Cezaevleri alarm veriyor: İmralı tecridini yaymak istiyorlar 2020-11-25 09:08:33 İSTANBUL - Cezaevlerinde keyfi uygulamalar nedeniyle hak ihlallerin ciddi boyutlara ulaştığını belirten ÖHD’li Avukat Destina Yıldız, durumu “cezaevi içinde cezaevi” olarak değerlendirdi. İHD’li Mehmet Acettin ise, tecridin topluma yayılma provası yapıldığını söyledi.  Cezaevlerinde, koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle “tedbir” adı altında devreye konulan uygulamalarla hak ihlalleri adeta tavan yaptı. Bu süreçte açık görüşler iptal edilirken, haftalık yapılan kapalı görüşler ise iki haftada bir veya iki kişi ile sınırlandırıldı. Cezaevi içindeki ortak alan kullanımı, spor ve atölye gibi faaliyetler birçok cezaevinde kaldırılırken, mektup, kargo ve her türlü iletişimin yanı sıra alışverişler de de iki aya varan gecikmeler söz konusu. Tutukluların dergi alımı tamamen yasaklandı, iki ayda sadece üç kitap veriliyor. Toplumla ilişkileri tamamen kesilmek istenen tutuklular, maruz kaldıkları fiziki ve psikolojik uygulamalarla adeta tecrit altında tutuluyor.    Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Avukat Destina Yıldız, İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishaneler Komisyonu Sözcüsü Mehmet Acettin ile Marmara Tutuklu Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Gözde ile cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini ve tutukluların durumunu konuştuk.    İKİ AYDA BİR KARGO   Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerinde tutulan tutuklularla görüşen ÖHD’li Destina Yıldız, tutukluların ciddi baskılarla karşı karşıya olduğuna işaret etti. Kandıra 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi ile Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde iki ayda sadece üç kitap verildiğini aktaran Yıldız, Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevleri’nde iki ayda sadece bir kargonun kabul edildiğini söyledi. İki ay içinde birden fazla kargo geldiği takdirde bunların göndericiye iade edildiğini, APS ya da iadeli taahhütlü olarak gönderilmeyen mektupların ise kaybedildiğini aktardı. Birçok cezaevinde, yazılan ve dışarıdan gönderilen Kürtçe mektupların aylarca bekletildiğini ifade eden Yıldız, Düzce Cezaevi’nde tercüme ücretinin tutuklulardan alındığını söyledi. Yıldız, Tercüme için ise sayfa başına 300-400 TL gibi bir ücret istendiğinin bilgisini paylaştı.    HABER ALMA HAKKI    Muhalif gazetelerin İnfaz Kanunu’nda yapılan düzenleme ve Basın İlan Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmadığı gerekçesiyle verilmediğini belirten Yıldız, “Daha öncesinde de zaten uzun bir süredir verilmemekteydi. Dergilerde de hapishane idareleri tarafından abonelik dayatması yapılmakta, abone olunmayan dergiler mahpuslara verilmemektedir. Sanat-edebiyat, kültür, bilim gibi alanlarda yayınlanan dergiler dahi mahpuslara verilmemektedir. Bolu F Tipi Hapishanesi’nde Artı Tv, Tele 1 gibi muhalif yayın yapan kanallar idare tarafından merkezi sistemden çıkarıldığı bilgisi tarafımıza aktarılmıştır. Mahpusların haber alma hakları bu şekilde engellenmeye çalışılmaktadır” diye belirtti.     HASTANE VE İLAÇ YOK   Birçok cezaevinde kantin stoklarında sorun olduğu ve günlük zaruri ihtiyaçların dahi temin edilemediğini dile getiren Yıldız, dağıtılan yemeklerin gramajlarının düşürüldüğü, düşürülmese de hücre ve koğuşlarda kapasitenin üzerinde tutuklu kaldığı için getirilen yemeğin çoğu zaman yetmediğini kaydetti. Yıldız, “Bu yönleriyle aslında hapishanelerde ciddi bir tecrit uygulanmaktadır. Bunların yanında aslında en ciddi hak ihlalleri sağlık ve tedavi hakkı bakımından yaşanmaktadır. Hiçbir hapishanede diş tedavisi yapılmamaktadır. Hastane sevklerinde hala çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde acil durumlar dışında hastane sevkleri yapılmamaktadır. Mahpuslar revire dahi çok uzun uğraşlar sonunda çıkabildiklerini, çıktıklarında ise doktorun muayene yapmadığını tarafımıza aktarmıştır. Birçok hapishanede düzenli ilaç kullanması gereken mahpuslara ilaçları gecikmeli olarak verilmektedir” dedi.    CEZAEVİ İÇİNDE CEZAEVİ   Bu durumlardan en çok hasta tutukluların etkilendiğini ve sağlıkları açısından risk teşkil etiğini ifade eden Yıldız, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Gelinen noktada birçok uygulama işkence ve kötü muamele mahpuslar açısından cezaevi içerisinde yeni bir cezaevine dönüştürülmektedir. İç ve uluslararası hukuka ve sözleşmelere göre devletin tecridi arttıran ve hak ihlallerine sebebiyet veren uygulamalara son vermesi gerekmektedir. Sürecin bir diğer yönü de doğrudan sağlık ve tedavi hakkı, dolaylı olarak da yaşam hakkı üzerinde yaşanan hak ihlalleridir. Bunun üzerinde ayrıca durmak gerekir. Zira son 10 ayda hapishanelerde 21 mahpus hayatını kaybetti. Hapishaneler mahpusların tabutlarda çıktığı yerler haline dönüştü. Belirtmek gerekir ki mahpusların hayatlarını kaybetmesi doğrudan hapishane idareleri ve devletin sorumluluğundadır.”    ÖLÜME MAHKÛM EDİLİYORLAR   Tek başına kalamayacak kadar ağır hasta olan tutukluların tek başlarına tutulduğuna dikkat çeken Yıldız, revirlerde doktor bulunmadığını, bulunan cezaevlerinde ise muayene yapılmadığını aktardı. Bu nedenle erken teşhis ve erken müdahale imkânın ortadan kaldırıldığını belirten Yıldız, düzenli tedavi olması gereken kronik rahatsızlığı olan tutukların tedavisinin engellendiğini dile getirdi. Bu uygulamaların Bakanlık tarafından gönderilen genelgelerle uygulandığını ayrıca çoğu zaman idarelerin da keyfi kararları olduğunu vurgulayan Yıldız, “Yine hasta mahpusların infaz erteleme, infaz durdurma, tahliye gibi talepleri sürüncemede bırakılmakta, uzun süreler sonunda ise reddedilmektedir. Mahpuslar savcılık, hastane, Adli Tıp Kurumu, mahkeme arasında gidip gelmek zorunda bırakılırken aslında ölüme mahkûm edilmektedirler. Devlet mahpusların yaşamlarından doğrudan sorumludur” ifadelerini kullandı.    ‘BİLİNÇLİ POLİTİKA VAR’   Özelde hasta tutukluların durumuna dikkat çeken MATUHAY-DER Üyesi Yüksel Gözde de, Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Havva Ak, Nazime Avras, Gülistan Abdo, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Tenzile Acar, Silivri’de ise Muhammed Yakup, Maltepe’de Görgün Oktay yanı sıra birçok cezaevinde yüzler hasta tutuklunun tedavisinin engellendiğini ve durumlarının günden güne ağırlaştığını aktardı. Salgın süresi boyunca 21 tutuklunun yaşamını yitirdiğini anımsatan Gözde, bunların ya duyulmadığını ya da örselendiğini belirtti. İktidarın salgını fırsata çevirdiğini kaydeden Gözde, “Bilinçli bir şekilde yürütülen bir politika var. Zindan içerisinde zindan yaşatılıyor. Uluslararası hukuk bazında bakıldığı zaman ilk etapta hasta tutukluların tedavisi koşulsuz yapılması gerekiyor. Adli Tıp Kurumu ‘cezaevinde kalamaz’ raporu vermesine rağmen hasta tutuklular bırakılmıyor. Burada devlet bazında suç kültürü oluşuyor” diye konuştu.    ‘İMRALI TECRİDİ İLE BAĞLANTILI’   İletişim-haberleşeme araçları ve ortak yaşam alanlarının yanı sıra sohbet alanları gibi birçok alanın yasaklandığını ifade eden Gözde, “Psikolojik bir baskı ve işkence yöntemi var. Bu durum büyük bir izolasyon ve tecride dönüşmüş durumda. Aynı durum İmralı’da da var. Oradaki sorun çözülürse, Türkiye’de nefes alır. Oradaki tecrit ile cezaevlerindeki tecrit birbiriyle bağlantılı. Tecrit kaldırılırsa cezaevindeki bu durumlarda kaldırılacaktır ve bu şekilde toplum rahat bir nefes alacaktır” dedi.   ‘DÜŞMAN GÖRÜLÜYORLAR’   Yaşanan ihlaller nedeniyle tutuklu ailelerin kendilerine başvurduğunu dile getiren İHD’li Mehmet Acettin ise, başvuruların günden güne arttığını belirtti. Özellikle gardiyanların her gün dışarıya çıkıp tekrardan cezaevine gelmesinin kendilerini tedirgin ettiğini ifade eden Acattin, şöyle devam etti: “Bu şekilde salgının yayılmasına kapı aralamış oluyorsun. Gardiyanlar hala aramalar yapıyor. Ayrıca başından beri tutuklulara dezenfektan verilmiyor. Hasta tutukluların tedavileri engelleniyor. Son dönemlerde mahpuslara uygulanan politika ölümlere neden oluyor. Türkiye’de mahpusa verilen değer bu. Hükümetin bakış açısı ayrıştırma ve ötekileştirmek. Bu durumlara kinle bakmak çözüm değil. Tutuklulara düşman gözüyle bakıyor. Hem davaya hem hastaneye giderken kelepçeli götürülüyorlar.”    PROVA YAPILIYOR   Devletin düşman politikaları nedeniyle birçok tutuklunun salgına yakalandığını ve yaşamını yitirdiğini sözlerine ekleyen Acettin, “Hükümetin hapishaneler politikası bugün değil geçmişten bu yana böyleydi. İnsana, yaşamına dönük bu ölüme terk etme, tecrit altında tutma politikaları Bülent Ecevit dönemine dayanıyor. Bu bizzat devletin sözüdür. Topluma dönük bir politika yürütülmeden önce hapishanelerde provası yapılıyor. Bu düşünce hala devam ediyor. Mahpusu düşmanlaştırma ve bu düşmanlaştırma temelinde ölüme terk etme veya uzun süreli hapsetme amacıyla devam ettiriyorlar” dedi.     MA / Mehmet Aslan