İmralı’da 'incommunicado' uygulanıyor 2022-02-16 09:25:30 İSTANBUL - İmralı’da yaşananların, BM’nin kullandığı “incommunicado” kavramında karşılığını bulduğunu belirten avukat Raziye Öztürk, bunun ortadan kaldırılması için BM İşkence Özel Raportörü’ne başvurduklarını söyledi.   Asrın Hukuk Bürosu, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan ve 25 Mart’tan bu yana kendisinden haber alınamayan müvekkilleri PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklu Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için 24 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) “tedbir talebiyle” başvuru yaptı. AYM, 12 Ocak’ta verdiği ret kararını ise 31 Ocak’ta avukatlara tebliğ etti.   Ret kararından sonra avukatlar, 3 Şubat tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörü’ne “Acil eylem” başvurusunda bulundu. Başvuruda CPT’nin daha önce İmralı’ya yaptığı ziyaretler sonucu hazırladığı raporlara yer veren avukatlar, haber alınamama durumuna ilişkin BM İnsan Hakları Komitesi’nin daha önce verdiği kararlara atıf yaptı. Avukatlar, BM Medeni Haklar Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 7 ve 10’uncu maddelerine de vurgu yaparak, BM İşkence Özel Raportörünün harekete geçmesi için “Acil eylem” çağrısında bulundu.   İmralı’daki haber alınamama durumunun sonlanması için bundan sonra da bu yönlü başvurularda bulunacaklarını ifade eden Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, yürürlükteki uygulamaların bir an önce son bulması gerektiğini dile getirdi.     SON TELEFON GÖRÜŞMESİ   Müvekkilleri Öcalan hakkında 14 Mart 2021 tarihinde yaşamına dair sanal medyada haberlerin dolaşıma girdiğini hatırlatan Öztürk, söz konusu haberlerden sonra her gün Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na görüşme talebiyle başvurularda bulunduklarını söyledi. Başvuruları sonucunda ailelerin 25 Mart’ta bir telefon görüşmesi gerçekleştirilebildiğinin altını çizen Öztürk, “Bu telefon görüşmesi olağanüstü koşullarda gerçekleşti. Müvekkillerimizin aileleri Cumhuriyet Başsavcılıklarına giderek telefon görüşmesi yaptı. Müvekkilimiz Hamili Yıldırım kısa bir görüşme gerçekleştirdi. Sayın Öcalan’ın görüşmesi ise çok kısa bir süre içerisinde kesintiye uğradı. Telefonun kesildiği anda Sayın Öcalan kardeşi Mehmet Öcalan’a yapılanın hukuksuz olduğunu, avukatların İmralı’ya gelerek görüşme gerçekleştirmesi gerektiğini belirterek, duruma tepki göstermişti. Bu tepkinin hemen ardından telefon görüşmesi kesildi ve ondan sonra herhangi bir görüşme sağlanamadı” dedi.   Telefonun kesintiye uğramasının kaygıyı arttırdığını ifade eden Öztürk, diğer müvekkilleri Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’ın ise telefon kesintisini protesto ettikleri için görüşmeye çıkmadıklarını söyledi.   KARARLAR KAÇIRILDI   Telefon görüşmesinin kesilmesinden sonra Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğüne başvurularda bulunduklarını belirten Öztürk, başvurularına yanıt verilmediğini, bunun üzerine ise Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulunduklarını söyledi. Hakimliğin, Öcalan hakkında 12 Ekim 2021’de 6 aylık avukat görüş yasağının, 18 Ağustos’ta da 3 aylık aile görüş yasağının verildiği kararını gerekçe göstererek başvurularını reddettiğini hatırlatan Öztürk, “Biz bu dosyaların içeriğini talep ettik. Ama dosyalar güvenlik gerekçeleriyle bize verilmedi. Kısaca bu kararlar bizden kaçırıldı” ifadelerini kullandı.   ‘ENDİŞELERİMİZ ARTIYOR’   Mahkemenin kararına göre, verilen yasağın müvekkillerine tebliğ edildiğinin altını çizen Öztürk, “Ama bu kararlara hiç birisi karşı itiraz etmemiş görünüyor. Ama biz biliyoruz ki Sayın Öcalan uzun süredir bu kararlara itiraz etme noktasında tepkili yaklaştığı için herhangi bir itirazda bulunmuyor. Ama diğer müvekkillerimiz bu tür durumlara karşı itirazlarını gerçekleştiriyor. Müvekkillerimizin bu son cezalara karşı itiraz yollarını kullanmaması var olan endişeyi, daha da artırdı. Yaptığımız diğer başvuruların reddedilmesi üzerine biz de AYM’ye başvurduk” dedi.   AYM BAŞVURUSU    AYM’ye “tedbir talebiyle” başvurduklarının altını çizen Öztürk, şöyle devam etti: “AYM’ye başvuru yaptığımız tarih itibariyle 8 aylık bir haber alamama durumu söz konuydu. Müvekkillerimiz dış dünyadan tamamen izole bir haldeler ve hukuka aykırı gerekçelerle avukat yasakları ve disiplin cezaları veriliyor. CPT de daha önce yaptığı ziyaretlerde, Türkiye’nin vermiş olduğu disiplin cezalarını aldatıcı bulmuş ve aynı şekilde kararı politik bulduğunu da raporlarında belirtmişti. Yaptığımız başvuruda hem CPT raporlarına değindik hem de bu belirsizliğin hem müvekkiller açısından hem ailesi açısından hem de Öcalan’ın bulunduğu politik konumu açısından tüm halkı ilgilendirdiği için onlar açısından da ciddi bir işkence durumu söz konusu olduğunu belirttik. Nitekim bu başvurumuzda da BM’nin içtihatlarını esas aldık.”   İNCOMMUNİCADO TUTULMA HALİ   BM’nin bu tarz tutulmaları “incommunicado” olarak tanımladığını belirten Öztürk, bu kavramın “Bir kimsenin dış dünyadan tümüyle, tüm iletişim araçlarından, tüm insani ilişkilerden kopuk olması” anlamına geldiğini söyledi. Bu kavramın İmralı’da tutulan müvekkilleri açısından tam karşılığını bulan bir kavram olduğunu dile getiren Öztürk, “Zaten AİHM boyutuyla bu durum işkencedir. CPT bu durumu daha önce ‘hücre içerisinde hücre’ olarak tarif etmişti. İncommunicado tutulma hali ciddi bir belirsizlik oluşturduğu, tamamen idarenin keyfiyetine bırakılan bir durum olduğu için ve herhangi bir denetimin olmaması ‘bir bütün olarak yaşam riski yaratır’ diyor. Dolayısıyla biz AYM başvurumuzda bunları da işledik. AYM’den bu işkence durumuna son vermesi yönünden tedbir başvurusunda bulunduk. Ama taleplerimiz reddedildi” diye konuştu.     AYM DAR YAKLAŞIYOR   AYM’nin taleplerini tam olarak ortaya koymadan dar bir şekilde yaklaştığını, bu çerçevede tedbir taleplerini reddettiğini belirten Öztürk, şöyle devam etti: “Biz tecrit durumunun son bulması ve görüşmelerinin önünün açılması, iletişim araçlarını kullanabilmesi gibi bir çok konuda talepte bulunduk ve işkence durumuna son verilmesi gerektiğini belirttik. Yine oradaki belirsizlik durumuna son verilmesi ve bizim denetimimize, gözlemlerimize açılması talebinde bulunduk. Aslında taleplerimiz ekstra bir talep değil. Diğer mahpuslara tanınan hakların müvekkillerimize tanınması yönünde bir talepte bulunduk. Çünkü aksi işkence durumu ortaya koyuyor. Ama AYM ‘başvurucu müvekkillerin; müvekkillerinin sağlık durumlarıyla ilgili bir iddialarının olduğu ve bu durumun işkence olduğu yönünde bir beyanlarının olduğu, ancak cezaevi idaresine sorulduğunda böyle bir durumun olmadığı, sağlık durumlarıyla ilgili bir sıkıntı olmadığı’ gibi bir gerekçe ortaya koymuş ve başvurumuzu reddetmiş.”   İMRALI POLİTİKASININ DEVAMI   Tedbir talebiyle yapılan başvurulara 3 gün içerisinde cevap verilmesi gerekirken AYM’nin 36 gün sonra kendilerine dönüş yaptığını hatırlatan Öztürk, “Biz bu uygulamaları ve hukuksuzlukları bir bütün ‘İmralı politikası’ olarak değerlendiriyoruz. AYM’nin de bu tavrı İmralı politikasının bir parçasıdır. Orada hukuksuzluk gerçekten de bu şekilde işliyor” dedi.   Öztürk, taleplerinin reddedilmesine karşı anayasa ve uluslararası sözleşmelerin öngördüğü çerçevede girişimlerde bulunmaya devam edeceklerini söyledi.   ACİL EYLEM BAŞVURUSU   BM İşkence Özel Raportörü’ne yaptıkları başvuruya da değinen Öztürk, bu başvuruda da 11 aydır müvekkillerinden haber alamama durumuna değindiklerini söyledi. Başvuruda CPT raporları ve BM’nin kendi içtihatlarına yer verdiklerini dile getiren Öztürk, “Bu yönüyle Özel Raportörün ‘Acil bir şekilde harekete geçmesi’ talebinde bulunduk. Çünkü Özel Raportörün görevi işkenceyi önlemedir. Yani aslında işkence olmadan veya bu durum gerçekleşmeden bunu önlemekle yükümlüdür. Ancak bizim geldiğimiz aşamada var olan bir işkence var. Biz bunun daha fazla devam ettirilmesini, sürdürülmesini önleme çabasındayız” diye belirtti.   'GİRİŞİMLERİMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ'   Özel Raportörün bu aşamadan sonra hükümete bir iddia mektubu yazabileceğini söyleyen Öztürk, “Burada ifade edilen iddiaların yanıtlamasını ve bu işkence durumunu, oradaki kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerinin korunması yönünde gerekli önlemlerin alınmasını talep edebilir. Böyle bir durumda Dışişleri Bakanlığı 60 gün içerisinde buna yanıt vermesi gerekir. Yanıt verirse bu bilgilerle birlikte Özel Raportör bunu bize iletebilir. Diğer yandan röportörün yerinde inceleme gibi bir misyonu da var. Gelip kendileri de burada incelemede bulunabilirler. Fakat şu ana kadar bize bu yönüyle iletilen bir bilgi yok. Biz de BM’nin alt komisyonları dahil olmak üzere bütün komisyonlarıyla iletişime geçerek bu sürecin önüne geçilmesi amacıyla süreci hızlanmaları yönünde taleplerimizi gerçekleştirdik. Bu anlamda hukuki girişimlerimizi sürdüreceğiz” diye konuştu.   'TALEBİMİZ ÖZGÜRLÜĞÜDÜR'   Türkiye’nin artık anayasaya uyması gerektiğinin altını çizen Öztürk, son olarak şunları dile getirdi: “Bir hukukçu olarak talebimiz hukukun uygulanmasıdır. Bizim tabi ki de temel talebimiz müvekkillerimizin özgürlüğüdür. Ama şu aşamada en azından kanunların yerine getirilmesi, İmralı kapılarının açılması yönünde bir talebimiz var. 15 Şubat 1999’da başlayan komplonun şuan devam ettirildiğinin bir göstergesi de müvekkilimiz üzerinde uygulanan tecrittir. Bu tecrit sadece İmralı’yla sınırlı kalmıyor. Tüm toplum üzerinde bir tecrit durumu söz konusudur. İmralı kapısı açıldığında gerçekten tüm toplum ciddi anlamda bir nefes alacaktır. Bu nedenle tecridin kaldırılması için her anlamda ciddi çabaların gösterilmesi gerekir.”    MA / Ferhat Çelik