Köklü: Türkiye tecrit siyasetiyle yönetiliyor 2021-05-18 11:34:01 ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a verilen disiplin cezalarıyla İmralı Adası’nda yeni bir konseptin devreye konulduğunu belirten avukat Serbay Köklü, Türkiye’nin tecrit siyasetiyle yönetildiğini söyledi.  İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 22 yıldır ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, yapılan başvurulara rağmen ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili iddiaların ortaya atılmasıyla kaygılar artarken, aile ve avukatlarının yaptığı acil görüşme talepli başvurular da yanıtsız bırakıldı. Kaygıların artması üzerine 25 Mart’ta kardeşi Mehmet Öcalan, ağabeyi Öcalan’la yaklaşık 4 buçuk dakika süren kesintili görüşmesi gerçekleştirdi. Öcalan’ın müdafiliğini yürüten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü, tecrit ve yeni disiplin cezasını değerlendirdi.    YENİ KONSEPT   Köklü, Öcalan ile görüşme başvurularının düzenli olarak gerçekleştiğini ancak her seferinde başvuruların gerekçesiz reddedildiğini hatırlattı. Ancak 2020 yılının Eylül ayında Öcalan’a verilen disiplin cezasıyla birlikte yeni bir konseptin devreye girdiğinin altını çizen Köklü, “5 Ağustos 2020 tarihinde CPT, 2019 tarihindeki ziyaretinin raporunu açıkladı. Bu raporda, Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşlerinin derhal sağlanması yönündeydi. Daha önce bizim başvurularımıza cevap verme ihtiyacı duymayan Türkiye, CPT’nin raporuna önce 7 Eylül’de telefon yasağı, 23 Eylül’de avukat yasağı ve 30 Eylül’de ise aile görüşme yasağı alarak cevap verdi. Bununla İmralı’da uygulanan keyfi tecridin bir adım daha derinleşeceği ve görüştürmeme ısrarının devam etmesi mesajı verildi” dedi.   GÜVENCESİZ BIRAKMA   Verilen disiplin cezalarının itiraz sürecinin sona ermesinin ardından avukatlara tebliğ edildiğini söyleyen Köklü, şöyle devam etti: “Bu süreçte hükümet yasaklama kararlarını bizden kaçırma ve İmralı’daki müvekkillerimizi hukuki güvencesiz bırakma yönünde bir uygulamayı tercih etti. Yeni verilen disiplin cezası kararının içeriğiyle ilgili bizim bir bilgimiz yok, bazı tahminlerimiz var. Tesadüfen öğrendiğimiz geçmiş kararların içeriklerine dair bazı yorumlarımız var. Spor hakkının sohbetle birlikte değerlendirilmesi yani volta hakkı olarak da değerlendirilecek bu hakkın engellenmesine yönelik bir müdahalenin olduğunu düşünüyoruz. Sayın Öcalan’ın sadece dış dünya ile iletişiminin değil, cezaevindeki diğer müvekkillerimizle de iletişimini engellemek isteyen bir karar söz konusu. O açıdan bu tecridin bir adım daha derinleştirildiği bir süreci olarak okumakta fayda var.”   VERİLEN MESAJ   Öcalan’a 23 Eylül 2020 tarihinde verilen disiplin cezasının CPT raporuna bir cevap olmanın yanı sıra İmralı tecridinin derinleştirildiği, demokratik siyaset alanının giderek boğulduğu, Kürt sorununun baskılarla çözümlemeyi amaçlayan bir sürecin göstergesi olduğunu belirtti.   Son verilen disiplin cezası sonrası sınır ötesi operasyon başlatılmasına dikkat çeken Köklü, şunları söyledi: “23 Eylül 2020’de verilen kısıtlama kararı, yeni gelecek olan dalganın da bir habercisiydi. Bu tarihte Sayın Öcalan çözüm için görüşlerini ifade ettiği Yol Haritası gerekçe göstererek bir 6 aylık avukatlarıyla görüştürülmeme yönünde yasaklama kararı getirildi. Daha önce keyfi olarak bizimle görüştürülmemesini tercih eden bir siyasi iktidar, bugün yeni bir yasak kararı alma ihtiyacı niye hissediyor? Birincisi uluslararası kamuoyuna, CPT’ye, AİHM’e ‘biz sizin hukukunuzu tanımıyoruz’ dediler. İkincisi ‘biz sizi tamamen tecrit edeceğiz’ dediler. Kobanê gerekçesiyle HDP’nin operasyona maruz kalması, daha sonra kapatma davası, önce 10 Şubat’ta sonra 23 Nisan’da sınır ötesi operasyonun gündeme alınması, aynı dönemde 14 Mart’ta Sayın Öcalan’ın yaşamıyla ilgili ortaya atılan iddialar ve 25 Mart’ta da Sayın Öcalan’a sadece yaklaşık 4 buçuk görüşmesine izin verilen bir telefon hakkının kısıtlanması söz konusu. Bu tablo tecritle beraber bize şunu ifade ediyor; biz size yaşam hakkı olarak sadece hayatta kalacak düzeyde bir imkan sağlayacağız, öbür türlü elimizden ne geliyorsa bastırmak ve imha etmek için her yöntemi kullanacağız. Nitekim bugün yaşanan da bu.”   YÖNETİM HALİ    İmralı tecridinin Kürt meselesine bir yaklaşımın göstergesi olduğuna işaret eden Köklü, İmralı tecrit sisteminin bir yönetim haline geldiğini vurguladı. Tecridin aynı zamanda Türkiye’deki siyasetin ve hukukun da ölçüsü olduğunu belirten Köklü, “Türkiye, uluslararası konsept gereği tekçi ulus sistemini tercih etti. Bu süreçte halklar bu tekçi ulus için bir tehdit niteliği taşıdı ve Lozan ile birlikte artık Kürtler tamamen bastırılması gereken bir halk konumundaydı. Şark Islahat Planı ve Takrir-i Sükun, 2000 yılına kadar tüm Türkiye’de uygulanan siyasetin ve muhalefetin ölçüsünü belirledi. Bu iki siyaset 1999 yılında güncellendi. Şimdi Türkiye, İmralı tecrit siyasetiyle yönetiliyor. Geçtiğimiz yıllarda İmralı Barış Delegasyonu çok önemli tespitlerde bulunmuştu. İmralı baskının da demokrasinin de laboratuvar şeklindeydi. Orada bir baskı geliştiği zaman bu adım adım tüm Türkiye’ye yayıldığın görmek gerekir. Orada demokratik bir nüve görüldüğü zaman o nüvenin tüm ülkede canlanacağını görmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.   KÜRT İNKARI    İmralı tecridinin derinleşmesiyle siyaset imkanının daraldığını ifade eden Köklü, “İmralı tecrit siyaseti aynı zamanda tüm şiddet politikalarını güçlendirmek amacıyla ekonomik imkanları peşkeş olarak kendi bünyesinde barındırdığı siyasetin adıdır. Bugün İmralı tecridi derinleştiği zaman ülkede siyaset imkanının olmadığı, demokratik hakların tanınmadığı tüm ülkede baskı koşullarının yoğun bir şekilde inkarla birlikte imhayı da esas alan bir yöntemin uygulandığını hep birlikte son 6-8 ayda da gördük. Yakın zamanda Sayın Öcalan’ın hayatıyla ilgili iddiaların ortaya atıldığı zaman aynı zamanda sınır ötesi operasyon çok yoğun bir şekilde uygulandı. Sayın Öcalan’ın dış dünya ile bağlantısının kesildiği dönem, aynı zamanda demokratik siyasetin tamamen boğulmaya çalışıldığı bir dönemdir. Ama başka bir boyutu da var. Şiddet politikalarında devşirilmiş güçlerin milyar dolarla ifade edilen imkanları nasıl peşkeş çektikleri ve toplumun bütün imkan ve kaynaklarının nasıl sömürüldüğünü ortaya koyan bir sürü tartışmalar yürüyor şuanda. Bununla beraber bu şiddet politikası Kürtlere inkarı, imhayı dayatırken, aynı zamanda Türkiye toplumuna intihar düzeyinde bir yaşamı ortaya koyuyor. Yani hayatta kalmakla sınırlandırılmış bir yaşam hakkı Kürtler için dayatılmaktayken, intihar ve işsizlikle terbiye edilmiş bir Türkiye toplumu gerçekliği söz konusu. Bunların hepsinin düğümlendiği yer İmralı tecrit siyaseti” diye konuştu.   TECRİT SÜRDÜRÜLEMEZ   İmralı tecridinin derinleşmesinde uluslararası kurum ve kuruluşlarının da ciddi düzeyde etkisinin olduğunu vurgulayan Köklü, “Tablonun çok iç açıcı bir durumda olmadığını biliyoruz ancak İmralı duruşu, Sayın Öcalan’ın avukatları olarak bize güç veriyor. Sayın Öcalan’dan çıkacak sesin, savaş ve şiddet politikasından rant devşiren belli bir azınlık dışında Türkiye ve Kürdistan toplumunun tamamını rahatlatacak içeriğe sahip olduğunun fardayız. Tecridin daha fazla sürdürülemeyecek olduğunun farkındayız ancak bu tek başına kendiliğinden olacak bir şey değil. Daha nitelikli ve derinlikli bir demokratik hukuk mücadelesinin gerektiğini ve bütün arkadaşlarımızla bunu sürdüreceğinizi ifade etmek isteriz” diye belirtti.   MA / Diren Yurtsever