Yürekli: Nazi Almanya’sının uygulamaları İmralı’da sürüyor 2022-02-26 09:09:33 İSTANBUL - İmralı Cezaevi uygulamalarının ve Öcalan’a yaklaşımın, Avrupa modern hukukunun temellerini çatırdattığını ifade eden avukat Cengiz Yürekli, İmralı’daki uygulamaların Nazi Almanya’sı uygulamalarının devamı olduğunu söyledi. Asrın Hukuk Bürosu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde son bir yılda yaşanan hak ihlali raporunu açıkladı. Rapora göre, son 1 yılda yaşanan hak ihlallerinin derinleştiği İmralı’da uygulanan rejimin işkence rejimi olduğu vurgulandı. Kamuoyuna sundukları raporu ve son bir yılda İmralı’da yaşananları değerlendiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, artık Öcalan’ın özgürlüğünün konuşulması gerektiğini söyledi. 201 AVUKAT BAŞVURUSU   Müvekkilleri Öcalan’ın 15 Şubat 1999 tarihinden itibaren hukuk dışı ve kişiye özel oluşturulan İmralı Cezaevi’nde mutlak tecrit koşulları altında tutulduğunu hatırlatan Yürekli, müvekkilleri Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın da Mart 2015 tarihinden sonra bu tecrit sistemine dahil edildiklerini söyledi. Hazırlayıp kamuoyuna açıkladıkları “2021 İmralı Tespit Raporuna” değinen Yürekli, 2021 yılı içerisinde 201 avukat, 71 aile görüş başvurusunda bulunduklarını açıkladı. Yine Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunduklarının altını çizen Yürekli, “CPT’ye bir yılda 4 defa başvurmuşuz ve ‘İmralı’da yaşananlar işkence yasağının ihlali söz konusudur. Sizin görev alanınızdadır. Müdahale edin’ dedik. Savcılığa, Adalet Bakanlığı’na, idari mercilere, sivil toplum örgütlerine çok sayıda başvuruda bulunmuş taleplerimizi dile getirmişiz” diye konuştu.   ‘PRATİKLERLE İMRALI’   Bütün girişimlerinin sonuçsuz kaldığını ve son bir yılda müvekkilleriyle tek bir temas dahi sağlayamadıklarını belirten Yürekli, gelinen durum itibariyle müvekkillerinin maddi ve manevi bütünlükleri konusunda kaygılar taşıdıklarının altını çizdi. Daha önce İmralı için “Avrupa’nın Guantanomu’su” ve “Hukuki kara delik” gibi kavramlar kullandıklarına dikkat çeken Yürekli, “Bu kavramlar cezaevindeki uygulamaların yasal alt yapısının bulunmaması, denetim mekanizmalarını olmayışı, hiçbir şekilde hukuksal muhataplarının olmaması kriterlerini esas alıyor. Biz kamuoyuna sunduğumuz raporumuzda İmralı’nın hukuki bir karadelik olduğunu pratik verileriyle teyit ettik ve kanıtlarını sunduk” diye belirtti.   İŞKENCE SİSTEMİ NASIL İŞLİYOR?   Cezaevlerindeki tutukluların haklarından yararlanması cezaevi yönetimi aracılığıyla gerçekleştiğini ifade eden Yürekli, cezaevi yönetiminin de idari olarak savcılığa bağlı olduğunu söyledi. İmralı’daki müvekkillerinin hiçbir haklarından yararlanamadığını ve bir işkence sistemine maruz kaldıklarını belirten Yürekli, İmralı işkence sistemini şu şekilde tanımladı: “Şimdi müvekkillerimiz haklarından yararlanamıyor. Savcılığa gider ‘Size bağlı cezaevi idaresi müvekkillerimizin haklarını kullanmasını engelliyor. Kullanması için gereken imkanı sunmuyor’ diye başvuruda bulunursunuz. Savcılık ‘şikayetiniz varsa gidin İnfaz Hakimliği’ne şikayette bulunun’ der. İnfaz Hakimliği’ne gidersiniz yasada olmayan bir hükümle yasak kararlarını teyit eder ve yasak kararları verir. Bir üst merci olan Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidersiniz gerekçe bile hazırlamaktan imtina eder. Adeta bir noter gibi kararı onaylamaktan öteye geçmez.   ULUSAL MERCİLERİN TUTUMU   Adalet Bakanlığı’na, İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı’na,  Cezaevi ve Tevkif Evleri Müdürlüğü’ne başvurularda bulunursunuz. Sizi duymazdan, görmezden gelirler. Bunun üzerine insan haklarını gözetmekle yükümlü olan biraz da uluslararası mekanizmaların dayatmasıyla kurulan yasal idari kurumlara gider ve onlara durumu izah edersiniz. ‘Bu yargının konusudur, ben karışamam’ der ve olaya müdahale etmekten imtina eder. Bunun üzerine Hakimler Savcılar Kurulu’na gider şikayette bulunursunuz. ‘Hakimin takdir yetkisidir’ der ve karışamayacağını söyler. Bir umut Anayasa Mahkemesi’ne gidersiniz. Anayasa Mahkemesi gerekçe sunmadan başvurunuzu reddeder. Ya da ‘bu yerel mercilerin takdirinde bulunan bir konudur, müdahale edemem, hüküm kuramam’ şeklinde gerekçelerle talebinizi reddeder.   ULASLARARASI KURUMLARIN YAKLAŞIMI   ‘Burada yapacak başka bir şey yok’ der ve Uluslararası mekanizmaları işletmeye çalışırsınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) belirtilen hakların ihlal edildiğini belirtirsiniz. Ancak AİHM bu denli acil olan, müdahale edilmesi gereken bir durumda dosyayı yıllarca bekleterek, sürüncemede bırakır, sorumluluğunu gölgeler. Ya da çok sıkıştığı yerlerde maddi olgularla oynayarak aleyhe karar verir. CPT’ye ‘sorumluluk alanında böyle bir durum var. İşkence yasağı ihlal ediliyor’ diye başvuruda bulunur ve çağrı yaparsınız. CPT olaya dahil olmaz. ‘Bizim istişarelerimiz devam ediyor’ der ve adım atmaz. Bu süreçte insanlık tarihinin yüz karası, insanlık onurunu ayaklar altına alan hiçbir ahlakın ve vicdanın kabul edemeyeceği bir işkence sistemi de böyle inşa edilir ve 23 yıl boyunca varlığını korur. İmralı tecrit ve işkence sistemi tam olarak budur.”   NAZİ ALMANYA’SI UYGULAMALARI   Ne Türkiye yasalarında nede uluslararası sözleşmelerde tutukluların dış dünyadan 11 ay boyunca yalıtılarak hakkında hiçbir bilgi dışarı yansıtılmadan alıkonmalarına dayanak sunan bir mevzuat ve hükmün söz konusu olmadığına vurgu yapan Yürekli, bu durumun hukukla izahatının mümkün olmadığının altını çizdi. Bu durumun uluslararası siyasetin üzerinde uzlaştığı bir “günah” olduğunu ifade eden Yürekli, “Bu nedenle Adalet Bakanlığı çıkar, CPT yetkilileriyle kamuoyuna açıklama yapar ve ‘Yasak yoktur, tecrit yoktur, görüşmeler yapılacak’ der. Ama buna rağmen müvekkilimizden 11 aydır haber almamız mümkün değil. Bu durum gerek nitelik, gerek uygulanan yöntemler itibariyle gerekse de sonuçlarıyla Avrupa’nın göbeğinde yer alan Almanya'nın bir dönemki hukuki uygulamalarına benzemektedir. Nazi Almanya’sı bütün dünyanın sessizliğinden faydalanarak Yahudileri, Çingeneleri, göçmenleri yani farklı ve azınlık ne varsa yok etme politikası izledi. Bunu da hukuk eliyle, yasa eliyle yaptı. Ancak geçtiğimiz süre boyunca bu durum yargılamalara konu edildi, kitapları yazıldı, filmleri çekildi. Avrupa, insanlığın yüz karası olarak tarihe geçtiği, özür dileye dileye bir hal oldular. Ancak hala günahlarının altında eziliyorlar, vicdanlarını temize çıkaramadılar. İşte tam olarak İmralı işkence sistemi de bu vicdansızlığın ürünüdür” diye konuştu.     ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUŞULMALI   İmralı uygulamalarının ve Öcalan’a yaklaşımın sadece Türkiye hukukunu değil Avrupa modern hukukunun da temellerini çatırdattığının altını çizen Yürekli, “Bu tarihe de böyle geçecektir. Hukuken olması gereken İmralı sisteminin baştan aşağı hiç olmamalıydı ve lağvedilmelidir. Konuşulması gereken Sayın Öcalan’ın özgürlüğüdür” dedi.   NELER YAPILMALI?   Türkiye’de yaşanan sorunların temelini İmralı’daki hukuksuz uygulamalardan aldığının altını çizen Yürekli, şunları söyledi: “Herkes ekonomik krizin nedenlerinden söz ediyor. Ama ekonomik kriz bir sonuçtur. Bu siyasetin bütün yurttaşlara yansımış, bütün yurttaşlarda etkisini göstermiş halidir. Sayın Öcalan bütün bunları teşhir etmiş, çözümleri için yol ve yöntemler geliştirmiştir. Üç yıldır bütün dünyayla bağı koparılmış, bir yıldır kendisinden hiçbir şekilde haber alamadığımız Sayın Öcalan üzerinden manipülasyon yaratıyorlar. En demokratım diyenin bile topluma sunduğu çözüm önerileri Sayın Öcalan’ın plan, proje ve programlarının silik bir kopyasından öteye geçmiyor. Bütün bu sebeplerle bu toplumun en büyük menfaati İmralı kapılarının açılmasıdır. Bunlara karşı verilecek en doğru ve yerinde cevap İmralı kapılarının derhal açılması ve Sayın Öcalan’ın topluma seslenmesidir. Bu toplum için yapılacak en büyük menfaattir, en büyük kazanımdır. Bu kriz hallerine çözüm arayan, buna dur diyen daha yaşanabilir yarınları ve bir ülkeyi teyahül eden herkesin bu anlamda daha yüksek sesle İmralı hukuksuzluğuna karşı çıkması gerekmektedir. Hep birlikte İmralı kapılarının açılması için mücadele etmeleri gerekmektedir.”   MA / Ferhat Çelik