‘Tecrit telefon görüşmesiyle meşrulaştırılıyor' 2021-04-08 09:07:33 DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan telefon görüşmesiyle tecridin meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkati çeken ÖHD Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker, Öcalan'ın hukuk vurgusunun bu zeminin yaratılmamasına yönelik olduğunu söyledi. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 22 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili artan kaygılara rağmen aile ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren açlık grevi eylemleri sonucunda 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukatlarıyla görüşme sağlayan Öcalan, ailesiyle de son olarak İmralı Adası’nda çıkan yangın nedeniyle kamuoyunda artan kaygılar üzerine 3 Mart 2020’de görüşme gerçekleştirdi.    Cezaevlerinde tecride karşı 133’üncü gününde devam eden açlık grevleri ile 14 Mart’ta Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili sosyal medyada yayılan iddialar nedeniyle artan kaygılara rağmen aile ve avukatların görüşme başvuruları yanıtsız bırakılıyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanı Bünyamin Şeker, tecridin devletin politik tutumu olduğunu belirterek, hukukla izah edilemeyeceğini söyledi. Şeker, "Tecritle birlikte bir hukuksuzluk durumu da söz konusu. Devlet bu hukuksuzluğa, kamuoyu baskısı sonucu yaptırmak zorunda kaldığı görüşmelerle meşruiyet kazandırmaya çalışıyor" dedi.   DEVLETİN POLİTİK TUTUMU   Tecridin toplumsal ve politik boyutuna değinen Şeker, "Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili bir meseledir. Devlet Kürt sorununu demokratik yollarla çözmek istemediği için tecridi derinleştiriyor. Tecrit, devletin Kürt sorununa yaklaşımıdır” diye belirtti.    TECRİDİN MEŞRULAŞTIRILMASI   Öcalan’ın, kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart’ta gerçekleştirdiği telefon görüşmesine değinen Şeker, "Sayın Öcalan’la yapılan telefon görüşmesi, Cumhuriyet Savcısı’nın nezaretinde yaptırılıyor. Aslında burada bir telefon hakkı kullandırtma durumu söz konusu değil. Devlet ‘haber aldınız, telefon hakkını kullandırttım' demeye getiriyor. Tecridi, hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirdiği telefon görüşmesiyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın görüşmedeki hukuk vurgusu, tecridin meşrulaştırılmaya çalışılmasına izin verilmemesi vurgusudur. Bizler bunu bu şekilde değerlendiriyoruz. Çünkü telefon görüşü her tutukluya tanınan bir haktır. Devletin, ‘ben istediğim kadar telefon hakkı kullandırtırım, istediğim yerde görüşme yapabilirsiniz’ politikası, hukukla izah edilemeyeceğine göre, yapılmaya çalışılan tecridin meşru hale getirilme çabasıdır” değerlendirmesinde bulundu.   ÖCALAN’A YAKLAŞIM    Devletin Öcalan’a yaklaşımının, hukuka, demokrasiye ve Kürt meselesine yönelik yaklaşımının yansıması olduğunu vurgulayan belirten Şeker, "Siyasi, politik ve toplumsal yansımaları olan bir süreçten bahsediyoruz. Topluma ve dünyaya mal olmuş bir kişilikten bahsediyoruz. O’na yönelik yaklaşımlar toplumsallıktan bağımsız olarak ele alınacak bir mesele değildir. Devletin oradaki yaklaşımı, Türkiye halklarına da yansıyor. Bugün Türkiye halklarının içinde bulunduğu süreç, düşünce ve ifade özgürlüğünün rafa kaldırıldığı bir süreçtir. Bu süreçleri İmralı’dan bağımsız olarak ele almak mümkün değil” diye konuştu.   AÇLIK GREVLERİ   Cezaevlerinde devam eden açlık grevi eylemlerine değinen Şeker, “Açlık grevi eylemleri, bir tıkanmışlığın önünü açmak için başvurulan eylemsellik yöntemidir. Yani kişi hayatı üzerinde kesinlikle olumsuz etkilerin olduğunun kabul edilmesi gerekiyor, bu gerçek yadsınamaz. Ancak devlet ve yetkililer, bu konuda bugüne kadar bir adım atmış değil. Devletin verdiği sözlere sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekiyor ancak bu sorumlulukla hareket etmediği açık. Bunun neticesinde, yine birçok hak ihlali, hukuksuzluk ve baskı durumu söz konusu. Neredeyse siyaset yürüten her Kürt ve muhalifin cezaevine konulduğu bir sürece girildi. Bütün bunlara karşı cezaevindeki bir bireyin yapabileceği son şey açlık grevidir. Hiçbir hakkını kullanamayan, şikayetlerinin sonuçsuz kaldığı bir alanda, kişi ancak açlık grevine girerek kendini ifade edebilir. Bu yüzden açlık grevi eylemlerini toplumsal bir tıkanmışlığın bir sonucu olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.   ‘SÜREÇ DOĞRU OKUNMALI’   Tecrit ve diğer hak ihlallerinin ancak “İnfaz Yasası”nın uygulanmasıyla ortadan kalkabileceğine işaret eden Şeker, şunları söyledi: “Tutukluların talepleri, devletin kendi hukukunu uygulama noktasındaki kararlılığına bağlıdır. Bütün sivil toplum kuruluşlarının ve demokrasi yanlılarının bir şekilde bu talepleri sahiplenip dile getirmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde bir sonuca ulaşılabileceğini ve Türkiye’nin demokratikleşebileceğini, hukuk devleti ilkesinin tekrar kendini var edebilme sürecine girilebileceğine inanıyoruz. Bu temelde de kamuoyuna çağrımız; süreç doğru okunsun ve taleplerin yerine getirilmesi için herkes üzerine düşen görevi yapsın.”   MA / Cengiz Özbasar - Mehmet Erol