Acıya rağmen gülümseyen bir devrimci: Halil Güneş 2021-12-28 09:01:05 ADANA - Ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmeyerek yaşamını yitiren Halil Güneş, tutuklu kaldığı 29 yıl boyunca egemenlerden aman dilemedi, çektiği acıları kimseye yansıtmadı, mücadele ederek hayata hep gülümsedi.  “Tespih taneleri ile sayıyorum içeride yılları. Ve bir de bu çağın şu illet hastalığını. Sezdirmeden dostlara, yoldaşlara. Geçiyorum zulüm kapılarında acı eşiklerini. Bir güzel tutuyorum işte, gözler önünde” diye yazmıştı Halil Güneş (53) bir mektubunda. Annesinin de deyimiyle “Gözler önünde yitirdi yaşamını Halil. Ama başı dik ve onurluca...”   Halil’i tanıyan herkesin ağzından “Onur” sözcüğü çıkıyor. Sürgün edildiği Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde Halil Güneş ile tanışan HDP Şırnak eski Milletvekili Faysal Sarıyıldız da benzer cümleler kuruyor. Sarıyıldız, Halil için, “Çok yoğun ağrılarına ve acılarına rağmen egemenlerden asla aman dilemedi. Halil onca ağrıya rağmen hep gülüyordu” dedi.    29 YIL CEZAEVİNDE KALDI   Halil Güneş (Xelil) 1992 yılında girdiği cezaevinde, 29 yıl sonra yaşamını yitirerek çıktı. Kanser hastası olmasına ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) hasta tutuklular listesinde yer almasına rağmen tahliye edilmeyen Halil Güneş, akciğer ve kemik kanseri olmasına rağmen cezaevinden cezaevine sürgün edildi. 2014 yılında Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin "cezaevinde kalamaz" raporu verdiği Güneş'e, Adli Tıp Kurumu (ATK)  “cezaevinde kalabilir" şeklinde rapor verdi. Halil Güneş, tahliye edilmesine bir yıl kalmışken, Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tek başına tutulduğu hücrede 15 Aralık'ta yaşamını yitirdi.    'AĞLAMAYACAĞIM'   Halil’in çocukluk yıllarının geçtiği, okul okuduğu ve annesinin dediği şekliyle ilk mücadelesini verdiği Adana'nın Seyhan ilçesine bağlı Meydan Mahallesi’ndeki evinde Annesi Sedef Güneş ile konuştu. Halil’in annesi Güneş, tıpkı İzmir’de katledilen HDP çalışanı Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz gibi “Xelil’e söz verdim ağlamayacağım” diyor.     İLK SÜRGÜNÜ   Halil Güneş’in ailesi, farklı sebeplerden kaynaklı üç defa sürgüne maruz kaldı. Yaşadıkları Urfa Suruç’tan Adıyaman Xuraf Köyü’ne sürülen aile, dört yılın ardından oradan da göç ederek, Adana’nın Seyhan İlçesi'ne bağlı Kocavezir Mahallesi’ne yerleşti. Burada dünyaya gelen Halil Güneş, daha sonra cezaevlerinde maruz kalacağı sürgünlerin ilkini Kocavezir Mahallesi’nde yaşadı. Kürt oldukları için Kocavezir Mahallesi’nde barınamayan 8 nüfuslu Güneş ailesi, daha sonra Adana’nın bir diğer mahallesi olan Meydan’a taşındı. Böylece Halil, ilk sürgününü daha yedi yaşındayken yaşamış oldu.   SORGULAMA SÜRECİ   Sürgün edildikleri mahalleye yerleştikten sonra daha sekiz yaşında iken babasını kaybeden Halil Güneş, 5 kardeşi ve annesi ile birlikte sürüldükleri mahallede yaşamlarını sürdürdü. Anne Güneş’in anlatımına göre, Halil Güneş’in ilk sorgulaması mahalleden çıkartıldıkları zamana denk geldi. O dönem annesine “Biz sağcı mıyız, solcu muyuz” sorularını soran Halil’e, annesi tarafından verilen “Biz Kürdüz, onun için her yerde sürülüyoruz” yanıtı yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Kürtlük üzerine yoğunlaşan Halil, annesinin anlatımına göre, mahalle gençlerini örgütleme yoluna koyuldu. Halil Güneş, 13 yaşına geldiğinde evlerine ilk polis baskını gerçekleşti. Baskına gelen polisler, “Halil gençleri PKK için örgütlüyor” der ve annesinin ifadesine başvurdu.    21 YAŞINDA PKK’YE KATILDI   İlk, orta ve lise öğrenimini Adana’da gören, 18 yaşında ise Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Fizik Kimya Bölümü’nü kazanan Halil Güneş, gittiği Sivas’ta üç yıl kaldıktan sonra Adana’ya geri döndü. Anne Sedef Güneş’in anlatımına göre, Halil Güneş, eve geldikten sonra ilk önce kardeşlerini yemeğe çıkartıp gezdirdi. Daha sonra kardeşleri uyuduktan sonra, annesine Kürt özgürlük mücadelesine katılacağını ve bunun için ellerine kına yakmasını istedi. Halil Güneş’in isteğini geri çevirmeyen anne Sedef, Halil Güneş’in ellerine kına yaktı ve sonraki gün de otogarda yolcu etti. Anne Sedef Güneş, “Yolun açık olsun dedim. Benden hatır isteyip, gitti. Halil 21 yaşında PKK’ye katıldı” dedi.    AMED’E DÖNÜŞ   Anne Sedef Güneş’in anlattığına göre, Halil Güneş bir yıl dağda kaldıktan sonra Diyarbakır’a geri döndü. Diyarbakır’da yaklaşık bir yıl çalışma yürüten Güneş, bir ihbar sonucu tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne konuldu. Anne Sedef Güneş, o dönemi şöyle anlattı: “Bir gün telefon çaldı ve açtığımda Halil telefon başındaydı. Bana ‘Hadi uyan oğlun seni görmeye geldi'  diyerek güldü. Ben de ona madem geleceksin, söyleseydin, kahvaltı hazırlardım dedim. O da gülerek, Ben Amed’teyim deyip telefonu kapattı. Aradan geçen uzun bir süre sonra oğlumun tutuklandığını öğrendim.”   ÖLDÜ DENİLEREK MORGA KALDIRILIR   Diyarbakır’da 13 Şubat 1992 yılından tutuklanan Halil Güneş, gözaltında uğradığı işkenceler sonucu “öldü” denilerek morga kaldırıldı. 36 gün morgda bekletilen Halil Güneş, tesadüfen orada çalışan Kürt bir hemşire tarafından fark edildi. Halil Güneş’i süt ve bisküvilerle besleyen hemşire, dört gün sonra Halil Güneş’in annesi ile karşılaştı. Halil Güneş’in annesi Sedef Güneş, “Oğlumun durumunu öğrendiğimde direk Amed’e gittim. Morgda, orada genç bir kadın çalışan vardı. Morg görevlisiydi. Kürt bir kadındı. Bana kimi aradığını sordu. Bende ona oğlum Halil’in işkenceden öldüğünü ve cenazesinin morga kaldırıldığını söyledim. O kadın direk, ‘Sen Halil arkadaşın annesi misin?’ diye sordu. Beni içeriye alamadı ama kendisi morga girdi. Meğer öldü denilerek morga kaldırılan oğlum, morg içerisinde yaşıyormuş. Morg görevlisi kadın, 36 gün sonra tesadüfen Halil’in bulunduğu yerde inleme seslerinin geldiğini fark ediyor ve sonrasında kimseye söylemeden Halil’i orada tedavi ediyor ve besliyor. Beni oraya götürdüğünde içeri girmeme müsaade etmedi. Kendisiyle birlikte getirdiği meyve suyu ve bir paket bisküvi ile içeri girip, Halil’e benim dışarıda olduğumu söylemiş. Ben oradan direk savcılığa gittim ve savcılığa oğlumun ölmediğini söyledim. O da bana bunu nerden öğrendiğimi sorunca, morga girip gördüğümü söyledim. Savcı bana morga girmemin mümkün olmadığını, ben de ona gördüğümü ve oğlumun yaşadığını söyledim. Bunun üzerine savcılık bir yerleri aradı ve ben savcılıktan çıkana kadar, Halil’i morgdan alıp, Diyarbakır Cezaevi’ne geri götürmüşler.”   ÜÇ DEFA DAHA GÖRÜŞTÜM   Anne Güneş devamındaki gelişmeleri şöyle anlatı: “Sabah saat sekiz olduğunda cezaevine gittim. Halil’i orada gördüm. Yaşadığı işkencelerden dolayı ayakta duramıyordu. Arkadaşları onu hazırlamış ve görüşe getirmişti. Ben orada Xelil’imi gördüm. Bana ‘merak etme ben rahatım’ dedi. Ondan sonra Halil ile üç defa daha görüştüm.”   SÜRGÜN EDİLDİĞİ CEZAEVLERİ   Anne Sedef Güneş’in anlatımına göre Halil Güneş, 29 yıllık cezaevi sürecinde 10 farklı cezaevine sürgün edildi. İlk olarak Diyarbakır’da tutuklanan Halil Güneş, daha sonra Urfa Halfeti Cezaevi’ne sürgüne gönderildi. Halfeti Cezaevi’nde kendilerine işkence yapan gardiyanı öldüren Halil Güneş, sonrasında Elazığ Cezaevi’ne sürgün edildi. Burada 45 gün açlık grevine giren Halil Güneş, zorla tedavi altına alınmak üzere Ankara Ulucanlar Cezaevi'ne götürüldü. Tedavi sürecinden sonra oradan da sürgün edilen Güneş, Adıyaman Cezaevi’ne, Diyarbakır Cezaevi’ne, Adana Ceyhan M Tipi Cezaevi’ne sürgüne yollandı. Ceyhan’dan sonra Adana Kürkçüler Cezaevi’ne sürgün edilen Halil Güneş, kendi isteği üzerine Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürüldü. Güneş, yaşamını yitirene kadar 15 yıl boyunca Diyarbakır D Tipi ve 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kaldı.    ‘CANI DİYARBAKIR İÇİN ATIYORDU’   Anne Sedef Güneş, oğlu Halil için şunları söyledi: “Xelil’in canı Diyarbakır için atıyordu. Hiçbir zaman oradan ayrılmak istemiyordu. Halil’in evi hep cezaevi oldu. Benim vicdanım rahattır. Halil 34 senedir bu evden çıktı. 29 senedir cezaevinde.  Halil’in bir yılı kalmıştı. Biz Halil’in gelmesini bekliyorduk. 26 Aralık 2022 yılında Halil gelecekti. Ama kurban olurum ona. Ne mutlu ki, sununda bana geldi.”   SARIYILDIZ: ACIYA RAĞMEN GÜLÜYORDU   HDP Şırnak eski Milletvekili Faysal Sarıyıldız da sürgün edildiği Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 2012’de Halil Güneş ile tanıştı. Sarıyıldız, karşılaştığı dönemde Halil’in sürekli olarak kolunda serum olduğunu, kemik kanseri hastalığına yakalandığı için ağrılarının çok aşırı olduğu belirtti. Sarıyıldız, Halil Güneş için, “İnsan Halil’in yaşadığı acıyı yüz hatlarında fark edebiliyordu. Ama ona rağmen sürekli yüzünde bir tebessüm vardı. Onca acıya rağmen gülüyordu” dedi.    HALKIN MÜCADELESİ   Sarıyıldız, devlet gerçekliğini herkesten çok daha iyi bilen Halil Güneş’in, tüm konuşmalarında devlet adaletinden asla ama asla bir beklentisinin olmadığını vurguladığını söyledi. Halil için “O bir deryaydı” tanımlamasını yapan Sarıyıldız, “Halil sürekli olarak şunu söylerdi, ‘Benim bu devletin adaletinde bir beklentim yok. Ben bu devleti iyi tanıyorum. Bu devlet bizim için bir şey yapmaz. Bunu derken bile yüzünde bir moralsizlik ya da bir umutsuzluk bulamazdınız. Sürekli olarak ‘bizi halkımızın mücadelesi kurtarır, bizi buradan halkımız çıkartır’ diyordu. Beklentisi sürekli halka yönelikti. Bir değişimin ancak özgürlük mücadelesiyle olabileceğini belirtiyordu” dedi.     ‘EGEMENLERDEN AMAN DİLEMEDİ’   Sarıyıldız, Halil Güneş için şunları söyledi: “Öyle şeyler söylüyordu ki, artık eklenecek bir şey kalmıyordu. O konuştuktan sonra ben onu kucaklıyordum. O da çok sıkıca kucaklıyordu, çok içtendi. Kendinden önce sürekli diğer arkadaşlarını düşünürdü.  Çok candandı. Tüm yoldaşlarını çok çok severdi. Onca acı yaşamasına rağmen, kimseye yakındığına tanıklık etmedim. Düşünebiliyor musunuz, ben 2012 yılından bahsediyorum. Demek ki Halil arkadaş her gün ama her gün acı yaşatılarak katledilmiş. Bunu hiçbir zaman dışarıya mektuplarla yansıtmadı. Egemenlerden aman dilemedi. Yalvarmadı hiçbir zaman. Halka karşı da duygu sömürüsü yapmak istemedi. Sessizce, acı çeke çeke şehit düştü. Ama dışarıya durumunun kötü olduğunu da aktarmadı. Öyle de onurlu bir insandı. Ona tenezzül etmedi.”   MA / Cemil Uğur - Selman Güzelyüz