6-9 Ekim Kobanê protestolarının öncesi-sonrası 2021-04-22 09:01:57 HABER MERKEZİ - Kobanê protestolarının aydınlatılması için verdikleri araştırma önergeleri 3 kez reddedilen HDP'li siyasetçiler, sorumlu tutuldukları olaylar nedeniyle 26 Nisan'da mahkemeye çıkacak. Sanık yapılan HDP’lilerin gösterdikleri çaba dava dosyanın omurgasını oluşturan Emniyet Genel Müdürlüğü’nce hazırlanmış “gizli” ibareli belgeye yansıdı.  DAİŞ’in Kobanê yönelik giriştiği saldırı üzerine Türkiye genelinde 6-9 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan protesto eylemleri nedeniyle 28’i tutuklu 108 isim hakkında açılan davanın ilk duruşması 26 Nisan’da görülmeye başlanacak. Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek dava kapsamında tutuklu bulunan isimler arasında HDP’nin eski Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Diyarbakır eski Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve partinin dönemki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri var.    6 Ekim 2014 tarihinde toplanan MYK toplantısının ardından yapılan açıklamada, “Kobanê'de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobanê'ye ambargo tutumunu protesto etmek halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” denilmişti.   Soruşturma için düğmeye 6 yıl sonra, AİHM’in Demirtaş hakkında verdiği tahliye kararının ardından basıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında zaten tutuklu bulunan isimlerin dışında 25 Eylül 2020’de gözaltına alınan 20 siyasetçiden 17'si tutuklanmış, Sırrı Süreyya Önder, Gülfer Akkaya ve Altan Tan ise adli kontrol kararıyla serbest bırakılmıştı. Devam gözaltılarla tutuklananların sayısı 28’e çıktı.   O dönem MYK’de yer almadığı mahkemece tespit edilmesine rağmen yerine kayyum atanan Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen ile DBP’nin o dönemki Eş Genel Başkanı Emine Ayna da dava sanıkları arasına eklendi.   ÖNERGE REDDEDİLDİ    Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Selahattin Demirtaş ve HDP’nin Kobane olaylarındaki hukuksal sorumluluğunu daha önce 2911 sayılı 'Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefet etmek' olarak belirlemesine rağmen hazırlanan 3 bin 530 sayfalık iddianamede HDPli siyasetçilere ‘adam öldürmeye teşebbüs’ten ‘düşük yapmaya neden olma’ya varan 31 farklı suçlama ile binlerce yıl hapis isteniyor. Oysaki HDP Grubu tarafından Kobanê eylemleriyle ilgili bugüne dek 3 kez Meclis araştırması istedi. 8 Ekim 2016, 26 Temmuz 2017 ve 8 Ekim 2019 tarihlerinde Meclis Başkanlığına sunulan bu önergelerin tümü AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddedildi. Bu önergelerin neden reddedildiği sorusu iktidar cephesinde bugün hala yanıtsız.   27’Sİ HDP ÜYESİ VEYA GÖNÜLLÜSÜ    Protestolar süresince 54 kişinin hayatını kaybetmesine rağmen soruşturma 37 kişinin ölümüyle sınırlı tutuldu. Üstelik HDP’nin 26 Nisan'da başlayacak yargılama öncesinde hazırladığı "2014 Kobanî Protestolarında Aslında Ne Oldu?/Yalanlar-Gerçekler" başlıklı kitapçığa göre; olaylar sırasında hayatını kaybedenlerden 27’si doğrudan HDP üyesi veya oy veren, destekleyen insanlar.    Bunun anlamı, yaşanan bu ölümlerin faillerini ortaya çıkaracak soruşturmalar yürütmekten imtina edildiği şartlarda HDP’li siyasetçilerin yine partililerin ölümüyle suçlandığı.   KAPATMA DAVASI İZLEDİ    AKP’nin tek başına iktidar olma şansını yitirdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz 2015'te aradan geçen zamanda soru işaretlerinin ortadan kalmadığı iki polis memurunun cinayetleriyle çözüm süreni sonlandırılırken, hedefe konulan HDP’yi Kobanê eylemleri üzerinden kriminalize etme çabalarının bir sonraki adımı partiye yönelik açılan kapatma davası oldu.    YANITI ARANAN SORULAR   İktidar söylemleri, medyası ve kontrolü altındaki hukuksal mekanizmalar aracılığıyla hakikati ters yüz etmeye girişirken insanları 6-9 Ekim tarihlerinde sokağa döken neydi? Bu sonuçta hangi politika ve yaklaşımlar belirleyici oldu, sokağa çıkanların talebi neydi?     Bu soruların yanıtları ile birlikte iktidarın tüm suçlamalarına rağmen HDP’nin o günlerde olayların büyümesinin önüne geçmek için nasıl bir çaba gösterdiğini soruşturma sayfalarında bulmak mümkün.   Ankara Cumhuriyet Savcısı Ahmet Altun tarafından hazırlanan 3 bin 530 sayfalık dava iddianamesinin omurgasını üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanının imzası bulunan 816 sayfalık, üzerinde “gizli” ibaresi bulunan bir belge oluşturuyor. Dava savcısına 2018 yılında gönderilen ve HDP'li 7 milletvekilinin gözaltına alınması, sorguya çekilmesi ve tutuklanması önünde engel bulunmadığının salık verildiği imzasız bilgi notu da TEM Şube Müdürlüğü tarafından gönderilmişti.   TEM Daire Başkanının gönderdiği 816 sayfalık “gizli” ibareli bu belgede, bugün sanık kürsüsüne oturtulan HDP’li siyasetçilerin olayların önüne geçmek gösterdiği çabalar gün gün yer alıyor:    19 Eylül 2014: DAİŞ’in 15 Eylül’de Kobanê’ye dönük giriştiği saldırının ardından İdris Baluken, Pervin Buldan ve Sırrı Süreya Önder'den oluşan HDP heyeti, İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştü. Sonrasında Kandil'e gidip, KCK yöneticileriyle bir araya geldi. Bu toplantı Ankara'da hükümetin yaptığı "çözüm toplantısı” ile eş zamanlı yapıldı. KCK yöneticileri ile yapılan toplantı sonrası İdris Baluken, Kandil'e gitmeden önce devlet ve hükümet heyetiyle görüştüklerini, hükümetin ‘Yol Haritası’ konusunda ağırdan alan, zamana yayan bir tutum içerisinde olduğunu dile getirdi.    23 Eylül: Abdullah Öcalan ile görüşen avukatı Mazlum Dinç, DAİŞ’in Rojava’ya yönelik saldırı konusunda Öcalan’ın "Türkiye'nin Rojava siyaseti Kürde karşı savaş siyasetidir" dediğini paylaştı.   KCK yöneticilerinden Murat Karayılan ise aynı gün yaptığı açıklamada DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısının “savaş ilanı” olduğunu söyleyip, bundan Türkiye’yi sorumlu tuttu.  Kobanê’de açığa çıkan durumun kendileri açısında iki şeyi netleştirdiğini söyleyen Karayılan, “Birincisi, Türk devletinin çözüme değer vermediği netleşmiştir. Çözümde samimi değildir. Diğeri ise, Türkiye her ne kadar uluslararası güçlerin baskısı olsa da, gizli de olsa IŞİD’le ilişkisini devam ettirmek istiyor ve bunun için uzun süreli bir anlaşma yapmışlardır” dedi.    25 Eylül: KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, Al-Montior'a verdiği söyleşide “Türkiye’nin DAİŞ’e yardım ettiğini kanıtlayabilir misiniz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “DAİŞ, Kobane’ye saldırmadan iki gün önce Türk yetkilileri Kobane’den sorumlu YPG yetkilisini uyarıyor. Diyor ki; Şah Sultan türbesine herhangi bir saldırınız olursa sizi vururuz. Yani ortada bir şey yokken bunu söylüyor. İkincisi Kobanê saldırısı başladıktan iki gün sonra Türkiye’ye ait bir tren [IŞİD denetimindeki] Tel Abyad sınır kapısına gelmeden bir Arap köyü önünde duruyor, orada cephane ve silah boşaltıyor, tren hattı üzerinde DAİŞ’e veriyor. Bunu bizzat görenler var. DAİŞ’in tankları Kobane’ye dayanmış durumda ve bu süreçte [Musul’daki Türk] rehineler meselesi güya çözülüyor. Bunlar birbirlerine bağlantılıdır hep. Türkiye [Kobane’ye geçişi sağlayan] Mürşitpınar kapısını açıyor, DAİŞ katyuşa roketleriyle hem köyleri vuruyor hem şehir merkezini halkta panik yaratmak için. Musul’daki ele geçirdikleri Amerikan tanklarını kullanıyorlar. Türkiye kapıyı saldırının üçüncü gününde açıyor insanlar boşalsın Türkiye’ye diye. Zaten DAİŞ de bunu amaçlıyor. Bu aslında işbirliği yaptıklarını gösteriyor. Çünkü Türkiye öteden beri tampon bölge oluşturmak istiyor. Amacı Rojava’daki Kürtlerin statüsünü önlemek. DAİŞ Kobane’yi boşaltarak, büyük kitle göçü yaratarak, Türkiye’nin güvenliği söz konusudur diyerek uluslararası güçlerin desteğini alarak bu tampon bölge meselesini pratiğe dökmek istiyor.”   DEMİRTAŞ: DAİŞ AZERBAYCAN’A SALDIRSAYDI TÜRKLER NE YAPARDI?   26 Eylül: ABD’de düzenlenen Kürt konferansında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobanê’ye bir kilometre yakınlaşan DAİŞ’in belki birkaç saat sonra Kobanê’yi alacağı ve büyük katliamlar yapacağını, ama bütün dünyanın buna seyirci kaldığını söyledi.    Demirtaş, Türk halkına ise “IŞİD Azerbaycan’da katliam yapsaydı, ne yapardınız? Her fırsatta ‘Kürtlerle kardeşiz’ diyen Türkiye halkı için bugün bir sınav gündür. Temennim o dur ki hükümet Kürt halkında oluşacak kırılmayı önleyecek adımlar atar” sözleriyle seslendi.   30 Eylül: Kobanê’yi ziyaret eden Selahattin Demirtaş, Mürşitpınar Sınır Kapısı’nda yaptığı açıklamada, “Kobanê’deki direniş, Türkiye’nin hükümetin bu direnişe göstermiş olduğu tutum, ortaya koyduğu politika içeride devam eden demokratik çözüm arayışıyla ve bunu besleyen bir politika değil…Bizler Türkiye’nin menfaatiyle Kobanê halkının menfaatinin aynı olduğunu anlamak zorundayız” diyerek, Hükümetin PYD ile ilişki kurması gerektiğini söyledi.   5 Ekim: Suruç sınırında konuşan Selahattin Demirtaş, Kobanê’yi sürecin biteceği bir nokta değil, kalıcı barışa doğru bir hamle noktasına getirmek istediklerini ifade etti. Başbakan Davutoğlu ve devlet yetkilileri ile temaslarını sürdürdüklerini belirten Demirtaş, “Çünkü buradaki tehlikenin Kobanê’nin düşmesinin domino taşı etkisi olarak nelere yol açacağını görüyoruz. Kobanê’yi sürecin biteceği bir noktaya değil, kalıcı barışa doğru bir hamle noktasına getirmek istiyoruz. Kobane’deki direniş burada Kürt-Türk arasında kırılmayı derinleştirsin istemiyoruz” dedi.   YÜKSEKDAĞ: AKP, İÇ SAVAŞI TETİKLİYOR   8 Ekim: Sürecin büyüttüğü gerilimle ülke genelinde başlayan protestolar devam ederken, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Kobanê’ye dair uyarılarını dikkate almamakla eleştirdiği AKP’nin izlediği politikaların “iç savaşı tetiklediği” uyarısında bulundu. DAİŞ’in Türkiye cephesinin bilinçli olarak devreye sokulduğunu söyleyen Yüksekdağ,  “Silahlandırılmış IŞİD çeteleri kent meydanlarında polis gözetiminde sokağa salınıyor ve insanlarımız çok açık bir kitle katliamı ile yüz yüze bırakılmış durumda. Diyarbakır'da IŞİD çetelerinden biri yakalanıyor halkımız tarafından, üzerinden MİT kimliği çıkıyor. Bu kadar ayan beyan geliştirilmiş saldırılar" ifadelerini kullandı.    ‘TÜRKİYE, SURİYE OLSUN DİYE UĞRAŞANLAR VAR’   9 Ekim: Olayların giderek büyümesi üzerine HDP, DTK ve DBP eş genel başkanları Diyarbakır’da ortak basın toplantısı düzenledi. “Türkiye, Suriye olsun diye uğraşsın olanlar var biz bunlardan değiliz" diyen siyasetçiler, herkese halklar arası çatışmaya sürükleyecek yaklaşımlardan uzak durulması çağrısında bulundu.   Aynı gün Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder'den oluşan HDP heyeti, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Bakanlık binasında görüştü. Sonrasında yapılan yazılı açıklamada Kobanê’deki katliam tehlikesinin bertaraf edilmesi, çözüm süreci ile ilgili adımların hızlandırılması ve toplumsal olaylara yaklaşım konusunda gerekli hassasiyetlerin gösterilmesini istedi.   'BİRLİKTE ÇALIŞMAYA HAZIRIZ' MESAJI   10 Ekim: HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, DTK Eşbaşkanları Selma Irmak ve Hatip Dicle, DBP Eşbaşkanları Emine Ayna ve Kamuran Yüksek,  HDK Eşsözcüleri Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, 6 Ekim'den bu yana devam eden Kobanê eylemlerine ilişkin ortak bir açıklama yaptı.Açıklamada “Kobanê konusunda halklarımızın sokağa çıkarak sahiplenme ve kamuoyu yaratma tutumunu gerekli ve anlamlı buluyoruz. Ancak anlaşılıyor ki halkın sokağa çıkmasını bekleyen ve daha önceden hazırlığını yaparak pusuya yatan mekanizmalar bu ortamı fırsat bilerek ciddi bir iç çatışma yaratmak istemektedirler. Bunların kim olduğunu somut olarak bilmesek de, provokasyonu yapanların çözüm sürecinin yükünü omzunda taşıyanlar olmadığı kesindir” denildi.   Hükümetten tansiyonu düşürecek mesajlar verilmesini ve protestolar sırasında yaşanan olayların etkin soruşturulmasını isteyen Kürt siyasetçiler, iç savaş tehlikesini bertaraf etmek için Hükümetle birlikte çalışmaya hazır oldukları mesajı vermişti.   BİNGÖL SUİKASTİ!   Kobanê protestoları sırasında yaşanan en dikkat çekici olaylardan biri ise, Bingöl Emniyet Müdürü Atalay Ürker’e yönelik gerçekleştirilen suikast oldu.   9 Ekim 2014 günü saat 21.30 sıralarında kent merkezinin protestolara sahne olan Cenk Caddesi üzerinde incelemelerde bulunduğu sırada silahlı saldırıya maruz kalan Bingöl Emniyet Müdürü Ülker ile koruma polisi Uğur Atlı’nın yaralı kurtulurken, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin ile koruması olan Komiser Hüseyin Hatipoğlu hayatını kaybetti.   Selahattin Demirtaş, Bingöl suikastı üzerinden 6-9 Ekim protestolarının perde arkasında yaşananları yargılandığı davanın 12 Nisan 2018’de görülen duruşmasında açıklamıştı. Bingöl'de saldırı bilgisinin olay henüz basına bile yansımadan dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala tarafından kendilerine ulaştırıldığını anlatan Demirtaş, Ala’nın “Saldırı eylemi onların mıdır, merkezi bir karar mıdır, ateşkesi bozdular mı?” diyerek kendilerinden Kandil’den teyit almalarını istediğini,bunun üzerine Erbil’de (Hewler) temas halinde oldukları bir siyasetçi üzerinden Kandil’e ulaşıp, saldırının kendileriyle bağlantısının olmadığını ilettiklerinde ise Efkan Ala’nın “Ohh” çektiğini paylaştı.   Demirtaş, “Öbür türlü olsaydı hiç içinden çıkamazdık” diyen Ala'nın yaşananlara dair “Kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var” dediğini de açıklamıştı.    ÖNDER: ÖCALAN'IN NOTU İLETİLDİ   Soruşturma kapsamında gözaltına alınıp, serbest bırakılan İmralı Heyeti üyelerinden Sırrı Süreyya Önder, alınan savcılık ifadesinde o günleri şu sözlerle dile getiriyor:  “7-8 Ekim 2014 tarihinde İçişleri Bakanı’nın makamındaydık, odada ben ve İdris Baluken bulunmaktaydı. Pervin Buldan da gelip gitti diye hatırlıyorum. Olayların yaşandığı bölgelerde tarafımıza iletilen bilgileri İçişleri Bakanı’na iletip, yaşanan olaylara dair bize yansıyan konularda bilgi sahibi olmasını, yaşanan olaylara kolluk kuvvetlerinin doğru müdahalesinin sağlanması için bilgiler aktardık… 9 Ekim 2014 tarihinde Adalet Bakanı baş müşaviri tarafından bana gece yarısı A4 kağıda Abdullah Öcalan tarafından el yazısı ile yazılmış, yaşanan şiddet olaylarının en kısa sürede bitirilmesine dair bir not iletildi. Ben de bu notu gecikmeksizin hemen o esnada Selahattin Demirtaş’a whatsapp üzerinden gönderdim. Sonra kamuoyuna duyurdu. Ben o dönem olayların ve provokasyonların engellenmesi adına hükümet yetkilileri ile sık sık görüşmeler yaptım.”   DAVUTOĞLU’NUN SUSKUNLUĞU!    Bu çabalara rağmen HDP’nin iktidar tarafından topun ağzına konulması üzerine Pervin Buldan, dönemin başbakanı olan ve AKP için “Konuşursam insan içine çıkamazlar” diyen Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’na “Gerçekleri anlatmanın tam zamanı” diyerek çağrı yaptı. Davutoğlu ise sadece HDP’lilere yönelik operasyonun hukuki olmadığını söylemekle yetindi.   MA / Ömer Çelik