‘Tecridin kalkması toplumun özgürleşmesi demektir’ 2021-06-02 09:03:41 İSTANBUL - Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan MATUHAY-DER Eş Başkanı Nesim Özkan, Öcalan konuştuğu zamanlarda topumun derin bir nefes aldığını, tecridin ise çok yönlü krizlere sebep olduğunu söyledi.  İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 38’inci grubun katılımı ile 188’inci gününde devam ediyor. Cezaevlerindeki grevi destek amacıyla Federe Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Mahmur Kampı’nda başlayan eylem 167’nci, Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 150’nci gününde sürüyor.    Açlık Grevi İzleme Heyeti bileşenlerinden Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eş Başkanı Nesim Özkan, tecridin amaç ve etkileri, cezaevlerindeki hak ihlalleri ve eylemcilerin sağlık durumlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    ‘ÖCALAN NEFES ALDIRIYOR’   Tecridi insanlık suçu olduğunu hatırlatan Özkan, Öcalan şahsında uygulanan tecridin Kürt halkı ve ötekileştirilmiş tüm halk ve kesimlere yönelik olduğunu vurguladı. Özkan, Öcalan’ın tezlerinde hem Türkiye için hem Ortadoğu için önemli çözüm yolları sunduğunu belirterek, iktidarın barışçıl ve demokratik çözüm yollarını çıkarlarına aykırı gördüklerini ifade etti. Bu nedenle Öcalan’ın toplum ile bağının koparılarak fikirlerinin yayılmasının önlenmek istendiğine dikkati çeken Özkan, iktidarın ve çevresinin çıkarlarını ve iktidarlarını korumak için tecridi derinleştirdiğini kaydetti.    Öcalan öncülüğünde 2013-2015 yılları arasında devam eden çözüm sürecinde Türkiye’nin derin bir nefes aldığını, kısa sürede demokratik değerlerin yükseldiğini hatırlatan Özkan, tecrit politikasının yeniden devreye konduğu 2015 yılı başından itibaren Türkiye’nin çok yönlü derin krizlere girdiğini kaydetti.   ÇÖZÜMÜN KAPISINI ARALADI   Cezaevlerinde devam eden açlık grevi eylemlerinin taleplerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özkan, 2012 yılında gerçekleşen ve 67 gün süren açlık grevlerinin çözüm sürecinin önünü açtığını anımsattı. Özkan, Grevin ardından İmralı’da kurulan sekretarya ile çözüm sürecine önemli katkı sağlandığının altını çizerek, “Fakat bir süre sonra barış süreci bozuldu. Türkiye’nin tekçi zihniyete dayanan mevcut sisteminin çökeceğinden ve Öcalan’ın fikirlerinin halkta somut bir karşılık bulmasından korktular” dedi.    KÜRTLER KABUL ETMİYOR   Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 2018 yılı sonunda tecride karşı başlayan açlık grevlerini de hatırlatan Özkan, açlık grevi eylemlerinin taleplerinin tamamının hukuki talepler olduğunu dile getirdi. Özkan, bu grevin ardından birkaç avukat görüşü gerçekleştirildiğini ancak bunun yeterli olmadığını belirterek, Kürt halkının da bunu kabul etmediğini yineledi. Devletin artık adım atması gerektiğini sözlerine ekleyen Özkan, “Eylemciler taleplerine ve eylemlerinde ısrarcılar. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin bir daha tekrarlanmayacak şekilde kaldırılması, tekrardan bir sekretarya kurulması ve bunun önünün açılmasını talep ediyorlar. Bunlar da hukuki talepler” diye konuştu.    SAĞLIKLARI RİSKİ ALTINDA   Özkan, Açlık Grevini İzleme Heyeti’nin Marmara Bölgesi’nde bulunan cezaevlerini gezerek hazırladığı raporda 600’ün üzerinde tutuklunun greve girdiğini ve eylemcilerin sağlıklarının her geçen gün kötüleştiğinin bilgisini verdi. Birçok tutuklunun birden fazla kez grevlere katıldığını bu nedenle vücutta oluşan dengesiz durumun beraberinde sağlık sorunlarına yol açtığını ifade eden Özkan, 2012 ve 2018 yıllarında gerçekleşen açlık grevlerin katılan çok sayıda tutuklunun yeniden grevde olduklarına vurgu yaptı. 2018 yılındaki grevde uzun süre grevde kalan tutukluların tedavi süreçleri tamamlanmadan yeniden greve girmelerinin riski arttırdığına dikkati çeken Özkan, kötü sonuçlara yol açmadan taleplerin bir an önce kabul edilmesi çağrısında bulundu.    HAK İHLALLERİ DERİNLEŞİYOR   Uzun zamandır cezaevlerindeki hak ihlallerinin de giderek arttığının altını çizen Özkan, çıplak arama, mektup, kitap, gazete benzeri basın ve yayın araçlarının kısıtlanması, açık görüşlerin, cezaevi içi spor, sohbet, atölye faaliyetlerinin tamamen yasaklanması ve hücreye koyma uygulamalarını örnek gösterdi.  Özkan, insani ve hukuki hakları için mücadele eden siyasi tutukluların ağır baskı ve sindirme politikalarına maruz kaldıklarını dile getirerek, “Cezaevlerinde hak ihlalleri hat safhaya varmış durumda. Adeta Diyarbakır cezaevine dönmüş durumda. Esat Oktay’ın kendisi yok fakat düşünceleri var. Bu kadar baskı ve hak ihlallerinin temel sebebi demokratik haklarını ve düşüncelerin dile getirdikleri için. Bunu hiçbir hukuk devleti yapmaz. Bu baskıyı sadece haklarını savunanlara yapıyorlar” diye belirtti.    DUYARLILIK ÇAĞRISI   Sivil toplum örgütlerinin ve halkın cezaevlerindeki çığlığa ses vermesi gerektiğine sözlerine ekleyen Özkan, şunları söyledi: “Tecridin kalkması toplumun özgürleşmesi demektir. Eylemcilere sahip çıkmamız demek tüm topluma sahip çıkmak demektir.  Bizler 2018’deki gibi şahadet haberleri almak istemiyoruz. Annelerin gözyaşlarını ve feryatlarını duymak istemiyoruz. Bu nedenle herkes elinden gelen her şeyi yapmalıdır.”