13 yaşında cezaeviyle tanıştı, şimdi babası için özgürlük istiyor 2022-01-29 09:00:30 DİYARBAKIR - Henüz 13 yaşındayken tutuklanan, devlet ve Hizbullah'ın saldırıları altında eve yiyecek götürülemediği için bir kardeşi açlıktan yaşamını yitiren Herdem Merwanî, hem Adalet Nöbeti ile hem de edebiyatla direnişini sürdürüyor.  Herdem Merwanî (43), bir Kürt şair ama aynı zamanda halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesinin bir parçası. Kızıyla birlikte Diyarbakır Barosu'nda devam eden Adalet Nöbeti'nin eylemcilerinden biri. Onun ve ailesinin yaşadıkları, Kürt halkının karşılaştığı zulmün ve buna karşı geliştirilen direnişin örneklerinden biri. Herdem Merwanî, adını aldığı "Merwanilerin" başkentinden yani Diyarbakır'ın Silvan (Farqîn) ilçesinin Cûmatê köyünden. Erivan Radyosu'ndan çalınan tınılar ve şevbuhirklerdeki kilamların yakıcılığında büyüyen, bir Kürt. Televizyonun henüz yaygın olmadığı yıllarda Merwanî'nin Kürtlük bilinci de mücadele isteği de bu kültürel faaliyetler etrafında şekillenir.      KİLAMLARLA ÖRÜLEN MÜCADELE   Tüm köy, Kürtlüğe dair tınılar, eserler içeren Koma Berxwedan, Şivan Perwer kasetleri nedeniyle bir evde toplanır. Merwani, o günlerde yaşadığı heyecanı şöyle anlatıyor; “O dönemde Kürt özgürlük hareketi yayılmıştı, Diyarbakır ve Silvan’da o dönemde kasetler de yaygınlaşmaya başlamıştı. Şivan Perwer, Koma Berxwedan'ın kasetleri vardı. Bunları eve getirip gizli dinliyorduk, uyuyacağımız zaman da saklıyorduk. Yeni bir film için insanlar sinemaya gidiyorsa o dönem de yeni kaset geldiğinde bir evde toplanılır ve bu eserler dinlenirdi. O şarkılar benim üzerimde büyük bir etki yarattı."   HİZBULLAH SALDIRILARI   Kürtlerin varlık ve özgürlük mücadelesinin yayıldığı Silvan'da hem devlet hem de Hizbullah saldırıları yoğunlaşır. Merwani'nin babası Abdulhalim Kırtay başta olmak üzere tüm aile bu saldırıların hedefindedir. Kırtay ailesinin evi, gündüzleri asker, geceleri ise Hizbullah kuşatması altındadır. Abdulhalim Kırtay ve bir oğlu hakkında yakalama kararı çıkartılır. Kırtay, evine ailesinin yanına gelemez, aile de kuşatmadan kaynaklı 3 ay boyunca eve erzak alamaz. Bu süreçte ailenin en küçüğü Zinarin açlıktan yaşamını yitirir. Özgür basının bugünkü kadar güçlü olmamasından kaynaklı yaşadıklarının kamuoyu tarafından duyulmadığını dile getiren Merwanî, "O dönemde Hizbullah’ın saldırıları çok yoğun oluyordu. Yurtsever olanlar bu kişiler tarafından öldürülüyordu, kimisi de tutuklanıyordu. Büyük katliamlar yaşanıyordu, ancak o dönem basın bu kadar aktif değildi ve yaşanan olaylar karanlıkta kaldı. Bu süreçte benim kız kardeşim, açlıktan yaşamını yitirdi. Ama böyle bir durumun haberi çıkmadı. Babam ve abim hakkında yakalama kararı çıkartılıyor. Evimize bu süreçte saldırılar oluyor, kapı ve camları kırılıyor. Gündüzleri polisler etrafta oluyor, gece ise Hizbullah evi kuşatıyor. O dönem 3 ay eve yiyecek girmiyor. Son olarak turşu varmış, bir tek onu tüketince mideleri kaldırmıyor. Sonra kız kardeşim yaşamını yitiriyor ve günlerce cenazesi yerde kalıyor. Kimse gidip gömmeye bile cesaret edemiyor. Bu süreçte yaşanan çatışmada 7 gerilla yaşamını yitiriyor. O gece hiç tanımadıkları insanlar gelip cenazeyi alıyor, o gerillalarla birlikte toplu olarak gömüyorlar. Ben kız kardeşimi hiç görmemiştim ama onun adını (Zinarin) ben koymuştum" diye anlatıyor.    'KÜRT OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN'   Belki de halkının varlık ve özgürlük mücadelesine katılma heyecanıyla yaşından erken büyümüş, büyük sorumluluklar üstlenmiş bir çocuk. Merwani, hayatı boyunca nenesinin "Kürt olduğunuzu, kimliğinizi hiç unutmayın, her şeyi unutabilirsiniz ama Kürt olduğunuzu aklınızdan çıkartmayın" sözünü bir ilke gibi benimser. Tam da bu nedenle erken yaşta mücadele içine girer ve "benim için üniversiteydi" dediği cezaevinde edebiyata yönelir.     GÖZALTINDA BİR MEVSİM GEÇTİ   Daha 13 yaşında iken 1992 yılında tam da verdiği bu mücadele nedeniyle 3 aylık gözaltı süreci ardından tutuklanarak Muş Cezaevi'ne konulur. Merwanî tıpkı günümüzde de yüzlerce Kürdün tutuklanmasına gerekçe yapılan "tanık" ifadeleri nedeniyle hapsedilir. Merwanî, "Mart ayında Muş'ta gözaltına alındığımızda yerde 1 metre kar vardı, tutuklanıp cezaevine götürüldüğümüzde ise Mayıs'tı ağaçlar çiçek açmıştı. 1 mevsim kimsenin bizden haberi olmadan gözaltında tutmuşlardı. Gözaltına alındığımda saçlarım kısaydı, cezaevine gittiğimizde saçımın uzadığını gördüm. O kadar süreden sonra kendimi aynada gördüğümde şaşırmıştım, saçlarım nasıl uzadı diye" diye anlatıyor bu ilk gözaltı sürecini.    CEZAEVİNDE KOMÜN   2'si kadın 17 kişi çıkartıldıkları mahkeme tarafından tutuklanarak Muş Cezaevi'ne gönderilir. Ailelerinin haberi olmaması nedeniyle ne yedek bir kıyafetleri ne de para vardır. O süreçte genel olarak adli suçtan tutuklanan kişilerin olduğu Muş Cezaevi'nde komün oluşturulur ve yeni giden siyasi tutuklular için kıyafet, para ve temel ihtiyaçlar toplanır. Henüz 13 yaşında bir çocuk olan Merwanî'nin küçük bedenine kıyafet bulmak zordur. Tamamı erkek tutuklulardan oluşan koğuşlarda tek tek gezilir ve en zayıf olan kişinin kıyafetleri Merwanî'ye getirilir.    BEKARET KONTOLÜ DAYATMASI   Merwanî ve beraberindeki 16 tutuklu, kısa bir süre sonra Elazığ Cezaevi'ne sevk edilir. Bu sürgün, baskı halinin katlanması anlamına gelir. Burada ilk elden yanındaki kadın tutukluyla birlikte bekaret testi için Elazığ Devlet Hastanesi'ne götürülen Merwanî yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor: "Bizi götürürken oraya da insanları yığmışlardı. İnsanlar 'vatan hainleri' diyerek bizi linç etmeye çalışıyorlardı. Çocuk olduğum için bekaret kontrolü benim için çok önemli bir durum değildi ancak yanımdaki arkadaşım bu durumun farkında olduğu için böylesi bir uygulama çok zoruna gitmişti. Morali çok bozulmuştu. Ancak şimdi dönüp baktığımda zoruma gidiyor. O gün anlayamadığım tek şey; iki kişiydik ve 100 kadar erkek gelmiş ve bizi linç etmek istiyorlardı. Ondan sonra bir müddet Elazığ'da kaldım, çok faşist bir yerdi. Saldırılar çok oluyordu. O dönem 'Govend' isimli bir dergi geliyordu, şimdilerde basılmıyor diye biliyorum. Kitap da verilmediği için ben o dergiyi ezberliyordum. Bir teyp vardı ve birkaç kaset, o kasetler tüm koğuşları geziyordu ki insanlar müzik dinleme hakkına erişebilsin."   Merwanî tutuklandıktan 1 yıl sonra bu kez de babası tutuklanır. Babasının gözaltında kaybedilmek istendiğini, 50 gün kendisinden haber alamadıklarını dile getiren Merwanî, "Uzun süre elimizde değil diyorlardı, aile de avukatlar da bilgi alamıyordu. O süreçte Özgür Gündem gazetesi vardı, babamın durumuna ilişkin haberleri oradan ediniyordum. 50 günden sonra bilgi verildi. Sonrasında tutuklandı ve bir daha hiç bırakılmadı" diye o günleri anlatıyor.    BABADAN ÖTE MÜCADELE ARKADAŞI   Merwanî bir dönem özgürlüğüne kavuşsa da bir kez daha tutuklanır. Bu kez Batman Cezaevi'ne konulan Merwanî, babasıyla aynı cezaevinde olduğu için yılların hasretini burada gidermeye çalışır. Cezaevinin kendisi için bir diğer farklı özelliğinin ise tam da bu noktada başladığını söyleyen Merwanî,  "Babamla dışarıdaki anılarım pek aklıma gelmez. Gençliğimde babam ile aynı cezaevinde kaldım ve haftada bir birbirimizi görme hakkımız vardı. Cezaevinde baba-kız duygusu zayıflıyor. İster istemez aynı amaç için mücadele eden iki insan oluyorsun. Yan yana geldiğinde evet biliyorsun o senin baban ama daha çok arkadaşlık, yoldaşlık gibi çok farklı bir durum ortaya çıkıyor. Sohbetlerimiz daha çok politik oluyordu. Bazen bu durum bizi incitiyordu da. Baba-kız gibi yaklaşalım diyorduk ama istesen de olmuyor. Yıllarca uzak kalmışsın ve aynı amaç için mücadele etmişsin. Duyguların, hayatın değişiyor. 1 yıl hayatımız öyle devam etti" diyor.    CEZAEVİNDE HASTALANDI   Babasının ömrünün 30 yılını cezaevinde tamamladığını, dışarıdayken sağlıklı ve yaşamı seven biri olduğunu anlatan Merwanî, Kırklareli Cezaevi'nde babasının hastalıklarının başladığını ve günden güne arttığını söylüyor.    Babasının son olarak tedavi için Şakran Cezaevi'ne sevk edildiğini ve buradan kendilerini aradığında durumunun ciddi olduğunu aktardığını belirten Merwanî, şöyle devam ediyor: "İlk başta sadece şeker hastasıydı sonra git gide hastalığı arttı. Şeker, prostat gibi bir çok hastalığı var. Yaşı da ileri. 30 yıl cezaevinde kalmak zaten başlı başına kötü bir durum. Bazen durumunu sorduğumuzda 'kalp dışında tüm vücudumda sorunlar var' diyor. Sürekli olarak gidip görme şansımız da olmuyor. Ama sürekli yanında olduğumuzu hissettiriyoruz. Sürekli olarak size babalık yapamadım diyor. Ancak biz de ona sen bize en güzel duyguları verdin diyoruz. Sen bizim kimliğimize bağlanmamızı sağladın, bundan başka bir babalık da kimse senden istemiyor."    CEZAEVİ AİLESİ OLUR   Batman'ın yanı sıra Urfa ve Sivas cezaevlerinde de tutulan Merwanî'nin yaşamının büyük bölümü dört duvar arasında geçer. Başkaları çocukluk ve gençlik yılları denilince, mahallesi, okulu, ailesi gelirken O, cezaevi yılları, arkadaşlarını anlatır. Merwanî tam da bu nedenle sadece tutsak edildiği bir mekan olarak tanımlamaz cezaevini. Cezaevi hem ailesidir onun için hem de direnişi, Kürt kimliğini geliştirdiği, kalemi eline aldığı mekan olarak tanımlar.    KÜLTÜREL DİRENİŞE ÖNCÜLÜK    Sadece kendisi için değil Kürtler ve mücadele eden herkes için cezaevinin direniş mekanı olduğunu belirten Merwanî, "Benim için cezaevleri iradenin kırıldığı yerler değil. Bizi tutuklayanlar böyle bir sonuç elde etmek istemişlerdir ama bizim yaşamımızda hep direniş kaleleri olmuştur. Görüyoruz ki en iyi edebiyatçıların bir şekilde yolu ya cezaevinden geçmiş ya da tutuklanmamak için sürgünlere gitmiş. Cezaevi hiçbir zaman beni korkutmuyor. Biliyorum ki cezaevi, isteyen kişiyi ileriye taşımış, kendisini geliştirmesine olanak sağlamış. Kültürel olarak da cezaevi büyük bir öncülük yapmış. Eğer şimdi Kürt dil  kurumları varsa, Kürtçe yazılıyorsa, kitaplar varsa, bize edebiyatçı tanımı yapılıyorsa bu cezaevindeki direniş sayesindedir. Bir çok kişi bunun farkında değil. Edebiyattan söz ediyor ancak sadece dışarıdaki ve ünlü isimlerden söz ediyor, cezaevinde buna katkı sağlayanları anımsanmıyor. Biz elbette Ehmede Xani’nin öğrencileriyiz ama cezaevlerindeki bu kültürel direniş de unutulmamalı. -Zindan sadece politikanın geliştirildiği bir yer değil aynı zamanda şiir, edebiyat, şarkı ve tiyatronun geliştirildiği alanlardan biri."    POLİSİN KÜÇÜMSEMESİNE KARŞI DİLİNE SARILDI   Çocuk yaşta dengbêji kilamlar seslendiren Merwanî, cezaevinde ise sanata olan ilgisini edebiyata dönüştürür. Anadilinde şiirler yazan Merwanî'nin ilk şiirlerinde yurtseverlik ön plana çıkarken, dünyayı tanıdıkça eserleri daha da evrensel bir şekle bürünür. Merwanî, şiirlerini anadilinde yazmasında gözaltına alındığı süreçte Kürtçe yanıt verdiği polisin diliyle dalga geçmesinin etkili olduğunu belirtiyor ve o günü şu sözlerle özetliyor: "Polis bana bir şey sormuştu. Ben de Kürtçe cevap verdiğim için benimle dalga geçmişti. O durum beni çok etkiledi. Bu benim, annemin nenemin, babamın diliydi, beni hiç tanımayan bir kişi dilimle dalga geçiyordu . Ben de inat ettim, 'her zaman bu dille konuşacağım' dedim. Şiir yazmaya başlasam hep o polis bu yaptıklarımı görüyordur umarım diyorum. O benimle dalga geçerek bu dile bağlanmamı sağladı. Dilimizden dolayı başımız hep dikti ve ilk kez biri dilimi küçümsüyordu."    GÖRÜŞME HAKKI VE SÜRGÜN    Merwanî, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana cezaevlerinin baskı alanları olduğuna dikkat çekerek, şimdilerde daha ince bir politika uygulandığını belirtiyor. Cezaevlerinde kimi haklar verilse de en temel insani hakların alınmak istendiğine işaret eden Merwanî, "Eskiden birlikte kalıyorduk, şimdi tek tek insanlar kalıyor hücrelerde. Şimdi açık görüşler veriyor ve dışarıdaki kişi bunun iyi bir hak olduğunu düşünüyor. Açık görüş hakkı tanıyor ama o kadar uzak bir kente götürüyor ki ailesi gidip göremiyor bile. Böyle bir hak var ya da yok bir anlamı kalmıyor. Telefon hakkı veriliyor ama kimi zaman o telefon disiplin cezası almasına gerekçe yapılıyor. Kitaplar cezaevleri için en büyük ihtiyaç ama aylık 7 kitap hakkı veriliyor. Kürtçe mektup yazma hakkı alınıyor" diye ekliyor.  Cezaevindeki sorunları sürekli gündeme getiren, tutuklu babasının sesini dışarı duyuran, açlık grevi yapan Merwanî, tutuklu yakınları tarafından başlatılan Adalet Nöbeti'nin hem kendisi hem de toplum için bir umut olduğunu belirtiyor.    TOPLUMUN SESSİZLİĞİ TECRİDİ BÜYÜTTÜ   Cezaevinde yaşanan ihlallerin sadece ailelerin değil tüm toplumun sorunu olduğunu anlatan Merwanî, şunları sıralıyor; "Belki herkes gelemiyor eyleme ama insanlar bunu biliyor, Kürtlerin ölümü bu kadar ucuz olmamalı. Pandemiyle birlikte devlet çok iyi kullandı bu süreci biz de bu süreçten suçsuz değiliz. Evet bizim tepkimiz büyük devlete ama bizim toplum olarak buradaki suçumuzu görmemiz lazım. Biz ne kadar üzerinde durduk. Sesini yükseltmek isteyen insanlara ne kadar sahip çıkabildik. Bu nedenle biz birlikte yani hem devlet hem de toplum olarak tecridi biz birlikte büyüttük. Tabi istediğimiz şeyleri tam olarak yapamadık ama böyle bir dönemde özgürlük mahkumlarının gündeme getiren eylem oldu. Belli ölçüde amacına da ulaştı."   'YAKINLARINIZI KİMSENİN İNSAFINA TERK ETMEYİN'   Merwanî tutuklu ailelilerine de şu çağrıyı yapıyor: "Tutuklu yakınlarının çocuğu, babası, kardeşi cezaevinde ve hasta ama bunu duyurmaktan çekiniyor. İnfazı yakılıyor ama ses çıkartmıyor. Sen yakınlarını kime emanet ediyorsun? Bu hakları talep etmek yasak değil. Bu bizim en doğal, insan olmaktan kaynaklı sahip olduğumuz haklar. Benim, babama sahip çıkmam evrensel bir hak. İhlallerin üzerinde durursak belki bir şeyi değiştirebiliriz. Ailevi bile düşündüğümüzde, baban cezaevinde hasta ve sen onun için bir şey yapmıyorsan, yarın cenazesi çıktığında ailevi olarak, vicdani olarak bunu kaldırabilir misin? Babamla ilgili sesimi yükseltmezsem kim yükseltecek? Kimse cezaevindeki yakınını başkasının insafına emanet etmesin."    MA / Dicle Müftüoğlu - Özgür Paksoy