Hukukçular: Tecridin son bulması için topyekun mücadele şart 2021-02-11 09:55:16 ANKARA - ÇHD üyesi Ayşegül Çağatay, tecridin ve açlık grevlerinin son bulması için topyekun mücadelenin şart olduğunu, ÖHD üyesi Bilal Erman da herkes için adalet talebinde bulunmak ve mücadele etmek gerektiğini söyledi.    Avrupa cezaevi standartları bakımından bir işkence yöntemi olarak kabul edilen, insan sağlığı bakımından getirdiği sonuçlar işkencenin getirdiği sonuçlarla aynı olan tecrit, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 21 yıldır tutulan derinleştirilerek uygulanmaya devam ediliyor. Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla yüzü aşkın cezaevinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi 77’nci gününde.   Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Ankara Şubesi Hapishane İzleme Komisyonu üyesi Ayşegül Çağatay ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu Eşsözcüsü Bilal Erman, tutukluların talepleri için başlattıkları eylemi Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.   TECRİT İÇİNDE TECRİT   Türkiye’de hak ihlallerinin başta cezaevlerine uygulandığını ifade eden ÇHD üyesi Ayşegül Çağatay, cezaevlerindeki tutukluların tecritle, dışarıda olanların ise ev baskınları, gözaltı tehditleri ve tutuklamalarla baskı altında tutularak yıldırılmaya çalışıldığını söyledi. Tecrit ile topluma mesaj verilmek istendiğinin altını çizen Çağatay, tecridin bir işkence yöntemi olduğunu belirtti. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde sadece tecrit yaşatılmadığını söyleyen Çağatay, “Tecrit içinde tecrit yaşatılıyor” dedi.   ‘HUKUK HERKESE EŞİT UYGULANMALI’   Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de başlatılan ve 200 gün süren açlık grevleriyle tecridin kırıldığını anımsatan Çağatay, devamında görüşmelerin bitirilmesinin yanlış olduğunu sözlerine ekledi. İmralı’daki tecridin yeniden devreye sokulması, hak ihlallerinin son bulması için tutukluların bir direniş başlattığını vurgulayan Çağatay, “Hukuk genel geçerdir ve herkese eşit uygulanması gereken bir şeydir. Avukat, aile görüşü, mektup hakkı tüm tutsaklara tanınan haklar ve olması gereken insani şeyler. Hapishanede tutulsalar bile insan hakları var ve aileleri ile haberleşmek zorundalar. Bir tarafta bu hakların varlığı kısmi olarak kabul ediliyor ama İmralı’da hiç kabul edilmiyor” diye konuştu.    ‘ZİHİNLERİMİZE HAPSETMEYE ÇALIŞIYORLAR’   İktidarın salgını fırsata çevirerek cezaevlerinde “önlem” adı altında hak sınırlamalarına gittiğini söyleyen Çağatay, salgınla birlikte tecridin derinleştirildiğini ifade etti. Cezaevlerinde yıllardır süren tecride yeterli ses çıkarılmadığı için topluma yayıldığına dikkati çeken Çağatay, “Bir pandemi gerçeği var ama pandemi ile mücadele hak sınırlamaları ile olamaz. Bizi hastalık ile korkuta korkuta kendi evlerimize, zihinlerimize hapsetmeye çalışıyorlar. İçerde olduğu gibi dışarıda da bir hapishane yaratmaya çalışıyorlar. Bizleri birbirimizden tecrit etmeye çalışıyorlar. Haklar sadece bir kesim için değildir, barolar genel kurul yapamazken çok büyük mitingler düzenlendi bu ülkede. Her hak kullanılabilir, bu koşullarda da kullanılabilir, bunun ortamını tedbirler ile oluştura biliriz” ifadesinde bulundu.   'TOPYEKÜN MÜCADELE ETMELİYİZ'   Son dönemde iktidara yakın yetkililerin reform söylemlerinde bulunmasına tepki gösteren Çağatay, reformların yeni haklar kazandırabilmek için toplumsal mücadelenin bir ürünü olması gerektiğine dikkati çekti. Çağatay, “Avukatlar, gazeteciler, sanatçılar, öğretmenler, sağlıkçılar ve öğrencilerin bir sorun yaşadığında ayrı ayrı tepki vermek yerine tüm bu sorunların ana kaynağına ‘hayır biz bunu kabul etmiyoruz’ ve biz mücadele ediyoruz, Anayasal haklarımız çerçevesinde sizi ret ediyoruz demeliyiz” diyerek topyekun bir mücadeleye işaret etti.    ‘MÜCADELEYLE DAHA İYİ OLABİLİRİZ’   Mücadeleyle tutukluların seslerinin her alanda duyurmanın zorunluluk olduğunun altını çizen Çağatay, devamında şunları söyledi: “Bu ülkede bir gecede hukuksuz bir şekilde yüz binlerce insan ihraç edildi, topyekun bir mücadele olsaydı insanlar işlerine geri döne bilirdi. Buda benzer bir durum, toplumun genelinin ses çıkarması gerektiği yerde ses çıkarmadığında az sayıdaki insanın üstüne çok yük biniyor. Sanat alanında ciddi sorunlar var buna karşı halkın sanatçıları (İbrahim Gökçek ve Helin Bölek) bedenlerini açlığa yatırdı ve öldüler. Çok ciddi hukuksuzluk var, hukuk dediğimiz şey bir zümrenin tekelinde. Böyle bir ortamda bir avukat (Ebru Timtik) bedenini açlığa yatırarak öldü. Az insanın sırtına çok yük yüklemek yerine artık kaybedeceğiniz hiçbir şeyimizin kalmadığını görmek zorundayız. Daha kötü olamayız ancak mücadeleyle daha iyi olabiliriz.”    ‘UYGULAMAYA SON VERİLMELİ’   Tutukluların 27 Kasım 2020’de başlattıkları eylemlerin yüzü aşkın cezaevine yayıldığını söyleyen ÖHD üyesi Bilal Erman ise cezaevlerinde uzun süredir hak ihlallerinin yaşandığını ve bu durumun sürekli hale geldiğini söyledi. Salgın döneminde çıkarılan 7242 sayılı infaz kanunu değişikliği ile Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki tutukluların infaz koşullarının ağırlaştırıldığına dikkati çeken Erman, “Pandemi koşullarının eklenmesi ile birlikte ihlaller giderek artmıştır” dedi. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan Öcalan için tutukluların daha önce de açlık grevleri yaptığını anımsatan Erman, bu grevlerin etkisi ile tecrit geçici olarak kaldırıldığını, ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüş yasakları yeniden devreye sokulduğunu sözlerine ekledi. Bu durumun Birleşmiş Milletler (BM) Mandela Kuralarına, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırı olduğunu vurgulayan Erman, “Adalet Bakanlığı tarafından bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmeli, gerek avukat gerekse aile görüşleri yaptırılmalıdır” ifadelerini kullandı.   ‘HİÇBİR TALEP YASADIŞI DEĞİL’   Cezaevlerindeki hak ihlallerinin işkenceye varan boyutlara ulaştığının altını çizen Erman, “Cezaevlerinde en temel hakların ihlal edildiği, onur kırıcı uygulamaların söz konusu olduğu hukuk örgütlerinin raporlarına yansımakla birlikte neredeyse her gün basında da bu durum dillendirilmektedir. Bugün ortaya konan hiçbir talep yasadışı değildir. Mevcut iktidara ve bütün yargı mercilerine çağrımdır çok geç olmadan yasalarınızı uygulayın” diye konuştu.   ‘SAĞLIK KONTROLLERİ YAPILMALI’   Açlık grevi eylemine giren tutukluların sağlık hakkı olmak üzere, yaşam haklarının korunması için yetkililere çağrıda bulunan Erman, “Açlık grevine giren mahpusların kaldıkları hapishanelerde düzenli sağlık kontrollerinin yapılması, protokollere uygun beslenme ihtiyaçlarının karşılanması, tıbbi bakımlarının yapılması gerekmektedir. Daha önceki açlık grevi süreçlerinde de tıbbi olarak yapılacaklar ceza infaz kurumlara iletilmiş olup bu prosedürlere uyulması sağlanmalıdır” dedi.    ‘HERKES İÇİN ADALET TALEBİ’   Açlık grevlerinin dönüşümlü olduğu ancak sürecinin nereye evrileceğinin belirsiz olduğuna dikkati çeken Erman, devamında şunları söyledi: “Ölümlerin yaşanmaması için vicdan sahibi herkesi bulunduğu konumun bir adım ilerisine güçlerinin yetebildiği her alanda ses çıkarmaya baskı aygıtlarına kırmaya çalışmalıdır. Bilinmelidir ki tecridin cezaevleri dışında topluma yayılmasının engellenmesinin en önemli yolu haksızlığa, kötü muameleye, işkenceye uğrayan herkes için adalet talebinde bulunmak ve bunun için mücadele etmekten geçmektedir.”