Öztürk: DTK’nin kapısına vurulan mühür çalışmalarımızı engelleyemez 2021-06-26 09:00:52 DİYARBAKIR - Kürt sorununa çözüm arayışı amacıyla kurulan, geniş bir sivil toplum yelpazesini temsil eden, çalışmalarını toplumun değişik kesimleriyle birlikte yürütüldüğünü dile getiren DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, “Kongremizin kapısına vurulan mühür, çalışmalarımızı engelleyemez” dedi.   Demokratik Toplum Kongresi (DTK-Kongreya Civaka Demokratîk), Kürt sorununa dair demokratik çözüm arayışları ve tüm demokratik örgütlenmelerin ortaklaşması hedefiyle 26-28 Ekim 2007 yılında Diyarbakır'da kuruldu. İlk eşbaşkanları Yüksel Genç ve Hatip Dicle olan DTK, bölgenin 25 kentinde faaliyet yürüten 800’e yakın sivil toplum örgütünün çatısını oluşturan bir yapı olarak çalışmalara başladı. DTK, yasal zeminde çalışmalarını sürdürürken, 850 delege, 101 kişilik Daimi Meclis, 21 kişiden oluşan Yürütme Koordinasyon Kurulu, 5 kişilik Eşbaşkanlık Divanı, 3 sözcü ve 2 eşbaşkandan oluşan bu yapının bünyesinde 14 komisyon oluşturuldu. DTK, kuruluşundan bu yana Kürt sorununun çözümü, eğitim, hukuk ve sağlık sistemi konularında çeşitli tarihlerde kongre, çalıştay ve konferanslar organize etti.     Dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı olan Cemil Çiçek, yeni Anayasa çalışmaları için 2012 yılında DTK'ye görüşlerini sunması için davetiye gönderirken, 2013’teki çözüm sürecinde oluşturulan 5 kişilik İmralı Heyeti arasında DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle de yer aldı.    DTK’ye yönelik ilk soruşturma 2010 yılında başlatıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında DTK'nin kullandığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Konuk Evi binası mahkeme kararı ile teknik takibe alındı ve bu takip 2014'e kadar sürdü.    2015’te siyasi iklimin değişmesiyle birlikte DTK’ye yönelik baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar artmaya başladı. Bu tarihten sonra DTK içinde faaliyet yürüten birçok siyasetçi, belediye eşbaşkanı, insan hakları savunucusu, sendikacı, sağlık emekçisi, gazeteci ve yazar tutuklandı, çok sayıda kişi de hapis cezaları verildi. Yargılanıp hapis cezası verilenler arasında eski eşbaşkanlardan Aysel Tuğluk ve Selma Irmak da yer aldı. Yargıtay 16’ncı Dairesi’nin, Nisan 2020’deki kararında DTK’nin “yasadışı” olduğuna hükmetmesi üzerine DTK’ye karşı operasyonların sayısı her geçen gün arttı.    KAPIYA MÜHÜR   DTK’ye karşı yürütülen soruşturmalardan biri de 26 Haziran 2020’de gerçekleştirildi. Soruşturmada, 64 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı, ev baskınlarında 45 kişi gözaltına alındı, DTK’nin Diclekent’te bulunan binasına baskın yapıldı, kapısına mühür vuruldu. 45 kişiden 23’ü tutuklandı, 22 kişi ise adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı.     LEYLA GÜVEN TUTUKLANDI   Kapısına mühür vurulan DTK’ye ilişkin soruşturmalar birçok kentte sürerken, vekilliği düşürülen DTK Eşbaşkanı Leyla Güven hakkında 21 Aralık 2020’de verilen 22 yıl 3 ay hapis cezası ile birlikte tutuklanma kararı çıkarıldı. Gözaltına alınan Güven, cezaevine konuldu.     Kürt sorununda hükümetin sık sık kapısını çaldığı DTK’nin tabelasının indirilip kapısına mühür vurulmasın kadar gelen süreci DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk ile konuştuk.   ‘SALDIRILARIN HEDEFİ OLDU’   DTK’nin Kürt sorununun çözümünde önemli bir kurum olduğunu ve kurulduğu günden bu yana çok önemli çalışmalar yürüttüğünü ifade eden Öztürk, kongrenin, “Çözüm süreci”nin devlet tarafından sonlandırılarak, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürüttüğü tecridi 5 Nisan 2015 tarihinden sonra hedef alındığını aktardı. DTK’ye yönelik yapılan baskıların bilinçli olduğunu kaydeden Öztürk, “Saldırıyı sadece bir kuruma yönelik olarak değerlendirmek, okumak eksik kalır. Kongre başından bu yana Kürt sorunundaki yüz yıllık anlayışa karşı olarak ortaya çıktı. Hem DTK hem de HDK, Sayın Öcalan’ın önerisi üzerine kuruldu. Kürt sorununun çözümü için bu güne kadar bir şeyler söylenmesi gerekiyorsa, kongrenin sözü dinleniyor. Var olan politikalara karşı ‘hayır bu yapılanlar yanlış, çözüm burada’ dediği için kongreye ideolojik saldırı oldu. DTK’nin çalışmalarına bakarsanız saldırıların nedenini de görebiliriz. Saldırılarla DTK illegalize edilemeye çalışıldı. Halen de saldırılar devam ediyor. Aslında DTK var olan sistem anlayışına karşı alternatif bir anlayış olmasından dolayı hedef alındı. Saldırılar ideolojiktir” ifadelerini kullandı.    ‘MEŞRUİYETİMİZİ HALKTAN ALIYORUZ’   DTK’nin bir dönem Meclis’e davet edildiğini ve Kürt sorununun çözümünde görüşlerini dahi beyan ettiğini hatırlatan Öztürk, çözüm sürecinin sona erdirilmesinden sonra devletin tekrardan soykırım ve tasfiye politikalarına geri dönmesiyle saldırıların yoğunlaştığını kaydetti. Öztürk, “Birçok kurumumuz kapandı. Kongrenin kapısına kilit vurulmasıyla ‘bu anlayışa izin vermeyeceğiz, biz toplumun kendisini örgütlemesine izin vermeyiz’ mesajı verildi. Gözaltılar sonrası oluşturulan iddianamelere bakarsanız oradaki ibarelerde DTK sanki silahlı eylemler yapmış gibi yaklaşılıyor. DTK Eşbaşkanımız Leyla Güven’e verilen 23 yıllık cezanın nedeni de budur. Devlet saldırılarla ‘illegalize edeceğiz’ dedi. Zaten Yargıtay kararı sonrası da mühür kararı verildi. Tabi bunlar bizim meşruiyetimizi engelleyemez, çünkü biz meşruiyetimizi Kürdistan halkından aldık. AİHM Büyük Daire kurumumuz hakkında verdiği kararla da saldırıları boşa çıkarttı ve bizim haklılığımızı gözler önüne serdi. AİHM kararı adeta saldırılara bir tokat gibi cevap vermiş oldu. Yargıtay’ın DTK’yi ‘terör örgütü’ ilan etmesi de siyasi bir karardır. Bugün sarayın talimatı ile hareket eden bir yargı olduğu için verdiği kararlar bizi bağlamıyor” şeklinde konuştu.      ‘BAŞARAMADILAR’   Kongrenin sadece bir Kürt kongresi olmadığının altını çizen Öztürk, konuşmasına şöyle devam etti: “Kongre Kürdistan coğrafyasında yaşayan tüm halkların ve inançların sorunlarının çözümü için ortaya çıktı. Kongremiz, bir siyasi parti gibi çalışmalarını sürmedi. Kongremiz, 2007 yılından beri bu coğrafyada var olan tüm sorunları çözmek için büyük bir çaba içerisine girdi. Devlet kongreyi bir deneği kapatır gibi kapatamazdı. Biz kurulurken herhangi bir yere başvurmadık. Yargıtay, kongremiz için adım adım devreye girdi. Diyorlar ya ‘dokümanlar ele geçti’ ama dokümanlara baktığımızda sadece bizim delege listemiz var. Delege arkadaşlarımızın isimleri ve telefonları vardı. O dönem tüm arkadaşlarımız izlendi. Öyle bir hava yaratıldı ki sanki arkadaşlarımız silahlı bir eylem yapacak. Amaçları bir algı yaratarak herkesi bu kongreden uzaklaştırmaktı. Ondan dolayı sürekli ‘o delege ele geçti, bu delege ele geçti’ diyorlar. Amaçları tamamen illegalize etmekti, farklı bir algı yaratmaktı. Kongremiz birçok yerde sözü geçiyordu. Kongremize karşı yapılan algı oluşturmayı başaramadılar, bunun en iyi örneği AİHM kararıydı. Zaten hala çalışmalarımıza devam ediyoruz.”     ‘ÇÖKTÜRME PLANININ DEVAMI’   DTK’ye olan yaklaşımının Kürt sorununun çözümünü büyük bir oranda olumsuz etkileyeceğini belirten Öztürk, Kürt sorununun silahlarla çözülemeyeceğini vurguladı. Kongrelerinin hedef alınmasının 2014 yılında devreye giren “çöktürme planının” devamı olduğunu kaydeden Öztürk, “Kongremizin kurulduğu günden bu yana yapmış olduğu tüm çalışmalara katılan gazeteciler, siyasetçiler gibi herkes hakkında soruşturmalar açıldı. Bugün o çalışmalara katılıp da gözaltına alınmayan, tutuklanmayan kimse kalmadı” dedi.    ‘ÇALIŞMALARIMIZ ENGELLENEMEZ’   Kürt sorunun çözümü için bir iradenin olması halinde kimsenin böylesi bir kongreye karşı algı operasyonuna giremeyeceğini ifade eden Öztürk, şöyle konuştu: “Bırakın böyle bir sorunun çözümünü, bu sorunun çözümünü ortadan kaldırmak için, yok etmek için yemin etmiş bir anlayıştan bahsediyoruz. Devletin son altı yıldaki yaklaşımları bunun açık göstergesidir. Yaklaşık 14 yıllık bir geçmişimiz var. Kurumumuza karşı mühür vurulmasının ya da tabelasının indirilmesi bizim çalışmalarımızı engelleyemez. Mühür vurulmuş olabilir ama kongrenin amaçlarına ve çalışmalarına mühür vurulamaz. Kongremizin kapısına mühür vurulmuş olsa da çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bundan sonra da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Halkla birlikte çözümün yollarını arıyoruz. Gittiğimiz her yerde de kongrenin amacını anlatmaya devam ediyoruz.”     MA / Ergin Çağlar - Eylem Akdağ