle devam etti: “Sigorta nedeniyle onlara başka bir hukuk kurmak zorunda. Dolayısıyla daha esnek davranmak zorunda. Kendi örgütsel yapısını da buna uyumlu hale getirmesi gerekiyor. Yoksa sigortalı olursan gel, TC vatandaşı olursan gel üye yaparım demek işin en basit yolu. Bu işin içinden kaçmanın gerekçesidir.”   ‘BU COĞRAFYA HEPİMİZİN’   Göçmen işçi sorunun çözülebilmesi için ilk olarak Suriyelilerin de insan oldukları ve temel haklara sahip olduklarının bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Kaygısız, bunu sağlamanın yollarından birinin empati olduğunu söyledi. Bunu sağlayabilecek şeyin sendikalar ve sivil toplum örgütleri olduğunu vurgulayan Kaygısız, “Fakat öncelikle kendi içsel dünyasındaki ırkçılığın kırılması gerekiyor. Sol ve demokrat çevreler dahil olmak üzere yaygın bir ırkçılık ve milliyetçilik ile karşı karşıyayız. Bir içselleştirme süreci lazım bu nedenle. Bu coğrafyada yaşayan bütün insanların eşit haklara sahip olduğunu kendi kendimize söylememiz lazım. Burası ‘babamızın ve anamızın’ toprağı ve malı değil bütün insanlığın ortak değerleri. Bütün insanlar bu ortak değerlerden yaşadığı coğrafyanın nimetlerinden eşit olarak faydalanabilir. Ulusunun ya da milliyetinin ne olduğu onu o haktan az ya da çok yararlanmasını gerektirmiyor” diye belirtti.    MA / Tolga Güney