Öcalan'ın avukatı: Bütün hakları bir sese sıkıştırılmak isteniyor 2021-04-21 09:01:49 İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, Öcalan'ın yarıda kesilen telefon görüşmesi için "Öcalan'ın bütün yaşamsal, sosyal, kültürel ve hukuki haklarını minimum bir ses duyumuna sıkıştırmaya çalışıyorlar" dedi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası güçler eliyle Suriye'den çıkarılıp, Türkiye teslim edilmesinin üzerinden 22 yıl geçti. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Öcalan, uzun süredir ailesi ve avukatları ile yüz yüze görüştürülmüyor. Sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada yayılan kimi iddiaların kamuoyunda endişe ve kaygılara yol açması üzerine kardeşi Mehmet Öcalan 25 Mart’ta PKK Lideri ile telefonla görüştürüldü. Yarıda kesilen bu görüşme sadece 4,5 dakika sürdü.    Kendisiyle kurulan bu kısa temasta sarf ettiği "Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil” sözleriyle devletin kendisine dayattığı hukuksuzluğa tepki gösteren Öcalan, bu durumu meşru kılmamaları konusunda yine avukatlarını uyardı. PKK Lideri, bir görüşme olacaksa İmralı’da olması gerektiğini vurgulayarak, avukatlarıyla görüşmek istedi.    Görüşmenin yarıda kesilmesi Öcalan’a dair kaygıları daha da büyütse de sonrasında ailesi ve avukatlarının Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı “acil görüşme” başvuruları yanıtsız bırakılıyor.    Öcalan’ın müdafiliğini yürüten Asrın Hukuku Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, bir yıl sonra haber alabildikleri müvekkillerine dönük tecridi, yapılan telefon görüşmesinde Öcalan’ın dile getirdiği hususları, İmralı’ya gitme talebiyle yaptıkları başvurular ve aldıkları yanıtlara ilişkin sorularımızı yanıtladı.   Öncelikle müvekkilinizin sağlığıyla ilgili ortaya atılan iddiaların tecritle bir alakası var mı?    Sosyal medya hesapları üzerinden Sayın Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarına dair iddiaların ortaya atılması tam da bu 22 yıldır kesintisiz bir biçimde süren ve gittikçe ağırlaşarak mutlak halini alan tecritle doğrudan bağlantılıdır. Bildiğiniz üzere 27 Nisan 2020 tarihinde gerçekleşen telefon görüşmesinden sonra Sayın Öcalan’dan hiçbir şekilde haber alamıyorduk. Nitekim hukuki tüm girişimlerimize rağmen ne avukat ve aile ziyareti yaptırılmış ne telefon hakkı ne de mektup vb. iletişim kanalları kullandırılmıştır. Söz konusu Sayın Öcalan’ın sağlığı ve yaşamı olunca pandemi ve tecrit koşullarında böylesi bir iddia ne bizce ne de demokratik kamuoyunca basit olarak ele alınacak bir durum değildir.    Müvekkiliniz telefonla görüşme hakkını 22 yıl aradan sonra ikinci kez kullanabildi. Bu görüşmeye nasıl izin verildi?   Demokratik kamuoyunda oluşan tepkiler sonrasında bu kısa telefon görüşmesi gerçekleştirildi.   Peki bu görüşmeyi siz mi talep ettiniz?    Öncelikli talebimiz pandemi sebebiyle tüm tedbirler alınarak Sayın Öcalan ile avukat ve aile ziyaretinin yüz yüze gerçekleştirilmesi idi. Buna ek olarak telefon hakkı ile birlikte diğer iletişim yollarının kullandırılması taleplerimiz de vardı. Ayrıca pandemi süreciyle beraber diğer kara hapishanelerindeki mahpuslara tanınan ek telefon hakkının tanınması için de girişimlerimiz oldu. Ancak bu taleplerimiz hukuka aykırı yasak kararları gerekçe gösterilerek reddedildi.   Telefon görüşmesi hangi koşullarda yapılıyor?    Kamuoyunda gelişen tepkiler nedeniyle müvekkillerimizin ailelerine bulundukları yerin savcılığına gitmeleri söylenerek 25 Mart tarihinde telefon görüşmesi gerçekleştirilecekleri bildirildi. Bu şekilde Sayın Öcalan ile birlikte Sayın Hamili Yıldırım’ın kısa süren bir telefon görüşmesi oldu. 27 Nisan 2020 tarihinde gerçekleşen telefon görüşmesi de bu koşullarda olmuştu. Diğer hapishanelerdeki mahpuslar direkt olarak ailelerini arayarak bu haklarını kullanabiliyorken böylesi olağanüstü koşullarda gerçekleşen bir telefon görüşmesi İmralı’nın kendine özgü, özel  hukukunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bırakın Türkiye’yi dünyanın hiçbir yerinde böylesi uygulamalara rastlamak mümkün değildir.  Bu durumdan "uygulama" olarak bahsetmemizin sebebi, hukuki ve yasal hiçbir dayanağı olmamasından öte gelmektedir. Bizim de hukuki ve insani olmayan bu koşulları kabul etmemiz mümkün değildir.    Müvekkilleriniz ile ilgili hukuki başvuruları zamanında yapabiliyor musunuz?    Biz avukatların sadece görüşmeleri engellenmekle kalmamakta, ulusal ve uluslararası hukuk mekanizmalarını kullanmamızın önüne geçilmekte, hukuki süreçlerin tümüyle dışında bırakılmaya çalışılmaktayız. Örneğin 6 ay öncesine kadar dosya içeriğine ilişkin bilgi alamasak da yerel mahkeme dosya bilgileri üzerinden dosya talebinde bulunuyor, verilmediği için bunu Anayasa Mahkemesine taşıyorduk. Ancak gelinen aşamada müvekkillerle ilgili bir disiplin cezası olsa dahi başvurular reddedilirken, disiplin cezasının varlığından bahsedilmemekte, disiplin dosyaları kesinleştikten ve başvuru için yasal süreçler sona erdirildikten sonra disiplin cezasının varlığından haberdar edilmekteyiz.  Haberdar olduktan sonra dosyalara bir şekilde dahil olmak istediğimizde ise dosya bilgileri dahil “soyut güvenlik gerekçeleri” ile tarafımıza verilmemektedir. Bu durum Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de kendi yerel mevzuatına da aykırı. Tam bir ihlaller silsilesi ve hukuksuzluk söz konusu.   Şayet durum anlattığınız gibiyse, müvekkilinizin telefon görüşmesine izin verilmesiyle aslında ne amaçlanıyor?       Bütün yaşamsal, sosyal, kültürel ve hukuki hakları minimum bir ses duyumuna sıkıştırmaya çalışıyorlar. Öcalan’ın düşüncelerinin ve sesinin dışarıya yansımasını engelleniyor. Görüşmenin 4-5 dakika sürmesi ve Sayın Öcalan eleştiriler getirdiği sırada telefonun kesilmesi bunun tezahürüdür.   Temel haklarından tümüyle mahrum bırakılan müvekkillerimiz telefon görüşmesine razı edilmek istenmektedir. Bu kapitalist sistemin ‘ölümü gösterip, sıtmaya razı etme anlayışı’nın tezahürüdür. Bütün yaşamsal, sosyal, kültürel ve hukuki hakları minimum bir ses duyumuna sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Son telefon görüşmesiyle anlaşıldığı üzere müvekkillerin bu anlayışı kabul etmediği açık. Ne demokratik kamuoyunun ne de biz avukatların da böylesi bir durumu kabul etmesi mümkün değildir. Bizleri mutlak bilgi yokluğuna sürükleyerek, görevimizi yapmamızın önüne geçen bu anlayışa karşı biz de hukuki mücadeleyi sürdürme kararlılığındayız.   Görüşmenin yarıda kesilmesini nasıl yorumluyorsunuz?    Bildiğiniz gibi Sayın Öcalan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü. Bu sebeple İnfaz Kanunu 25'inci maddesine tabidir. Söz konusu madde metninde ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin ‘aile ziyaret hakları 15 günde bir kapalı, ayda bir açık görüş, telefon hakları 15 günde bir 10 dakika, pandemi ile birlikte haftada 2 kez 10’ar dakika, havalandırmaya çıkma, spor ve etkinlik hakları vb.’ gibi hakları düzenlenmiştir. AİHM İnfaz Kanunu’nun bu hükmünü “işkence ve kötü muamele yasağı”nın ihlali olarak değerlendirmiş ve değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine CPT, her İmralı ziyareti sonrası infaz rejiminde değişiklik yapılması gerekliliğinin elzem olduğunu ortaya koymuştur. Ancak var olan İmralı sistemi bu kanunda yazılı hakları dahi tanımamakta bazen hukuk dışı gerekçelerle, bazen de gerekçeye dahi ihtiyaç duymadan bu hakların kullanımını engellemektedir. Şüphesiz burada esas mevzu Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin, öngörülerinin, tespitlerinin ve hatta sesinin, görüntüsünün dışarıya yansımasını engellemektir.    Görüşmenin 4-5 dakika sürmesi ve Sayın Öcalan eleştiriler getirdiği sırada telefonun kesilmesi bunun tezahürüdür. Nitekim Sayın Öcalan fikirleriyle Sadece Türkiye değil, Ortadoğu ve dünya haklarının bir arada huzur ve barış içerisinde yaşaması için bir paradigma inşa etmiştir. Bu paradigmanın karşısında durup, çözümsüzlükte diretenler, kaosu ve savaşı büyütenler özellikle Kürt halkı nezdinde temsiliyeti olan ve “barışın tek çözüm adresi” olarak gösterilen Sayın Öcalan’ın sesinin dışarıya çıkmasını engelleyenlerdir.    Öcalan bu görüşmede "Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil” derken, neyi ifade etmek istedi?   27 Nisan 2020 tarihli telefon görüşmesinden sonra 1 yıl boyunca Sayın Öcalan’a dair hiçbir haber alınamamış, görüşmelerimiz hukuka aykırı yasak kararları ile engellenmişti. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle siyasi mahpuslar süresiz-dönüşümlü açlık grevine başlamışlardı. Böylesi bir süreçte Sayın Öcalan’ın sağlık ve yaşam koşullarına dair iddialar ortaya atıldı. Toplumsal refleksin de ölçülmeye çalışıldığı bu haber sonrasında tarafımızca her türlü hukuksal girişimde bulunulmuştur. Demokratik kamuoyunun ciddi tepkileri sonrasında ise bu görüşme gerçekleştirildi. Sayın Öcalan’ın ve Sayın Hamili Yıldırım’ın kısa olarak gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Sayın Konar ve Sayın Aktaş’ın ise tecrit durumunu protesto etmeleri sebebiyle telefona çıkmadıkları iletilmiştir. Sayın Öcalan bu kısa görüşmede ‘Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil’ diyerek yaşanan hukuksuzluğa tepki göstermiştir.   Sayın Öcalan’ın 2001 yılında AİHM’e gönderdiği savunmasında “AİHM sözde kalmak istemiyorsa, şahsımda yargılananın ne olduğunu doğru tespit etmek durumundadır. Başından itibaren bilinmesi gerekir ki, dar bireysel haklar sınırında bir lütuf, daha şimdiden yedi yılı bulan bir ağır tecridin karşılığı olamaz” diyerek, böylesi bir yaklaşımı hem şahsı hem de temsil ettiği halk nezdinde kabul edilemez olduğunu ve sorgulayacağını belirtmiştir.    Sayın Öcalan’ın 2001 yılında ifade ettiği bu cümleler 20 yıl sonrasında bugünü anlamak için de aydınlatıcı nitelikte. 22 yıllık süreç boyunca giderek ağırlaştırılan tecrit sistemi içerisinde lütuf gibi sunulan bir telefon görüşmesi, 22 yılı bulan mutlak tecrit durumunun karşılığı olarak görülemez, kabul edilemez.   Hiçbir yasal hakkın tanınmadığı ancak olağanüstü süreçlerde kamuoyu hassasiyetinin sonucunda gerçekleşen kısa bir telefon konuşması sonrasında ‘tecridin kalktığı’ yönünde oluşturulan algıya kapılmanın ne kadar tehlikeli olduğu ortadadır. Çünkü Sayın Öcalan, İmralı Adası’nda bulunan diğer müvekkillerimiz üzerinden sürdürülen tecrit yayılarak ve derinleşerek devam etmektedir. Gerek avukat gerekse de aile ziyaretleri başta olmak üzere Sayın Öcalan’ın ve diğer müvekkillerimizin bütün yasal haklarının sağlanması gerekir. Nitekim Sayın Öcalan bu durumu hem hukuki hem siyasi olarak değerlendirmektedir. Keza yasal hakların sağlanmaması çözümsüzlükte ısrar eden siyasi aklın ürünüdür.      Sayın Öcalan bu kısa görüşmede ‘Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil’ diyerek yaşanan hukuksuzluğa tepki göstermiştir. Sayın Öcalan bu durumu hem hukuki hem siyasi olarak değerlendirmektedir. Keza yasal hakların sağlanmaması çözümsüzlükte ısrar eden siyasi aklın ürünüdür.    Bu telefon görüşmesi akabinde yeni başvurularınız oldu mu?    Sayın Öcalan ile ilgili her habere ciddiyetle yaklaşıyoruz. Dolayısıyla pozitif hukuk imkanları dahilinde haberler sonrasında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına, Adalet Bakanlığı’na ve CPT’ye başvurularımız oldu. Yetkililerle doğrudan görüşme taleplerimiz oldu. Kamuoyundaki tepkiler sonrasında savcılığın yazılı açıklaması ile birlikte olağanüstü koşullarda kısa bir telefon konuşması gerçekleşti ve bu görüşmede Sayın Öcalan doğru olanın Avukatların İmralı’ya gelmesi olduğunu ve hukuki olanın da bu olduğunu belirtti. Biz bu doğrultuda başvurularımızı yapmaya devam ediyoruz. Telefon görüşmesi sonrasında rutin olarak haftada 2 kez yapmış olduğumuz avukat görüşme talebini her gün için yapmaya başladık. Sosyal medya hesaplarında dönen iddialardan bu yana toplam 26 başvurumuz oldu.  Bununla birlikte mevcut tecrit durumunun hukuksuzluğunu kapsamlı gerekçe ve örnekleriyle ortaya koyan, bunun ortadan kaldırılması ve bütün hakların ayrımsız sağlanması için başvurularımız, taleplerimiz oldu. Savcılık başvurularımıza cevap vermezken İnfaz Hakimliği bu taleplerimizi reddetti. Yaptığımız itirazla Ağır Ceza Mahkemesi aşamasına taşıdık.   Müvekkilinize 23 Eylül’de verilen 6 aylık avukat görüş yasağının süresi 23 Mart tarihinde sona erdi. Buna ilişkin herhangi bir girişiminiz oldu mu, bir cevap alabildiniz mi?   Yaptığımız avukat görüş başvurularına herhangi bir cevap verilmiyor. Yeni bir yasak kararının var olup olmadığı konusunda da bilgimiz yok. Gerek 23 Eylül tarihli yasak kararına baktığımızda gerekse de yazılı yasak kararları öncesi gerekçe olarak öne sürülen ‘hava şartları’, ‘koster bozuk’ gerekçelerine baktığımızda İmralı adasına ilişkin yasak ve engellemelerin hiçbir zaman yasal ve hukuki dayanağı bulunmadığı açık. Dolayısıyla her türlü yasaklamanın mevcut olduğu, yasal hakların tanınmadığı böylesi bir ortamda yasak kararı verilse de bu meşru ve hukuki bir karar olmayacaktır.   Her gün için avukat görüş başvurusu yapmaya devam ediyoruz ve belirttiğimiz gibi İnfaz Hakimliğine de başvuru yaptık ve reddedildi. Esasen şuan için yaptığımız başvurulara cevap verilmiyor oluşu yasak halinin başka bir görünümüdür.    Peki müvekkillerinize verilen disiplin cezalarının hangi gerekçe ile alındığı sizlere iletiliyor mu?    Halihazırda ailelerin haftada bir kez olarak yapmış olduğu görüş başvurularına herhangi bir cevap verilmiyor. Dolayısıyla disiplin cezasının varlığına ilişkin bir karar da tebliğ edilmiş değil. Aile ziyareti yasağına ilişkin bir disiplin cezası olduğunu 30 Mart tarihinde İnfaz Hakimliği’ne yapmış olduğumuz başvuru ile öğrendik. Öğrendiğimiz tarihte disiplin sürecine ilişkin tüm süreç işletilmiş ve kesinleştirilmişti. Daha önce de belirttiğimiz gibi hukuki olarak tüm yolların kapatılmaya çalışıldığı aşikar. Yakın zamanda her dört müvekkilimiz açısından ayrı ayrı Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız başvurunun hızlıca sonuçlandırılması bunun yani hukuki yolların tümüyle kapatılmasının AYM eliyle de güçlendirilmeye çalışıldığını gösteriyor.    Bizlerin İnfaz Hakimliği’ne aile ziyaretlerinin gerçekleştirilmesi yönünde Ekim ayında yaptığımız başvurular reddedilmişti. Bunun üzerine açık hukuka aykırılığı AYM’ye taşımamıza rağmen AYM kısa sürede sayın Yıldırım’ın ve Aktaş’ın başvurularını reddetti ve İmralı’da aile ziyaretlerinin bu derece ağır engellenmesini ihlal olarak görmedi.   Yine Eylül 2020 tarihinde verilen ancak bizim Aralık 2020 tarihinde öğrenebildiğimiz disiplin cezalarının kaldırılması ile dosya örneklerinin ve bilgilerinin tarafımıza verilmesi taleplerinin reddedilmesine ilişkin olarak Ocak 2021 tarihinde AYM’ye başvuruda bulunmuştuk. Avukatlık mesleğini yürütmemiz engellenmesine, ‘savunma hakkı’ ile ‘adil yargılanma hakkı’ ihlal edilmesine rağmen bu başvurulardan sayın Konar’ın başvurusu reddedildi. 2015 yılından bu yana AYM önünde bulunan ve karar verilmeyen dosyaların aksine bu başvurularımız 13 Nisan 2021 tarihinde yani 4 aylık kısa bir süre içerisinde sayın Öcalan dışındaki 3 Müvekkilimiz açısından hızlıca karara çıkarıldı. Ve açık anayasal hakların ihlal durumlarına rağmen AYM ihlal olmadığına hükmetti.   MA / Ferhat Çelik