Kahire'de başladı, dünyaya yayıldı: Kürt gazeteciliği 123 yaşında 2021-04-21 09:00:52 DİYARBAKIR - Kürt gazeteciliği, katledilme, kaybedilme, bombalama, gözaltı, tutuklama, kapatma ve yasaklara rağmen 123 yıldır direnerek büyüdü. Kürt gazeteciler, “Kürt basını, zulme karşı bir direniş mücadelesidir” dedi. Miktad Mithat Bedirxan tarafından 22 Nisan 1898 tarihinde Mısır’ın başkenti Kahire’de “Kürdistan” adıyla ilk Kürt gazetesinin çıkarıldığı 22 Nisan günü “Kürt Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor.  123 yıl önce Kahire’de, sürgünde başlayan bu direniş aynası, hakikatin karanlıkta kalmasına izin vermiyor.   İlk Kürt gazetesi Miktad Mithat Bedirxan ve kardeşleri tarafından Mısır’ın başkenti Kahire'de 22 Nisan 1898 tarihinde çıkarıldı ve 1902'ye kadar toplam 31 sayı yayınlandı. Gazetenin ilk sayısından sonra Osmanlı devleti, gazetenin yayınını yasaklandığı için Kürdistan gazetesi daha sonra Cenevre ve Londra gibi Avrupa şehirlerinde yayınını sürdürdü. Her sayısı 2000'e yakın baskı yapan gazete, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada gizli bir şekilde dağıtıldı. Osmanlı İmparatorluğu gazeteyi yasaklamasının yanında, okuyanlara da ceza veriyordu. Kürt aydınlanmasının tarihi de olan Kürt basın tarihi, yola çıktığı ilk günden beri egemenlerin hedefindeydi.   LATİN ALFABESİNİ HAWAR KULLANDI   İstanbul’da ise ilk kez 2’nci Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra KurdTeavun ve Terakki isimleriyle gazeteler çıkarılırken, Bedirxan ailesi tarafından 15 Mayıs 1932 yılında Hawar ile Kürt basını yolculuğuna devam etti. 57 sayı ile 1943 yılına kadar yayınını sürdüren Hawar dergisi, Kürtçeye uyarlanmamış latin alfabesi ilk defa kullanıldı. İlk 23 sayısı hem Latin hem de Arap alfabesiyle basılan derginin diğer sayıları Latin alfabesiyle yayınlandı. Ayrıca Hawar dergisinin ilk sayısının tarihi olan 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor.   Kürt basını 1950’ye kadar Süleymaniye'de Jiyan (1926-1936), Şam’da Ronahî (1942-1945), Beyrut’ta Roja Nû (1943-1946), Erivan'da Riya Teze (1943-1946), Bağdat'ta ise Gelawej Gelawej (1941- 1950) ile yoluna devam etti.    MUSA ANTER    Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kadar baskı ve kapatmalarla karşı karşıya kalan Kürt basını, Türkiye’de çok partili sürecin başladığı 1948 yılında Musa Anter (Apê Musa) tarafından İstanbul’da yayımlanan haftalık Dicle Kaynağı ile yeniden hayat buldu. Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP), 70’lerdeki kopuş ile birlikte, Kürt aydınları yeni yayınlar çıkarmaya başladı. Şark Mecmuası (1950), İleri Yurt (1958), Dicle-Fırat (1962), Deng (1963), Roja Newe (1966), Özgürlük Yolu (1975), Xebat (1976), Rızgari (1976), Roja Welat (1977), Kawa (1978), Ala Rızgari (1979), Serxwebûn (1980) gibi birçok yayın çıkartıldı. Bu dönemde tamamen Kürtçe çıkan tek yayın organı, Devrimci Demokrat Kültür Derneği’nin (DDKD) çıkardığı Tîrêj dergisi oldu. Bu dergi de sadece 4 sayı çıkabildi.   YAYINLAR KAPATILDI   12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle birlikte sol, sosyalist yayınlar gibi Kürt yayınları da kapatıldı. Darbe sonrası Kürtler yeni yayınlar çıkarmaya devam etti. 1990’lı yıllara kadar Avrupa’da ise Kürt basını açısından önemli bir merkez olan İsveç’te Nûdem dergisi en istikrarlı ve uzun ömürlü olan yayın oldu.   ÖZGÜR GÜNDEM GAZETESİ   Türkiye’deki tüm demokratik kesimlerin bir araya geldiği Toplumsal Diriliş dergisiyle başlayan Özgür Basın geleneği, Kürt basının da sürdürücüsü oldu. Kürt basın-yayın tarihinde 22 Nisan 1990’da Halk Gerçeği ile başlayan Yeni Halk Gerçeği ve Yeni Ülke ile devam eden özgür basın geleneği, önemli bir yere sahip oldu. Haftalık yayın yaparak sürdürülen bu gelenek, 30 Mayıs 1992 yılında Özgür Gündem ile birlikte günlük gazeteye evirildi. Kürt mücadelesinin kitleselleşmesiyle bölgede yaşanan gelişmeler, günbegün gazete sayfalarıyla okuyucuya ulaştırıldı. Gazete, bölgede yaşanan katliam ve hak ihlallerini kamuoyuna duyurması ardından hedef haline getirildi, muhabir ve dağıtımcılarına yönelik saldırıların ardı arkası kesilmedi. Gazete, muhabir ve dağıtımcıları en çok katledilen yayınlar arasında ilk sırada yer aldı. Kürt gazetecilik tarihinde bir ilke imza atan, saldırılar, davalar ve kapatma cezalara maruz kalan Özgür Gündem Gazetesi, 14 Nisan 1994’te mahkeme kararıyla kapatıldı, ancak adı bugün hala hafızalarda.   KÜRTÇE GAZETE   Bu süreçte ortaya çıkan diğer bir yayın organı ise 22 Şubat 1992 yılında yayın hayatına başlayan Welat gazetesiydi. Bu tarihten 2006 yılına kadar değişik isimlerle yayını haftalık sürdüren Kürtçe yayıncılık, Azadiya Welat ismini alarak günlüğe evrildi.    SAYISIZ GAZETECİ KATLEDİLDİ   Özellikle 90’lı yılların karanlığında Kürt toplumunun ve hakikatin sesi olan aralarında Kürt bilgesi Apê Musa’nın da bulunduğu birçok basın emekçisi katledildi, birçok gazeteci gözaltında kaybedildi, gözaltına alınan gazeteciler işkencelere maruz kalarak tutuklandı, gazete binaları bombalandı, basın çalışmaları engellenmeye çalışıldı, gazetelerin Kürt kentlerine girişi OHAL yasası gerekçe gösterilerek yasaklandı. Kimi gazeteler açılan dava ve verilen ağır para cezaları nedeniyle ya kapatıldı ya da yeni isimle yola deva etmek üzere kapandı.    OHAL İLE TÜM YAYINLAR KAPATILDI   Kürtlerin haber ajansı arayışları Almanya’da başladı ve 1990’lı yıllarda önce DEM ajansı sonrasında ise Mezopotamya Haber Ajansı (MHA) kuruldu. 2005’te kapatılan MHA’nın yerini, 26 Ekim 2005'te Fırat Haber Ajansı (ANF) aldı. Türkiye’de ise, "Gerçeklerden asla taviz verilmez" sloganıyla 4 Nisan 2002'de Dicle Haber Ajansı (DİHA) kuruldu. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal’de (OHAL), Kürt basını üzerinde ciddi bir etki bıraktı. OHAL ile birlikte, Kürtçe-Türkçe yayıncılık yapan gazete, dergi, haber ajansları, televizyon ve radyolar ile yayınların basıldığı matbaalar kapatılırken, birçok gazeteci ve dağıtımcı da gözaltına alınarak tutuklandı.    KADIN GAZETECİLİĞİ   Kürt gazeteciliği mevcut eril kalıpları yıkarak yeni bir soluğu da medya alanına getirdi. Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı Jin Haber Ajansı (JINHA) 8 Mart 2012 günü yayın başlayarak Kürt gazeteciliğindeki yerini aldı.  JINHA, 30 Ekim 2016 günü KHK ile kapatıldı. Bunun üzerine, 19 Aralık 2016’da Gazete Şûjin yerini aldı, fakat O da, 25 Ağustos 2017 tarihinde yine KHK ile kapatıldı. Kadınların yine bir araya gelerek, 25 Eylül 2017 kurdukları Jinnews yayın hayatına devam ediyor.    GÖRSEL YAYINCILIK   Kürt yayıncılık tarihinde önemli dönemeçlerden biri de 1995 yılında Med TV ile başlayan, uydudan yayın yapan televizyon geleneği oldu. Med TV, her ne kadar baskılar sonucu 1999’da kapatılsa da Kürtlerin görsel yayıncılığı bugün sürgünde çok sayıda televizyon ile devam ediyor.    Dijital gelişmeler, 2000’lerden sonra Kürt yayıncılığını da etkiledi. Gazete, ajans, dergi, televizyon, radyolar artarak yoluna devam etti. Bugün Türkiye, İran, Kuzey-Doğu Suriye, Federe Kürdistan Bölgesi, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde binlerce gazete, dergi, televizyon, ajans, radyo, haber sitesi yayınını sürdürürken, baskıların hedefinde olan Kürt basını, tam 123 yıldır direniyor.    Kürt basınında çalışan gazeteciler, Kürt gazeteciliğinin dünü ve bugününü anlattı.   ‘KÜRT HAFIZASINI KORUMALIYIZ’   Yaklaşık 12 yıldır Kürt basınında çalışan Xwebun Gazetesi Editörü Zeki Erden, Kürt basınının 123 yıldır tüm zulüm ve baskılara rağmen ayakta durduğunu kaydetti. Erden, “Hala da ayakta duruyor ve daha da ileriye gidecek. Şu an yeterli değiliz ama çalışmalarımız sürüyor. Bütün sosyal medyalarda yer tutup çalışmaları arttırmalıyız. Bu çalışmalarla Kürt çalışmalarına layık olabiliriz. Kürt yayıncılığı, kültürel hafıza açısından çok önemli. Kürtler ve Kürdistan için, hafızanın korunması için basın olarak daha çok çalışmalıyız. Daha çok Kürtçe siteler açmalı ve çoğalmalıyız. Bu zamana kadar getirilen hafızayı daha da genişletebiliriz. Eğer Kürtler bu rol ve misyonla ayağa kalkarsa Kürtçe yazan ve okuyan sayısı çoğalır. Tüm asimilasyon politikalarını yıkmak için her şeyden önce Kürtçe haber dosyalarını güçlendirmeliyiz” dedi.   ZULME KARŞI DİRENİŞ   Yaklaşık 23 yıldır Kürt basınında yer alan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Serdar Altan, Kürt basının tüm zorluk ve baskılara rağmen dünya basın tarihinde önemli bir basın geçmişine sahip olduğuna dikkati çekti. Kürt basının kendini var ettiği günden bu yana ayakta kalma mücadelesi verdiğini kaydeden Altan, “Varlık mücadelesine başladığı zamandan bugüne Kürt basını, zulme karşı bir direniş, yok olmaya karşı kendini var etme çabası ve bir şekilde hem kendisinin hem de içinde bulunduğu toplumun sesini tüm dünyaya duyurma çabası içerisinde. Tabi ki sürgünde olması, her dönem bu sürgünü yaşamış olması da karakterine değişik bir karakter kattı” diye belirtti.   ÖNEMLİ BİR MEVZİ ELDE ETTİ   Kürt basının çok zorlu süreçlerden geçtiğine değinen Altan, başarılarına ve eksikliklerine şu şekilde değindi: “Nitekim kurumlarıyla, hem görsel hem işitsel hem de yazısal olsun yaratılanlarla artık belli bir yol kat ettiğini, önemli bir mevzi elde ettiğini dile getirebiliriz. Kendi topraklarında baskı altında olan, zulme karşı, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik engellere karşı direnen ve aynı zamanda kendisiyle birlikte diğer halkların basınını, medyasına da sahip çıkan bir Kürt gazeteciliği gerçekliği var. Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde aslında fena bir yerde değil. Eksiklikleri her zaman oldu. Zaman zaman çağın gerisinde kaldı, teknolojik anlamdaki gelişmelere ayak uyduramama, bazen olması gerektiği şekilde ilerleyememe ve benzeri bazı sorun ve sıkıntılar yaşadı. Fakat bunlar Kürt gazeteciliğinin varlığına gölge düşüremedi. Tüm bu zorlukları bir şekilde geride bırakan, yaşanmışlıklarıyla, çekilen acılarla, eksikleriyle, yarattığı değerlerle bugün artık dünya çapında kendini ispat eden Kürt gazeteciliğinden söz edebiliriz.”   İLK HEDEF KÜRT MEDYASI OLUYOR   Varlık ve yokluk mücadelesinin hem Kürt halkı için hem de Kürt basını için geçerli olduğunu vurgulayan Altan, “90’lı yılları herkes az çok bilir. Çok zorlu süreçlerdi. Onlarca arkadaşımız katledildi. Akabinde 2000’li yıllara geldiğimizde de önündeki engeller son bulmadı, ekonomik engeller açısından olsun, iktidarların yaklaşımları açısından olsun. Özgür basının işitilmeyeni işiten, gösterilmeyeni göstermeye çalışan gibi bir gerçekliği var. Bu tabi ki iktidarların hoşuna gitmiyor ve bu açıdan ilk yöneldikleri alan Kürt medyası oluyor. Yakın zamanda yaşanılanlarda bunları bize çok net gösteriyor. Halen çok sayıda arkadaşımız cezaevinde. Yüzlerce gazeteci hakkında soruşturmalar, davalar var. Bir şekilde alandan koparılmaya çalışılıyorlar” sözleriyle baskıların devam ettiğine değindi.   ÇALIŞMAK İÇİN GEREKÇE ÇOK   Yeni nesil gazeteci adaylarına da çağrıda bulunan Altan, devamında şunları söyledi: “Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde görüyoruz ki aslında bizim bu alanda çalışmamız için çok fazla gerekçe var. Öncelikle direnişçi geleneğimiz, zora zulme karşı koymamız, şehitler mirasımız, halka karşı olan sorumluluğumuz var. En iyi olanı sunma gibi bir görevimiz var. Özgür basın geleneğini yaşatan, büyüten, geliştiren bir pozisyonda olmalıyız. Bizler sadece bir meslek olduğu için gazetecilik yapmıyoruz aynı zamanda bizim bir derdimiz, ayakta tutma sorumluluğumuz var. Mevcut durumda kötü sayılmayız ama daha iyi olabiliriz. Daha iyi olabilmemiz içinde daha iyi çalışmalıyız özellikle de genç arkadaşların daha çok çalışması gerekiyor.”   MÜCADELEMİZ BÜYÜDÜ   Bugünü kutlamadan çok “katledilen gazetecileri anma, miraslarına sahip çıkarak yayıncılığı büyütme günü” olarak tanımlayan Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü ve Jinnews Editörü Ayşe Güney ise Kürt basın tarihi içerisinde en önemli kazanımın kadın basını alanı olduğunu söyledi. Güney, “Hem Kürt özgürlük mücadelesinin hem de Kürt ve dünya kadınlarının özgürlük mücadele mirasının taşıyıcısı olan kadın basını bugün dergi, aylık basılı yayın, ajans, TV ve genel yayın yapan Kürt basını içerisinde kadın servisleri, kadın ekleri ile kadın mücadelesini büyüttü” dedi.   ‘KADIN HAKİKATİNİ YAZIYORUZ’   Yazılmayan kadın tarihinin yazıcılığını üstlendiklerini vurgulayan Güney, Kürt kadın gazetecilerin yaşadıklarına şöyle değindi: “Kadın basını salt haber yapma amacı taşımadı, kadınlar başta olmak üzere toplumsal sorunların görünür kılınmasının yanında çözümünde geliştirilmesini hedefledi. Eril zihniyet ve onun diline karşı kadın hakikati kadının kalemiyle yazılıyor. Kürt, kadın ve gazeteci bu üç kimliği bir arada bulundurmak, iktidar tarafından ilk hedef haline gelmek demek. İktidar kendine göre ‘makul’ tanımı yaparak kadını, gazeteciyi, Kürdü bir potada eritirken, siz kalkıp tüm halk için ama kadın perspektifinden haber yapmak istiyorsunuz, tüm tanımları yıkıyorsunuz. Ortaçağ’da olsak yakılırdık kesin. Şimdi de tutuklanıyoruz, tehdit alıyoruz, kamera bilgisayar gibi birçok malzememize el konuyor. Haberini yaptığımız şiddet faillerinin tehditlerine maruz kalıyoruz. Ailelerimize baskı yapılıyor. Ama yılmıyoruz çünkü bir direniş damarımız var. Kral çıplaksa çıplak diyeceğiz, biz biat etmeyi bilmiyoruz çünkü.”   MA / Eylem Akdağ