'ATK yaşam hakkından birebir sorumludur' 2021-09-08 12:14:13 ANKARA - Hasta tutuklulara yönelik verilen ATK kararlarının artık tartışmalı hale geldiğini ve kurumun yaşam hakkından birebir sorumlu olduğunu belirten FİDH Genel Başkan Yardımcısı avukat Reyhan Yalçındağ, duyarlılık çağrısında bulundu.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sosyal medya üzerinden kurduğu ve yönettiği ÖFG TV’ye kanser hastası Ayşe Özdoğan ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı (FİDH) ve avukat Reyhan Yalçındağ’ı konuk aldı. Hasta tutuklular ve uygulamaların konuşulduğu programda Ayşe Özdoğan, kanser teşhisi konulması ve sonrasında cezaevine girme durumuna dair yürüttüğü hukuki süreci anlattı.   ÖFG TV’ye katılan Ayşe Özdoğan, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildiğini ve 2019 yılında eşiyle birlikte gözaltına alındığını hatırlattı. 2019 Kasım’ında kendisine maksiller sinüs kanseri teşhisi konulduğunu ve ameliyat olduğunu anlatan Özdoğan, “2-3 hafta ameliyattan sonra iki mahkemeye katıldım. Bütün kanser raporlarını, solunum, ameliyat raporlarını sundum. Mahkeme de kendimi savunurken bayıldım, beni ayılttılar tekrar mahkemeye devam ettik. Derken ceza aldım ve tutuklandım. Tutuklandıktan sonra cezaevinde kaldım biraz. Cezaevine gittiğimde tanınmayacak haldeydim, ameliyat yerim şişmişti. İlk cezaevine girdiğim anda karşılayan gardiyanlar şok oldular. Dediler ki: ‘Siz yoğun bakımdan hasta mı kaçırdınız?’ diye tepki verdiler. Hastane, koğuş içinde yaşama, 3 kişinin yardımıyla yatıyorum. Aralıkta girdim cezaevine kaloriferler yanmıyor, yerde yatıyorum, yemeğimi hazırlayamıyorum, çamaşırımı yıkayamıyorum. Böyle hem psikolojik hem biyolojik zorlu bir 15 gün geçti ve sizlerin de desteği ile 15 günün sonunda tahliye olmuştum ama o rapor alma aşaması çok zordu benim için” diye konuştu.   KANSER KEMİĞE SIÇRADI   Tahliye olduktan hemen sonra doktora gittiğini ve doktorun “Çok geç kalmışsın, 15 gün önce niye gelmedin” diye sorduğunu belirten Özdoğan, kanserin elmacık kemiğine sıçradığını söyledi. Özdoğan, “Zorlu bir ameliyattı, bu ameliyatta sol üst dişim, sol üst çenem, elmacık kemiğim, tükürük bezlerim alındı boşaltıldı komple ve bacaklardan doku nakli yapıldı. Doktorum en az 2,5 yılda yerleşeceğini söyledi. Benim çok hareket etmemem gerektiğini söyledi, mimikleri yapamıyordum, şu an hissetmiyorum. Beyin sapına yakın bir yerde metastas olduğunu öğrendik ve doktor ‘ameliyatta açamayacağım bir yerde’ dedi. Çünkü sinirlere çok yakınmış. Şu an beklemedeyiz. Ameliyat artı kemoterapi planlanıyor” dedi.   ÇOCUĞUMA BAKAMIYORUM   Yargıtay tarafından 14 Haziran’da hakkında verilen hapis cezasının onandığını aktaran Özdoğan, şöyle devam etti: “Cezam onaylandıktan hemen sonrasında kontrolüm vardı. Yoğun psikolojik sıkıntılardan dolayı ayağa kalkamayacak duruma geldim ve kontrole gidemedim. Tedavim aksadı. Yaklaşık 5 yıldır eşim de tutuklu olunca 75 yaşında Alzheimer babam ve 75 yaşında bir annem var onlar bakmaya çalışıyorlar bize ve maalesef bugün sabah annemin de kanser olduğunu öğrendim. O da hastaneye yattı. Ortada kaldık. Alzheimer baba, hasta bir anne ve bir çocuk ortada kaldık. Annem hastaneye gidince hiçbir şeyi ısıtıp 8 yaşındaki çocuğumun önüne koyamadım. Hal bu şekilde.”   ATK’DEN RAPOR BEKLİYOR   İstanbul ATK’ye raporlarını gönderdiğini anlatan Özdoğan, “2 hafta önce 2-3 haftaya sonuç belli olur dediler. Önümüzdeki günlerde belli olması lazım. Ben de çok endişeliyim çünkü sosyal medyadan görüyorum, duyuyorum. ‘Cezaevinde kalabilir’ diye rapor veriyor İstanbul ATK. 0 yüzden çok endişeliyim. Şu anda aslında bu programa çıkıp eşimin tahliye olmasını talep etmek istiyordum. Benim asıl gayem o çünkü bana bakan bir annem vardı o da şu an kanser teşhisi ile hastanede. Ben oğlumun önüne pişmiş yemeği ısıtıp koyamıyorum. Artık benim infazımın ertelenmekten çok ben eşimin tahliye olmasını istiyorum” diye konuştu.   DUYARLILIK ÇAĞRISI   Gergerlioğlu ise, infaz yasasındaki eşitsizliğin derinleştirildiği değişiklikleri hatırlatarak, “Biz 2020 yılının Nisan ayında infaz indirim yasası sırasında bu meseleleri konuştuk ve o zamanda feryat ettik.  Meclis’te, komisyonlarda mahpusların eşi veya çocuğunun hastalığı durumunda ‘adli veya siyasi mahpus ayrımı yapmayın’ dedik. Hastalıkta adli veya siyasi ayrımı olamaz, insan olarak değerlendirilir. Mahpusun bakımına ihtiyacı olan çok kişi var” dedi.   Özdoğan’ın sanal medya hesabı üzerinden feryat ettiğini dile getiren Gergerlioğlu, tüm kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu. Gergerlioğlu, şunları ekledi: “Bunu vicdan kabul etmez. Maalesef ki devlet katında pek fazla vicdan yok. Kardeşim kaide kural neyse onu uygularız diyen bir ses duyarız devlet katından ama şu anda o kaide ve kuralların biz hukuka uymadığına, insan haklarına uymadığını söylüyoruz. Hasta mahpus eşini veya çocuğunu mahpusun adli veya siyasi olmasına göre ayırt eden bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Bu kadının cezaevine girmemesi lazım. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun çok üzücü kararlarını görmüş bir insanım maalesef ki bazen çok ağır hasta olan insanlara cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Geçtiğimiz günlerde bunun çok üzücü bir örneğini gördük. 80 yaşını aşmış Mehmet Emin Özkan isimli bir mahpus var, çok ağır bir hasta, yıllardır hasta ama yargılandığı dava itibariyle demek ki böyle mimlenmiş ve bu kişi nedense İstanbul ATK’dan infaz erteleme alamıyor! Adamın ayakta duracak hali yok ama hala cezaevinde tutuyorlar. Cezaevinden tabutla cenazesinin çıkmasını bekliyorlar. Maalesef böyle bir devlet aklı, devlet mantığı var.”   CEZASIZLIK POLİTİKASI   Şırnak’ın İdil ilçesinde 3 Eylül’de zırhlı aracın katlettiği 7 yaşındaki Miraç Miroğlu hakkında konuşan avukat Reyhan Yalçındağ, uzun yıllardır bu ve benzeri vakaları raporladıklarını ancak kamuoyu tarafından görmezden gelindiğinin altını çizdi. Kürt illerinde yaşanan katliamlarda adli takibin yapılmadığı ve faillerin yargılanmadığını sözlerine ekleyen Yalçındağ, “Bu ve benzeri bütün konularda cezasızlık meselesinin olduğunun altını çizmek istiyorum. Fail ve kolluk görevlilerinin yaptığı bütün suçların cezasız kalmasına yenilerinin eklendiğini görmek mümkün. İşkence ve taciz olaylarıyla ilgili de böyledir. Kolluk görevlileri cezasızlık zırhıyla korundukları sürece biz bu tür vahim olaylarla karşılaşmaya devam edeceğiz” diye belirtti.    Müvekkili olan DTK Eş Başkanı Leyla Güven’e verilen disiplin cezalarına dair de konuşan Yalçındağ, Güven’in tutuklanması ve ceza almasına kadar geçen sürede yaşadıklarını aktararak, “Aslında nedeni; bir bütün olarak Anayasa’nın kendisine tanımış olduğu ve hatta seçenlerine tanımış olduğu hakların yok sayılması görmezden gelinmesi ve hiçe sayılması. Kürtçe şarkı söylediği için iletişim cezasıyla ilgili itiraz yoluna başvurduğumuz için İnfaz Hakimliği’nde bir duruşma gerçekleşecek” dedi.   ‘AİLELERİ DE CEZALANDIRILIYOR’   Hasta tutuklulara yönelik uygulamalar için Yalçındağ, “Türkiye’de ceza infaz rejimi bir şekilde siyasi iktidarın ideolojisinden ve ülkeyi yönetme biçiminden azade bir konu olmadı. Cezaevinde mahpusa yönelik uygulamalar biraz da onlarla aynı düşünceleri paylaşan insanlara mesaj olmaya devam ediyor. Kendilerince böyle bir yol izliyorlar. Sadece kendileri değil onlar ile birlikte aileleri, çocukları, eşleri, yaşlı anne, babaları ve bütün yakınları da cezalandırılıyor” dedi.   Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) uygulamalarını eleştiren Yalçındağ, şunları söyledi: “Türkiye’de son yıllarda ATK Başkanlığı sadece tek uzman hekim kendileriymiş gibi yaklaşım sergiliyorlar. Önlerine gelen dosyada imzası olanlar meslektaşları konunun uzmanı olan hekimlerdir. Mesela Adana Adli Tıp Kurumu’nun doktorları doktor değil mi? Onlar diplomayı nereden aldılar? Onlar uzman hekim değil mi? Onlar bir mahpusun cezaevinde kalabilecek durumda olduğunu görebiliyorlar da en az 7 kişilik bazen 9 kişilik kurullarca heyet raporuna dönüştürüyor da bir tek İstanbul ATK’daki kişiler mi bu kişilerin cezaevinde kalabileceğini düşünüyor? İstanbul ATK olunca ne değişiyor? Mehmet Emin Özkan ve benzeri binlerce mahpus için yerel adli tıp raporuna imzasına sahip doktorları niye görmezden geliyorsunuz? Sizi onlardan ayıran şey nedir? Her biriniz hipokrat yemini ettiğinize göre sizin başka bir batılınız mı var? Bu insanların cezaevinde kalamayacağını düşünen yüzlerce rapor varken, tek bir muayene ile ya da muayene yapmaksızın sadece yerelden gelen dosya üzerine nasıl karar verebiliyorsunuz?”   ATK’YE ÇAĞRI   ATK’nin artık tartışmalı bir hale geldiğini söyleyen Yalçındağ, HDP eski Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ile ilgili de ATK’ye yaptıkları başvuruya yanıt beklediklerini söyledi. İnsanların yaşam hakkından birebir sorumlu olan kurumun ATK olduğunu dile getiren Yalçındağ, şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi de bununla ilgili kendisinin önüne giden başvurulara ivedilikle bakmak gerekir, yaşam hakkı söz konusu. 4 gün önce Mehmet Ali Çelebi isimli mahpus 28 seneden sonra yaşamını yitirdi. Bakın bu bir boyutu. Mahpusların dışarıdaki yakınlarıyla huzurlu veda hakkı var. Bu da sağlanmıyor. Gülten Kışanak ve Yüksekdağ örneğinde olduğu gibi. Babalarını cezaevindeyken kaybettiler ama son yıllarda o uygulamaya izin verilmiyor. Halbuki dışarıda yaşlı olan artık yaşamını yitirmek üzere olduğu belli olan anne, baba, evlat ya da kardeşlerini görme hakkı var. Bu insanların cezaevinden çıkıp birkaç saatliğine onların bulunduğu hastanelere gidip götürülüp görme hakkı. Biz buna huzurlu veda hakkı diyoruz. Bu haklar tanınmıyor. Bu sebeple ATK kurumunu duyarlı, sorumlu ve hukuki davranmaya çağırıyorum.”