Prof. Dr. Biçer: ATK insanların hapiste ölmesini sağlıyor 2021-12-14 09:03:01 ANKARA - Sistemden bağımsız olmayan ATK’nin bilimsellikten uzak olduğunu belirten Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, ATK’nin insanların cezaevlerinde ölmesini sağladığını söyledi. Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan hasta tutuklu sayısı artarken, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) hasta tutuklular için verdiği “cezaevinde kalabilir” raporlarıyla tarafsızlığı tartışılıyor. Türkiye’de yüzlerce ağır hasta tutuklu, tahliye edilmesi gerekirken, verilen olumsuz raporlarla cezaevinde tutuluyor. Son 6 yılda 100’ü aşkın hasta tutuklu cezaevlerinde yaşamını yitirdi. İHD’nin 2020 yılı raporuna göre ise 16 ağır hasta tutuklu cezaevinde, 5’i de tahliyelerinden kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.     Kamu hastanelerinin, “cezaevinde kalamaz” raporları ATK’nin duvarına çarparak, “cezaevinde kalabilir” raporlarına dönüştürülüyor. Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk hakkında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından, “hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımının yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine, infazının ertelenmesi” gerektiğine dair düzenlenen kurul raporuna karşı ATK, “cezaevinde kalabilir” raporu hazırladı. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutulan ve sık sık hastaneye kaldırılan 83 yaşındaki ağır hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan için de ATK “cezaevinde kalabilir” raporu verdi.   Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, ATK’nin yapısı, siyasi iktidarla ilişkisi ve verdiği çelişkili kararlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   KARAR ALMANIN ÖNÜNDE ENGEL   ATK’nin, 1982 yılında yapılan düzenlemelerle tamamen Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kurum olarak çalıştığını, bu haliyle hukukun bağımsız karar alması önünde engel oluşturduğunu ifade eden Biçer, “ATK bilindiği gibi bilirkişilik yapmak üzerine oluşturulmuş bir yapı. ATK gibi yapılanmalar, dünyada totaliter rejimlerin güçlü olduğu yerlerde devlete bağlı resmi bilirkişi kurumunun inşasına bağlı çalışıyor. ATK bir bilirkişi kurumu olarak inşa edilmiş ve yasal düzenlemelerle olağanüstü yargılama sürecini etkileyecek boyutta yetkiler verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında devletin bütün kararlarda tek tip hareket etmesini, hukukun bağımsız karar alma süreçlerini engelleyici bir yapıya bürünüyor” diye belirtti.   ‘BİLİRKİŞİLİKTE HİYERARŞİ OLMAZ’   Biçer, ATK’nin verdiği kararların bilimsellikten uzak olduğunu, bilirkişi heyetinin alanlarında yetersiz kişilerin olduğunu söyledi. ATK’nin bilimsel gelişmeleri takip eden alanındaki gelişmeleri ile bu konuda öncülük misyonunu yürüten kişilerin yer alabileceği bir yapılanma olması gerektiğini kaydeden Biçer, “Burada yer alan kişilerin böyle bir özelliğinin de olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Bilirkişilikte hiyerarşik yapılanma olmaz. Bilirkişilikte değerlendirmenin yapılması esas olan bilimsel bilgiye sahip olmalı. Bu bilimsel bilgiler ve mesleğin etik ilkeleri üzerinden karar vermesi gerekli. ATK bu ilkeleri dikkate almayan bir yerdedir” şeklinde konuştu.   ‘DEVLETLERİN ÇAMAŞIR MAKİNASI’   Cezaevlerinin siyasi tutuklularla doldurulduğu Şili’de de Türkiye’deki benzer bir yapı oluşturulduğunu hatırlatan Biçer, şunları söyledi: “Şili’de ‘devletin kirli çamaşırlarını yıkamak için bir çamaşır makinesine ihtiyaç var, bunun için de ATK’yi yeniden yapılandırdık’ tarzında bir söz söylenmişti. Düşünüldüğünde Türkiye’de benzer olduğu anlaşılacaktır. ATK’de çok seslilik gerekirken, devlete bağlı bir resmi bilirkişi olması, kurumun yasalarla korunması, açık olmayan yapısı kararlarının tartışılamaması, atama biçimleri özerkliği olmaması, hangi konularda araştırma yapılacağına-yapılmayacağına dair bilimsel gelişmeleri değil de o günkü iktidarın ihtiyaçlarına göre belirlemesi, işin içinden çıkılmaz bir keşmekeşlik yaratıyor.”    ‘KENDİSİNİ HAKİM YERİNE KOYUYOR’   ATK’nin her zaman hasta tutuklulara karşı tutucu bir yaklaşım sergilediği belirten Biçer, “ATK kendisini hakim, iktidar, devlet yerine koyuyor. İnsanların yaşamını öncelemek yerine ‘onların hapishanede kalması için mevzuatı nasıl sıkı uygulayabilirim, bu süreçte bir gedik yaratmam’ mantığıyla bakıyor. ATK burada değerlendirme için esas aldığı standart bir yaklaşım yok. Bilimsel anlamda bir kişinin ağır hastalığı olması, yaşamını sürdürmesinde zorluk yaşaması, özgürlüğünden mahrum bırakılması büyük bir ceza. Bunun karşısında başka bir ceza ile karşı karşıya kalmaması ve sağlık alanında bir geri gidiş yaşanmaması gerekiyor” dedi.    ‘ATK SİSTEMDEN BAĞIMSIZ DEĞİL’   ATK’nin hasta tutuklular üzerinde verdikleri kararların 30 yıl öncesiyle aynı olduğunu söyleyen Biçer, “ATK’nin bilimsel bilgiye dayanarak yasayı yorumlaması gerekirken, 30 yıl önceki kararları hangi standartta vermişse, bugün de aynı şekilde davranmakla. Nerdeyse bundan gurur duyuyorlar. ‘Eskiden de hastaları cezaevinde tutmaya devam ediyorduk, ölmesine rıza gösteriyorduk, şimdide farklı davranmıyoruz’ demek istiyorlar. Yasalarda özgürlükleri ortadan kaldıran, sağlık hakkını hiçe sayan değişiklikler olduğunda adli tıp, bunun sağlık açısından olumsuz olduğunu vurgulamak yerine mevcut yasal düzenlemelere nasıl uyarız telaşına düşüyorlar. Bir tür elek gibi kullanıyorlar. Bu elek o kadar sık gözeneklere sahip ki herhangi bir hastanın oradan sıyrılması mümkün değil. İnsanların hapiste ölmesini sağlıyorlar. Kaldırıldığı söylenen ölüm ve idam cezalarının bu yolla yeniden gündemde tutulmasını sağlıyorlar, kritik olan nokta bu. ATK’yi sistemden bağımsız değil, bu sistemin bir parçası olarak ele almak, sistemin olumsuzluklarının aynı şekilde o kurumda olduğunu hissetmek gerekiyor” dedi.   MA / Delal Akyüz