Dede: İmralı rejimi hukuka saldırıdır 2021-01-27 09:03:26 ANKARA - İmralı’da uygulanan tecridin “kişiye özel hukuk” olduğunu ve topluma yayıldığını vurgulayan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, “Bugün İmralı’da uygulanan tecrit, hukuk devletine saldırıdır” dedi. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması ve yaşanan hak ihlallerinin sonlandırılması talebiyle cezaevlerinde başlayan açlık grevi eylemi 2 ayını geride bıraktı. İmralı’da uygulanan fiili avukat yasağı, Öcalan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) sunduğu 156 sayfalık “Yol Haritası” gerekçesiyle Cezaevi Disiplin Kurulu’nun aldığı kararla yasal kılıfa büründürüldü. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, İmralı tecridini ve uygulanan “hukuku” değerlendirdi.    Öcalan’ın 1999 yılında Türkiye’ye getirilmesi ve İmralı Cezaevi’nde konulmasıyla hukuksuzluğun başladığını belirten Dede, İmralı uygulamalarının daha sonra yeni bir infaz rejimi olarak tüm cezaevlerine yayıldığına dikkat çekti. Dede, Öcalan’a yönelik hukuksuzlukların son olarak Avrupa İşkencenin Önlenme Komitesi (CPT) tarafından hazırlanan raporda da yer aldığını hatırlattı.    AYM VE AİHM SÜRECİ    Mahkumiyet alan tüm tutukluların cezaevi sürecinde hukuki yardım alması gerektiğinin altını çizen Dede, “2011 yılından sonra 2019 yılında yapılan 5 avukat görüşü dışında hiçbir avukat görüşü yaptırılmadı. Bu İmralı’daki hukuksuzluk düzenin önemli aşamalarından biridir. En nihayetinde kişi hakkında yargılama yapılıp, hüküm verildikten sonra avukat desteğine ‘hiç ihtiyaç duymaz’ diye bir durum söz konusu değil. Aslında tam tersine, Türkiye gibi ülkelerde, insanlar mahkumiyeti sırasında yaşadıkları hukuksuzluklar nedeniyle avukata çok daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Yargıtay’ın onama kararı vermesiyle hukuki süreç bitmiyor. Anayasa Mahkemesi (AYM), AİHM süreçleri devam ediyor. Ayrıca cezaevlerinde ve elbette özellikle İmralı’da çok fazla hak ihlali yaşandığını biliyoruz. Bu hak ihlallerine ilişkin hukuki desteğe ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hukuki yolların kullanılabilmesi için her mahkumun avukatıyla görüşme ihtiyacı var. Aynı durum İmralı Cezaevi’nde kalan Sayın Abdullah Öcalan ve diğer arkadaşları açısından da geçerlidir” ifadelerini kullandı.   HUKUK GARABETİ   AİHM’e sunulan “Yol haritası” gerekçesiyle Öcalan’a disiplin cezası verilerek, avukat hakkının kısıtlanmasının “hukuk garabeti” olduğunu vurgulayan Dede, “Sayın Öcalan’ın Yol Haritası’na ilişkin AİHM’e verdiği savunma, devletin denetiminden geçen ve haberdar olduğu bir belgedir. Bu başlı başına bir hukuk garabetidir. Yıllar sonra disiplin cezası verilmesi bir garabet zaten ancak bir kişiye disiplin cezası verdiğiniz an o kişinin avukata, hukuki yardıma ihtiyaç duyduğu an başlar. Disiplin cezası avukat görüş engeli olamaz. Bu tam bir hukuksuzluktur. Disiplin cezası verip hem de disiplin cezasına avukatları yoluyla itiraz etmesi noktasında ihtiyacı olan avukatınla görüşemezsin demek gerçekten anlaşılabilir değildir” diye belirtti.   BİLİNMEYEN HUKUKSUZLUKLAR    İmralı’da tecrit içinde tecrit yaşatıldığına değinen Dede, Öcalan ve diğer tutukluların da birbirleriyle görüşmelerinin engellendiğini ve hem dış dünyadan hem de içeride tecrit etme politikasının uygulandığına söyledi. Bilinen tecrit uygulamalarının dışında ne tür hukuksuzlukların yaşandığına dair bilgi edinilemediğini belirten Dede, şöyle devam etti: “Bu tecrit ortamında aile, avukat görüşmeleri yapılmadığı için başka hangi hak ihlallerine maruz kaldıkları, nasıl bir uygulamaya tabi tutuldukları hakkında bilgi sahibi değiliz. Aileleri, avukatları, toplum açısından da korkutucu bir tablo. İmralı’da son aile görüş hakkı ada da çıkan yangın, telefon görüşme hakkı ise pandemi gerekçesiyle gerçekleştirildi. Ama pandemi hala devam ediyor. İmralı’da hangi koşullarda tutuldukları, nasıl bir muameleye maruz bırakıldıkları hakkında hiçbir bilgi yok.”   YASALARA BÜRÜNDÜRÜLDÜ    İmralı Adası’nda 1999 yılından bu yana devrede olan fiili uygulamaların son 5 yılda yasalara büründürüldüğünü sözlerine ekleyen HDP’li Dede, “İnfaz yasasında yapılan son değişiklikler ve yayınlanan yeni İnfaz Yönetmeliği’ndeki düzenlemelerle İmralı’da hukuka aykırı olarak fiilen uygulanan uygulamaların cezaevlerine yayıldığını gördük. En nihayetinde Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasının toplumsal ve siyasal yansımaları olmaktadır. Ancak şunu da unutmamak lazım, İmralı cezaevinde oluşturulan hukuksuzluk bugün tüm tutuklular için uygulanıyor. İmralı’daki hukuk dışı infaz durumu kalkmadığı sürece hiçbir cezaevinde hiçbir mahpusun bir güvencesi yok. Bunu mahpuslar çok iyi biliyor” şeklinde konuştu.    İMRALI GİRDABI    Dede, İmralı’da hukukun temel ilkelerinden olan eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini belirterek, kişiye ya da topluluğa özel hukuk uygulandığı bu istisnanın toplumun geneline yayılacağı uyarısında bulundu. Dede, tecrit uygulamasının sadece İmralı Adası’nda bulunan tutukluları ya da ailelerini ilgilendiren bir durum olmadığının altını çizerek, “Hukukta açılan bir kara delik gittikçe büyür ve en nihayetinde hukuku yutmaya başlar. İmralı’da uygulanan hukuk bir girdap ve bu girdap binlerce yıllık mücadeleyle yaratılan ortak değerlerin, özgürlüklerin ve hakların yutulduğu bir hal aldı. Orada uygulanan hukuksuzluk giderek, tüm cezaevlerine yayılıyor. Büyük mücadeleler sonucunda elde edilmiş haklar bir bir yutuluyor, yok ediliyor ve bunların yok edildiği yer İmralı Ada Cezaevi’dir. İmralı’da tek bir kişiye ya da gruba uygulanan özel hukuk topluma yayılıyor ve toplumun özgürlüklerini bir bütünen tehdit eden duruma dönüşüyor” ifadelerini kullandı.   ‘HUKUKA SALDIRI’    Adil yargılanma ilkesinin temelini oluşturan savunma hakkının hukuk devletinde kısıtlanamayacağına işaret eden Dede, devamla şunları söyledi: “Hukuk devleti iddiasında iseniz, adil yargılanma hakkının temel ilkesi olan savunmanın kısıtlanmasına ilişkin bir mevzuat oluşturamazsınız. Bugün İmralı’da uygulanan bu sistem hukukun kendisine, hukuk devletine yönelik bir tehdittir. İmralı’da uygulanan hukuksuzluk durumu sadece Sayın Öcalan’ı sevip, sevmemeyle değerlendirilebilecek ya da anlamlandırılabilecek bir durum değil. Hukuka yönelik bir saldırı var. Son 5 yılda bu tehdidi biz somut olarak hissettik. Bir valilik, kaymakamlık genelgesiyle bir ilde, ilçede sizin tüm özgürlükleriniz tek bir genelgeyle yasaklanıyor. Anayasa’da hak ve özgürlüklerin ancak yasayla sınırlandırılacağı düzenlenmiş olmasına rağmen bir valilik kararnamesi ile tüm özgürlükleriniz rafa kaldırılıyor. İşte bunun başladığı yer İmralı Cezaevi’dir. Orada başlatılan, hakları tanımama, hukuku ihlal etme durumu bir alışkanlık haline geldi ve İmralı adasında yaşatılan hukuksuzluğa karşı güçlü tepki gösterilmemesi nedeniyle de toplumun tümüne yayıldı.”   HUKUKA YANSIMALARI    Uluslararası insan hakları örgütlerinin yeterli tepki göstermemesinden dolayı İmralı uygulamalarının sürdürüldüğüne dikkat çeken Dede, “Sayın Öcalan hakkında 2005 ve 2014 yılında AİHM tarafından verilen iki karar da infaz rejiminin ortadan kaldırılmasına yönelikti. Bunlardan biri umut hakkına ilişkin yani bir kişinin cezaevinde geçireceği sürenin belli bir sınırlamaya tabi tutulması, bütün bir ömrü ve yaşamını cezaevinde geçirmesinin işkence yasağına aykırı olduğuna ilişkin karardı. Türkiye bunu uygulamadı. Bugün gelinen noktada hukukta yansıması da Sayın Öcalan’a uygulanan hukukla paralel devam ediyor. Bir yerel mahkeme AYM’nin kararını tanımıyor. Hükümet, AİHM’in Demirtaş kararı ‘uygulamıyorum’ diyebiliyor. Bu AİHM kararlarını ben tanımıyorum söylemi de aslında yine Sayın Öcalan ile ilgili kararların uygulanmamasıyla başladı” hatırlatmasında bulundu.   HÜKÜMETE UYARI    İmralı tecridine karşı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve tüm cezaevlerine yayılarak 200 gün süren açlık eylemlerinin ardından cezaevlerinde yeniden açlık grevi eylemlerinin başlatılmasının büyük bir risk olduğu uyarısında bulunan Dede, “En nihayetinde o mahpuslarda sağlık sistemlerinin, koşullarının farkındalar ancak yaşanan hak ihlallerinin hem topluma hem de kendilerine yansıması karşısında açlık grevi eylemi yapma kararı aldılar. Bu bir yönüyle hükümeti uyarma niteliğindedir. Süresiz dönüşümlü olarak devam eden açlık grevleri aynı zamanda uluslararası insan hakları kuruluşlarını da uyarı niteliğindedir. Dolayısıyla hükümet meşru ve haklı talepleri kabul etmelidir. Tutuklular yasalarla güvence altına alınan haklarının uygulanmasını talep ediyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde kurum ve kuruluşların iktidar üzerinde baskı kurması gerekiyor. Bu eylem dönüşümsüz açlık grevine dönerse, pandemi koşullarında tam anlamıyla ölümle karşı karşıya bırakma sonucunu doğuracaktır. Derhal adım atılmalı, talepler kabul edilmelidir” diye seslendi.   KOMİSYON   Dede, HDP’nin açlık grevlerini izlemek için bir komisyon kurduklarını ve sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan Açlık Grevi İzleme Komisyonları’yla da temas halinde olduklarını belirterek, tutukluların taleplerinin kabul edilmesi için hem ülke içerisinde sivil toplum kuruluşlarıyla hem de diplomatik kanallarla hükümetin adım atması ve talepleri kabul etmesi için girişimlerde bulunduklarını söyledi.   MA / Berivan Altan