Gökçe Kurban'ın ablası: Cenazeye yapılan işkenceye karşı ortak mücadele edelim 2021-02-11 09:37:21 DERSİM –Dersim’de yaşamını yitiren TKP/ML-TİKKO üyesi Gökçe Kurban’ın ablası Dilek Kurban, kardeşinin bombardımandan sonra, cenazesini alan askerlerin kafasını kestiklerini ileri sürdü.    Dersim’in Ovacık ilçesinde bulunan Büyükköy ile Hacıbirim bölgelerinde geçen yıl 02-04 Ekim'de askerlerin yaptığı bombardıman sonucu Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nun (TİKKO) üyeleri Ali Kemal Yılmaz ile Gökçe Kurban'ın yaşamını yitirdiği iddia edildi. Fakat ailelerin girdiği canlı otopsiyi incelediklerinde ortaya çıkan sonuçlarda cenazenin “vücut bütünlüğü bulunmadığı” ortaya çıktı. Kurban ve Yılmaz'ın cenazelerinin baş kısmının bulunmadığı, Kurban'ın kasıklarında morluklar olduğu görüldü. Cenazelerde hiçbir kurşun, şarapnel, yara ve yanık izi bulunmazken baş kısmının bulunmaması ve tespit edilen morluklar, cenazelere sonradan işkence yapıldığı ve başlarının koparıldığı ihtimalinin güçlü olduğunu gözlemlendi. Aileler cenazelerini teşhis etmelerine rağmen cenazelerinin vermeyecekleri, DNA sonucu bekleneceği söylendi. Tüm girişimler sonucunda aileler çocuklarının cenazeleri 02 Aralık’ta teslim edildi. Gökçe Kurban’ın ablası Dilek Kurban, kız kardeşinin öldürüldüğünü, yapılan bombardıman sonucu beden bütünlüğü olmasına rağmen baş kısmının işkence yapılarak kesildiğini ve cenazelerini aldıktan sonra polis, korucu ve askerlerin yaptığı baskıları anlattı.   ‘KAFASI YOK, KASIKLARINDA MORLUK VARDI’   Kardeşi Gökçe’nin yaşamını yitirdiği haberini kendisini kolluk güçlerinin arayıp Malatya ATK’ye gidip DNA vermeniz gerek denilerek aranarak öğrendiğini belirten Abla Kurban, Kardeşi Gökçe’nin yapılan bombardıman sonucu beden bütünlüğü olmasına rağmen baş kısmınınım işkence edilerek koparıldığını söyledi. Avukatlarıyla birlikte Malatya ATK’ye gittiğini ve Canlı otopsiye girdiğini belirten Abla Kurban, “Yanımızda doktor ve savcının kalemi vardı. Ayrı masalarda sarı torba içerisinde iki tane cenaze vardı. Bir tanesi daha uzundu. Sonra kız kardeşimin olduğunu söyledikleri torbayı açtılar. Orada kafa kısmı ve kasıklarından aşağısı örtülüydü. Kardeşimin kolunda bir dikiş izi vardı. Dikiş izinden tanıya bileceğimi söyledim. İlk kasıkları benim dikkatimi çekti. Kasıkları çok mordu. Kasıklarına şiddet uygulandığı çok belliydi. Ben otopsiye girdiğimde önce parçalanmış bir beden beklerken normal bir cenaze ile karşılaştım. Kafasının olmadığı çok belliydi. Boyun etti kendini salmıştı. Kesilmiş gibiydi. İki cenaze de aynıymış. Onlara  ‘bu benim kardeşim, kolunda dikiş izi var’ desem de doktor, ‘hayır o dikiş izi değil’ dedi. Kardeşimin vücuduna daha dikkatli baktım. Bir kurşun izi, şarapnel veya darbe izi var mı diye. Vücudunda başka bir iz yoktu. Çıktıktan sonra görüştüğüm savcıyla bana, ‘sen benim kız kardeşim de desen ben sana DNA çıkmadan vermeyeceğim” dedi.   ‘ÖLÜM SEBEBİ YAZILMADI’   Annesinin Malatya ATK’ye verilen DNA örnekleri netleştikten iki ay sonra cenazelerini zorla aldıklarını dile getiren Kurban, “Babam Ovacık savcılığına gittiğinde kendisine ölüm kağıdı vermediler siz Malatya'ya gidin biz gerekli yazışmaları yaptık cenazenizi alın denilmiş. Definden sonra ben Ovacık savcılığının kalemini arayıp ölüm belgesini istediğimde, ‘kağıdı ne yapacaksınız, neden istiyorsunuz, neden istediğinizi belirtmek zorundasınız’ şeklinde tartışma yarattı. Kız kardeşimin ölüm sebebini merak ettiğimi söyledim. Cenazemizi almak için Malatya ATK’ye gittiğimizde bizi bilinçli olarak beklettiler. Cenazemizi akşam beşten önce vermeyeceklerini söylediler. Cenazemizi aldığımızda Elazığ feribot iskelesine varana kadar bizi abluka halinde takip ettiler. Pertek’e girişimiz de ise gözaltı aracı, çevik kuvvet TOMA aracı ve yoğunluklu sivil polis eşliğinde cenazemizi ablukaya aldılar. Bizde bir şey mi oluyor diye tedirginlik yaşadığımız için hemen aracın arkasına geçtik. Kuzenim bizi arayarak polisin cenazeyi Pertek’e koymayacaklarını, izin olmadığını söyledi. Pertek feribotundan Pertek girişinde birçok zırhlı araç ve polisler etten duvar örmüşlerdi. Avukatımıza kimlik kontrolü yapmayı dayatarak başta bir tartışma ortamı yarattılar Pertek’ koymamakta ısrar ediyorlardı. Ben de Pertekli olduğumuzu nüfusumuzda Pertek yazdığını, bunu yapmaya hakları olmadığını söyledim” şeklinde konuştu.   ‘POLİS ABLUKASINDA CENAZE DEFİN EDİLDİ’   Polisin cenazeyi Pertek Cemevinde yıkamaya izin vermediğini söyleyen Abla Kurban, polisin “Bunu evinizde yıkayın” sözlerine maruz kaldıklarını dile getirdi. Kurban, “Mutfak tezgahının üzerinde mi yıkayalım sözleriyle karşılık verdiğini belirterek, “ Bize, ‘yeriniz mi müsait değil mi, tamam arkadaşlar bizim burada yerimiz müsait mi, masa varsa burada yıkasınlar’ dedi. Bahsettiği yer Pertek feribotunun girişinde bulunan polis noktasında cenazemizi yıkamamızı istedi. Benle dalga mı geçiyorsun ben kardeşimi burada mı yıkarım dedim. Eğer izin vermezlerse yolun ortasında kefenleyeceğimizi avukatımız vasıtasıyla ilettik ve yarın bütün gazetelerin onları yazacağını söyledik. Avukatımızın müdahalesiyle cemevinde ‘10 dakika içinde işinizi halledeceksiniz’ denildi. Sadece 7 kişi ve  “görüntü Almama” şartıyla polis eşliğinde cem evine girildi. Cem evi morgunun başta kapısı açık bir biçimde ve sivil polislerin açık kapıdan görüntü alması ile kefenleyebileceğimiz baskısı yaptılar. Yine böyle bir durumu kabul etmeyeceğimizi arkadaşları ve ailesi olarak ısrarlı tartışmalarımız sonucu kabul edip geri adım attılar. Bu sefer kefenleme işlemi esnasında iki sivil polisin Morg’a girmesi tartışma yaratsa da çıkmayacaklarını, arkalarını döneceklerini vs. belirttiler. Ve her defasında cenazemize yapılan işkenceyi teşhir etmeyelim diye “görüntü almak yasak” uyarısını tekrarlıyorlardı. Kefenledikten sonra yine polisin takibiyle köye girdik. Köy girişinin birkaç yerinde askerler bizi bekliyordu. Köylüler köyün girişinde çevre köylerden gelen korucular ise küreklerle bizi bekliyordu. Kimse bize bu akşam defnedelim mi diye sorma gereği bile duymamıştı.  Polis, asker ve korucuların ablukasıyla defin ettik. Askerler 3 veya 4 gün köyden ayrılmadılar. Biz kardeşimin mezarlığının üzerine çiçek ve fotoğrafını bırakmıştık. Defin ettiğimiz gün annem mezara tülbent asmıştı. Bizden sonra mezardaki çiçekleri, tülbentti ve fotoğrafları toplayıp atmışlardı” diye konuştu.   ‘KİMSENİN YAŞAM HAKKINI ELİNDEN ALAMAZSINIZ’   Cenazeye yapılan işkencenin yanında kendilerine yönelikte bir işkence söz konusu olduğunu ifade eden Abla Kurban, şöyle konuştu:  “Yıldırma politikası uygulamaya çalıştılar. Bir an önce olsun bitsin yaklaşımı vardı. Ne olursa olsun her bireyin yaşam hakkı vardı. Kimsenin yaşam hakkını elinden alamazsınız. Geçmişte Ekin Van ve Hacı Lokman Birlik’in ve daha adını saymadığım birçok cenazelerin bedenlerine yapılan örnekler var. Elimizde ölüm belgesi olmadığı için işkencenin boyutunu bilmiyoruz ama tarzını tahmin edebiliyoruz. Kardeşime yapılan işkencede de devletin aynı politikası hakimdir. Avukatlarımız bu süreci takip ediyor. Ailecek kardeşimize yapılanın arkasında duracağız. Avukatlar ölüm belgesini istediler. Ölüm belgesi verilsin yada verilmesin biz zaten kardeşimin yaşamını yitiren alana giden kolluk kuvvetlerine suç duyurusunda bulunacağız. Kardeşime yapılan işkenceyi tüm kamuoyunda teşhir ederek uluslararası kamuoyuna bildirip şikayetçi olacağız. Bu anlamda bütün kurum ve kuruluşlara özellikle kadın kurumlarına hepsine sesleniyorum. Kimse karanlığa uyanmasın diye Sabahlara güneş olmaya gidiyorum diyen kardeşimin bedenine yapılan işkencenin hesabını hep birlikte soralım.