Uyan: Acil sorunlar etrafında bir program oluşturulmalı 2022-01-26 09:31:18 ANKARA - HDP’nin çağrısıyla üçüncü bir yol üzerine yürütülen tartışmaları değerlendiren Mahmut Memduh Uyan, “Şu anın acil sorunları neyse, bunun etrafında bir ittifak ya da birliktelik programının oluşturulması önemli” dedi.  Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla, Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi (EHP) temsilcileri 18 Ocak’ta bir araya geldi. Görüşme sonrası açıklanan metinde, “Ortak mücadeleyi sürdürmeyi, bu mücadele zeminlerini çoğaltmayı ve güçlendirmeyi, ortak mücadele konularını belirlemek, bunları hayata geçirmeye yönelik içerik, yöntem ve takvimi oluşturmak için düzenli görüşmelere devam etmeyi, mevcut katılımla kendini sınırlamayan, ortak mücadelenin Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi” hedeflendiği karar altına alındığı duyuruldu.     Yapılan toplantı öncesi ve sonrasında kimi tartışmalar ve eleştiriler yapılsa da demokrasi güçlerinin tarihi sorumluluğu olduğu ve birlikte hareket etme zorunluluklarının doğduğu bir aşamaya gelindiğine dair görüşler netlik kazandı.    Devrimci Yol Komutanlarından, faşizme karşı ortak mücadele arayışını Kürt hareketiyle birlikte Suriye’de kurmak için çaba içine giren Mahmut Memduh Uyan, “İddialı programlardan daha çok, demokratik kazanımları, toplumun siyasete katılım yollarını ve toplumun inisiyatifini daha öne alacak açılımları ortaya koymak yeterlidir” görüşünü dile getirdi.    Çarşamba söyleşimizin bu haftaki konuğu Uyan, yapılan toplantı üzerinden olası bir birlikteliğin nasıl olması gerektiğini ve toplum açısından hasıl olan ihtiyacı, deneyimleri üzerinden değerlendirdi.    Dayanışma, mücadele ve umut belirlemesiyle 8 parti bir araya gelerek demokratik ittifak konusunda yürüttüğü tartışmaları nasıl değerlendirdiniz?    Seçim süreci, iktidar ve sol konuları son dönemde farklı açılardan tartışılıyor. Bu süreçte iktidarın yıpranmışlığı ve neredeyse kesin olarak gideceği konuşulurken, alternatiflerin ne ve nasıl olacağı konusu belirsiz. Bu konuda Millet Bloku olarak ortaya çıkan yapılar ve bunun dışında da HDP başta olmak üzere diğer kesimlerin siyasette ağırlığının olup olmayacağı farklı açılardan tartışılıyor. İçinde yaşadığımız süreci tartışırken zamanında, erken ya da geç yapılacak bir seçimin bugünkü rejim açısından bir referandum olacağı tartışılıyor. Bu anlamda HDP ve çağrısıyla bir araya gelen grup ve partilerin yapmış olduğu toplantı ve ortaya koydukları açıklama daha olumlu bir yaklaşım olduğunu düşündürtüyor. Toplumda bu iktidardan bir rahatsızlık var, bunu herkes görüyor. Bunu açık ve ileri biçimlerde ifade edemiyorsa bile bu iktidara rızası olmadığını ortaya koyacak değişik tepkiler ya da zaman zaman yapılan seçim ve anketlerle ifade edebiliyor. Daha alternatifli davranışları oluşturacak bir tepki henüz açığa çıkartılamadı. Ama toplumun bu sistemden, iktidardan rahatsızlığını gösterecek belirli ölçüler var.     Sizce toplumdaki tepkiler yeterince siyaset alanına yansıtılıyor mu?    Millet Bloku’nun “yönetemiyorlar biz yönetiriz” yaklaşımı toplumun her anlamda bu krize cevap verebileceği yaklaşımları içermiyor. Devrimci, sol-sosyalist kesimler açısından baktığımızda da en büyük sıkıntı, toplumla birlikte bir siyaset ifade edemiyor oluşumuz. Kendilerine devrimci ya da farklı adlar veren parti ya da gruplar, toplumun tepkileriyle örtüşerek o talepleri ifade edecek, siyasete, mücadeleye dönüştürecek bir yaklaşım ortaya koyamıyor. Bu anlamda büyük sıkıntı, sadece iktidarın alternatifinin bir tür Millet Bloku kapsamındaki kısmen revizyon içeren bir burjuva yaklaşım olması. Bunun ötesine nasıl geçilir sorusu yakıcı bir soru. Bu noktada şu an verili tartışmanın başlangıcı itibariyle toplantıya olumlu bakıyorum. Ama bunun derinleştirilmesi, karşılıklı olgunluk, samimiyet ve farklı yaklaşımları taşıyabilecek bir esneklik olursa olur.    Dışarıdan bir gözle baktığınızda HDP’nin çabalarını nasıl görüyorsunuz?      Eski siyasal süreçlerden gelen yapılar bugün çok verimli tartışmalar yürütemiyor. Bu anlamda HDP’nin yaklaşımının gelişen süreçlerde daha karşılık bulabilir, gelişebilir.    Yapılan tartışmalara dışarıdan baktığımda; tartışmalarda iki blokun ötesinde siyasal süreci etkileme nasıl olabilir sorusuna cevap verilirken manipülatif tartışmalar olabiliyor. Bunları aşacak türden daha özgüvenli, sadece ve alçak gönüllüce girişimler açısından bakıldığında HDP’nin girişimi döneme ve duruma göre daha sade ve alçak gönüllüce bir girişim oldu. Birbirini yok saymayacak bir yaşam düzleminin ortaya konulması gerekiyor. Bu noktada HDP az çok kabul edilebilecek ya da tartışılabilecek bugünün zemininde açılım sunabilecek bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Bunu genişletecek ve artıracak tartışmalar yapmadan yok saymak doğru değil. HDP’nin girişimi anlamlı ve olumlu ama umarım çok daha katmanlı ve esnek olan tartışmalarla, farklılıkları koruyarak, alçak gönüllü ve özgüvenli bir şekilde gelişir. Onun ötesinde esas olan toplumsal dinamizmin içinden gelmek. Eski siyasal süreçlerden gelen yapılar bugün çok verimli tartışmalar yürütemiyor. Bu anlamda HDP’nin yaklaşımının gelişen süreçlerde daha karşılık bulabilir, gelişebilir. Buraya katılan gruplar umarım artar. Bu siyasal süreç geliştikçe yeni katılım ya da yeni biçimler ortaya çıkabilir.    İttifak dışında kalmak isteyen veya bu yönlü açıklamalarda bulunan yapılar da var. Özellikle geçmişten bugüne ele aldığınızda, bu tür yaklaşımları güncel koşulları da göz önünde bulundurduğunuzda, neler söylemek istersiniz?    Seçim, Meclis, toplumsal odaklı ya da bazı konularda daha ağırlık veren yaklaşımlar oluyor. Birbirini dışlayacak yaklaşımlar gibi görmeden, ittifakı; birçok farklılığı içinde taşıyarak geleceğe yönelik bir mücadele oluşturabilir ve hedefler kapsamında birliktelik oluşturulabilir. Mutlak devrim programı gibi, bir alternatif üzerinden bütünlüklü tartışma özellikle toplumdan değişik tepkilerin, daha etkili siyaset alanına yansımasının beklendiği dönemde fazlaca olur. Böyle bir devrim programını iddia eden grup ya da grupların kendi içinde birlik oluşturmasında bir sorun yok. Ama öncelikle koşulların gereği daha sınırlı ve somut hedeflerle şu anın acil sorunları neyse bunun etrafında bir ittifak ya da birliktelik programının oluşturulmasıdır önemli. Çok iddialı programlar yerine demokratik kazanımları, toplumun siyasete katılım yollarını ve toplumun inisiyatifini daha öne alacak açılımları ortaya koymak yeterlidir. Bunu içermeye başlayan bir sürecin başarılı olacağına inanıyorum.       Sol ya da devrimcilik iddiasıyla ortaya çıkan insanların, toplumdaki en ağır sorunlarda yan yana gelme, çözüm üretme ve buna müdahale etme çabası yoksa orada devrimcilik ve demokratlıktan bahsetmek mümkün değil.   Üçüncü bunalım dönemi koşullarında 1970’lerde biz ülkede emperyalizmin içsel bir olgu olduğunu söylüyorduk. Küresel bir neo-liberal dönemde ise emperyalizm zaten hayatın her noktasında yer alıyor. Ama demokratiklik noktalarında ister istemez kapitalizme ve emperyalizme karşı bir duruşun olması gerekiyor. Siyaset alanında yer alan hareketler, ‘bağımsızlık, tam bağımsızlık’ gibi sözleri ifade ettikleri kesimlerle, örneğin laiklik ve kadın hareketi konusunda baktığımızda hassasiyetleri aynı ölçüde değil. Burada da farklı yapılardan kesimlerle ortak bir hat tutturmaya çalışıyorlar.  Hayatın değişik süreçlerinde yan yana gelebiliyorsun ama seçim tartışması yaparken HDP’nin bu tarzda eleştirilmesi haksızlık. Örneğin Suriye’de Amerika’nın yukarıdan yapmış olduğu desteğin kabul edilmemesi Kobanê’nin yok olmasını getirirdi. Burada Kobanê’de mücadeleyi yürütenlere o desteği ‘neden kabul ettin’ diye tartışmak abestir. Çünkü ölüm kalım noktasında varlıklarını ortaya koyacakları bir süreçti. Rejimin niteliğinin belirleneceğini iddia ettiğimiz bir tür faşizmin kurumsallaşması ya da AKP iktidarının kalıcılaşması gibi sözlerle tanımlanan bir rejimin değişmesini tartıştığımızda da öne çıkan esas olarak aşağıdan yukarı tüm devlet- toplum yapısının değiştirilmesi, demokratikleştirilmesidir. Burada toplumların siyasette, yaşamda söz hakkının ortaya konulması şart. Tartışmaları bunun odağına çekmek yerine şu anda tüm belediyeleri kayyım altına alınmış, üyeleri, eşbaşkanları içeride olduğu bir ortamda yapılacak tartışma farklı olmalı. Sol ya da devrimcilik iddiasıyla ortaya çıkan insanların, toplumdaki en ağır sorunlarda yan yana gelme, çözüm üretme ve buna müdahale etme çabası yoksa orada devrimcilik ve demokratlıktan bahsetmek mümkün değil.    Geçmişte de benzer tartışmalar çok yaşandı. Demokrasi güçlerinin birlikte hareket edememenin bedelini nasıl ödedi?    Aslında Türkiye’de bu konuda verimli süreçler pek olmadı. Türkiye’nin muhalif, devrimci, sol hareketleri; başlangıç dönemlerinde 1965 ve sonrası süreçlerde yer yer olumlu deneyimler ortaya koysalar bile sonuç alınmadı. Örneğin Latin ülkelerinde geniş cephe politikaları karşılık bulabiliyor. En son Şili’de geniş cephe politikasıyla başarı kazandılar. Bolivya’da, Venezuela’da ya da Uruguay’da Pepe’nin başkan olduğu süreçlerde geniş cephe ilişkisi sürdürülebiliyor. Biz de böyle bir sürecin gerçekleşmemesi çok hazin. Kızıldere’deki dayanışma ya da yer yer bazı ortak pratikler, örneğin; geçmişte 1970’lı süreçlerde DGM’lerin kalkması, antifaşist mücadele zeminlerinde olmuştur. Yani hayatın dayattığı keskin dönemlerde, halk-toplum bir araya geldiği için siyasiler ister istemez bir araya gelen toplumun içinde yer almışlardır. Bunu çok güçlü etkileyecek olan, ideolojik ve düşünsel gelişmelerin yaşanmasıdır. Şu anda her ikisini de yaşayamıyoruz. Toplumdaki dinamizm düzeyiyle bütünlük kuramıyoruz ve bugünkü hayatı her yönleriyle belirleyecek, açacak ve insanları cezbedecek düşünceler üretemiyoruz. Bu nedenle kendini beğenen ve olumlayan topluluk ve bireyler bir araya gelmekte zorlanıyor. Bunun başka sınıfsal ve ideolojik tartışmaları da olabilir ama bir araya gelemiyoruz.     Sonucu ağır oldu…    Bir araya gelememenin bedeli de ağır olmuş oluyor. Bu her ortamda ağırdır. Söz olarak çok kaba bir birliktelik lafı aslında birlikteliği ortaya koymuyor. Biraz daha toplumsal dinamizm içinden bir tartışma yürütülmesi gerekiyor. Bizim daha çok geçmiş siyasal süreçlerden ortaya çıkan topluluklarımız siyasi tartışmalar yaptıkları için kendilerinin de yaşadıkları tarihin problemleriyle birlikte tartışmış oluyorlar. Bunun getirdiği sorunlar da kolay kolay aşılmıyor. Toplum, bu iktidara onay vermiyor, uygulanan politikalardan rahatsızlık duyuyor ama üzerindeki o zor ve baskı koşullarının altında da daha ileri bir tepki ortaya koyamıyor. Şimdi bu dinamizmle bütünleşebilecek ve oradan kalkıp gelişebilecek olan hareket ve onun içindeki unsurlar bu mücadelenin acısıyla, sorunlarıyla ortaklaşarak daha büyük hareketleri ve daha büyük birliktelikleri oluşturacaklar.     Kürt hareketinin etnik talepleri ve ulusal hassasiyetleri tartışmaların önünde bir engel midir?       Kürt hareketinin farklı katmanlarının varlığı mücadeleye engel olarak görülemez. Kürt hareketi, Orta Doğu’daki en demokrat ve modernist harekettir. Bu coğrafyada bir uca DAİŞ’i koyarsak, bir uca da Kürt hareketini koymak gerekir.   Nesnel duruma baktığımızda mevcut iktidar, Kürtler nerede varsa orada hiçbir hakkı olmasın deyip Suriye, Irak, İran ve Türkiye’de yok saymaya çalışıyor. Böyle bir sorunu kabul bile etmiyor. Sol siyasetlerin de böyle bakmaması gerekiyor. Kürtler vardırlar. Dolayısıyla doğal olan hakları hukukları da olmak zorundadır. Yaşayacak diller, kültürler varsa bunların yaşayabilecek ortamlarının da oluşturulması gerekir. Kendine demokrat diyenlerin bu talepleri zaten içselleştirmesi gerekiyor. Eğer içselleştirmiyorlarsa bunun demokratlıkla ya da devrimcilikle bir ilgisi olmaz. ‘Kürtlerin varlığı ve mücadelesi demokrasi mücadelesini ya da sınıf mücadelesini engelliyor’ gibi söylemler var. Siyaset verili koşullarda yapılır. Verili koşullarda demografik bir ‘var, yok’ sayımıyla mücadele oluşmaz. Hangi toplumlar, egemenler ve çatışmalar varsa devrimci bunları çözmeyi amaçlayan bir noktada olmalıdır. ‘Bunlar olmasa, şunlar olmasa’ varsayımlarıyla yapılan siyaset, siyaset olmaz. Sen siyaset olarak var olan toplumların alanlarındaysan ve devrimciysen çözümlerini ortaya koyman gerekir. Bu anlamda Kürt hareketinin farklı katmanlarının varlığı mücadeleye engel olarak görülemez. Kürt hareketi, Orta Doğu’daki en demokrat ve modernist harekettir. Bu coğrafyada bir uca DAİŞ’i koyarsak, bir uca da Kürt hareketini koymak gerekir. Kadınların da birçok açıdan mücadelesini büyüten, önünü açan da Kürt hareketi olmuştur. Bu anlamda da Kürt hareketinin varlığını inkâr eden, öteleyen bir yerden siyaset yapılamaz. Kürt hareketini ülkede ne kadar yapı varsa o kadarında olumlu etkileri olan bir hareket olarak görüyorum. Sol-sosyalist hareketler iddialarını bir kenara bıraksınlar demiyorum. Ülkenin gerçeklerini, sorunlarını göz önünde bulundurarak; bunlardan bağımsız düşünmeyerek siyaset üretmeliler diyorum. Kapsayıcı düşünmeliler ve hareket etmeliler.    Bugün demokrasi güçlerinin ihtiyacı olan nedir ve nasıl yapılmalı?     Demokrasi güçleri meselesini tartışırken birkaç açıdan tartışmak gerekiyor. Dünyada demokrasi ne kadar var ve ne kadar hakim. Son 30-40 yıldır neo-liberalizmin çok hoyrat bir dönemini yaşadık. Pandemi koşulları bunları daha da teşhir etti. Bir yandan kapitalizmin krizlerini tartışırken bir yandan da kapitalizm ve onun değişik varyantlarının yaşadıkları krize karşı cevap üretme çabalarını gördük. Misal ABD’de Trump’ın yerine Biden’ın geçmesi, Almanya’da Merkel’in yerine sosyal demokrat benzerlerinin geçmesi diğer yandan da Türkiye’de de Millet İttifakı diye bir yapı sanki Erdoğan’a karşı demokrasi yaklaşımıyla ortaya çıkıyor. Bu aslında kapitalizmin siyaset anlayışlarında sol popülizm ile sunulan sözde farklı politikalar üreten, sosyal yaklaşımlarda sanki farklı tavır sergileyen ve biraz daha rasyonel kapitalizmi kendi açılarından öneren bir süreci sunuyor ve oluşturmaya çalışıyor gibiler. Böylece aslında neo-liberal politikaların ve buna uygun siyasal yapıların önümüzdeki süreci de hakim olarak götürmelerini sağlıyorlar. Bu anlamda bu demokrasi değil. Dünyada demokrasi yok. Demokrasiye ses yaratacak olanlar sıradan insanlar olacak. İşçiler, kadınlar, ezilen Kürtler ve Aleviler… Demokrasi denilen olay insanların söz ve karar sahibi olması, yaşamı belirleyecek hale gelmesi, inisiyatifler üretebilmesi demektir. Sadece soyut bir seçme ve seçilme ilişkisi olarak görülmez. ‘Seçimi bekleyelim oy verelim’ demek değildir. Olumsuz haliyle Erdoğan rejimini demokrasi olarak adlandırabilir. Bunun karşısında da Millet İttifakı’nın ortaya koyduğunu olumlu demokrasi olarak adlandırabilir. Bizce bunların hiçbiri demokrasi değildir. Demokrasiyi toplumun emeğiyle, mücadelesiyle yaratmak, korumak gerekiyor. Bu nedenle de yukarıdan bir şey beklemek değil, hakları hukukları toplumun en alt hücresinden başlayarak söke söke alınması gerekiyor. Şu anda da bunun epey gerisindeyiz, mücadele olmadan demokrasi olmaz. Ben doğrudan demokrasiyi savunan bir insanım. Bu anlamda temsiliyet düzeylerinin azaltıldığı ve toplumun kendi iktidarını oluşturacağı süreçlerin daha köklü olarak geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım bu tartışmalar ve süreç de bunun belirtileri olur.    Birlikte hareket etme eğilimi olan hareketlere kendi tecrübenizden yola çıkarak ne öneriyorsunuz?      Faşizme Karşı Mücadele Cephesi’ni örnek verirsem, herkesin bir arada olabileceğini söylemiştik. Bugün de böyle bir anlayışla ortaya çıkılmalıdır.   Esas olarak şu andaki birliktelikler çok ileri hedefler ve programlar dahilinde değil. Asgari düzeydeki ve birtakım aşamalar içeren (bu iktidardan kurtulmak, toplumda birtakım değerleri yükseltmek, mevzileri kazanmak gibi…) tanımlamaları yapmak ve bu eksenlerde bir birlik oluşturmak gerekiyor. Mücadele anlayışları ya da aynı hedef doğrultusunda farklı konumlanmalar gerekiyorsa, örneğin ‘ben seçime katılmıyorum’ diyen yapılarla da birlik içinde olunabilir. Demokrasi mücadelesini her yönden ve her zeminde yürütmeyi öngörüyorsak buradaki hedefler önemlidir. Hedefler kapsamında farklı zeminlerde ve tarzlarda mücadeleler yürütülebilir. Sonucu başarılı olmasa da bizim oluşturduğumuz Faşizme Karşı Mücadele Cephesi’ni örnek verirsem, silahlı mücadeleyi yürütenden sanatçı olana kadar, sadece taş atana kadar herkesin bir arada olabileceğini söylemiştik. Bugün de böyle bir anlayışla ortaya çıkılmalıdır. Burada devrim programları gibi şeyler aramaya gerek yoktur. Toplumun siyaset alanlarına daha çok taşınabileceği, kendini ifade edebilecek kanalların açılması gibi konuları gözetmek gerekiyor.     Toplumu siyasete dahil etme meselesi üçüncü yolla gerçekleşir mi?     Bu tartışma bir süredir başlamıştı. Bu tartışmaların hepsinin birer anlamı var. Şu andaki verili koşullarda toplumla illiyet kurabilecek bir zemin, HDP’nin de içinde olduğu bir zemin olarak görünüyor. Umut vadeden bir noktada duruyor. Değişik kesimlerde bir rahatsızlık varsa isim değiştirerek, içerik güçlendirerek veya esnek olarak daha da genişletilebilir. Daha yan yana gelebilecek ve yakınlaştırabilecek süreçler olabilir. Örneğin Sezen Aksu meselesi, artan tutuklamalar, açlıktan, umutsuzluktan intihar edenler ya da farklı çatışmaların olabileceği koşullar, bir arada olmanın ve ortak olmanın ihtiyaçlarını yükseltebilir. Bu noktada bu zemin kişilere kadar çok esnek olur ve kapsar. Toplumu etkileme oranı güçlü olur. Bu noktada gelişmesi için kafa yoralım. Cezaevinde, dağlarda, ülke dışında olan tüm dostlara sevgi ve selamlar. Başka bir yaşam ve dünya için.     MAHMUT MEMDUH UYAN KİMDİR?    Ana Gerilla Birliği, Devrimci Yol tarafından 1980 darbesi sonrasında kendiliğinden başlayan kıra çekiliş hareketinin organize edilmesi ile 1982 yılında başlatılan kır gerillası faaliyetlerindeki çekirdek gruptur. Mahmut Memduh Uyan, Devrimci Yol Tarafından 1980 darbesine karşı kurulan Ana Gerilla Birliği’ni komuta etti. Doğu Karadeniz'den Akdeniz'e kadar kır gerillası faaliyeti yürüten grup, Filistin'de askeri eğitim alan kadroların katılımı ile Ordu, Sivas, Malatya ve Adıyaman gibi illerin kırsal bölgelerine kadar yayıldı.   Taner Akçam'ın başını çektiği bir grubun Almanya'da alınan "Kırsal kesimde böyle bir mücadeleyi başlatmak yanlıştır, kır gerillasını örgütlemek yanlıştır" kararının tebliğ edilmesi üzerine Ana Gerilla Birliği, 1985 yılında dağıtıldı.    Uyan, Anı-Anlatı-Günlük-Seyahatname, Edebiyat, Politik Akımlar, İdeolojiler kategorilerinde birçok esere imza attı. Ben Bir İnsanım, Gerilla Kartaldır, Kardeşim Hepsi Hikaye gibi başlıca kitapları bulunuyor.    Uyan, 7 Haziran 2015 Genel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Adayı oldu.    MA / Zemo Ağgöz