Kayıp Öztürk'ün eşi: 27 yıldır 'belki gelir' diyoruz 2021-09-11 12:00:53   HABER MERKEZİ - İHD ve kayıp yakınları bir kez daha Batman, İzmir ve Diyarbakır'da bir araya geldi. 27 yıl önce gözaltında kaybedilen Vasıf Öztürk'ün eşi Layiha Öztürk, "Yıllar geçti ama son sözleri, son bakışları hala aklımda. Gözümüz kapıda 'belki gelir' dedik. Ancak haber alamadık" dedi.    İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle her hafta düzenledikleri oturma eylemlerinin 657'ncisini Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Çok sayıda anne ve insan hakları savunucusunun katıldığı eylemde kayıpların fotoğrafları taşındı.     YAS SÜRECİ   Eylemde konuşan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, 1990'lı yıllarda sistematik bir şekilde çok sayıda kişinin kaybedildiği ve faili meçhul cinayetler işlendiğini söyledi. İnsanlığa karşı işlenen suçlar karşısında kayıp yakınları ve insan hakları savunucularının taleplerine cevap verilmediğine dikkati çeken Zeytun, aynı zamanda sistematik bir cezasızlık politikasının yürütüldüğünü ifade etti. Zeytun, "Bir kez daha bu gerçeği hatırlatmak ve unutturmamak için bir aradayız. Kayıplar bulunmadı ve failler yargılanmadı. Bu hakikat ve adalet mücadelesinde annelerimiz ve yakınlarımızla birlikte mücadele vermeye devam ediyoruz. Ne yazık ki kayıp yakınlarının yas süreci devam ediyor. Adalet talepleri karşılanmadığı gibi bu süreç bir işkence haline dönmüş vaziyette. Anneler kayıplarının akıbetini öğrenmeden yaşamlarını yitiriyor. Bu nedenle bu politikadan derhal vazgeçilmesini, adalet ve hakikat arayışındaki annelerin taleplerinin ele alınmasını ve gereğinin yerine getirilmesini talep ediyoruz" çağrısı yaptı.     Devletin geçmişiyle yüzleşmesini isteyen Zeytun, hakikatleri araştırma komisyonunun kurulması gerektiğini vurguladı. Zeytun, şöyle dedi: "Türkiye, Birleşmiş Milletler'in (BM) Kayıplar Sözleşmesi'ne imza atmalı ve gereğini yerine getirmeli. Geçmişle yüzleşme, hakikatleri araştırma mekanizmaları kurulmalıdır."   ÖZTÜRK'ÜN HİKAYESİ   Zeytun'un konuşmasının ardından Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Cumar (Uzunova) köyünde 1 Haziran 1994'te kaybedilen Vasıf Öztürk'ün hikayesi okundu. İHD Kayıp Komisyonu üyesi avukat Derya Yıldırım, 1994'te operasyona çıkan askerlerin köye baskın düzenlediğini ve 3 evi ateşe verdiğini aktararak, "Köye bağlı Salkım mezrasında bulunan Vasıf Öztürk, Cembeli Tuncer ve Efendi Şen isimli köylüler, askerler tarafından gözaltına alınır. Aynı gün komşu birkaç köye daha baskınlar yapılır. Gözaltına alındıktan sonra köyün okulunda bir gece bekletilenlerden Vasıf Öztürk'ün teyzesinin oğlu Cembeli Tuncer ve Efendi Şen, sabah serbest bırakılır. Vasıf Öztürk ise elleri ve gözleri bağlanarak askeri helikoptere bindirilir ve Kulp'a götürüleceği söylenir. Ancak bazı görgü tanıkları Vasıf Öztürk'ün Lice Jandarma Karakolu’nda olduğunu ve kendisine işkence edildiğini belirtir. Lice Jandarma Komutanlığı’nda 25 gün gözaltında tutulur. 7 çocuk babası olan Vasıf Öztürk'ten bir daha haber alınamaz" diye anlattı.       'BAKIŞLARI GÖZÜMÜN ÖNÜNDE'   Ailenin Öztürk'ün akıbetine dair yaptıkları başvurulardan sonuç alamadığını belirten Yıldırım, Diyarbakır Valiliği OHAL Bürosu'nun 14 Ekim 1994'te aileye, "Oğlunuz Vasıf Öztürk'ün herhangi bir nedenle gözaltına alınmadığı, aranan şahıslardan olmadığı anlaşılmıştır" yanıtı verdiğini söyledi. Yıldırım, Öztürk'ün eşi Layiha Öztürk'ün ifadelerini ise şu şekilde paylaştı: "Üç evi yaktılar ve ardından gözaltılar başladı. Eşim dışındakileri bıraktılar ama onu helikopterle Kulp’a götürdüler. Ben o zaman 3 aylık hamileydim. Eşimin gözaltı haberinden sonra Kulp’ta bulunan karakola gittik. Orada bizi kovup, 'Biz böyle bir adamı tanımıyoruz' dediler. Eşimin fotoğrafını çıkartıp kaynanamla birlikte herkese gösteriyorduk. Lice’de onu görenler ona işkence edildiğini söyledi. Lice’deki karakoldan da bizi kovdular. Bir daha bir yere de soramadık, haberi de gelmedi. Yıllar geçti son sözleri, son bakışları hala aklımda, gözümün önünde. Aradan kaç yıl geçse de gözümüz kapıda 'belki gelir' dedik. Ama 27 yıl geçti, ondan ne haber alabildik, ne de bir mezarı oldu. Küçükken çocuklarım mezarlığa gittiklerinde 'neden bizim babamızın da bir mezarı yok' diyorlardı. Ama şimdi hepsi büyüdü, hepsi gerçeği biliyor."    BATMAN    İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınları da, 494'üncü kez aynı taleple dernek binasında buluştu. Kayıp yakınlarının katıldığı ve kayıplara ait fotoğrafların taşındığı eylemde konuşan İHD yöneticisi Ahmet Şiray, 10 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde katledilen ve failleri bulunmayan Hatice Atalay’ın hikayesine değindi. Annelerin "kayıpların ardından yaktıkları ağıtların ve kör karanlığa savurdukları çığlıklarının" üzerinden 494 hafta geçtiğini kaydeden Şiray, “Değişen bir şey var mı? Ne yazık ki devlet ve yönetim zihniyeti değişmediğinden değişen hiçbir şey yok" dedi.   ATALAY'IN HİKAYESİ   Şiray, daha sonra Hacı Atalay'ın yaşananlara dair beyanlarını şöyle paylaştı: "Gece 10.00 ile 11.00 saatleri arasında annem, babam ve komşumuz Hatice Akkoç, evimize yaklaşık 1 kilometre mesafede bulunan ve Dicle Emniyet Müdürlüğünün karşısındaki sebze bahçemizi sulamaya gitmişlerdi. Sulama sırası kimdeyse Emniyet Müdürlüğü’ne bilgi veriliyordu. Bu nedenle sulama sırasının bizde olduğu bilgisi daha önceden verilmişti. Annemler bahçeyi sulamaya başladıktan bir süre sonra, Emniyet Müdürlüğü’nün arkasında bulunan Ziyaret tepesinden sürekli olarak konumlanan özel harekat timleri tarafından uzun namlulu silahlarla ateş açılmıştı. İlk taramadan sonra, bir el silah sıkılmış. Sonra tekrar seri bir şekilde ateş edildiği sırada babam, Emniyete doğru koşarak silah sıkmamalarını söylüyordu.  Ancak orada bir polis, babama hakaret edip ‘seni de öldüreceğiz’ diyordu. Babam, annemin yaralandığını ve hastaneye yetiştirmek istediğini söylüyordu. Ancak sabah saat 06.00’ya kadar oyaladılar. Daha sonra olay yerine Cumhuriyet Savcısı ve doktor getirildi. Ancak annem ölmüştü. Annemin cenazesi, hastane de işlemleri bittikten sonra bize teslim edildi."   Emniyet ve yetkililerin olay yerinde mermi bulamadıklarını ve olayla ilgilerinin olmadığını söylediklerini aktaran Atalay, "Oysa babam karakoldayken sokağa çıkma yasağı vardı. Kendisine ‘Sizde dışarı çıkmasaydınız’ demişlerdi. İnsanlığa karşı işlenmiş olan suçların karşısında susmak, hukukun gereğini yapmamak suçtur. İşlenen bu suçlara yönelik gereğinin yerine getirilmesi için savcıları göreve çağırıyor, yasal düzenlemeler yapılmasını ısrarla talep ediyoruz" çağrısı yaptı.     İZMİR   İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Kayıplar Komisyonu, 12 Eylül 1994 tarihinde Ankara'da gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınmayan Kenan Bilgin'in akıbetini sordu. Konak eski Sümerbank önünde yapılan açıklamada, “Kayıplar belli failler nerede” ve “Kayıplar vicdandır sahip çık” pankartları taşındı. Kayıp yakınları, İHD üye ve yöneticilerinin katıldığı açıklamada konuşan İHD yöneticisi Caner Canlı, yarın yıldönümü olan 12 Eylül 1980 askeri darbesini lanetleyerek, darbelere karşı demokrasi ve insan hakları mücadelesinin sürdüğünü yineledi.     ANKARA'DA KAYBEDİLDİ   Canlı, bu haftaki eylemlerinde akıbetini sorduklarını Bilgin’in hikayesini şöyle anlattı: "12 Eylül 1994 sabahı Ankara Dikmen'de bir otobüs durağından sivil polislerce gözaltına alındı. Ailesi gözaltıyla ilgili bilgilendirilmedi ancak kardeşi İrfan Bilgin kimliğini açıklamayan bir kişi tarafından üç defa arandı ve kendisine ağabeyinin üç kişiyle beraber Gölbaşı'nda tutulduğu, gördüğü işkenceler sonrasında durumunun ciddi olduğu söylendi. 3 Ekim 1994'te ailenin avukatı Meclis İnsan Hakları Komisyonuyla bağlantıya geçti ve olayla ilgili basına yazılı bir metin gönderdi. Aile hem kendisi hem de avukatları aracılığıyla Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Başsavcılığa dilekçe ile de başvurdu. Başsavcılıktan 10 Ekim'de gelen cevapta Kenan Bilgin adında birinin gözaltı kayıtlarında görünmediği söylendi. Aynı gün aile yine bir basın açıklamasıyla olayı kamuoyuyla paylaştı ve İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesine başvuru yaptı. İHD Ankara Şube ertesi gün Valiliğe ilettiği dilekçe ile Kenan Bilgin'in acilen savcılık makamına çıkarılmasını istedi."   Canlı, ailenin 12-27 Eylül tarihleri arasında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulan Kenan Bilgin'in gözaltında işkence edildiğine şahit olan 10 tanığa ulaşarak yazılı ifadelerini topladığını belirterek, görgü tanıklarıyla birlikte savcılığa yeniden başvurup, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli polislerden şikâyetçi olduklarını anımsattı.     TANIKLARA RAĞMEN ZAMAN AŞIMI   Bütün tanıklara rağmen Ankara Emniyeti’nin Bilgin'in gözaltına alındığını inkâr ettiğini yineleyen Canlı, dosya sonucunu şöyle aktardı: "Aile Kenan Bilgin'in akıbeti ile ilgili hiçbir bilgiye ulaşamayıp iç hukuk yollarında herhangi bir ilerleme olmayınca 17 Ekim 1996’da AİHM’ne başvurdu. Mahkeme, 30 Haziran 1997'de davayı kabul ederek, Eylül 1999'da Kenan Bilgin'i gözaltında gören 11 tanığı, olayı araştıran iki savcıyı, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bir komiser yardımcısı ile Terörle Mücadele Şubesi’nden bir polis memurunu dinledi. 17 Ekim 2001'de verdiği kararda mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin esastan ve usulden, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesinin ve etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vererek, Türkiye Cumhuriyeti devletini tazminat ödemeye mahkûm etti. Bütün bu gelişmelere karşın; Kenan Bilgin'in gözaltında kaybedilme davası zaman aşımı ile düşürüldü."