Kav’dan açlık grevi çağrısı: Toplum tutsaklara omuz vermeli 2021-01-06 09:04:31 İSTANBUL - Açlık grevi başlatan tutukluların Öcalan’ın konumunun önemini bir kez daha açığa çıkardığının altını çizen yazar Fuat Kav, "Toplum tutsaklarla omuz omuza bir mücadele hattı geliştirirse, daha erken sonuca varılır” çağrısında bulundu. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin sonlandırılması ve tutuklulara yönelik artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi devam ediyor. Cezaevlerinde başlatılan ve sürekli tarihsel öneme sahip olan eylemlerin ilki, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde 12 Eylül 1980 darbe uygulamalarına karşı 14 Temmuz 1982’de başlatılan ölüm orucu eylemi oldu. Devamında baskılara karşı birçok gerçekleştirilen eylemler, 12 Eylül 2012’de bu kez PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı başlatıldı. 68 gün süren eylemler sonucunda, Öcalan ile görüşmeler başladı.    Öcalan’a yönelik tecridin ağırlaştırılması ve görüşmelerin sonlandırılması ve sonrasında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kamuoyunda kaygıların artması üzerine 50 Kürt siyasetçi, “Öcalan ile görüşme” talebiyle 5 Eylül 2016’da açlık grevi eylemi başlattı. 8 gün gün süren eylemler sonucunda Mehmet Öcalan, İmralı Adası’na giderek ağabeyi Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi. Ancak ağırlaştırılmış tecrit sürdürüldü. Devam eden tecride karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven, tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 8 Kasım 2018’de süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattı. Cezaevleri başta olmak üzere Federe Kürdistan Bölgesi, Strasburg ve Galler’e de yayılarak, devam etti. Taleplerin karşılanmaması üzerine 15 tutuklu 30 Nisan 2019’da ölüm orucu eylemi başlattı. Yine farklı cezaevlerinde bulunan 15 tutuklu daha 10 Mayıs’ta ölüm orucu eylemine katıldı.    200 gün boyunca sürdürülen açlık grevi ile ölüm orucu eylemleri sonucunda Öcalan’ın avukatları 8 yıl aradan sonra İmralı Adası’na giderek görüşme gerçekleştirdi. Yapılan görüşmelerin ardından Öcalan'ın çağrısı üzerine açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri 26 Mayıs'ta sonlandırıldı.    Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün avukat görüşüne dair bir engelin olmadığına yönelik açıklamalarına rağmen avukatları Öcalan ile sadece 5 kez görüşme gerçekleştirebildi. Bu kez Öcalan’a verilen disiplin cezaları gerekçesiyle görüşmelerin engellenmesi üzerine, PKK ve PJAK’lı tutuklular 27 Kasım’da tecride karşı açlık grevi eylemi başlattı.    Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde 8 yıl olmak üzere toplam 20 yıl 6 ay 6 gün tutuklu kalan yazar Fuat Kav, 14 Temmuz 1982 ölüm orucu eyleminde 64 gün, 1989’de Aydın ve Eskişehir cezaevlerinde 44 gün olmak üzere kötü muamele ve işkencenin sonlandırılması talebiyle defalarca açlık grevi ve ölüm orucuna girdi. Tahliye olduktan sonra Avrupa’ya yerleşen Kav, Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ve serbest bırakılması talebiyle 2012’de Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi tarafından başlatılan açlık grevi eylemini 52 gün boyunca sürdürdü.    İmralı’da sürdürülen tecride ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kav, buna karşı başlatılan açlık grevi eylemlerinin tarihi bir öneme sahip olduğunu vurguladı. 14 Temmuz ölüm orucu eylemini hatırlatan Kav, toplumsal dayanışmanın önemine dikkati çekti.   ‘TUTSAKLAR MÜCADELENİN PARÇASIDIR’   Siyasi tutukluların cezaevlerinde de özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesi yürüttüklerini vurgulayarak, bu nedenle tecride karşı açlık grevi eylemi başlattıklarını dile getiren Kav, “Dışarda demokrasi ve özgürlük mücadelesi oluyorsa; tutsaklarda bu mücadelenin bir parçası olarak doğal olarak eylem sürecine dahi olurlar. Genelde de bu eylem tarzı açlık grevi olur” dedi. Siyasi tutukluların bir kimliğe sahip olduğunu ifade eden Kav, “Fiili işkenceden kısıtlamalara kimlikleriyle çelişen ve insanlık onurunu hiçe sayan uygulamaların hayata geçirmek istedikleri sisteme karşı açlık grevine girer. Açlık grevi eylemlerinin bu anlamda asıl nedeni uyarı niteliğindedir” diye belirtti.   ‘CEZAEVLERİ DIŞARININ YANSIMASIDIR’   “Cezaevleri sistemi dışarının yansımasıdır” diyen Kav, “Türkiye’deki zindanlara bakıp ‘burada işkence, zulüm ve baskı var’ deyip, ‘ülke antidemokratiktir’ diyebiliyorsunuz. Bu anlamda 12 Eylül faşizm uygulamalarıyla bugünkü uygulamalar arasında en ufak bir farklılık yoktur. 12 Eylül döneminde fiziki işkence esastı. Şu an Türkiye cezaevlerindeki uygulamalar, 12 Eylül’ü aratmayacak kadar katı ve faşist uygulamalardır” diye konuştu.   Cezaevlerini kapitalist modernitenin korunması için inşa edilmiş yapılarak olarak nitelendiren Kav, şunları söyledi: “Cezaevleri, muhaliflerin, özgürlükten, demokrasiden yana olanların fiziki ve düşünce olarak etkisizleştirme aracı olarak kullanılır. Kapitalist modernitenin cezaevlerindeki asıl amacı budur. Kapitalist moderniteye itiraz gerçekleştirdikleri için cezaevlerine tutulan siyasi tutsaklardan sessiz kalmaları istenir. Ama tarihe bakıldığı zaman sınıf, demokrasi ve özgürlük iradesinin en güçlü ortaya çıktığı yer yer yine cezaevleri olmuştur. Vietnam, Latin Amerika, Amed zindan direnişleri bunlara örnek gösterebiliriz. Yani sessiz bırakılmak için konuldukları dört duvar arasında seslerin daha gür bir şekilde haykırırlar. 2020’de demokrasi ve özgürlük mücadelesinin en çok sahiplenildiği alan cezaevleri oldu. Bu yılda direnişin en çok sahipleneceği alan olacaktır.”   ÖCALAN’IN KONUMU   Tutukluların tecridin sonlandırılması talebini değerlendiren Kav, “Türkiye’de demokrasi, barış, özgürlük ve Kürt sorunu denildiği zaman, ilk akla gelen Sayın Öcalan’dır. Öcalan’ın konumu ve duruşu önder konumundadır. Tutsaklar, Öcalan özgür olmadan, halklar özgür olamaz diyor. Öcalan’ın özgürlüğü Türkiye’de özgürlük, demokrasi ve barışla doğrudan ilişkilidir. Tutsaklarda bu bilinçle Öcalan’ın özgürlüğünü istiyor. Herkes çözüm süreci denen süreci bilir. Bu süreçte herkes barış için umutlandı. AKP rejiminin o süreçte Kürt sorununa samimi yaklaşmış olsaydı; Türkiye’de barış tesis edilecekti. Ama böyle yaklaşmadılar ve Türkiye’nin mevcut hali ortadır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit uygulamaları son verilirse, diyalog ortaya çıkarılsa, siyaset yapma olanakları ortaya çıkarsa, herkes kazanır. Kürtler, Türkler, Ortadoğu halkları da kazanır. Tutsaklar var olan bu tespitten ötürü Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılmasını talep ediyor” şeklinde konuştu.   ‘DİRENİŞ BELİRLEYİCİDİR’   Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve sosyal kriz içerisinde olduğu, bunun temel nedeninin Kürt sorununun çözümsüzlüğü olduğuna işaret eden Kav, şöyle devam etti: “İşçi sınıfı yoksullukla mücadele ediyorsa, nedeni Kürdistan’da yürütülen savaştır. İntihalarla bütünleşen ekonomik krizin asıl nedeni Kürt sorunudur. Sayın Öcalan ile başlatılacak olan diyalog sorunların çözümü için önemli bir adımdır. Türkiye’deki mevcut iktidarın bunu görecek durumda değil. Çünkü faşizm kendi ömrünü savaş, işgal ve halklar üzerinde baskı kurarak sağlar. Şu an yapılan budur."   ‘HAREKETE GEÇMELİ’   Açlık grevi eyleminin hassasiyetine değinen Kav, eylemin bir haftadan sonra kritik bir aşama olarak değerlendirilmesi gerektiği uyarısında bulundu. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde 12 Eylül uygulamalarına karşı açlık grevine katılan Mehmet Emin Yavuz’un, eylemin 12’nci gününde yaşamını yitirdiğini hatırlatan Kav, koronavirüs salgını nedeniyle eylemin daha riskli olduğunu ve tecridin sonlandırılması için toplumun harekete geçmesi gerektiği çağrısında bulundu.    ‘TOPLUM MÜCADELEYE KATILMALI’   Cezaevlerinin tarih boyunca özgürlük, demokrasi ve barış için belirleyici rol oynadığına vurgu yapan Kav, “Kürdistan’daki zindanlar daha belirleyici bir rol oynamıştır. Özellikle 12 Eylül’de Diyarbakır Zindanın mücadelenin asıl iradesiydi. Bugün de aynı durum söz konusu. Cezaevlerinde Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevinin netice vermesi, zindandaki tutsakların mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Açlık grevleri her zaman topluma yön veren bir konumda oldu. Toplum da tutsakların dar alanda başlatılan görkemli mücadeleye kendini katabilmelidir. Tutsaklardan daha fazla imkanları varken, mücadeleyi büyütmeliler. Toplum tutsaklarla omuz omuza bir mücadele hattı geliştirirse, daha erken sonuca varılır” dedi.    MA/ Naci Kaya