Avukat Balsak: Êzidî Soykırımı’nın etkileri sürüyor 2021-10-16 17:30:36 ANKARA - Êzidî Soykırımı’nın etkilerinin hala sürdüğünü belirten avukat Cemile Turhallı Balsak, kitlesel tecavüzlerin savaşların bir parçası olduğunu ifade ederek, “Kadının istismar edilmesi, bireyi olduğu toplumun ya da etnisitenin de ortadan kaldırılması, istismar edilmesi anlamına geliyor” dedi.   Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Kadın Komisyonu, Mülkiyeliler Birliği Kültür Merkezi’nde, DAİŞ tarafından kaçırılan kız çocukları ve kadınlara ilişkin “Şengal’de Köle Pazarı, Ankara’da Derin Devlet” başlıklı panel düzenledi.   Moderatörlüğünü avukat Sipan Cizreli’nin yaptığı panelde, hukukçu, araştırmacı Güley Bor, “Êzidî Soykırımı ve Adalet Mücadelesi”, avukat Cemile Turhallı Balsak, “Êzidî Soykırımı’nın Cinsiyetçi Yönü”, gazeteci Hale Gönültaş ise “DAİŞ’in Türkiye’deki Varlığı” konularına dair sunum yaptı.   ‘KAMPLARDA İNTİHARLAR ARTTI’   Güley Bor, Êzidîlerin inanç, kültür ve tarihleri hakkında bilgi verdi. 2014’teki soykırımın yıllar öncesinde sistematik bir biçimde planlandığını söyledi. Bor, “3 Ağustos 2014’ten beri binlerce Êzidî öldürüldü, binlerce kız çocuğu ve kadın cinsel istismara uğradı” dedi. DAİŞ’in cinsel şiddetinden kurtulan kadınların Êzidîler tarafından dışlandığını vurgulayan Bor, hala bu dışlanmanın bir şekilde devam ettiğini fakat buna ses çıkaran kadınların sayesinde yavaş yavaş baskıların azaldığını ifade etti. Êzidî kamplarındaki sorunlardan bahseden Bor, “Duhok ve çevresindeki kamplarda yoksulluk ve intiharlar arttı. Birçok Êzidî kamplardan kurtulmak için sığınmacı olarak yurtdışına çıkmak zorunda kaldı” diye belirtti.   IRAK’TA YARGILAMA    Irak’taki DAİŞ üyelerinin “anti-terörizm” kapsamında yargılandığını ve bu yargılamanın yetersiz olduğunun altını çizen Bor, uluslararası mahkemelerin ve UNITAD gibi kurumların çok öneme sahip olduğunu aktardı. Bor, “Irak’ta DAİŞ üyeleri bir anti terörizm kapsamında yargılanıyor ve bu yargılama asla yeterli değil, bu kanunlarda cinsel şiddetler, istismarlar gibi suçlar yargılanmıyor. BM’nin hesap verebilirlik sistemi olarak bir soruşturma ekibi olan UNİTAD, 2018’den beri savaş suçları, insanlığa karşı suçları gibi konularda çalışıyor. Hayatta kalanlara ulaşıyor, kurtarılan dijital kayıtlara ulaşıyor ve soykırıma dair delilleri topluyor. Olası failleri de tespit ediyor ama sadece soruşturma kapsamında çalışma yürütüyor, bir yargılama mekanizması değil. UNİTAD sık sık Irak ve Kürdistan yönetimiyle de çalışma yürütüyor fakat pek bir gelişme yaşandığı söylenemez” diye konuştu.    ‘AİLELER İÇİN BİR TRAMVA’    Irak Meclisi’nin yakın zamanda çıkardığı “Hayatta Kalanlar Kanunu” ile tazminat, psiko-sosyal destek, eğitime dönüş ve istihdam konularında çalışmaya başladığını belirten Bor, önemli bir adım olduğunu fakat olgunlaşmış bir pratik olmadığını söyledi. Bor, 2 binden fazla kayıp Êzidî’nin ve bir kısmının toplu mezarlarda olduğunu ifade ederek, sadece 103 kişinin kimliğinin tespit edildiğini söyledi. Bor, bu durumun aileler için sürekli yeni tramvalar yaşattığını belirtti.    ETKİLERİ SÜRÜYOR    Şengal’de yaşanılanların herhangi bir yerde anlatmanın duygusal olarak çok zor olduğunu ifade eden Cemile Turhalı Balsak, “Yaşamını yitiren kadınları saygıyla anıyorum.  Hala soykırımın etkileri sürüyor” dedi. Diyarbakır’da kadınlar tarafından kurulan “Zorla Alıkonulan Kadınlar için Mücadele Platformu” hakkında bilgi veren Balsak, “DAİŞ’in işlediği suçları uluslararası platformlara taşımak için kurduğumuz bu platform Diyarbakır’da yaşayan kadınların ne yapabiliriz sorusuyla ortaya çıktı. Amaçlarımızdan biri bu soykırımının bir kadın soykırımı olduğunu göstermek. Bu alanda çalışmak isteyen birçok arkadaşın da desteğiyle 2015’ten sonra çalışmalara başladık” diye belirtti.   ‘KADIN, SAVAŞLARDA MOTİVASYON KAYNAĞI’    “Bir halk neden 73 kez soykırıma maruz kalır” sorusunu sorarak devam eden Balsak, şunları söyledi: “Bizce 4 tane cevabı var. Birincisi kadın olmak, ikincisi Kürt olmak, üçüncüsü yoksul ve ezilen sınıftan olmak, dördüncüsü ise Êzidî olmak. Kadın savaşlarda temel bir amaç oluyor. Kadın bedeni savaşlarda ele geçirilmesi gereken bir alan olarak görülüyor. ‘Kadın vatandır, anadır’ sözü bir övünç olarak sunulurken aslında aynı bu mantıkla örtüşük ilerliyor. Bu düşünceler de stratejik olarak kitlesel tecavüzler olarak kendini var ediyor. Tecavüz her zaman bir savaşın parçasıdır ve sistematik olarak savaş özneleri için birçok anlam ifade ediyor. Çünkü kadının istismar edilmesi, bireyi olduğu toplumun ya da etnisitenin de ortadan kaldırılması, istismar edilmesi anlamına geliyor.”   Kitlesel tecavüzlerin sadece Şengal’den bilinmediğini, dünyanın birçok yerinde, birçok kez yaşandığını aktaran Balsak, “Nazi Almanya’sından, Okasava’ya kadar bu tecavüzler yaşandı. Ruanda’da 200 bin kadına tecavüz ile AİDS bulaştırıldı. Kitlesel tecavüzler ile saldırı altındaki grubun kültürel değerlerine de zarar veriliyor. Örneğin Sırpların Srebrenitsa soykırımında Boşnak kadınları bilinçli olarak hamile bırakma stratejisi olan, ‘işgal edilen toprağa Sırp tohumları bırakma’ fikri bir örnek oluşturuyor” diye aktardı.    ‘MESELE KÜRTLERİ YOK ETMEK’    Êzidî’ler açısından 73’üncü fermanın diğer fermanlardan bir farkının olmadığının ve Ezidi kimliğinin Kürt kimliğinden bağımsız değerlendirilemeyeceğinin altını çizen Balsak, “300 yıl öncesine kadar Êzidîler Kürt’tü. Fakat bu fermanlarla, müslümanlaştırma politikaları ile Kürtlükten koparılmaya çalışıldı. Êzidîlik katliamcılar için sadece bir bahanedir. Asıl mesele 4 parçada yaşayan Kürtleri yok etmek. Êzidîlerin yaşam alanı aslında 4 parça Kürdistan’ın her yeriydi. Fakat bu katliamlar sonucu bir savunma mekanizması olarak Şengal’de toplandılar ve yaşam alanları çok daraldı” diye ifade etti.    Mülteci olarak Kanada’ya giden Êzidî çocuklarla görüştüğünü söyleyen Balsak, “Hepsinin ayrı ayrı tramvaları var. Bazı çocuklar hep saklanarak uyudukları için ‘Ayaklarımızı uzatarak yatamıyoruz’ dediler. Her an DAİŞ gelip bizi götürecek korkusuyla yaşıyorlar” diye belirtti.    3 AĞUSTOS ÊZİDÎ KADIN SOYKIRIM GÜNÜ   Balsak, “İnsanlığa işlenen tüm suçlarla yüzleşmesi gerekiyor. Zilan’dan tutun Dersim’e kadar Türkiye’nin tarihi bir jenositler tarihidir. Herkese bu konuda iş düşüyor. Bu katliamlarla yüzleşmek katliam mağdurlarıyla beraber olmak ve mücadeleyi sürdürmek gerek. Platform olarak 3 Ağustos’un ‘Êzidî Kadın Soykırım Günü’ olarak kabul edilmesini talep ediyoruz” dedi.   DERİN İNTERNET VURGUSU    Gazeteci Hale Gönültaş, “DAİŞ’in Türkiye’deki varlığı kaçırılan Ezidi kadın ve çocukların durumuna” ilişkin söz aldı. Ankara, Altındağ, Pursaklar ve Sincan ilçelerinde yoğunluklu olarak DAİŞ üyelerinin olduğuna vurgu yapan Gönültaş, “Ankara’nın dışında Urfa, Maraş, Yozgat gibi şehirlerde DAİŞ militanları bulunuyor. Polis kimi zaman operasyon yapıyor. Çoğunlukla operasyonlar yabancı ülkelerden DAİŞ’e katılan kişilere yapılıyor. DAİŞ’e yönelik operasyonlar yapılsa bile çok hukuki süreci bilemiyoruz” diye ekledi.   Türkiye’ye giriş yapan DAİŞ militanlarının başkaları tarafından şehirlere getirildiğini vurgulayan Gönültaş, militanların sosyal yaşamlarının çok rahat geçirebildiğini belirtti. Gönültaş, “Pazar’dan satın aldıkları Êzidî kadın ve çocukları kendi eşleriyle birlikte getiriyorlar. Ankara’da Sincan, Çubuk gibi yerlerde ev kiralıyorlar ve burada yaşıyorlar. 2017 tarihinde Ankara Ulus’ta Êzidî bir kız çocuğu ‘derin internette’ satışa çıkarılmıştı. Derin internet ‘terör örgütlerin’ olduğu bir mecra. Bu mecrada DAİŞ’in bir satış odası var. Bu odada zaman zaman pazarlık açılıyor. Duhok, Musul’da Êzidîler yakınlarını bulmak için kayıt oluyorlar ve Irak’taki ailelere bildiriliyor ve derin internetten kadın ve çocuklar açık artırmayla satılıyor. Bu açık artırmayı poliste takip ediyor” ifadelerini kullandı.