Diyarbakır Barosu ÇHM Başkanı: Kolluk, devletin kirli vitrini 2020-12-13 09:22:33   DİYARBAKIR - Bölge kentlerinde yaşanan birçok istismar vakasında faillerin kolluk görevlisi olmasının tesadüf olmadığını söyleyen Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Mehmet Emin Gün, “Kolluk, devletin kirli vitrini. Devlet ise ısrarla kirlenmiş olan bu vitrini örtmeye çalışıyor” dedi.   Türkiye, çocuk istismarında dünyada 3’üncü sırada yer alıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında hazırladıkları rapora göre, pandemi döneminde kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet yüzde 27,8 oranında arttı. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun “20 Kasım 2020 Dünya Çocuk Hakları Günü Raporu”na göre ise, 2020 yılının ilk 10 ayında en az 226 çocuk cinsel istismara maruz bırakıldı.    Son birkaç ay içerisinde Batman'da tecavüze uğrayan İpek Er’in intiharı ve fail olan uzman çavuş Musa Orhan’ın serbest bırakılması, Gercüş ilçesinde bir çocuğa, aralarında uzman çavuş, polis ve korucuların da olduğu iddia edilen 27 kişinin tecavüz etmesi, yine Şırnak’ta bir uzman çavuşun 13 yaşındaki kız çocuğuna cinsel saldırı girişiminde bulunması gibi kamuoyunun gündemine oturan olaylarda fail olarak kolluk görevlileriyle karşılaşılması ve cezasızlık söz konusu.   Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Mehmet Emin Gün, bölgede son dönemde artan istismar vakaları, bazı vakalarda faillerin kolluk görevlileri olması ve onlara yönelik “cezasızlık” politikalarını değerlendirdi.   ‘TOTALİTER REJİMİN YANSIMASI’   Gün, bölge kentlerinde karşılaştıkları istismar vakalarında faillerin kolluk görevlileri olmasının tesadüf olmadığını ifade etti. Cezasızlık politikasının kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakalarında yadsınamaz bir sebep olduğunu dile getiren Gün, karşılaşılan cinsel istismar ve kadın cinayetleri suçlarının altında çok ciddi bir toplumsal çürümenin yattığını ifade etti. İzlenen bu cezasızlık politikalarında ise, totaliter rejimin yansımalarının olduğunu belirten Gün, “Yargı, totaliter rejimin yansımalarıyla toplumsal çürümeyi legalize ederek, teatral sahtelikle duruşmalar gerçekleştiriyor. İstismar artışına sebep olduğu nokta, bunu legalize etmesidir. Cezasızlık politikası bir diğerini özendiren, faile bu cesareti veren bir mekanizma. Yargı sisteminin cezasızlık politikasıyla sebebiyet verdiği bu artış, çok büyük bir ortak olduğu anlamına geliyor” dedi.   DEVLETİN KİRLENMİŞ VİTRİNİ: KOLLUK    Özellikle son zamanlarda bölge kentlerinde karşılaştıkları istismar vakalarında faillerin kolluk görevlileri olmasının tesadüf olmadığının altını çizen Gün, kolluk-yargı ilişkisine yönelik şunları söyledi: “Kolluk resmi ideolojiye en hızlı adapte olan sistem. Kolluk için ‘devletin vitrini’ demek mümkün ve Türkiye’nin oldukça kirlenmiş bir vitrini var. Bunu kolluğun fail olduğu istismar vakalarında çok net görüyoruz. Devlet ısrarla kirlenmiş olan bu vitrini, örtmeye çalışma ve daha parlak gösterme çabasında. Devlet, kolluk görevlerini koruyan bir pozisyonda, bunu Musa Orhan’da gördük. Devlet, Musa Orhan’ı korumamış olsaydı, Gercüş olayı yaşanmayacaktı. Yaşanmış olsaydı bile çok daha şeffaf bir süreç işleyecekti. Yargının talimatla çalışması ve cezasızlık politikasındaki ısrarı, suç işlemeye teşvik edici oluyor. Bu tür dosyalarında sürekli gizli yürütülmesinin de aynı amaca hizmet ettiğini düşünüyoruz.”   İNTİKAM ALMA YÖNTEMİ   Bu durumun Kürt illerinde, Kürt çocuklarına ve kadınlarına ısrarla yapılmasının çok daha büyük bir çirkinlik ve tarihsel kirliliği barındırdığını belirten Gün, “Bu, devletin intikam alma yöntemi haline geldi. 21’inci yüzyılda bu şekilde intikam alınması tarihsel süreç içerisindeki en büyük çukur. Bu mevcut rejimin ne kadar aciz ve zavallı olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.   YARGIYA ULAŞILAMADI   Pandemi döneminde istismar vakalarının arttığına dair yeterli bir verinin olmadığını kaydeden Gün, “Dışarıdan gelen istismarlarda azalma ihtimali yüksek çünkü çocuklar evden çıkamıyor. Fakat aile içi ensest vakalarda bir artış olabilir. Bunun kötü yanı, artışın yargı mekanizmalarına ulaşamaması. Özellikle aile içi ensest vakalarda zaten hali hazırda aile içinde kapatma çabası varken, pandemi bunun daha rahat olmasını sağladı. Çocukların bu durumu anlatacak kimseleri kalmadı. Bir diğer sorun da normal şartlarda çocuklarıyla 4-5 saat vakit geçiren ailelerin, tüm gün aynı evde kalmasıyla hem psikolojik hem de fiziksel şiddetin artmasına yol açtı” diye belirtti.   ÖZNENİN SAVUNMASIZLIĞI    Çocuk hakları alanının, öznenin kendi hakkını savunamadığı bir duruma geldiğine değinen Gün, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Hak sahibi olan çocukken, bu hakkı savunan yetişkin. Özne olan çocuk neredeyse nesne haline gelmiş durumda. Buradaki problem çocuk haklarını çocukların savunamaması, çocuk haklarını bir avuç yetişkin savunuyor. Kadın haklarını kadınlar savunuyor, birbirlerini anlıyor o empatiyi kuruyorlar ama çocuk haklarında aynı şey söz konusu değil. Çocuğun yaşadıklarıyla empati kurmamız zorlaşıyor, çünkü bizim çocukluğumuz 20 yıl önceydi. Çok hassas bir alan, daha profesyonel olmalı, iletişimi iyi sağlamalıyız. Çok fazla sayıda insanın, bu alanda zarar vermeyen hak savunuculuğu ile çalışması gerek. Umarım, çocukların kendi haklarını savunabildiği bir ülke haline gelebiliriz.”   MA / Eylem Akdağ