Menderes 24 saat dayanamadı, Öcalan 23 yıldır direniyor 2021-11-17 10:06:26 HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı'da 17 Kasım 2009'da “ölüm çukuru” olarak adlandırdığı daha küçük bir hücreye konuldu. Öcalan, "darbe" olarak tanımladığı hücre değişikliğinden CPT ve AİHM’i sorumlu tuttu.  Uluslararası komployla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilerek, İmralı Tek Kişilik Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Öcalan, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) gözlem ve raporları sonrası, adı F Tipi olarak değiştirilen cezaevinde özel dizayn edilen hücreye konuldu. Öcalan, 17 Kasım 2009'da yapılan hücre değişikliğini "darbe" olarak tanımladı ve götürülüdüğü hücreyi de "ölüm çukuru"na benzetti.    TABUTLUK   Öcalan’a, hücre değişikliğinin yapıldığı 17 Kasım 2009 öncesi de birçok kez hücre cezası verildi. Verilen hücre cezalarına dair değerlendirmelerde bulunan Öcalan, 22 Nisan 1999’da tek kişilik hücre şartlarının yasal olmadığını belirterek, içinde bulunduğu durumu “tabutluk” olarak nitelendirdi.    PKK Lideri, avukatlarıyla yaptığı görüşmede anadilde eğitim hakkına ilişkin yaptığı değerlendirmeler gerekçesiyle verilen hücre cezasına dair, 18 Ocak 2006 tarihli görüşmede şunları söyledi: “Anadilde eğitim yapabilme hakkını herkesin talep edebileceğini söyledim. Ben bunu bütün Türkiye halkı için söyledim. Anadilde eğitim hakkı, Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi diğer uluslararası belgelerde de yer alan temel bir haktır. Bu üç kuşak temel haklardan olduğundan herkes talep edebilir. Bunun isyana teşvik ile ne alakası var? Ben on kere düşünüp ölçüp tartıyor ve öyle konuşuyorum. Buna rağmen bu cezayı veriyorlar. Kendi aralarında anlaşmışlar, Apo’yu susturmak istiyorlar.”   GÖZÜNÜZÜ İMRALI’DAN AYIRMAYIN   Öcalan, uygulanan hücre cezalarıyla 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu benzeri bir eylem tarzının dayatıldığını belirterek, “Şayet olumsuz bir durum gelişirse, bunun sorumluluğu devletindir. Halk bu konuda duyarlı olsun, gözünüzü İmralı’dan ayırmayın. Çok tehlikeli bir durumdur. Benim imham halinde, Ermeni katliamını katlayacak bir Kürt katliamı olur. Devlet içerisinde böyle düşünenler de var sanırım. Ben buna yeni Enverci çözüm tarzı diyorum. Herkes bu konuda duyarlı olmalı” uyarısında bulundu.    SİYASİ CEZALANDIRMA   Avukatlarıyla 16 Mayıs 2007’de yaptığı görüşmede verilen hücre cezalarının siyasi kararlar olduğuna işaret eden Öcalan, amacın siyaseten cezalandırma olduğunu söyledi. 19 Eylül 2007 tarihli görüşmede Öcalan, “Ben 9 yıldır bu koşullardayım. Koşullarım iyice güçleşiyor. Gerçekten hücre cezası boyunca zorlanıyorum. Buranın zaten çok ağır, gergin bir atmosferi var. Bütün kamuoyunun bilmesini istiyorum; bu hücre cezası hükümetten bağımsız değildir. Hücre cezası Başbakanın bilgisi dâhilindedir. Gül’ün cumhurbaşkanı seçildiği gün bana hücre cezası uygulanmaya başlandı. Bir önceki ceza 27 Nisan muhtırasının verildiği gün uygulanmaya başlanmıştı. Bunlar tesadüf değildir” dedi.    ‘TESLİM ALMAK İSTİYORLAR’   PKK Lideri, yeni inşa edilen İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tek kişilik hücreye sevk edilmesinden bir gün sonra avukatlarıyla 18 Kasım 2009’da yaptığı görüşmede, uygulamaya dair şunları söyledi: “Dün getirildim. Burası eski yere göre daha kötü. Bunu bir gelişme olarak sunmaya çalışıyorlar ama aslında tecridin daha da ağırlaştırılmış halidir. Beni burada etrafımı daha da daraltarak, koşullarımı daha da ağırlaştırarak teslim almak istiyorlar. Evet, daha izole, daha kötü koşullar. Burada nefes alamıyorum, boğazıma kadar dolmuşum. Kaldığım oda 6 metrekare kadar, öncekinin yarısı kadardır. Pencereden vuran güneş tamamen yakıyor, hava almak için mecburen pencereye dayanıyorum, bu seferde güneş yakıyor ama hava almak için dayanmak zorundayım. Öbür yerdeki pencere daha iyiydi, dışarıyı görmek ve hava almak açısından. Bu pencere yukarıya bakıyor, dışarıyı göremiyorum.    SADECE GÖKYÜZÜ GÖRÜNÜYOR   Şimdiki koşullarım daha kötü, geriye gitti, iyi olmadı. Buraya getirilenlerle henüz görüşmedim, bir aya kadar ancak olabileceğini söylediler. Bunu açılım, gelişme, iyileştirme olarak sunuyorlar ama öyle değil. Amaç iç kamuoyunu yanıltmak, dış kamuoyunun, CPT’nin baskısını azaltmaktır. Durumum böyle bilinmelidir. İyileştirme falan yok. Eski yerden daha kötüdür. Kaldığım hücre eskisine göre yarı-yarıya daha dardır, hava hiç alamıyorum. Şu aşamada fiziksel olarak burada yaşam çok zordur. Havalandırmadan baktığımda sadece gökyüzü görünüyor, başka bir şey görünmüyor. Bu, iyileştirme falan değildir. Bu halkın gözünü boyamak içindir. Bu açılım değildir.    CPT’NİN PROJESİ   Öcalan, 25 Kasım 2009 tarihli görüşmede, hücre değişikliğinin ardından içinde bulunduğu koşullara dair CPT ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) rapor sunduğunu belirterek, “Zaten bu cezaevini CPT, AİHM önerdi. Bu, onların projesidir. Benim buradaki koşullarda bu şekilde tutulmam da sorumlu olanlar kendileridir. Burası onların bir projesidir. CPT sorumludur. Bu durum CPT’nin planıdır. Gelmek zorundalar buraya. Gelip burayı görüp, incelemek zorundadırlar. Yoksa olmaz. Bunu aynen söylemek lazım. CPT kendisi geldi buraya incelemelerde bulundu. F Tipine nakledilmem gerektiğini ve F Tipi Cezaevi inşaatının yapılması ve benim buraya nakledilmem gerektiğini CPT söyledi. Bütün bunları CPT istedi. Bana burada buradaki koşullarımın eskisine göre daha iyi olacağını belirttiler ama hiçbiri olmadı. Buraya gelip kendi yarattıkları eserlerini görmeliler” diye kaydetti.    17 KASIM DARBESİ   Öcalan, hücre değişikliğini “17 Kasım Darbesi” olarak tanımladığı aynı görüşmede şunları vurguladı: “Bu bir darbedir. Ben buraya getirilmemi darbe olarak değerlendiriyorum, 17 Kasım darbesi olarak tanımlıyorum. Bu böyle bilinmelidir. Bir de burada sık sık jenaratör sesi-gürültüsü geliyor. Oldukça rahatsız edici bir ses. Yirmi dört saat boyunca çalışıyor. Biliyorsunuz Menderes (Adnan) de bu gürültüden rahatsız olduğunu dile getirmişti. Avni Özgürel, bu konuyu, o dönemi anlatan bir yazısında işlemişti. İmralı, tarihi bir adadır. Buranın kendisine özgü koşulları var, tarihe tanıklık etmiş bir adadır. Burada kalanların ne kadar zorlandığı bilinir. Kendine has iklim koşulları vardır. Yine biliniyor Menderes burada 24 saat kalmasına rağmen dayanamamıştı. Ben on bir yıldır burada dayanıyorum, dayanmaya çalışıyorum. Çok güçlü inancım olmasa, ben burada intiharvari tarzı eylemlere girerdim. Ben burada her gün sorumluluklarım için yaşadım, halk için mücadele ederek yaşadım. Onurluca mücadele ve yaşamım bu anlamda halk için hep olacaktır.”    ÖLÜM ÇUKURU   Tutulduğu hücreyi “ölüm çukuru” olarak adlandıran Öcalan, “Şimdiki yerim adeta bir ölüm çukurudur. Ben bunu böyle adlandırıyorum. Bir insanın burada nefes alması bile çok zordur. Benim buraya getirilmem ve bu koşullar altında tutulmamın esas sorumlusu Türkiye değildir. Bu işin arkasında İngiltere, Amerika, İsrail ve AB vardır. Bir de Yunanistan devletinin haince alçakça dostluğumuzu kullanarak bizi satmaları var. Bu durum da etkendir. Zaten beni buraya getiren ABD’dir. ABD’nin bir görevlisi, beni buraya kadar getirip Türkiye’ye teslim etti. Burada Türkiye’ye verilen görev ise benim gardiyanlığımı yapmak, bana bekçilik yapmak olarak belirlenmiştir. Yine sonuç olarak şunu belirtebilirim. Burada kaldığım şartlarda Türkiye’nin hiçbir etkinliği, etkisi yoktur” dedi.   MA / Özgür Paksoy