Gazeteci Oktay Nusaybin’i anlattı: Zulme ve vahşete tanık oldum 2021-03-15 09:13:51   MARDİN - Nusaybin'de 8 kez ilan edilen ve ağır çatışmalara sahne olan sokağa çıkma yasakları sırasında ilçede bulunan gazeteci Meltem Oktay, tanıklıklarını “Zulme ve vahşete tanık oldum. Ancak çok ciddi bir direniş de vardı" diye anlattı.    Mardin’in Nusaybin ilçesinde 14 Mart 2016’da 8’inci kez ilan edilen ve 21 Nisan 2018’de tamamen kaldırılan sokağa çıkma yasağının 5’inci yılında, yaşanan yıkımın izleri yerli yerinde duruyor. Kolluk güçlerinin çatışmalar sırasında yaşadıkları psikolojik sorunlar nedeniyle tarihe “Nusaybin Sendromu” olarak geçen süreçte, yüzü aşkın insan hayatını kaybetti, kent yerle bir edildi. İlan edilen 8 yasak boyunca kentte haber takibi yapan gazeteci Meltem Oktay, sokağa çıkma yasağının devam ettiği 12 Nisan 2016’da kaldığı eve baskın yapılarak tutuklandı, yaklaşık 3 yıl cezaevinde kaldı. Oktay, üzerinden 5 yıl geçen sokağa çıkma yasağı sırasında tanıklıklarını anlattı.    GECE GÜNDÜZ TARAMA   Nusaybin’e ilk gittiğinde kente girişine izin verilmediğini ve süreci dışarıdan takip etmeye çalıştığını belirten Oktay, “Silahların rahat kullanıldığı bir süreçti. Zırhlı araçlardan, tanklardan binlerce insanın yaşadığı mahalleler gece gündüz taranıyordu” dedi.     TEK TALEP ÖZYÖNETİM   İlk yasağın kaldırılmasının ardından girdiği kentte coşkulu bir halk kitlesiyle karşılaştığını dile getiren Oktay, o anları “İnsanın tüylerini diken diken eden bir süreçti. Halk gerçekten bu süreci sahiplendiğini, özyönetimi talep ettiğini, devlet güçlerinin baskılarına maruz kalmak istemediğini gösteriyordu. Halk genç evlatlarıyla bu saldırılara karşı direniş halindeydi. Mahalleler, hendekler ve barikatlarla koruma altına alınmıştı. Mahallelerde büyük bir emek vardı. Herkes sürecin içinde yer alıyordu. Herkes büyük bir dayanışma ve paylaşım içinde süreci yönetiyordu. Çünkü tek talepleri vardı, özyönetim talebiydi” diye anlattı.    ÖLÜME TERK EDİLDİLER   İlan edilen her sokağa çıkma yasağında saldırıların dozunun arttığına dikkat çeken Oktay, halkın temel ihtiyacı olan elektrik trafoları ve su depolarının bilinçli olarak patlatıldığını söyledi. Halkın temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılarak direncinin kırılmak istendiğini dile getiren Oktay, “İnsanların elektrikleri yoktu, suları yoktu, bazen erzakları yoktu ama buna rağmen ciddi bir dayanışma vardı. Ekmeği biten, diğer komşusuyla ekmeğini paylaşıyordu. İnsanlar bunlardan mahrum bırakılıyordu ama direnişi kırmak anlamında halkı zorlayan bir durum değildi. Ambulansların mahallelere girmesine izin verilmeyerek, birçok insan bilinçli olarak ölüme terk edildi. Sivil insanlar valiliğin açıklamalarında ‘terörist’ olarak lanse ediliyordu. Ama bu insanlar 55 yaşındaki Ahmet Sönmez, 5 çocuk annesi Selamet Yeşilmen gibi insanlardı” diye konuştu.    ‘DİRENİŞLE KARŞILAŞTILAR'   Oktay, kentte ilan edilen 8 kez sokağa çıkma yasağında yoğun saldırılar olmasına rağmen halkın direnişinin aylarca sürdüğünü ifade etti. Oktay, son olarak 14 Mart’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı öncesi Nusaybin’in her türlü teknik ve askeri güçle kuşatıldığını hatırlatarak, mahallelerin obüsler, havanlar ve tanklarla vurulmaya başlandığını söyledi. Oktay, “Evleri yıka yıka ilerlemek istediler. Orada direnen gençleri tamamen yok etmek istediler. Amaç böyle gelişti. Saldırılar günlerce devam etti ama mahallelerde bulunan gençler de bu saldırılara karşı direniş halindeydi. Devlet ilk anda bu savaş tekniği ile birlikte Nusaybin’i düşürebileceğini düşündü ancak çok ciddi bir direnişle karşılaştılar” şeklinde anlattı.   YAŞADIĞI ÇARESİZLİK    Bu süreçte çok sayıda kişinin ölümüne ve yaralanmasına tanıklık ettiğini aktaran Oktay, en çok sokak ortasında zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu Medeni Orak ve Rohat Karakoç’un sokak ortasında katledilmesinden etkilendiğini söyledi. Yaralıların alınmasının engellenmesi üzerine yaşadığı çaresizliği anlatan Oktay, “Bir gazetecisin, yaşanan bu olayı fotoğraflayıp yansıtman mı gerekiyor, yoksa el uzatıp yardım etmem mi gerekiyor ikilemi arasında kalmıştım. En sonunda şunun bilincine varmıştım. Bu bir vahşetti, bu bir zulümdü ve benim bunu kamuoyuna duyurmam gerekiyordu. Ve o anda bunun bilinci ile hareket ederek, yaşanan bu durumu kamuoyuna aktarmaya çalıştım. Yaşanan olumsuzlukların dışında, mahalle içinde ciddi bir dayanışma vardı ve bu insanı canlı kılıyordu. Bu nedenle de mutluydum. Bir gazeteci olmam nedeniyle de insanlar her şeylerini paylaşıyordu. Evlerine davet ediyorlardı. Bu tür durumlar insanı mutlu eden şeylerdi” ifadelerini kullandı.    'TARİHİ BİR SÜREÇTİ'   Tutuklanmasının ardından Nusaybin’de yaşananları medyadan ve kentten tahliye edilip, tutuklanan kişilerin anlatımından takip ettiğini söyleyen Oktay, ilçede yaşananları “Tarihi bir süreç” olarak değerlendirdi. Kendisi için Nusaybin’in “bir dönüm noktası” olduğunu dile getiren Oktay, şunları söyledi: “İrade gücü ile yürütülen direnişlerden biriydi ve tarihe geçecek bir durumdu. Nusaybin sendromu gibi bir durum yaratmıştı. Birçok insanın hayatına dokunmuş, hikayelerini dinlemiştim. Nusaybin’de zulme ve vahşete tanık oldum. İnsan vahşet ve zulmü yaşadıktan sonra hayatına normal bir şekilde devam edemiyor. Bende bıraktığı izler bunlardı. Bütün bunlar ile birlikte o dönemin yazılması gerektiğini, o dönemin tarihe not edilmesi gerektiğini düşünerek, bir kitap çalışmasına başladım. Bir süre sonra yayınlamayı düşünüyorum.”   MA / Ahmet Kanbal