Çetin: Baskıların asıl hedefi demokratik ulus projesidir 2021-01-14 09:56:47 ANKARA - Kürt siyasetine yönelik baskılarla demokratik ulus projesinin boşa çıkartılmak istendiğini belirten yazar Ferda Çetin, “Ulus-devlet sistemiyle Kürt sorununun çözümü engellenerek, soykırım sürdürülmek istenmektedir” dedi.   AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yaptığı üst üste ziyaretler ile “Milli görüş” geleneğinin sürdürücülerinden Saadet Partisi’nin (SP) Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk ile görüşmesi, “ittifak” tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Bir yandan tartışmalar sürerken, diğer yandan HDP’ye yönelik baskılarla birlikte “kapatma” çağrıları yapılıyor.    Siyasette yaşanan gelişmeleri değerlendiren yazar Ferda Çetin, iktidarın, büyüyen sorunlar karşısında muhalefet partileri gibi mağduriyet devşiren bir siyaset yürüttüğünü belirterek, “Bu durum artık hükümet edemediklerini kanıtıdır” dedi.   Cumhur İttifakı’nın gidişatını değinen Çetin, ittifakın esas büyük ortağının 2015’ten itibaren Ergenekon olduğuna işaret etti. 17 Ekim 2020’de Bodrum Yalıkavak’ta Susurluk’un kilit isimleri Engin Alan, emekli Albay Korkut Eken, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın yer aldığı fotoğrafı hatırlatan Çetin, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, Türkye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kadraja girmediğini ileri sürdü.    ‘BÜYÜK ORTAK ERGENEKON’   Ergenekon’un, Suriye, Irak, Libya, Akdeniz ve Karabağ’da Erdoğan’ın arkasındaki güç olduğunu ifade eden Çetin, “Türkiye’nin Avrasyacı stratejisinin sahibidir. 2016 kontrollü darbesinin ardından AKP’nin asli ortağı haline gelen Ergenekon, MHP’yi de AKP’nin ortağı olmaya zorlayan güçtür. Erdoğan’ın, ‘hukuk’ ve anayasal reform açıklamasına Devlet Bahçeli’nin anında karşılık vermesi, AKP-Ergenekon restleşmesinin ilk raundudur. Hukuk ve anayasal reform son 6 yılda iyiden iyiye gerilen Türkiye-ABD, Türkiye-Avrupa Birliği ilişiklerinin yeniden normalleştirilmesi çağrısıydı. Bu girişime anında karşılık verilmiştir. Bu gerilimin artarak büyümesi sürpriz olmayacaktır” diye konuştu.    ‘ERDOĞAN ÇİFT TARAFLI SIKIŞTI’   İktidarın “çift taraflı mengeneye sıkışmış durumda” olduğunu söyleyen Çetin, “Bir yandan bugüne kadar süregelen ABD-Rusya denge ilişkisinde sona gelinmiş olması, diğer yandan 2015 yılından beri koalisyon ortağı olduğu MHP-Ergenekon ittifakı ile yaşadığı ciddi sorunlar var. Cumhur İttifakı, ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in aynı andaki paralel desteği ile ayakta kalıyordu. Trump yönetimi, Erdoğan’ın ve Türkiye’nin ABD ve Batı karşıtlığını, NATO yükümlülüklerine aykırı tutumlarını, Rusya ile yapılan askeri anlaşmaları ciddi bir sorun olarak gündemleştirmedi. Joe Biden’in başkanlığı ile bu ilişkilerin eskisi gibi gitmeyeceği açıktır. Türkiye’nin aynı anda Rusya’ya, İran’a, NATO ve ABD’ye aynı mesafede ve eşit ilişkiler içinde olması ne mümkün ne de gerçekçidir. Son 10 yılda uluslararası siyasetin yarattığı dengelerden yararlanan Erdoğan-Ergenekon koalisyonu, dengenin yıkılmasıyla tercihini netleştirmek zorunda kalacaktır. İçinden geçtiğimiz dönem Türkiye ve AKP bakımından gerilimli ve zor bir süreç olacaktır” diye belirtti.   Çetin, Cumhur İttifakı’nın içine girdiği sıkışmışlığın en önemli sebebinin ise Kürtlere yönelik sürdürülen inkâr ve imha uygulamaları olduğunu söyledi.   TÜRKİYE’NİN ‘STRATEJİ’ YENİLGİSİ   AKP’nin “Ortadoğu’nun lider ülkesi” olarak kendi dinamizmini uluslararası dinamizmin potasında bir güç parametresi haline dönüştürme stratejisinin yenilgiye uğradığını söyleyen Çetin, “Türkiye’nin Katar ve Pakistan dışında tek bir dostunun kalmamasını ve kuruluşundan itibaren ilk kez hem Ortadoğu hem de Avrupa’da bu kadar yalnızlaşması kendiliğinden değil, Kürt halkının mücadelesiyle olmuştur. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu döneminde hazırlanan, Ergenekon ve Kızılelmacılar tarafından master planı yapılan ve Tayyip Erdoğan eliyle hayata geçirilen ‘Stratejik derinlik’ politikası, Kürt Özgürlük Hareketi tarafından ‘stratejik çukur’a dönüştürülmüştür” şeklinde konuştu.    ‘ULUSLARASI GÜÇLERDEN BEKLEMEK YALNIŞTIR’   Türkiye’ye yaptırımların beklendiği NATO toplantısı ve AB Liderler Zirvesi’nden çözüm beklentisinin yanlış olduğunun altını çizen Çetin, “Tayyip Erdoğan’ın tek adam rejimi inşa ederek kuvvetler ayrılığını, hukuku ve yasaları ortadan kaldırması ve Türkiye’yi bir cezaevine dönüştürmesinde ABD’nin, Avrupa Birliği’nin, Avrupa Konseyi’nin büyük ve belirleyici payı vardır” dedi.     ULUSLARARASI İLİŞKİLER   HDP’nin Eş Genel Başkanları dahil binlerce il ve ilçe yöneticisinin tutuklanmasına rağmen ABD, AB ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye ve AKP hükümetine desteklerini sürdürdüğüne değinen Çetin, şöyle devam etti: “Kürt Halk Önderi Öcalan üzerindeki ağır izolasyonu tespit ederek, bu durumun derhal sonlandırılmasını isteyen CPT raporuna rağmen tecrit olduğu gibi sürdürülmekte, buna karşı Avrupa Konseyi ciddi hiçbir girişim başlatmamaktadır. AİHM’nin Selahattin Demirtaş’ın tahliyesine ilişkin kararı yerine getirilmemesine rağmen Türkiye’ye yönelik hiçbir tedbir veya yaptırım söz konusu yapılmamıştır. ABD, AB ve AK, Türk devletinin Kürtlere ve Kürdistan’a yönelik uygulamalarını ciddi bir sorun gibi ele almamakta, ‘endişeliyiz’ ve ‘ciddi kaygı duymaktayız’ ötesinde bir tepki vermemektedir. Ancak Akdeniz, Libya, Kıbrıs, Karabağ gibi kendi çıkarları ile çeliştiğinde veya Rusya’dan alınan S-400 savunma sistemi söz konusu olduğunda, Türkiye’ye baskılar artmakta, çağrı dili alabildiğinde değişmekte ve Türkiye’ye geri adım attırılmaktadır. Çözümü uluslararası güçlerden gelecek baskılara bağlamak boş bir beklentidir. Toplumsal mücadele geliştiği ve etkili olduğu oranda uluslararası güçler ve Türkiye’nin partnerleri de Erdoğan yönetimi üzerindeki baskılarını artıracaktır. Bunun tersini düşünmek büyük bir yanılgı ve hayaldir.”   ‘HDP OLMADAN MÜMKÜN DEĞİL’   Millet İttifakı’nın HDP desteğiyle İstanbul, Ankara, Mersin, Adana başta olmak üzere büyükşehirlerin çoğunda AKP’nin 20 yıllık yerel iktidarını sona erdirdiğini hatırlatan Çetin, “Sonuçlarına bakılarak değerlendirildiğinde, HDP’nin o dönemde aldığı bu kararın isabetli ve doğru bir karar olduğu görülecektir. Çünkü bu karar, AKP-MHP iktidarı için sonun başlangıcı olmuş, o günden sonra baş aşağı gidiş hızlanarak devam etmektedir. Erdoğan ve Bahçeli’nin yerel seçimlerden sonra şiddetlenen HDP düşmanlığı ve uygulanan devlet terörü, bu kararla doğrudan ilintilidir. CHP ve İyi Parti’nin yürüttüğü politikalara bakarak, HDP’nin geçmiş yerel seçim stratejisini suçlamak siyaset dışı, apolitik bir tutumdur. Çünkü bu ilişkide özne olan, özgür iradesi ile seçimlere müdahale eden güç CHP değil, HDP olmuştur” değerlendirmesinde bulundu.   Millet İttifakı’nın AKP-MHP’ye karşı oy üstünlüğünün HDP olmadan sağlayamayacağını belirten Çetin, “Ancak Millet İttifakı, HDP’nin stratejik ittifakı olmadığı gibi gerçek bir demokrasi bileşeni de değildir. Bu ittifak, temel meselelerde hükümet ile hareket etmektedir. Dokunulmazlıkların kaldırılması, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî’nin ve Güney Kürdistan’ın işgali gibi Kürt karşıtı durumlarda, CHP ve İyi Parti, AKP-MHP iktidarına koşulsuz destek sunmaktadır. Türkiye parlamentosunda ve parlamento dışında gerçek muhalefet HDP’dir. Dolayısıyla aynı fotoğrafta görünüp görünmeme meselesinde tereddüt eden CHP değil, HDP olmalıdır” diye konuştu.   HDP’NİN YAKLAŞIMI   Çetin, CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin HDP’nin stratejik ittifak partileri olmadığını, parlamentoda veya parlamento dışında, zaman zaman şartların oluşturduğu zımni ve fiili birliklerin, istisna ve geçici olduğunu söyledi. HDP’nin söz konusu partilerle dönem dönem yaptığı birlikteliklerin siyaset stratejisinde değişiklik olduğu anlamına gelmediğinin altını çizen Çetin, “Savaş, işgal ve ilhak politikası taraftarlığı yapan, başka ülkelerin topraklarını işgal ederek birçok ülkede iç karışıklık ve çatışma politikalarına destek veren partilerle aynı karede yer almak HDP’nin ilkelerine aykırı olduğu gibi, geldiği gelenek, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ödediği bedeller bakımından da züldür. HDP kendisini Millet İttifakı’na mecbur ve mahkûm gören ruh hali ve yaklaşımı içinde değildir, olmamalıdır.  HDP kendi programında yer aldığı gibi ulus-devlete, milliyetçiliğe, Türk-İslam tekçiliğine karşı, asgari müştereği demokrasi olan, emekçilerden ve yoksullardan yana, çok etnisiteli, çok inançlı, çok kültürlü, çok bileşenli bir partidir. Sadece seçimden seçime ve oy hesabı ile kurulmuş bir parti de değildir. Programı ile yeni bir yaşam ve yeni toplumsal ilişkiler geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu bakımdan, iktidar partileri ile olduğu gibi, sistem partileri olan CHP ve İyi Parti’yle de ideolojik, politik mücadele içindedir. Ancak esas mücadelesini AKP-MHP faşizmini yıkmaya hasretmelidir. Temel-tali diyalektiği ve çelişkisi de bunu gerektirir” şeklinde konuştu.   HDP KARŞITI GENİŞ KOALİSYONUN AMACI   Çetin, şu değerlendirmelerde bulundu: “Her dönem iktidarlarla yürüme becerisi gösteren bir kısım yazar, kendilerini ‘tarafsız’ diye niteleyen bir grup akademisyen ve eskiden HDP geleneği partilerinde görev yapan, sonra AKP’ye kapağı atan ‘Kürt kökenli’ tırşıkçılar, iki yıldır sistematik bir biçimde ‘HDP neden baskılara maruz kalıyor’ tartışması yürütmektedir. Son zamanlarda bazı HDP’lilerin de bu tartışmaya dahil olması, siyasi ahlaka sığmayan bu kampanyaya haklılık ve meşruluk kazandırmaz. HDP karşıtı bu geniş koalisyonun amacı HDP’ye güç veren toplumsal dayanakları zayıflatmak, Meclis dışındaki demokrasi bileşenleri olan topluluk, grup, dernek, sendika ve siyasi partilerle ilişkilerini koparmaktır. Kısacası HDP, devletin ve AKP iktidarının baskısıyla kuruluş felsefesinden, programından ve savunageldiği değerlerinden uzaklaştırılarak daraltılmak, marjinalleştirilmek isteniyor. HDP, devlet-hükümet projesi temelinde bir yandan Kürtlerden kopartılmak diğer yandan Kürtlere mahkum edilmek istenmektedir. HDP, bu baskılama yoluyla Kürt halkının ve mücadelesinin stratejik ittifaklarından koparılarak ve daraltılarak klasik bir ‘Kürt partisi’ haline dönüştürülmek istenmektedir. Bu yolla ve esas olarak, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın demokratik ulus projesi boşa çıkarılarak, sürdürülegelen ulus-devlet sistemiyle Kürt sorununun çözümü engellenerek, Türkiye toplumunun desteği ile Kürt soykırımı sürdürülmek istenmektedir.”   MA / Selman Güzelyüz