İmralı politikası tüm Türkiye'ye yayıldı 2021-05-15 09:00:58 VAN - Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkati çeken HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, İmralı'da uygulanan politikanın önce diğer cezaevlerine ardından tüm Türkiye'ye yayıldığını söyledi. Türkiye’de Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri son 1 yılda koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri gerekçesiyle kat be kat arttı. Türkiye cezaevlerindeki tutukluların yaşam koşullar her geçen gün ağırlaşırken, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması talebiyle yapılan süresiz-dönüşümlü açlık grevleri ise devam ediyor. İnfaz yasasında yapılan değişiklikle birlikte cezası biten tutukluların tahliyelerine yönelik engellemeler tutuklular spor, sohbet ve açık görüş haklarını da kullanamıyor. Türkiye cezaevlerinde yaşananları Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede anlattı.   CEZAEVLERİNDE YAŞANANLAR   HDP Hukuk Komisyonu olarak çalışma yürüttükleri en önemli alanlardan birinin cezaevleri olduğunu belirten Dede, yaklaşık 10 bine yakın HDP’linin cezaevlerinde tutulduğunu ve tümünün durumlarını da takip etmeye çalıştıklarını söyledi. OHAL ve pandemi sürecinde ihlallerin artarak sürdüğünü dile Dede, bu alanda çalışma yürüten hak örgütleriyle de ortaklaştıklarını, onların hazırladıkları raporlardan yararlandıklarını ifade etti.  Yaşanan ihlallere ilişkin parti olarak Meclis'te kimi girişimlerde bulunduklarını aktaran Dede, "Aynı zamanda diplomasi komisyonumuz aracılığıyla da Avrupa’daki kuruluşlara düzenli olarak cezaevlerindeki durumlarla ilgili bilgi aktarımını yapıyoruz” dedi.    AÇLIK GREVLERİ   Açlık grevlerinin İmralı’da uygulanan tecridin bir sonucu olduğunu söyleyen Dede, “Dolayısıyla buraya bakmak, buraya odaklanmak ve açlık grevini iyi anlamak gerekir. İmralı’ya yönelik özel olarak oluşturulan hukuk sistemi ve tecrit kırılmazsa, cezaevlerinde hiçbir mahpusun güvencesinin de olmadığının farkındalar. Dolayısıyla açlık grevini değerlendirilirken gerekçelerini de iyi bilmek gerekiyor. Şuanda yapılan bu haksızlık ve hukuksuzlukların tamamının ülkenin yönetilme biçimiyle ilgili olduğunu belirtmek gerekiyor. Açlık grevine giren mahpuslara idare tarafından disiplin cezaları verildiğini biliyoruz. Disiplin cezalarıyla zaten sınırlı olan imkanların tümden ortadan kaldırılması, insanların tekli hücrelere alınarak yalnızlaştırılması ve en doğal hakları olan direnme hakkından vazgeçmesi baskı kurduklarını biliyoruz. Bizler için mahpusların durumunu gözlemlemek, dinlemek bir zorunluluktur. Elbette bunu takip etmek ve gündemleştirmek gerekiyor” dedi.    MUHATTAP ÖCALAN   Taleplerin kabul edilmesi için sadece tutukluların değil herkesin mücadele içerisinde olması gerektiğini ifade eden Dede şöyle devam etti; “Hükümetin son 5 yıldır uyguladığı güvenlikçi politikaların cezaevine yansıması çok daha vahim oluyor. Bu güvenlikçi politikaların önüne geçmek ve sonlandırmak için tecride son verilmesi ve Türkiye’nin kendi içindeki sorunları barış içinde demokratik mücadele yoluyla çözmesi gerekiyor. Burada siyaseten muhatabın Abdullah Öcalan olduğu tüm kamuoyu ve uluslararası otoriteler tarafından bilinmektedir. Demokrasiye ve barış umudunun yeniden canlanması için İmralı tecridinin mutlaka kırılması gerekiyor. Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde hiçbir dönem insani düzeyde koşullar sağlanmadı. Özellikle son yıllarda hem pandemi koşulları hem de 5 yıllık hükümetin geliştirdiği güvenlikçi politikaların da etkisiyle, özellikle siyasi tutsaklar hiç olmadığı kadar haksızlığa uğrama ve tecrit edilme durumuyla karşı karşıya kaldılar.”   PANDEMİ YASAKLARI   Pandemiyi gerekçe gösterilerek tutukluların zaten sınırlı olan haklarını neredeyse tamamen ortadan kaldırıldığını söyleyen Dede, “Örneğin spor, kültürel etkinlikler tamamen ortadan kaldırıldı. Pandemi koşullarında havalandırma haklarının arttırılması gerekiyordu. Dış dünyayla tamamen bağlantıları kesilen tutukluların kendi aralarındaki iletişimi arttırılması gerekirken tam tersine bu yönlerde kısıtlamalara gidildi. Birçok cezaevinde örneğin mahpusların önemli bağlantılardan olan radyolarının toplanıldı. Radyo örneğinde görüldüğü gibi bunu pandemiyle uzaktan yakından alakası yok. Açık görüşler gerçekleştirilemiyor ve kapalı görüşler de çok sınırlı bir şekilde gerçekleştiriliyor” diye konuştu.    ÇIPLAK ARAMA   Bu dönemde cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinden birinin de çıplak arama uygulaması olduğunu söyleyen Dede şöyle devam etti: “Milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun büyük bir çaba ve gayretiyle bu durum ülkenin gündemine geldi. Cezaevi ziyaretlerinde ve mahpuslarla yaptığımız görüşmelerde bu uygulamanın istisnasız tüm siyasi mahkumlara uygulandığına tanıklık ettik. Bu uygulamada hükümetin ya da idarenin elde etmek istediği şey tutuklunun cezaevine girerken iradesini teslim alma, kişiyi iradesizleştirme girişimidir. Tutuklular, insan onuruna yakışmayan bu uygulamanın kendilerine uygulanmasına elbette izin vermiyorlar. Fakat izin vermeme haliyle birlikte, işkenceye uğrama, zorla çıplak aramaya maruz bırakılma durumları gelişiyor. Bu uygulama Türkiye açısından bir utanç tablosudur.”   İNFAZLARIN YAKILMASI   İnfaz yasasındaki değişikliğe dikkat çeken Dede, “Özellikle son dönemlerde gündemde olan, siyasi mahpusların infazlarının yakılması ya da denetimli serbestlik durumuna gelmişken ve tahliye edilmeleri gerekirken tahliye edilmeme durumudur. Bunun da hukuki alt yapısı yine pandemi döneminde apar topar çıkan infaz yasası ve infaz yönetmeliğiyle yapıldı. İnfaz yasasıyla İdare Gözlem Heyeti denilen gözlemcilerin yetkileri inanılmaz derecede arttı. Hiçbir ölçü ve standart konulmadan bir yetkilendirme durumu söz konusu oldu. Bu idare gözetme yetkililerin tamamı devlet memuru yani bağımsız tarafsız kişiler değiller. İdarenin denetimi altında dolayısıyla yürütmenin denetimi altında olan ve yürütmenin yönlendirmesinde oldukça açık olan kişilerden oluşan bu heyet tutuklular hakkında karar veriyor. Bugün hiçbir hukuki gerekçe olmadan tamamen keyfi bir değerlendirmelerle, ‘Bizce yeterince ıslah olmamıştır’ denilerek mahpusların uzun yıllar cezaevinde kalmaları ve tahliye imkanı da ellerinden alınıyor” dedi.    Cezaevinde 30 yıl kalan bir tutuklu tam tahliyesi sürecinde "Biz senin infazını yaktık ve fazladan 6 yıl daha yatacaksın" denmesinin en büyük işkence olduğunu söyleyen Dede, "Çok uzun yıllar cezaevinde kalıp şartlı tahliye imkanına sahipken şartı tahliyeyle bırakılmayan, infazları yakılan durumu da yine Sayın Öcalan’a uygulanan özel hukuk sistemiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle tecrit sistemi kırılmadığı sürece cezaevindeki mahpusların da hukuki anlamda hiçbir zaman bir güvenceleri olmayacak. Hukuk ve yasalar herkes için çok net uygulanır. Eğer siz bu eşitlik ortamında bir istisna yaratırsanız, açılan kara delik gittikçe büyür ve bütün topluma yayılır" ifadesinde bulundu.    MA / Cemil Uğur