Çelik: Tehlikeleri ancak ulusal birlikle fırsata çeviririz 2020-11-24 09:21:13 İSTANBUL - BDP eski Genel Başkanı Demir Çelik, 21. yüzyılda Kürtleri bekleyen büyük tehlikeye karşı büyük fırsatlarında olduğunu belirterek, “Bunca tehlike ve risklere karşın eğer ulusal birlik konusunda birlikte hareket edilirse kazanan bütün Kürdistan olacaktır” dedi.  Irak merkezi hükümeti ile Federe Kürdistan Bölgesel yönetimi arasında imzalanan Şengal anlaşması ve Garê bölgesine Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) bağlı özel bir gücün kaydırılması tansiyonu yükseltirken, KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’nin konutunda MİT yöneticileriyle 27 Ekim’de yapılan toplantının ardından bölgedeki askeri hareketlilik arttı. Barzani’nin başkanlık ettiği 3 saatlik toplantıda, Garê’ye yönelik operasyon kararının yanı sıra Türkiye ile yapılacak ortak operasyonda KDP’nin hangi noktaları tutacağı da belirlendi.    Son dönemlerde KDP’nin tutumuyla “Kürtler arası çatışma” riskine evrilen süreç, birçok kesimden Kürtlerin tepkisine neden oldu. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) eski Genel Başkanı ve 24'üncü dönem HDP Muş Milletvekili Demir Çelik, Kürtlerin tarihsel tehlike ve fırsatlarla karşı karşıya olduğunu belirterek, ulusal birliğin gelişmesi halinde birkaç yıl içinde Kürt halkının bir statüye kavuşacağını söyledi.    ‘STATÜ AMACINA UYGUN KULLANILMADI’   Federe Kürdistan Bölgesi’nde 1991 Körfez krizinden bu yana kazanılan statünün tüm Kürtleri kapsayacak bir şekilde amacına uygun yürütülmediğini ifade eden Çelik, “Elde edilen statü bir halkın taleplerinin ete kemiğe bürünmesi amacı doğrultusunda kullanılmadı. Bölgeye dayalı hassasiyetin öncelikli ele alınmasından kaynaklı bir iktidar bloğu oluştu. Devletleşme hevesinin giderek bütün aşireti kapsayan bir boyuta gelmesi ile toplumsallıktan ve evrensellikten giderek uzaklaşan dar aile, çevre ve iktidar bloğunu koruyan bir zihniyet egemen olmaya başladı. Bu yaklaşımları da, Kürdistan’ı işgal eden ulus devletlerin işine geliyor” dedi.    ‘KİRLİ İŞBİRLİĞİN SONUÇLARI’   Birkaç kez bölgeyi ziyaret ettiğini belirten Çelik, izlenimlerini şöyle aktardı: “Hewlêr ve Güney Federe Bölgesi’nin Türkiye'nin hegemonik alanına dönüştüğünü gördüğümde içim sızlamıştı. Oradan da bugünkü durumun yaşanacağını on yıllar önceki gözlemlerimizden çıkarabiliyorduk. Bu yönüyle öz gücüne dayanmak, yüz yıllardır gasp edilmiş temel hakları ete kemiğe büründürmek yerine elde ettikleri bu defacto koşullarda azami kar, azami iktidar amacıyla hareket edildiğini gördük. Barzani ailesinin Türkiye ile iş tutmaya başlaması beraberinde kirlenmeyi de getirdi.”   Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu öncesi farklı Kürt kesimlerinin dillendirdiği kaygı ve kuşkuları dikkate almadığını söyleyen Demir, sonrasında yaşanan kayıplara rağmen hala ortaya çıkan sonucun gerçekliğine göre hareket etmediğini ifade ederek, ekledi: “Referandumda çıkan sonucu tanımayan en başta Türkiye ve İran’dır. Her ikisi de, ekonomik ambargodan tutun siyasal ve askeri tehditlerde bulundu. Buna rağmen referanduma ateş püsküren, işgal ile tehdit eden Türkiye ile iş tutmaya çalışan Barzani ailesi, bugün Türklere 40’ın üzerinde askeri üssü peşkeş çekmek durumunda kalmıştır. Askeri güçler ve MİT dâhil olmak üzere El Kaide’den devşirdikleri paramiliter güçler bölgede cirit atıyor. Askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik kuşatmayla da oradaki halkı gelecekte planladıkları işgale hazırlamaya çalışıyor.”    ‘İŞGAL PLANI’   Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki faaliyetlerinin PKK’nin Kandil’deki konumlanmasına karşı yapılan bir faaliyet olmadığının altını çizen Çelik, “Türk Devleti, Bakur’u sömürgeleştirerek işgalle yetinmeyip Başur’u ve Rojava’yı da bir bütün işgal edip üç parça Kürdistan’ın tek egemeni olmak istiyor. İran ve Suriye, içinde bulundukları ekonomik ve siyasal krizlerden kaynaklı ses çıkarmamakla beraber giderek bölgesel ve küresel sorun olan Kürt sorunundan kurtulmak adına bir yanıyla Türkiye’ye destek vermektedirler. Efrîn, Grê Spî ve Serêkanîyê işgallerinde Suriye Hükümeti’nin itiraz etmeyen, karşı çıkmayan ve Türkiye ile iş tutan tavrıyla karşı karşıya kaldık. Musul ve Kerkük gerçekliğinde de Irak Devleti buna da sessiz kalmaktadır. Bundan da çıkarılması gereken muhtemel bir savaş PKK ile KDP arası bir savaştan çok Kürtlerle Türk egemenlikçi devlet arasında bir savaş olacaktır. Belki bu savaşta bir kısım Kürtler, Türk Devleti’nin yanında duracaklardır ama onlar bugünün korucularından, dünün Hamidiye Alayları’ndan farklı bir pozisyonda olmayacaklardır” değerlendirmesinde bulundu.     TARİHSEL TEHLİKE VE FIRSATLAR   Çelik, Kürtleri bekleyen büyük tehlikeye karşı büyük fırsatların da söz konusu olduğuna dikkat çekerek, “Bu büyük fırsat ve olanakları görmeyip Birinci Dünya Savaşı’ndaki gibi davranmaya devam edersek kaybetmeye devam ederiz. Biz Birinci Dünya Savaşı’nda aile sahibiydik, aşiret sahibiydik, dinsel hassasiyetlerimizle hareket etmiştik ama Kürdistani ruh ve kimlik ile bir bütün Kürdistani mücadeleyi örgütlemekten uzak olduğumuz için de parçalı duruşumuzdan emperyal kapitalist sistem yararlandı ve Kürdistan ulus devletlere peşkeş çekildi. Aynı risk yine söz konusu. Bu devletlerden birinin, ikisinin zafiyeti, tek ulus devlete havale edildiğimiz gerçekliğini gösteriyor. Uluslararası konjonktürel el verseydi ya da faşizme karşı direnen bir Kürt özgürlük hareketi olmasaydı Rojava’yı belki de, DAİŞ’i Musul’a saldırttığı 2014’te işgal etmiş ve bu işgali Başur’a da taşımış olacaktı. Kürt özgürlük mücadelesinin direnişi ve uluslararası konjonktürün el vermemesi nedeniyle bu hevesleri kursaklarında kaldı. Ama bu heveslerinde vazgeçmiş de değiller. Bu gerçekliği görmemek kör olmakla eşdeğerdir” diye belirtti.    ‘PARÇALILIK HERKESE KAYBETTİRİR’   Kürt tarihinde gerçekleşen direnişlerin ve isyanların neredeyse tamamında Kürtlerin birbirlerine karşı kullanıldıklarını hatırlatan Çelik, “Barzani ailesi, Kürdistani ruh yerine çekirdek aile çıkarlarını koruma hassasiyetliye yaklaşıyor. Bunun için peşmerge bugün tek bir çatı altında birleşmiş değildir. Bir kısım peşmerge Talabani ailesine bir kısım da Barzani ailesine bağlı. Sadece askeri alanda kalsa yine iyi, siyasal, ekonomik, diplomatik ilişkiler anlamında parçalı duruş var ve bu hem kendilerine hem de tüm Kürtlere kaybettirmiştir. Eğer kendilerine gelmez, bu büyük resmi görmez ve kendi iktidarlarını esasa alan bu durumu terk etmezlerse muhtemeldir ki Kürde ve Kürdistan’a kaybettiren bu zihniyet kendilerini de kuşatacak, kaybettirecektir” dedi.   ‘KÜRDİSTAN KAZANIR’   Çelik, Ortadoğu’da kapitalist ve emperyalist güçlerin her gün yeni savaş politikalarını geliştirdiği bir dönemde bireysel, ailesel, aşiretsel ve bölgesel kurtuluş imkânlarının kalmadığına işaret ederek, şöyle devam etti:  “Artık Kürtler statüsüz yaşayamaz. En azından statüsüz neler yaşandığını son 4 yılda Bakur Kürdistan'ında gördük. Kürtçe yazılmış tabelalara dahi tahammülleri yok. Bakur'u sömürgeleştiren bu zihniyet Başur'un adaletine saygılı olamaz. Bu gerçeği görerek bizim her şeyden önce ekmek kadar, su kadar birliğe ihtiyacımız olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kürdistan eksenli, Kürdistan'ın statüsü temelli bir mücadeleyi birlikte harekete geçirmemiz gerekiyor. Bunca anlattığımız tehlike ve risklere karşın eğer ulusal birlik konusunda yan yana gelebilir, birlikte hareket eden bir Kürt ruhunu harekete geçirirsek, peşmerge ile gerillanın bir bütün 4 parça Kürdistan'da yürütülen destansı mücadelesini birleştirirsek kazanan bütün Kürdistan olacaktır.”   ‘GÖREVİMİZ ULUSAL BİRLİK’   Avrupa’da yürütülen diplomatik faaliyetlerde farklı partilerin farklı tutumları nedeniyle ciddi sorunlarla karşılaştıklarını ifade eden Çelik, “Ama birlikte olamadığımız için ayrıksı durduğumuz için bundan faydalanan egemenler olmaktadır. Çoğu yerde KDP'nin, YNK'nin ya da başka siyasal hareketlerin farklılıkları yüzümüze çarpıyor. Onların sorunlara yaklaşımlarıyla bizim soruna yaklaşımımızdaki 180 derecelik fark nedeniyle meşru temel talebimiz olan statü ters tepiyor. Ama birlik olabilirsek birkaç yıla kalmaz 50 milyonluk halkımızı statü ile buluşturmuş oluruz. O yönüyle her Kürt için temel tarihi bir görev ulusal birlikten yana olmak, ulusal kongre içinde yer almak, ulusal kongrenin çoklu bileşenlerinin iradelerini kolektif bir şekle büründürmeye razı olmak olmalıdır. Bunu başarabilirsek Kürdistan statüsünü bütün bir insanlıkla buluşturmuş, yerel ahlaki politik değerlerimizi insanların evrensel değerleri ile buluşturarak demokratik, kadın özgürlükçü paradigma ile insanlığa da umut olmuş oluruz. Umudumuz büyüktür yeter ki büyük fotoğrafı görelim” diye konuştu.     MA / İdris Sayılğan