Açlık Grevini İzleme Heyeti: Toplumsal tepkiyi yükseltelim 2021-01-02 09:00:37 İSTANBUL - Cezaevlerinde devam eden açlık grevi eylemi 37'nci gününe ulaştı. Açlık Grevini İzleme Heyeti'nde yer alan hak savunucuları, pandeminin devam eden eyleme dair kaygılarını arttırdığını söyleyip, "Eğer cezaevlerinde ölüm haberleri duymak istemiyorsak; toplumsal tepkiyi yükseltmek lazım" dedi.  Tutukluların, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla 27 Kasım’da başlattıkları süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 37’nci gününde. Öcalan üzerindeki ağırlaştırmış tecridin sonlandırılması talebiyle geçmiş yıllarda da tutuklular tarafından birçok kez açlık grevi eylemleri başlatılmıştı. Başlatılan bütün bu açlık grevi eylemleri Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldı.   İlk olarak 1980 askeri darbesinin yıldönümü olan 12 Eylül 2012’de tüm cezaevlerinde açlık grevi eylemi başlatıldı. 68 gün süren eylem, PKK Lideri Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırıldı. Eylem ardından Öcalan ile hem İmralı heyeti hem de devlet kanadından yapılan görüşmelerle bir süreç başlatıldı. Ancak 5 Nisan 2015'te adaya gidişler bir kez daha engellendi ve mutlak tecrit bir kez daha başladı.    15 Temmuz darbe girişimi sırasında İmralı Adası'na yönelik saldırı iddiası kamuoyunda kaygı yaratması üzerine 50 Kürt siyasetçi, “Öcalan ile görüşme” talebiyle 5 Eylül 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Örgütü binasında açlık grevi başlattı. Mehmet Öcalan, 11 Eylül 2016’da İmralı Adası’na giderek Öcalan ile görüşme gerçekleştirdikten sonra siyasetçiler, eylemlerini 8’inci gününde sonlandırıldı.   HER YERE YAYILDI   Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılması talebiyle başlatılan açlık grevi Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven tarafından başlatılan eylem oldu. Güven tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi 16 Aralık’ta tüm cezaevlerine yayıldı. 200 gün süren eylem cezaevleriyle sınırlı kalmayarak adeta dünyanın dört bir yanına yayıldı.   YAŞAMINA SON VERENLER   Bu dönemde Almanya’nın Krefeld kentinde 20 Şubat’ta mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar, tedavi gördüğü hastanede 22 Mart’ta yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde ise tecridi protesto etmek amacıyla Zülküf Gezen (33) 17 Mart'ta Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, Ayten Beçet (24) 23 Mart'ta Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nde, Zehra Sağlam (23) 24 Mart'ta Oltu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Medya Çınar (24) 25 Mart'ta Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Yonca Akici 9 Mart’ta Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde, Siraç Yüksek 2 Nisan’da Osmaniye 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Mahsum Pamay ise 5 Nisan’da Elazığ 1 No'lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde yaşamına son verdi.   Taleplerin karşılanması neticesinde 26 Mayıs 2019’da Öcalan’ın çağrısıyla açlık ve ölüm orucu eylemi sonlandırıldı. 8 kişinin yaşamına son verdiği açlık grevi eylemini başladığı ilk günden itibaren yakından takip eden Açlık Grevi İzleme Heyeti’nde yer alan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Anadolu Şube Başkanı Erdal Güzel yeniden aynı taleplerle başlayan eylemi değerlendirdi.   PANDEMİ KAYGILARI ARTIRIYOR   Hak savunucuları olarak açlık grevi eylemlerinin başlamadan sorunların çözülmesi konusunda adımların atılması gerektiğini öncelediklerini dile getiren İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, çözümsüzlüğün tutukluları açlık grevi gibi eylemlere başvurmaya yönelttiğini söyledi.    Pandemi sürecinde dernek olarak cezaevlerini yakından takip ettiklerini ve bu süreçte tutuklular üzerinde tecridin ağırlaştırıldığını aktaran Yoleri, pandemiden korunma adı altında getirilen yasakların salgınla ilgisi olmadığını belirtti. Yoleri, her dönemde başlayan açlık grevi eylemi için kaygılandıklarını ancak pandemi sürecinde başlayan eylemin daha fazla endişe yarattığını ifade etti.    Eylemin talebi olan Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebi hakkında da değerlendirmelerde bulunan Yoleri, “İmralı’daki tecridin yaşanan birçok sorunla direkt bağlantısı olduğunu görüyoruz. Barış, demokrasi, adalet isteyen herkesin yüzünü İmralı’daki tecride dönmesi lazım. Çünkü İmralı bu anlamda bir gösterge. Devlet İmralı’yı bir gösterge zaten daha önce gösterdi. Devlet çözüm sürecinde İmralı’daki tecridi kaldırarak yüzünü barış ve demokrasiye dönmüştür. Ama bu sürecin bitmesiyle tekrardan tecrit uygulamaları başladı. Dolayısıyla İmralı tecridinin Türkiye’deki barış ile ilgilidir. Bugün cezaevindeki tutukluların neden İmralı tecridini dile getirdiklerini burada aramak lazım. Türkiye’de barış ve demokrasi sorununa çözüm üretebilmenin bir göstergesi tecridin varlığı ya da yokluğuyla doğrudan ilişkilidir” dedi.    DIŞARININ YANSIMASI   “Hapishanelerde işkence ve tecrit varsa dışarıda da işkence ve tecrit vardır. Zaten genel Türkiye tablosuna bakılırsa bu çok net bir şekilde görülüyor. Bu anlamıyla hapishaneler dışarının yansımasıdır” diyen Yoleri, şöyle devam etti: “İçerisi dışarıdaki hayatın bir parçası, içerde ne yaşanıyorsa bizler de ona maruz kalıyoruz. Bu anlamda dışarıdaki toplumsal mücadelenin bir parçası olarak içerdeki eylemleri değerlendirmek lazım. O nedenle eylemi sadece dört duvar arasındaki bir eylem olarak değerlendirmek lazım. Çünkü içeri ve dışarısı arasındaki bağ çok nettir. Toplumsal duyarlılık buradan doğuyor. Bizler eğer işkence ve tecridin önlenmesi için mücadele ediyorsak aslında tüm toplumun tecrit ve işkenceden kurtarılması için mücadele ediyoruz anlamına geliyor. O yüzden içerdeki itirazın toplumsal meselelerle bağını irdelemek lazım. O yüzden toplum açlık grevi eylemlerine duyarlılık gösterip sahiplenmesi gerekiyor. Toplum kendi sorunlarına katkı sunmak için bunu yapmak zorundadır.”   ÖLÜMLER İSTEMİYORSAK...   Devletin birinci sorumluluğunun yurttaşların yaşam hakkını gözetmek olduğunu ancak şuan ki tabloya bakıldığında iktidarın tavrının olumsuz olduğunu söyleyen Yoleri, "Eğer cezaevlerinde ölüm haberleri duymak istemiyorsak; toplumsal tepkiyi yükseltmek lazım. Cezaevlerindeki sorunların toplumsal sorunların bir parçası olarak kabul edip buna tepki oluşturmak gerekiyor. Herkesi bu anlamda duyarlılığa çağırıyorum” diye konuştu.   Cezaevlerinde yaşanan sorunlara dikkati çekerek açlık grevi eyleminin tutuklular için zorunlu hale getirildiğini belirten SES İstanbul Anadolu Şube Başkanı Erdal Güzel ise, Güven önceliğinde başlayan ve 200 gün süren açlık grevi eyleminin toplumun nezdinde travmatik sorunlar yarattığını aktardı. Güzel, “İnsanların özgürlük ve demokrasi mücadelesi içerisinde en doğal talepleri üzerine hükümetin görüşüp temel ilkeler üzerinden anlaşıp bu süreci çözmesi gerekiyor. Ama bunu yapmıyor. İktidarın bu yaklaşımı toplumu ciddi anlamda tedirgin ediyor. Buna karşı açlık grevine giren insanların bu duruşu değerli ve önemlidir. Bir an önce çözülmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.   'RİSK BÜYÜK GEREKENİ YAPIN'   Pandemi döneminde başlayan eylem için ciddi anlamda kaygılandıklarını sözlerine ekleyen Güzel, şöyle devam etti: “Pandemi çok ciddi bir salgın. İnsan vücuduna ciddi zararlar veriyor. Açlık grevinden dolayı bağışıklık sisteminin zayıflamasının ardından salgının yayılması peş peşe birçok insanın ölümüne neden olabilir. Burada esas şey pandemi döneminde cezaevlerinin boşaltılmasıydı. Hepsinin tahliye edilmesi gerekiyor. Devletin temel görevi insanları yaşatmaktır. Cezaevlerinde bulunan tüm siyasi tutsakların bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor” diye konuştu.   Salgından dolayı açlık grevi eyleminin büyük riskler barındırdığını ve daha uzun sürmeden duyarlılık çağrısında bulunan Güzel, eylemin uzun sürmesi durumda Açlık Grevi İzleme Heyeti olarak tekrardan toplanıp sürecin takipçisi olacaklarını kaybetti.   MA / Naci Kaya