Erdal’ı idam eden zihniyet Bager’in ‘umut hakkı’nı aldı 2021-12-23 09:29:39 ANKARA - Erdal Eren’in yaşını büyüterek idam eden zihniyet, 28 yıl sonra Bager Sayak’ın yaşını büyüterek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verip “umut hakkı”nı elinden aldı.  “Geçenlerde bana müddetname getirdiler, ‘hak ederek tahliye tarihi ölüne kadar’ demişler. Çok acımasız ve nefret dolu bir tanım değil mi? Bu tanımı ben ölüme teşvik ve teşebbüs olarak tanımlıyorum. Bütün hayallerimizi, umudumuzu elimizden alarak tek bir yol gösteriyorlar: ölmek. Çok beklerler. Yaşamayı ve yaşatmayı sevenler olarak tahliye tarihimi kursaklarında bırakacağız. Ayrıca gidip görmek istediğim birçok yer var. Onları görüp gezmeden ölmeye hiç niyetim yok.”   Ölene kadar cezaevinde kalacağına dair kendisine müddetname gönderilen kişi Bager Sayak (30). Umut hakkı elinden alınan binlerce tutukludan sadece biri Sayak ve 13 yıldır cezaevinde tutuluyor.  Erdal Eren’nin yaşını büyüterek 17 yaşında 13 Aralık 1980’de idam eden zihniyet, idam cezasının kaldırılmasından 4 yıl sonra Sayak’ın yaşını büyüterek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.     Birçok cezaevine isteği dışında sevk edilen ve yazdığı kitaplara el konulan Sayak, son olarak Ekim ayında Kırıkkale Cezaevi'nden Sincan Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi. Getirildiği cezaevinde tek kişilik hücrede tutulan Sayak, ajansımıza yazdığı mektubunda hayatını, mücadelesini ve yaşanan hak ihlallerini anlattı.   SİNCAN CEZAEVİNİ TARİFLEDİ   Sözlerine “Hep iyi olmaya çalışıyorum. Her şeye rağmen iyi olmak gerek, pozitif olmak insanı umutsuzluğa karşı korur direnç verir. Gönül isterdi ki doğduğum topraklara Bingöl'e ya da oraya yakın bir yere götürülseydim ama böylesi vahşi bir sistemin elindeyken gönlün istediği pek olmuyor” diyerek başlayan Sayak, tutulduğu Sincan Cezaevi’ni şöyle tarif etti: “Gerçekten bu hapishane biraz ilginç bir yer. Yüzüklerin Efendisi: İki Kule filmindeki kuleler var burada. Bizleri ayrı ayrı yerlere koydular, arkadaşlarla birbirimizi görmüyoruz. Tüm ilişkimiz kopuk. Ninhursag’a şükürler olsun ki ses, dalga, parçacık diye bir şey var. Biz de birbirimize sesimizi ulaştırmaya çalışıyoruz. Bizim sesimizi kesmek için aramızdaki odaları boş bırakmışlar. Hilbert Oteli gibi. Hani şu sonsuzluk teorisini anlatan otel.”   Mücadele içinde yılların deneyimine sahip arkadaşlarının, yaşının neden büyütüldüğüne dair iki neden gösterdiğine vurgu yapan Sayak, “Birincisi şahsımda ailemin cezalandırılması. İkincisi ise şahsımda Kürt gençliğinin cezalandırılmasıdır. Ailem, Şeyh Said’ten bu yana sürekli mücadele vermiştir. Mücadelede yer almıştır. Soyadımıza baktığında zaten hiçbir şey yoksa bile suçlu sayılmana yeterli görüyor.  Kürt gençliğini cezalandırma tespitimin nedeniyse; çünkü yalan yanlış suçlamalarla beni gençlik sözcüsü diye yansıtmış ve iddianamede öyle geçirmişler” diye belirtti.   ADALET BAKANININ İTİRAFI   Tutuklandığında 17, şimdi 30 yaşında olduğunu belirten Sayak, yaşının büyütüldüğüne dair ATK’den talep ettiği bağımsız heyetin karşılanmadığını söyledi. Yaşının büyütüldüğüne dair Adalet Bakanlığı’nın itirafının da olduğunu aktaran Sayak, “Meclis’te hakkımda verilen soru önergesine cevaben dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ‘Evet yaşı büyütüldü’ diyerek itiraf etmiştir. Ceza aldıktan sonra mahkeme benim için ‘suça sürüklenen çocuk’ diye bir ibare kullanmış ve benim çocuk olduğumu kabul etmiştir. Yine de yaşımın büyütülüp ağır ceza verilmiş olmasını görmezden geldi.  Yaşımın küçüklüğü nedeniyle müşadiyede iki aya yakın olarak tecrit altında tutuldum.   CEZA VEREN HAKİM VE SAVCI TUTUKLU   Kendisine ağır ceza veren hakim ve savcının cemaat soruşturmasından dolayı tutuklu olduklarını ifade eden Sayak, “Aslında çocuğa karşı hukuka dayanarak hukuksuzluk yaptılar ve görevlerini kötüye kullandılar. Normalde ağır cezayla yargılanmazken bana mahkemede sürpriz bir şekilde ağır ceza verdi. Yarı oranında artırıp ‘ağırlaştırılmış’ dediler. Bu ülkede kanunlar ve hukuk her zaman çarpık şekilde işletilmiştir. O an devletin ya da güç sahibi rejimlerin işine nasıl geliyorsa öyle kullanılmıştır. İstediklerinde yaş büyütüp idam ettikleri gibi (Erdal Eren), istediklerinde de yaş küçültüp (Seyit Rıza) idam ediyorlar. Günümüzde bana ağır ceza verdikleri ve yaşımı büyüttükleri gibi. Yani bu çarpık uygulama ve anlayışlar hiç şaşmaz. Yeter ki devrimci ve muhalif kişilere karşı olsun” ifadelerini kullandı.   ‘12 EYLÜL’Ü YAŞIYORUM’   Sürekli “eski Türkiye yeni Türkiye” vurgularının yapıldığını dile getiren Sayak, şunları söyledi: “Aslında yeni Türkiye eskisinden bin beter. Erdoğan’ın ekonomist, Mehmet Şahin’in TV kanallarında yorumcu, Ahmet Hakan Coşkun ve Abdulkadir Selvi’nin köşe yazarları olduğu bir ülke, ne kadar iyi ve yeni olabilir ki? 12 Eylül’ü yaşamadım Erdal Eren yaşadı. Ben ise günümüzü yaşıyorum. Berbat günler geçiriyoruz ülke olarak. Eskiden devrimcilerden yaşamlarını alırlardı ama geri kalan her şeylerine saygı duyarlardı. Fakat bugün yaşamlarının yanı sıra duygu, onur ve akla gelebilecek tüm değerlerini yok etmeye çalışıyorlar.   KİTABINA EL KONULDU AYM’YE BAŞVURDU   Roman yazan Sayak, “Bilge Savaşçılar” romanına el konulduğunu ve Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurduğunu söyledi. AYM’den çıkacak kararı beklediğini belirten Sayak, “Diğer çalışmalarımın ikisi yayın evine gönderilmişti. Umarım onlar da yakın bir süreçte çıkarlar. Biri felsefe biri de şiir çalışması. Birçok çalışma, yazı ve notlarım da daha verilmedi inceleniyor. Kırıkkale Cezaevi’nden buraya getirildikten sonra yeni yeni bazı kitaplarımız verildi. Yani toplu geldiğimiz ve eşya çok olduğu için yetiştiremediler. ‘Yoğunluk var’ diyerek daha yazı defterlerimiz vs. verilmedi. Sanırım önümüzdeki birkaç hafta içinde verirler” dedi.   TECRİT KOŞULLARI   Pandemi koşullarının cezaevine yansımasından da bahseden Sayak, herhangi bir faaliyete çıkarılmadıklarını belirtti. Tecrit koşullarında tutulduklarını ifade eden Sayak, “Yalnızlığın derinliğine itiliyoruz. Arkadaşlarımızla hiçbir iletişimimiz yok. Maskesiz bizi hiçbir yere çıkartmıyorlar ama iş oda aramalarına geldiğinde 10’u aşkın kişi küçücük hücrelerimizde her hafta arama yapıyor. Verdikleri üç beş plastik eşyayı ve sayılı eşyalarımızı dağıtıp gidiyorlar. Normalde pandemi sürecinde bu kadar sık arama yapmamaları gerekir. Sonuçta koronavirüs yeni varyantlarla tüm hızıyla devam etmekte ve can almakta. Ama çok sık arama yapıyorlar. Sağlığımızı riske atılıyor. Bunun psikolojik savaş argümanı olarak kullanıldığının farkındayız” ifadelerini kullandı.   MÜCADELE RUHU   Yalnızlığa çare olacak şekilde birkaç güvercin ve serçenin her gün penceresinin önüne geldiğini belirten Sayak, “Ben onlara ekmeğimi veriyorum onlar da bana cıvıltı veriyorlar. Yani karşılıklı bir iletişim gibi oluyor. Bizlere mücadele ruhunu veren böylesi küçük ayrıntılar olsa gerek. Haksızlığa uğrayıp ağır bir ceza alsam da güçlü irade ve umut, hep benim dayanma gücüm olmuştur. Bir serçe cıvıldadığında, bir güvercin uçtuğunda bu bana hala yaşamın akış halinde olduğunu hatırlatıyor. Havalandırmadan gökyüzüne baktığımda yükseklerde beyaz bir iz arkasında bırakarak yol eden bir uçak gördüğümde kendime ‘bak yukarıda birileri hala yolculuk yapıyor’ diyorum. Bu aslında hakikat algımızın güçlü oluşumdan da ileri gelmektedir. Çünkü insanın hakikat algısı ne kadar güçlüyse dayanma ve direnme gücü de o denli yüksektir” şeklinde konuştu.   ‘BAĞIMSIZ YARGICA’ BIRAKILANLAR    “Bağımsız” olarak tarif edilen yargıyı da eleştiren Sayak, Türkiye’de tutuklanan İsrailli çiftin, İsrailli yetkililerin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a telefon açmasından sonra “bağımsız yargı” tarafından serbest bırakıldıklarını belirtti. Sayak, son olarak şunları ekledi: “Müebbetle yargılanan Rahip Brunson,  Donald Trump’ın bir telefonuyla yine aynı ‘bağımsız yargı’ca bırakılmıştı. Herhangi bir ülkeden herhalde bizler için de bir başbakan bir telefon açsaydı derhal bırakılırdık. İroni ya da kara mizah yapmıyorum ciddiyim. Biden bir telefonla hal etmez mi işimizi dersin.”   MA / Zemo Ağgöz